İnanmak insan beynini, sorgulamadan ve şüphelenmeden bağımsız kılan eylemsizliklerden biridir. Bir kişiye veya bir düşünceye tam anlamıyla inandığında; o kişiyi veya düşünceyi sorgulamayı ve ondan şüphelenmeyi bıraktığında, kolay olanı da seçmiş olursun. Bu süreç sonrasında herhangi bir çaba gerekmeden zihnimizi kurcalayan her şeyi yok sayarız.
Dogma denilen kavram tam olarak da bu eylemsizlik sonrasında baş gösteriyor. Kelime anlamı, belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek olarak kabul edilmesidir.1 Sorgulanmadan kabul edilmeye başlanan düşünceler, zamanla katmerlenir ve beynin en önemli fonksiyonu olan düşünmeyi ve sorgulamayı işlevsiz hale getirir. Tıpkı G.R Stephenson’ın beş maymun deneyinde olduğu gibi. Bir grup bilim adamı bir kafese 5 maymun ve tepesinde muzlar bulunan bir merdiven yerleştiriyor. Ne zaman bir maymun merdivenin tepesindeki muzlara ulaşmaya çalışsa bilim adamları diğer maymunları soğuk suyla sırılsıklam ıslatıyorlar. Bir süre sonra, ne zaman bir maymun merdivene tırmanmaya yeltense diğerleri o maymunu engellemeye, hatta dövmeye başlıyor. Bunun üzerine doğal olarak, muzlar ne kadar cezbedici olsa da hiçbir maymun merdivene tırmanmaya cesaret edemiyor. Daha sonra bilim adamları maymunlardan birini kafesten alıp farklı bir maymunu içeriye bırakıyor. Bu yeni maymunun yaptığı ilk şey merdivene tırmanmak oluyor ve diğerleri onu hemen dövüyorlar. Birkaç kez dövüldükten sonra yeni maymun da nedenini bilmemesine rağmen merdivene tırmanmaktan vazgeçiyor. İkinci bir maymun daha başka bir maymunla değiştiriliyor ve yine aynı şey oluyor. İlk maymunun yerine gelen maymun da yeni maymunu dövenler arasında yer alıyor. Üçüncü maymun kafesten çıkarılıp yerine başka bir maymun geliyor ve sonuç aynı. Dördüncü maymunda da sonuç yine aynı oluyor ve yeni maymunu dövüyorlar. Daha sonra beşinci maymun kafesten çıkarılıp yerine yenisi yerleştiriliyor. Sonuç olarak daha önce soğuk suya hiç maruz kalmamalarına rağmen merdivene tırmanmaya çalışan maymunu döven 5 adet maymun ortaya çıkıyor. Maymunlara neden bunu yaptıklarını sormak mümkün olsa cevapları muhtemelen “Bilmem, burada işler böyle yürür” tarzında olurdu.2 Düşünmeyi ve sorgulamayı bıraktığın an başkalarının doğruları ve çıkarları doğrultusunda hareket etmeye de mahkum olursun; ki çoğu zaman onlar bile kabul ettikleri doğruları neden ve niçin kabul ettiklerini bilmezler.
Bu yazı sitede yayınlandığında bir seçimi daha geride bırakmış olacağız. Aman, bu son dönemeç kararınızı iyi verin, ülke kaderini belirleyeceksiniz gibi ve benzeri söylemler çokça yazılıyor ve dile getiriliyor. Son dönemeç mi, ya da seçimden sonra yaşanacak ekonomik çıkmazın hükümet veya muhalif tarafında bir kurtuluş reçetesi var mı bilinmiyor. Bilinen ve bariz derecede açık olan bir gerçek var ki Abraham Maslow tarafından oluşturulan ihtiyaçlar hiyerarşisindeki en temel ihtiyaç olan fizyolojik ihtiyaçlardan yeme, içme kısmının karşılanmasının ülkemizde artık giderek can yakıcı hale geldiğidir.3 Bu da toplumun içine girmiş olduğu ekonomik kıskacın göstergesi olmaya yetmektedir. Tabi ki bu dediğim orta ve alt sınıf olarak tabir edilen grup içerisinde yer alan vatandaşlarımız için geçerli bir durum. Özellikle bir tarım ülkesi (!) olarak yapılan ithalatlarla ve tanzim satış noktaları ile vatandaşa destek sağlanmaya çalışılıyor gibi görünse de bu yapılanların seçim öncesi yanan ateşe su dökme mahiyetinde bir atılım olduğu aşikar.
Haksızlıklar, hukuksuzluklar, yolsuzluklar görmeyince veya sorgulamayınca ya da kendi başına gelmediğinde görmezden gelinebilir. Ama iş ekonomi boyutuna geldiğinde istesen de bunu başaramazsın. Ancak kendini doğaya verip survivor hayatı yaşaman gerek. Onu da ancak rant için katledilmemiş, kirletilmemiş, yiyecek bulabileceğin doğal bir alan bırakılmış ise başarabilirsin ancak.
Tam da seçim arifesin de BBC Türkçe servisinin hazırlamış olduğu video haberde içinde olduğumuz dönem koşullarının başlangıcı sayılabilecek yerel seçim sürecinde izlenen politikanın ciddiyetini görebiliyoruz. Örgütlenmenin önemini, kendi kimliğini saklamadan veya yeni bir kimlik oluşturmadan toplumun her kesimini kucaklayan söylemler ve fiiller içinde yapılanları, tanıkların kendi ağzından duyuyoruz.4 Özellikle ülke nüfusumuzun çoğunun oluşturduğu yoksul, eğitimsiz ve söyledikleri ciddiye alınmayan kesimin, önemsenerek ve yönetenlerin kendi doğrularına inandırılarak başlayan bir süreçte, ülkenin tamamının nasıl da dönüştürülüp kendi politikaları çerçevesinde bambaşka bir hale getirilebildiğine bu çeyrek asırlık dönemde tanıklık etmiş bulunduk.
Güzel coğrafyamızın güzel deyimlerinden biridir: “Gördüğün günden geri kalmayasın”. Ne diyelim önümüzdeki tablo pek parlak olmasa da biz daha güzel günler görmeyi temenni edelim.
(1) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_yanlis&view=yanlis&kelimez=110
(2) https://onedio.com/haber/toplumsal-davranislar-hakkinda-sizi-gercekten-dusundurecek-bir-deney-413446
(3) https://evrimagaci.org/maslowun-ihtiyaclar-hiyerarsisi-1644
(4) https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-47718667