İkilemler Arasında

Düşünceler arasında, hakikat hakkında bakış açımızda değişik biçimlerde çekişmeler, savaşımlar ve bağdaşmazlık var. Algıladığımız gerçekliğe dair duyularımızın bize düşündürdüğü, sezgilerimizle çelişiyor kimi zaman. İnançlarımızdan başka bize yanlış gelen bir nokta gerçekliğe rağmen bütünün parçalarını bir arada tutmaya yetmiyor.

Sezgilerimizle gerçeklik arasındaki dipsiz boşluğu anlamlandırmaya çalışıyoruz, ancak zihnimizin çetin görüsünü bir türlü kavrayamıyoruz.

Yaşayageldiğimiz zamanlara bir isim bulabilmek için sürekli çabalıyoruz. Nasıl bir isim verirsek verelim içinde olduğumuz çağın eksiksiz betimlemesi varlığın ve bilginin örtük, kesinlikten uzak, parçalı ve muğlak görüntüsü gibi görünmeye başlıyor. Gerçekten öyle mi?

İnsan bazen korkar…

Neyden korktuğu onun içine sürüklendiği durum kadar önemli de değildir. İnsan hem kendi yerinde durmaktan hem de adım atmaktan aynı anda korkabilir mi? Bu ikilem insanı uyuşukluğa memnuniyetsizliğe itiyor. İnsanı atıl kılıyor. Daha kötüsünün gerçekleşeceği ihtimali, eldekilerden de olma korkusu insanı en az ile yetinmeye itiyor. Böylece insan daha da korkaklaşıyor.

Karar vermek, bu kararı uygulamak kimi için büyük cesaret. İkilemleriyle mutlu olanlar için özellikle. Hiçbir akla yatkın açıklaması olmasa bile tek gerçek görünen bir korkaklık. Bir de şikâyet etme alışkanlığımız var. Onlar da ikilemlerin dünyasını süslüyor ve oldukça hoşnut görünüyoruz bu durumdan. Kısırdöngülerinin içinde hayatlarının bu saf ve yalın görevini tamamlamaya çalışıyoruz.

Tekerleğinin içinde dönüp duran küçük sevimli fare, ikilemleriyle mutlu olan insanlara benziyor. Şikâyet etmekten zevk alıyor, bunun için çaba harcıyor ama asla ileri gidemiyor. Her gün bir diğerinin aynısı.

Yapmamız gereken herhangi bir şeyi düşünmek, onu planlamak, onu yapmaktan daha fazla enerji istiyor. Ancak mevcut enerji de planlama aşamasında tüketildiği için geriye üzerinde güzel hazırlanmış bir plan ve yapılmamış bir iş kalıyor.

Kendi ikilemlerinin hiçbir çaba gerektirmeyip bolca şikâyet içeren dehlizlerinde kaybolup gidenlerin bir kısmı oldukça sosyal ve yalnız kalmaktan korktuklarında yanlarına yoldaş arayıp onların da bu dehlizlerde kaybolmasından hoşnut bir şekilde onlara eşlik ederler. Bazen çevremizin bu koca dehlizden ibaret olduğunu ve amaçların sıkça buralarda dolaştığını görürüz.

Nefesler tükeniyor, ama kelimeler bitmiyor…

Kendi deneyimlerimizin izinden, melankolik duygular harekete geçme gücümüzü azaltıyor, neşeli duygular da var olma inancımızı parlatıyor. İki düşünceyi birarada mantıksız bir biçimde kabul edemiyor oluşumuz mu onları çelişkili yapıyor? Devam eden sürekliliğe rağmen bir “dur!” sesi içtenlikle bize amaçsızlığımızı gösterebilirdi.

Tablo karamsar değil, anlamaktan ziyade anlamlandırmaya çalışıyor gibiyiz, belki de amacımız bu değildir. İçtenlik bizi tedirginliğe düşürmeden damıtılmış sezgilerimizi açığa çıkarır. Tartışma en yalın anlamıyla mozaik fikirleri tümleştiren unsur.

Bunları da sevebilirsiniz