Diyanet İşleri Başkanı: Sigara Haramdır
27/01/2019
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, sigaranın haram olduğunu belirterek sigara içen Diyanet personeline yeni yaptırımların yolda olduğu mesajını verdi.
AA’ya konuşan Erbaş, hac ve umre organizasyonlarında sigara kullanmayan din görevlilerinin tercih edeceklerini söyledi.
Daha sonraki yıllarda sigara kullananların sınava dahi giremeyeceklerini aktaran Diyanet İşleri başkanı, “Belki daha sonraki aşamalarda din görevliliği sınavlarında sigara kullananlar tercih edilmeyecek. Bunu çok önemsiyorum” dedi.
Erbaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Sigaranın pek çok ilim adamı ve alim tarafından haram olduğu söyleniyor. Şahsen benim de kanaatim bu yöndedir. Bizim bu noktada çok dikkatli olmamız, hassas davranmamız gerekiyor. Din görevliliği gibi mukaddes bir vazifede imamlarımızın, bütün görevlilerimizin bu tür alışkanlıklardan uzak durmaları gerekiyor.”
Vatandaşların sigara içen personelden şikayetçi olduğunu aktaran Erbaş, sigarayla mücadele konusunu vazifelerinden biri olduğunu söyledi.
Civciv Üreticileri Borç Batağında: Üretim Durabilir, Beyaz Ete Zam Gündemde
24/01/2019
Türkiye’nin Marmara ve Ege kentlerinde bazı tavuk yetiştiricileri 1 Şubat’tan itibaren kümeslerine civciv koymama kararı aldı. Bunun tavuk üretimini düşürmesi halinde beyaz fiyatlarında artış olabilir.
DHA’ya konuşan Yenişehir ve İznik Kanatlı Hayvan Yetiştiricileri Birliği Başkanı Hasan Basri Lapacı, civciv bakımının maliyetinin arttığına, üreticilerin masrafları ödeyemez hale geldiğine dikkat çekti.
Lapacı, İzmir, Manisa, Balıkesir, Muğla, Bursa, Çanakkale, Uşak, Aydın ve Denizli kentlerinde kümeslere civciv koymayacaklarından bahsederken birliğin üretim kapasitesinin 2 milyon olduğunu dile getirdi.
Üreticilerin yüzde 90’ının borcu olduğunu, banka borçlarını ödeyemediğini dile getiren Lapacı, entegre tesislerin 2016’da fiyatları geri çektiğini, kendilerinin 2014’teki fiyattan satış yaptıklarını dile getirdi.
Birlik başkanı şöyle devam etti: “Şu an hayvanların altına yaydığımız kavuz geçen yıl 250 kuruş iken şimdi 750 kuruş. Elektriğe gelen yüksek zam, kömüre gelen yüzde 45’lik zam, akaryakıta gelen yüksek zamlar ve işçi maliyetine gelen yüzde 16’lık zamdan sonra tamamen çaresiz kaldık. Biz artık sesimizi duyurmak istiyoruz ve bundan başka da çaremiz kalmadı. Bizim bu uygulamamız Türkiye geneline yayılacaktır ve sıkıntıyı vatandaşımız çekecektir. Çünkü kırmızı ete gelen yüksek zamlardan sonra vatandaş protein ihtiyacını ucuz olduğu için beyaz etten karşılıyor.”
Lapacı, sorunun çözümü olarak Tarım Bakanlığı’nın onayladığı Etlik Piliç Yetiştiriciliği Tebliği’nin hayata geçirilmesini önerdi.
Türkiye’de yıllık ortalama 68 milyon 707 bin civciv üretiliyor.
Türkiye 2018’de AİHM Başvurularında Dördüncü: İş Yükünün Yüzde 13’ü
24/01/2019
Türkiye 2018’i Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde hakkında en fazla dava başvurusu olan dördüncü ülke olarak tamamladı. Başvurularda ‘adil yargılanma hakkı’ ve ‘ifade özgürlüğü’nün ihlali başı çekiyor.
DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göreAİHM 2018 bilançosu bugün açıklandı.
Verilere göre 2018 sonunda mahkeme gündeminde Avrupa Konseyi üyesi 47 devlete karşı toplam 56 bin 350 dava başvurusu bulunuyor. AİHM gündemindeki toplam dava başvurusu sayısı 2017 sonunda 56 bin 250 olarak açıklanmıştı.
Bekleyen toplam 7 bin 100 dava başvurusu
Türkiye hakkında 2018 sonunda AİHM gündeminde işlem gören veya görmeyi bekleyen toplam 7 bin 100 dava başvurusu bulunuyor.
Türkiye bu rakamla Rusya (11 bin 750), Romanya (8 bin 500) ve Ukrayna’nın (7 bin 250) ardından dördüncü sırada yer aldı.
Türkiye tek başına AİHM iş yükünün yüzde 12.6’sını oluşturdu.
Öncelikli davalar
Türkiye, AİHM’nin ‘öncelikli dava’ politikasında da önemli bir yere sahip. En ağır ve acil insan hakkı ihlali idddialarıyla ilgili başvuruları kapsayan öncelikli dava kategorisinde 2018 sonunda 20 bin 613 dosyanın işlemde olduğu açıklandı.
Bu sayıda 2018 başına oranla yüzde 15 artış gözlemlendiği, bu artışın büyük ölçüde Rusya’dan gelen ‘tutukluluk koşulları’ başvuruları ile Türkiye’den gelen ‘yasal olmayan tutukluluk sürelerine’ ilişkin başvurulardan kaynaklandığı bildirildi.
140 davada ihlal
Türkiye hakkında geçen yıl açıklanan 146 dava kararının 140’ında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) en az bir maddesinin ihlal edildiğine hükmedildi. Diğer dört davada ihlal bulunmazken, iki dava dostane çözümle sonuçlandı.
AİHM tarafından geçen yıl tüm Avrupa’dan gelen toplam 77 davada ifade özgürlüğü ihlaline hükmedildi. Bu kararların 40’ını Türkiye’den gelen davalar oluşturdu. Türkiye adil yargılanma hakkıyla ilgili ihlal kararlarında ise Rusya’nın (46 ihlal) ardından ikinci sırada (41 ihlal) yer aldı.
Tek taraflı beyan
Türk hükümeti geçen yıl geçmişe oranla çok daha fazla davayı ‘tek taraflı beyan’, yani AİHM’nin bir davada ihlal kararı vermesini beklemeksizin o davada devletin hatasını kabul edip davacıya tazminat ödeyerek kapattı.
AİHM istatistiklerine göre 2018’de Türkiye’ye karşı 146 dava başvurusu bu şekilde sonuçlandı. Bu rakam 2016’da 65, 2017’de 52 olarak kaydedilmişti.
Diyanet, Öğrencileri ‘Seküler Eğitim’e Karşı Uyardı: Yüksek Tahsil, İbadeti Azaltıyor
24/01/2019
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öğrencilere ücretsiz dağıttığı kitapta yüksek tahsilin dini inanca olumsuz etki yaptığı öne sürülüren seküler eğitim sisteminden yakınıldı.
Birgün’den Mustafa Mert Bildircin’in haberine göre Diyanet’in çocuklara da dağıttığı ‘Peygamber ve Gençlik’ adlı kitapta, “Seküler alanlarda yüksek tahsil yapmanın dini inanç ve ibadetler üzerinde olumsuz etki yaptığı tespit edilmiştir”dendi.
Kitapta öne çıkan görüşler satırbaşlarıyla şöyle:
– Üniversite öğrencileri diğer gençlere oranla yüzde 8 daha az ibadet ediyor.
-Tahsil ile dindarlık arasında ters yönlü bir ilişkiden bahsedilebilir.
-Seküler alanlarda yüksek tahsil yapmanın genel anlamda dindarlık, özelde dini inanç ve ibadetler üzerinde olumsuz etki yaptığı tespit edilmiştir.
-Yükseköğretim ‘yüksek düzeyde sekülerleştirme’ potansiyeli taşıyor.
-Seküler eğitim veren fakülte ve bölümlerde zaman zaman din ile bilimin karşı karşıya getirilmesi, yükseköğretim sürecinin beraberinde getirdiği sorgulayıcı akademik zihinsel yapıyla dinin eleştirel bir tarzda değerlendirilmesi, üniversite sürecinde öğrencilerin göreceli olarak bireyselleşmeye başlaması ve özgürleşmesi bu bağlamda değerlendirilebilir.
– Eğitim sisteminin pozitivist yapısı bilinç ile inanç arasındaki bağı zayıflatıcı bir fonksiyon üstleniyor.
-Yüksek eğitimli insanlarda ateistlik eğilimi ve din değiştirme oranlarının fazl. Bu durum genel anlamda modernite ve sekülerizmin geleneği sorgulayıcı, hatta dışlayıcı tutumunun yansıması olarak kabul edilebilir.
Uzaklaştırmaya Rağmen Sevgilisini Öldüren Sanığa ‘İyi Hal’ İndirimi
23/01/2019 Diken.com.tr
Antalya’da, kendisini terk eden sevgilisini barışma isteğini geri çevirdiği için bıçaklayarak öldüren adam, ömür boyu hapis cezasına mahkum edildi.
Reşit Atmaca adlı adam hakkında, öncesinde de sevgilisi Sevgi Aslan’ı tehdit ettiği gerekçesiyle uzaklaştırma kararı verildiği belirlendi.
Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki karar duruşmasına tutuklu sanık Atmaca, Aslan’ın yakınları ve taraf avukatları katıldı. Esas hakkındaki mütalaasını açıklayan savcı, sanığın ‘tasarlayarak insan öldürme’ suçundan cezalandırılmasını istedi.
Atmaca: Maktul beni ‘seni aldattım’ diyerek tahrik etti
Son sözü sorulan Atmaca ise tasarlayarak insan öldürmediğini belirterek tahrik indirimi istedi: “Ben barışmak için olay yerine gittim. Üzerimde inşaatta sebze, meyve kesmek için kullandığım katlanır bıçak vardı. Bıçağı benden aldı ve bana ‘Şerefsiz, haysiyetsiz‘ diyerek bıçağı sallamaya başladı. ‘Seninle işim bitti. Seni aldattım‘ deyince dayanamadım ve bıçağı elinden aldım. Maktul beni söz ve hareketleri ile tahrik etti. Kendimi kaybettiğimden dolayı çok pişmanım”.
Mahkeme heyeti, sanığa önce ‘tasarlayarak insan öldürme suçu‘ndan ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkum etti.
İyi hal indirimi alan sanığın cezası, ömür boyu hapse düşürüldü. Heyet sanığa tahrik indirimi uygulamadı.
Piar Araştırma’ya Göre Ekonomik Kriz Teğet Geçmedi: AKP’nin Oy Oranı Yüzde 30-35
23/01/2019
Piar Araştırma’nın ‘Ocak 2019 Siyasi Gündem‘ araştırmasına göre, AKP bu pazar seçim olsa 24 Haziran’da aldığı oy oranından yüzde 7 daha az alıyor. Araştırmaya katılanlar Türkiye’nin en önemli sorunu olarak ekonomi, işsizlik ve Suriyelileri görüyor.
Artı Gerçek’ten Rıfat Doğan’ın haberine göre, araştırma 26 ilde telefonla mülakat yöntemi ile yapıldı. Araştırmada yaş ve cinsiyet kotası uygulanarak 9 bin 298 katılımcıyla görüşüldü.
Araştırmada 18-24 yaş arası yüzde 17.6, 25-34 arası yüzde 20.5, 35-44 arası yüzde 34.6, 45-54 arası yüzde 19.9, 55-64 arası yüzde 11.8 ve 65 yaş üzeri yüzde 5.6 ile yer aldı.
Araştırmaya katılanların eğitim seviyesi de ilkokul için yüzde 21.9 iken, ortaokul yüzde 19.1, lise yüzde 37.4 ve üniversite yüzde 21.6 olarak yer aldı.
En önemli üç sorun: Ekonomi, işsizlik ve Suriyeliler
Araştırmada katılımcılara ‘iç politika‘ ve ‘seçim‘ ana gündemleri altında sorular yöneltildi.
İç politika başlığı altında katılımcılara sorulan ilk soru ‘Size göre Türkiye’nin en önemli sorunu nedir‘ sorusu oldu. Bu soruya ‘ekonomi‘ yanıtını verenlerin oranı yüzde 34.5 ile ilk sıradayken, işsizlik diyenlerin oranı yüzde 14.6 ile ikinci sırada, ‘Suriyeliler‘ yanıtını verenlerin oranı ise 12.6 ile üçüncü sırada yer aldı.
‘Türkiye’nin ekonomisinin kısa vadede normale döneceğini düşünüyor musunuz’ sorusuna katılımcıların yüzde 58.9’i ‘hayır‘ yanıtı verirken, ‘evet‘ yanıtı verenlerin oranı yüzde 26.4, fikrim yok diyenlerin oranı ise yüzde 14.7 oldu.
‘Binali Yıldırım istifa etmeli’ diyenler daha fazla
Katılımcıların ayrıca yüzde 50.5’i AKP İstanbul adayı Binali Yıldırım’ın meclis başkanlığı görevinden istifa etmesi gerektiğini söylerken ‘hayır gerekli değil’ şeklinde yanıt verenlerin oranı yüzde 38.1 oldu. ‘Fikrim yok‘ diyenlerin oranı ise yüzde 11.4’te kaldı.
‘AKP’nin oy oranı yüzde 30’a düştü’
Seçim ana başlığında yer alan ‘Bu pazar milletvekili genel seçimi olsa hangi partiye oy verirsiniz’ şeklindeki soruya yüzde 30.2 AKP yanıtı verenler ilk sırada yer alırken, onu sırasıyla yüzde 22.3 ile CHP, yüzde 11.7 ile MHP, yüzde 10.4 ile İYİ Parti, yüzde 9.5 ile HDP takip etti.
Diğerlerinin oranı yüzde 2.1’de kalırken, kararsızların oranı ise yüzde 13.8.
Kararsızlar dağıtıldığında ise tablo şöyle şekilleniyor: AKP yüzde 35, CHP yüzde 25.9, MHP yüzde 13.6, İYİ PARTİ yüzde 12.1, HDP yüzde 11 ve diğer partiler yüzde 2.4.
İstanbul’da Yeşil Alan Çok Az: Bazı İlçelerde Neredeyse Hiç Yok!
20/01/2019
İstanbul kişi başına en düşük yeşil alan miktarına sahip olan metropol. İlçelerde de durum farklı değil.
Habertürk’ten EsraBoğazlıyan’ın haberine göre veriler İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan miktarının yasal sınır olan 15 metrekarenin altında, 8 metrekare olduğunu gösteriyor.
İstanbul’daki yasal sınırın gerisinde kalan 30 ilçenin altısındaki yeşil alan 1 metrekarenin altında. İlçelerin 21’inde ise 8 metrekarenin altında yeşil alan mevcut.
Bağcılar’da kişi başı 0.7 metrekare yeşil alan
Belediyelerin verilerine göre kişi başı yeşil alan sıralamasında 750 metrekareyle Şile, 608 metrekareyle Çekmeköy, 123 metrekareyle Büyükçekmece başı çekiyor.
Ancak merkezde yer alan şehirlerde bu rakam çok düşük. Örneğin en kalabalık nüfuslu İstanbul ilçesi Bağcılar’da kişi başına 0,7 metrekare yeşil alan düşüyor. Bu rakam Güngören, Zeytinburnu ve Esenler’de 1 metrekare, Gaziosmanpaşa ve Kartal’da ise 1.2 metrekare.
Beyoğlu’nda kişi başına düşen yeşil alan 3.2 metrekare. Bu rakam Beşiktaş’ta 10 metrekare, Şişli’de 3.9 metrekare, Kadıköy’de 2.2 metrekare, Bakırköy’de 10 metrekare, Üsküdar’da 8.2 metrekare, Sarıyer’de 10 metrekare, Fatih’de 6.8 metrekare.
İlahiyatçı Cemil Kılıç’a Soruşturma
20/01/2019 Diken.com.tr
Son günlerde hedef tahtasına konan ilahiyatçı Cemil Kılıç hakkında soruşturma başlatıldığı bildirildi.
İslam’a ilişkin ‘aykırı’ çıkışlarıyla bilinen Kılıç, Yeni Akit gazetesi tarafından hedef gösterilmişti.
Kılıç İstanbul’un Eyüpsultan ilçesindeki Rami Atatürk Anadolu Lisesi’nde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği görevinden de uzaklaştırılmıştı.
İlahiyatçı, Twitter mesajında kendisi hakkında bir soruşturma başlatıldığını belirterek karakola ifade vermeye gittiğini söyledi.
Biraz evvel Gaziosmanpaşa karakolundan arandım. Savcılık tarafından hakkımda başlatılan bir soruşturma nedeniyle bir tebligat olduğunu ve karakola gelmem gerektiğini söylediler. Biraz sonra karakola gideceğim. Kamuoyunun bilgisine sunarım…
Kılıç hakkındaki soruşturmanın hangi sözleri nedeniyle açıldığı bilinmiyor.
İlahiyatçı son olarak DW Türkçe’den Tunca Öğreten’e verdiği demecinde “Bugünün Türkiyesi’nde ateistler, Müslümanlara göre Kuran’a daha uygun ve daha ahlaklı yaşıyor” ve “Namaz, siyasi iktidara itaat ifadesi olarak kılınıyor” demesiyle dikkat çekmişti.
Cumhurbaşkanlığı Bütçesi Dört Yılda Yüzde 550 Arttı
16/01/2019
Tayyip Erdoğan’ın seçildiği 2014 yılından bu yana sadece cumhurbaşkanlığı harcamaları yüzde 550 artarak 3.5 milyar lirayı geçti.
BirGün’den Nurcan Gökdemir’in haberine göre Cumhurbaşkanlığı 2018 yılında 1 milyar 943 milyon harcarken, örtülü ödenek harcaması da 1 milyar 722 milyon lirayla bu rakama eklendi.
Resmi rakamlara göre cumhurbaşkanlığı, seçimlerin yapıldığı haziran ayına kadar ayda en fazla 55 milyon lira harcarken haziranda 118, temmuzda 159, eylülde 84, ekimde 411, kasımda 250 milyon, aralıkta ise 269 milyon lira harcadı.
‘Lağvedilen’ başbakanlığa 1.7 milyar dolar
24 Haziran seçimleriyle birlikte ortadan kalkan başbakanlık makamının 2018 harcama tutarı da cumhurbaşkanlığının harcamasına yakın gerçekleşti: 1 milyar 700 milyon lira.
Zenginler Uçak Satarken Sancak’ın Gözü Atatürk Havalimanı’nın İşletmesinde
14/01/2019
Ekonomik krizle beraber özellikle inşaat sektöründe faaliyet gösteren Türkiye’nin sayılı zenginlerinin uçaklarını satmaya başladığı bildirilirken, Atatürk Havalimanı’nın yeni işletmecisinin Ethem Sancak olabileceğine işaret edildi.
Airport Haber adlı havacılık haber sitesi yazarı Murat Herdem 2001’den 2016’ya kadar altın çağını yaşayan jet pazarındaki krizin, özellikle inşaat sektöründeki darboğaz nedeniyle giderek derinleştiğini aktardı. Hava taksi ruhsatı bulunan firmalar uçaklarını satıp ruhsatlarını iptal ederken nakde sıkışan inşaat firmaları da ellerindeki milyon dolarlık uçaklarını satışa çıkarıyor, sektörde işsiz kalan havacılık çalışanları da artıyor.
Yazıda Sabancı ailesine ait Döysa Havacılık’ın, filosundaki son uçağı satarak iş jeti pazarından çekildiği ve Ülker grubunun da iki uçağını sattığı hatırlatılırken, jetlerini satışa koyan iş insanları ve holdingler şöyle sıralandı: “AKP kurucularından işadamı Cüneyt Zapsu, Simit Sarayı’nın sahibi Abdullah Kavukçu, Galatasaray Kulübü eski asbaşkanı işadamı Adnan Polat, Borusan Holding, Zorlu Holding, Kaya Holding, ICK Yapı, Ankara merkezli Söğüt İnşaat, Arkas Holding, Nurol Holding, Skyline Havacılık, Ziver Havacılık, Genç İnşaat, Yakın Doğu Üniversitesi, Doğuş Grubu’na ait Körfez Havacılık, Demirören Holding, Rönesans İnşaat ve Tarkan isimli bir işadamı.”
100 civarında uçağın olduğu sektörde her üç uçaktan birinin satılmak istendiği bir tablo çıkıyor.
Sancak şimdi de Atatürk Havalimanı’na göz dikti
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Sakarya’daki tank palet fabrikasının Ethem Sancak’ın sahibi olduğu BMC firmasına 25 yıllığına devredileceğini açıklamıştı.
Herdem’in aktardığı kulise bilgisine göre Sancak şimdi de Atatürk Havalimanı’nın işletmesine göz dikti.
Zira Atatürk Havalimanı’ndaki havayolu şirketleri İstanbul Havalimanı’na taşındıktan sonra işletmeci firma TAV’ın sözleşmesi feshedilecek.
TAV’ın sözleşmesinin feshedilmesinden sonra Atatürk Havalimanı’ndaki genel havacılık terminalinin işletmesini alabilmek için Ethem Sancak, Bonair ile ortak çalışma yürütüyor.
Özel Okul Öğretmeninin İş Güvencesi Kalmadı: Tazminatsız Atılabilecekler
14/01/2019
Yargıtay, Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na dayanarak özel okul öğretmenlerinin ‘zincirleme sözleşme’den kaynaklanan kıdem tazminatı olmadığına hükmetti.
Habertürk’ten Ahmet Kıvanç’ın haberine göreözel okul öğretmenlerinin kıdem tazminatı hakkıyla ilgili Yargıtay kararları arasındaki farklılıkların giderilmesi amacıyla Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu tarafından geçen şubat ayında karar alındı.
Yargıtay’ın nihai kararında, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 9’uncu maddesinde, öğretmen ile öğretim kurumları arasında ‘en az bir yıl süreli’ sözleşme yapılmasının zorunlu kılındığı vurgulandı. Kararda, yasaya giren bu kural nedeniyle öğretmenin sözleşmesinin zincirleme olarak yenilenmesi halinde bile sözleşmenin ‘belirli süreli olma’ niteliğini ortadan kaldırmayacağı ifade edildi.
Mevcut çalışma yasalarının dışına çıktılar
Karar özel okul öğretmenlerinin iş güvencesini ortadan kaldırdı. Çünkü normal uygulamada, belirli süreli sözleşmeler art arda yenilendiğinde ‘belirsiz‘ hale geliyor ve sözleşmeli çalışanlar kadrolu olarak çalışmış gibi kıdem tazminatı almaya hak kazanıyor. Son kara, bu durumu ortadan kaldırıyor.
Patronlar kararı uygulamaya başlamış
Haberde özel okulların, kararı gerekçe göstererek, sözleşmesi yenilenmeyen öğretmenlere kıdem tazminatı ödememeye başladığı da belirtildi.
Türkiye’de çoğu sözleşmeli 150 bin özel okul öğretmeni var.
Erdoğan’ın Yardımcısı ‘İnsan Hakkı İhlali Yok’ Dedi: Somut Olay Gösteremiyorlar
12/01/2019
AKP Genel Başkan Yardımcısı Leyla Şahin Usta, Türkiye’de insan hakkı ihlallerinin olmadığını öne sürerek somut örneklerin ortaya konulamadığını söyledi.
DHA’nın haberine göre Afyonkarahisar ziyaretinde gazetecilere konuşan Usta’ya muhalefetin Türkiye’de insan hakkı ihlalleri olduğunu söylemesi soruldu.
Usta şu yanıtı verdi: “İnsan hakları ihlali denince, somut, söylenebilecek bir iki tane olay bile gündeme getiremiyorlar. Türkiye insan hakları noktasında pek çok Avrupa ülkesinin ve ABD’nin, kendisini özgürlük ve insan hakları noktasında ileri olarak niteleyen pek çok ülkenin standartlarının üzerindedir şu an. O yüzden insan hakları ihlalinin olduğunu söylemek aslında Türkiye’yi farklı ülkelerle kıyasladığınız zaman mümkün değil. O yüzden Türkiye’de insan hakları ihlali olduğunu söylemek artık abesle iştigaldir. Sonuçta hukuk ve kanunlar herkes için geçerlidir. Türkiye bir hukuk devletidir.”
‘Türkiye örnek ülke’
Hukuka aykırı davranıp ülkeye zarar veren ve terör örgütleriyle işbirliği yapanlardan hesabının sorulacağını dile getiren AKP’li yönetici, kişinin mesleği, görevi ya da kimliğinin önemli olmadığını kaydetti. Usta, Türkiye’nin insan hakları konusunda örnek ülke olduğunu ifade etti.
Gerekçe Geçim Sıkıntısı: Son Beş Yılda 1.1 Milyon Öğrenci Okulu Bıraktı
12/01/2019
Artan geçim sıkıntısı ve hayat pahalılığı sebebiyle son beş yılda 1 milyon 115 bin 530 üniversite öğrencisi okulu bırakmak zorunda kaldı.
Sözcü’den Erdoğan Süzer’in haberine göre bu bilgi Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) CHP İzmir Milletvekili Ednan Arslan’ın bilgi talebine karşılık olarak geldi.
Resmi rakamlar sayının yıldan yıla arttığını gösteriyor. 2013-2014 eğitim öğretim döneminde 135 bin öğrenci üniversiteden ayrılırken, bu sayı 2014-2015’te 161 bine, bir sonraki yıl 197 bine, 2016-2017 döneminde de 212 bine çıktı. Geçen yıl ise rakam bir önceki yıla göre ikiye katlanarak 408 bini geçti.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın verdiği bilgiler ise, 40 bin öğrencinin geçen sene devlet yurtlarında yer bulamadığını ortaya koydu.
Liyakat Tartışmasına Yeni Halka: Merve Kavakçı’nın Diğer Kızı Da Saraydaymış
11/01/2019
Cumhurbaşkanı danışmanlığına atanması tartışılan Mariam Kavakçı’nın kız kardeşi Fatima Gülham Abushanab’ın da Beştepe’de görev yaptığı ortaya çıktı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’nin Kuala Lumpur Büyükelçisi Merve Kavakçı’nın kızı Mariam Kavakçı’yı cumhurbaşkanlığı danışmanlığına ataması yeni bir liyakat tartışması başlatmıştı.
Sözcü’den Deniz Ayhan’ın haberine göreMariam’ın kız kardeşi Fatima Gülham Abushanab da cumhurbaşkanlığında uluslararası ilişkiler uzmanı olarak görevli.
Türkiye’yi temsil etmiş
Abushanab, Medeniyetler İttifakı 7. Küresel Forumu’na ‘Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’ adına uzman olarak katılmış. Abushanab, yabancı kanallara Türkiye adına bağlanarak, ‘cumhurbaşkanlığı özel danışmanı’olarak yorum da yapmış. Abushanab 2016’daki Y20 Zirvesinde de Türkiye’yi temsil etmiş.
Ürdünlü eşinden kızları
Fatima Gülsüm ve Mariam, Merve Kavakçı’nın 1993’te boşandığı Ürdün kökenli ABD vatandaşı Ali Ahmad Abushanab’la evliliğinden kızları.
Fazilet Partisi’nden 1999’da milletvekili seçilip türbanla yemin etmek isteyince tarihi bir tartışmanın konusu olan Merve Kavakçı, ABD vatandaşı olduğu anlaşılınca milletvekilliğinden çıkarılmıştı.
Kızkardeş de Emine Erdoğan’ın modacısı
Merve Kavakçı’nın kız kardeşi Ravza Kavakçı da halen AKP İstanbul milletvekili. Merve Kavakçı’nın diğer kız kardeşi Elif Kavakçı ise cumhurbaşkanının eşi Emine Erdoğan’ın moda tasarımcısı.
Her Namaz Ayrı Puan: MEB Ara Tatilde Öğrencileri Beş Vakit Camiye Götürecek
10/01/2019
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yarıyıl tatilinde öğrencileri günde beş vakit camiye götürmek için kampanya başlattı.
Cumhuriyet’ten Ozan Çepni’nin haberine göre Server Gençlik ve Spor Kulübü adlı dini bir yapıyla imzalanan protokol gereği atı ile 13 yaş arası çocuklar beş vakit namaz kılmaları için camiye götürülecek.
Ülkenin 81 ilindeki 2 bin 500 camide gerçekleştirileceği belirtilen proje kapsamında 50 bin öğrencinin projeye katılım sağlaması hedefleniyor.
Yarışma usulü düzenlenecek proje, çocukların her namaz vakti için farklı puanlar toplamasını öngörüyor. Buna göre sabah namazı 10, öğle, ikinci ve akşam namazı beş, yatsı ise sekiz puan değerinde.
Surelerin de öğretileceği öğrencilerin camide yoklaması da alınacak.
Economist’in Demokrasi Endeksi: Türkiye 110’uncu Sırada, Otoriterliğin Kıyısında
09/01/2019 Diken.com.tr
İngiltere’nin önde gelen dergilerinden Economist’in demokrasi endeksinde Türkiye 10 sıra gerileyerek 167 ülke arasında 110’uncu sırada yer aldı.
Derginin her sene ülkelerin demokrasi performanslarını farklı göstergeler aracılığıyla ölçtüğü endekte 0 ile 10 arasında puan veriliyor.
Ölçüt olarak ülkelerin seçim süreçleri ve çoğulculuk, hükümetin işlerliği, siyasal katılım, demokratik siyasi kültür ve özgürlükler kullanılıyor.
Türkiye en çok gerileyen ülke
Endekse göre en demokratik ülkeler sırasıyla Norveç, İzlanda ve İsveç. Son sıralarda ise Kuzey Kore, Suriye ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti yer aldı.
Türkiye, İtalya’nın ardından 2018 yılında en çok gerileyen ülke oldu. Listede 100’üncü sıradan 110’uncu sıraya düşen Türkiye’nin demokrasi puanı ise 4.37. 2013 yılı öncesinde ise bu puan 5.70 dolaylarındaydı. 2016’dan bu yana Türkiye’nin puanında hızlı bir düşüş gözleniyor.
Türkiye otoriterliğe ‘bir tık’ yakın
Economist, ülkeleri puanlamanın yanısır kategorilere de ayrıldı. Ülkeler ‘tam demokrasi,’ ‘kusurlu demokrasi,’ ‘hibrit rejim’ ve ‘otoriter rejim’ diye sınıflandırıldı.
Türkiye ise ‘hibrit rejim’ kategorisinde yer alıyor ancak ‘otoriter rejimler’e daha yakın bir noktada. Puanın 4’ün altına inmesi halinde Türkiye otoriter ülkeler kategorisinde yer alacak.
Türkiye’yle eşdeğer puana sahip ülkeler arasında Ukrayna, Zambiya, Mali, Tanzanya, Madagaskar, Honduras ve Bolivya var.
Gerilemenin gerekçesi: Erdoğan
Dergi, Türkiye’deki gerilemenin gerekçeleri olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeterince denetlenememesi, 2018’deki seçimlerin OHAL’de gerçekleşmesi ve seçimlerin adil olmamasını gösterdi.
Türkiye’nin Macaristan ve Polonya ile birlikte demokratik kurumların altının oyulduğu ülkeler arasında gösterildiği dergide şu ifadelere yer verildi: “Türkiye’nin skoru altı yıldır üst üste düştü zira Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan elindeki gücün kısıtlamalarının çoğunu ortadan kaldırdı.”
Enerji Bakanlığı Beş Yılda 31 Kişiyi Sınavsız Memur Yapmış
06/01/2019 Diken.com.tr
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, son beş yılda 31 kişiyi istisnai kadrodan memur atadıklarını açıkladı.
CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, bakan Fatih Dönmez’in yanıtlaması istemiyle verdiği önergede beş yılda bakanlığa kaç kişinin sınavsız alındığını sordu.
Bakan Dönmez imzalı yanıtta, bakanlığın merkez teşkilatına 2013-2018 yıllarında 31 kişinin sınavsız alındığı kaydedildi. Bu kişilerden 12’sinin halen görevlerine devam ettiği bildirildi.
‘Mağduriyet yaratabilir’
Cevabı yorumlayan CHP’li vekil, uygulamanın zorunlu durumlarda kullanılmasının doğal olduğunu aktararak bunun sürekli hale getirilmesinin memurluk bekleyen insanları mağdur edebileceğini söyledi.
Bülent Şık’a Kanser Raporunu Açıklamaktan Dava
İstanbul – BİA Haber Merkezi02 Ocak 2019
Bianet yazarı Gıda Mühendisi Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık hakkında , “Yasaklanan gizli bilgileri açıklama (TCK 258)”, “yasaklanan gizli bilgileri temin etme (TCK 334)” ve “göreve ilişkin sırrı açıklama (TCK 336)” suçlamalarıyla dava açıldı.
İstanbul Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’ndan Savcı Gökhan Boydak tarafından hazırlanan iddianamede suçlamaların gerekçesi Şık’ın Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan yazı dizisi olarak ifade edildi:
“Bülent Şık’ın görevi nedeniyle kendisine verilen veya aynı nedenle bilgi edindiği ve gizli kalması gereken belgeleri, kararları ve emirleri ve diğer tebligatı açıklayan veya yayınlayan veya ne suretle olursa olsun başkalarının bilgi edinmesini kolaylaştıran, yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgileri temin ederek Cumhuriyet gazetesinde yayınladığı, bu nedenle şüphelinin üzerine atılı suçları işlediği anlaşılmaktadır.”
Sağlık Bakanlığı’nın suç duyurusuyla soruşturma başladı
Bülent Şık’ın yazı dizisi “Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli İllerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Projesi”nin açıklanmayan verileri üzerineydi.
Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yazı dizisi “Türkiye’yi kanser eden ürünleri devlet gizledi, biz açıklıyoruz! İşte zehir listesi” başlığıyla 15 Nisan 2018 günü başladı dört gün sürdü.
Sağlık Bakanlığı yazı dizisinin ardından “Halkta infiale neden olduğu”, “dış alımları etkilediği” gerekçeleriyle Şık hakkında suç duyurusunda bulundu. Şık’ın 5 yıldan 12 yıla kadar hapsinin istendiği İddianameyi ilk olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu hazırladı.
Ancak bu iddianame mahkemeden savcılığa geri gönderildi ve üzerinde değişiklik yapılmadan terör suçları bürosunca hazırlanarak mahkemeye tekrar iletildi.
Amaç kanser yapıcı kimyasalları tespit etmekti
Şık’ın yazı dizisindeki çalışma, 2011-2016 yılları arasında Sağlık Bakanlığı’na Sağlık Bakanlığı’na bağlı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından çeşitli üniversitelerden bilim insanları ve bakanlık personelinin katkıları ile yürütülmüştü. Amaç Türkiye’de kanser vakalarının en fazla görüldüğü bölgeler olan Kocaeli (Dilovası) ile Ergene Nehri Havzasında yer alan Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde çevresel ortamlarda bulunan kanserojen (kanser yapıcı) kimyasalları tespit etmekti.
22 Kasım 2016’de yayınlanana 677 sayılı KHK ile Akdeniz üniversitesindeki görevinden ihraç edilen Bülent Şık, bu projede gıda ve su ile ilgili araştırma projelerinin organizasyonu, analizlerin yapılması ve sonuç raporlarının yazımında görev almıştı.
Araştırma yapılan bölgelerdeki binlerce gıda ve su örneği Bülent Şık’ın 2010 – 2015 yılları arasında teknik müdür yardımcısı olarak görev aldığı Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde analiz edildi.
Bianet’te de yayınlanmıştı
Bülent Şık, araştırma sonuçlarının büyük oranda 2015’te tamamlandığını ve sadece işçi sağlığı açısından çalışma ortamlarından kaynaklanan bir maruziyet var mı, sorusunun yanıtının araştırılmasının kaldığını bianet’teki yazısında belirtmişti. Bu projenin sonuçlarının bir bölümünü Bülent Şık, 10 Nisan 2018’de bianet’teki “Ergene ve Dilovası’nda Yapılan Kanser Araştırması Sonuçları Neden Açıklanmıyor?” başlıklı yazıda açıklamıştı.
“Gülriz Sururi’nin Bağışladığı Bina Sanatçılarla Gençleri Buluşturacak”
Gülriz Sururi’nin Nesin Vakfı’na kültür merkezi yapılmak üzere bağışladığı binanın proje ve program çalışmalarına önümüzdeki yıllarda başlanacak. Mekanda sadece kültür/sanat değil bilimsel faaliyetler de yer bulacak.
Ayşegül Özbek İstanbul – BİA Haber Merkezi07 Ocak 2019
Gülriz Sururi ve Engin Cezzar’ın Nesin Vakfı’na kültür merkezi yapılmak üzere bağışladığı binanın proje ve program çalışmalarına önümüzdeki yıllarda başlanacak.
Mekanda sadece kültür/sanat değil matematik gibi bilimsel aaliyetler de yer bulacak.
Gülriz Sururi – Engin Cezzar Kültür Merkezi’nin temelleri 2016 yılında Gülriz Sururi’nin girişimiyle atılıyor. Nesin Vakfı yöneticisi Süleyman Cihangiroğlu aslında bir kültür merkezi açma fikirlerinin 2000’lerin başından beri olduğunu ifade ediyor:
2016 yılında bağışladı
“‘Ya şehrin merkezinde ya da şehrin merkezini yerinden edecek’ fikriyle bir kültür merkezi açma hayalimiz vardı vakıf olarak. Ancak uygun şartlar gelişmemişti.
“2016 yılında Gülriz Hanımla tanışmamız ve vakfımıza Gümüşsuyu’ndaki binayı bağışlamaları sonrası bu kültür merkezi fikri olgunlaştı. Matematik Köyü, Nesin Vakfı’nda halihazırda yaptığımız şeyi merkezde kurgulamak istiyoruz biraz da.
“Şimdi bir de Nesin Lisesi projesi eklendi buna. Tüm bu kurumlar aslında birbirinden ayrılmaz parçalar, hepsi birbirini besleyecek elbette.”
Kültür merkezine dönüştürülecek Gümüşsuyu’ndaki beş katlı bina henüz boş. Projelendirme, izinlerin alınması, tadilat ve binanın uygun şekilde dizayn edilmesi için önlerinde bir- iki yılın olduğunu söylüyor Cihangiroğlu:
“Sindire sindire, emin adımlarla oluşturacağız her şeyi. Sadece tiyatro, müzik, plastik sanatlar değil, matematik gibi bilimsel faaliyetleri de barındıracak bir merkez olacak burası.
“Çocuklar aslında birer sanatçı olarak doğuyorlar. Ama süreç içinde eğitim ve şartlar nedeniyle bu yaratıcılıkları törpüleniyor.
“Bu nedenle merkez, sadece sanatçının sanatını icra edeceği bir mekân olmaktan çok, aynı zamanda sanat eğitimi almak isteyen çocuk ve gençleri profesyonel sanatçılarla buluşturacak bir alan olacak. Sanatçıların ders verebileceği bir kurum olacak.
Arşiv katkılarla zenginleşecek
Gülriz Sururi’nin kültür merkeziyle ilgili program ve işleyişte kendilerini özgür bıraktığını ve sadece ‘Yolunuz açık olsun’ dediğini aktarıyor:
“Sadece imkânı olan çocuk ve gençler değil, imkânı olmayanların da faydalanabileceği bir mekan tasarlamak amacımız.”
Mekanda Sururi-Cezzar’ın sanatına dair eşyalar da sergilenecek. Kostümler, afişler, ilk tiyatrolarına ait logo, fotoğraflar, tiyatro ile ilgili yazışmalar… Sururi- Cezzar sanatıyla ilgili bir seçki olacak kısaca.
Bir kısmı odalarda sergilenirken bir kısmı da kültür merkezi arşivinde korunacak. Bu arşivin zamanla farklı katkılarla da zengileşeceğini ekliyor Cihangiroğlu. (AÖ)
” Göçmen Kadınlar Saldırıya Daha Açık”
Evrim Kepenek İstanbul – BİA Haber Merkezi21 Ocak 2019
İstanbul’da iki trafik polisi Özbekistan vatandaşı bir kadına tecavüz etti. Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) Proje Koordinatörü Özgül Kaplan, göçmen kadınların “saldırıya açık grupta yer aldığını” söylüyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Meral Danış Beştaş da bu olayı Meclis’e taşıdı.
Trafik kontrolü yapan trafik polisleri Ş.Ş. ve İ.K. Özbekistan vatandaşı I.K.’yı taksiden indirdikten sonra polis otosuna alıyorlar, tecavüz ediyorlar, parasını alıyorlar. I.K. yaşadıklarını polise bildiriyor; ancak Merkez Amirliği’ndeki amir “cezasını ben vereceğim” diyerek şikayet müracaatı oluşturmuyor.
Üç ay sonra
Bu olay 15 Ekim 2018’de yaşanıyor, ancak haberi üç ay sonra 20 Ocak 2019 tarihli gazetelerde yer alıyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın i hazırladığı iddianameye göre, beş polis memuru hakkında 10,5 yıldan 46 yıla kadar hapis cezaları isteniyor. İki polis memuru halen tutuklu, üçü adli kontrol altında serbest.
I.K.’nın yaşadıkları kamuoyunda geniş yer buldu, kadınlar sosyal medya üzerinden, cinsel saldırıya tepki gösterdi.
Kaplan: “Polise başvuramıyorlar”
Özgül Kaplan, ailesi ile birlikte göç eden kadınlara göre, ailesi olmayan, yalnız yaşamak zorunda kalan göçmen kadınların daha çok saldırıya ve ayrımcılığa maruz kaldığını söylüyor.
“Ailesi olmayan kadınlar ya da yasal çalışma izni olmayan, yalnız yaşayan kadınlar, başlarına bir iş geldiğinde, polise başvuramıyorlar. Başvursalar da başvuruları ciddiye alınmıyor. Bu kadınlar, her zaman saldırıya açık grupta yer alıyor. Maalesef, Türkiye’de kadınların başvuracakları destek mekanizması yok.”
bianet’in erkek şiddeti çetelesine göre Aralık’ta erkekler, dokuz kadına tecavüz etti, erkeklerin öldürdüğü 30 kadından biri Suriyeli idi.
Meclis’te soru önergesi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Meral Danış Beştaş, I.K.’nın yaşadıklarını 18 soruluk önerge ile Meclis’e taşıdı. Danış-Beştaş’ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yazılı olarak yanıtlamasını istediği soruların bir bölümü şöyle:
* Polis memurlarının görevi suçları önlemek değil midir?
* Tecavüz ve gasp olayları neredeyse her gün her yerde yaşanırken polis memurlarının bu tür suçları önlemek yerine doğrudan bu suçların failleri olmalarını nasıl açıklarsınız?
* Ş.Ş. ve İ.K.’nin bir kadını alıkoyup, tecavüz ettikleri ve parasına gasp ettikleri vakada diğer polis memurları neden şikâyet başvurusu oluşturmamışlardır? Suçların faili polis olduğu zaman farklı bir mekanizma mı işletilmektedir?
* Suçu gerçekleştiren kişinin polis olması onların cezasız kalacağı anlamına gelmektedir?
* Olay kamuoyuna yansımasaydı suç işleyen polis memurları tutuklanmayacak mıydı?
* Benzeri olaylarda tecavüz suçları ile birlikte suçun failleri olan polis memurları da gizlenmekte midir?”
“Bu suçlar kronik”
Beştaş, soru önergesinde şu noktalara da dikkat çekti:
“Kadına yönelik şiddet, cinsel taciz ve tecavüz vakaları neredeyse her gün basında ya da kamuoyunda yer alan haberler arasında ilk sıralarda yer alıyor.
“Konuya ilişkin yetkili makamlarca bir duyarlılık geliştirilmediği ve çoğu kez bu vakaların üzeri örtüldüğü için kadına yönelik işlenen bu suçlar kronik bir hal almıştır. Kadına yönelik bir şiddet ve tecavüz hadisesi önceki gün İstanbul’da gerçekleşmiş olup olayın faillerinin bizzat polis olması ise konunun neden çözümsüz kaldığına ilişkin önemli ipuçları vermektedir. “
“Yargılanan Gazetecilerin Yarısı Tutuklu”
Hikmet Adal İstanbul – BİA Haber Merkezi22 Ocak 2019
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) ve Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) 2018 yılının ikinci yarısında 71 davada 90 oturum izledi ve bu doğrultuda ‘Türkiye’de İfade Özgürlüğü Davaları’nı raporladı.
Uluslararası standartlara uygun olarak hazırlanan ‘Adalet Gözlem Raporu’ bugün gerçekleştirilen bir toplantı ile basın ve kamuoyuyla paylaşıldı.
Türkiye’de mahkemelerin etkinliği ve adil yargılanma hakkının durumu hakkında objektif ve nicel veri akışının sağlandığı raporun sunumunu Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği Eş Direktörleri gazeteci Barış Altıntaş ve avukat Veysel Ok gerçekleştirdi.
Dernek olarak gazetecilik ile hukuku bir araya getirdiklerini belirten Altıntaş, yargılanan gazetecilerin, aktivistlerin ve sivil toplum kuruluşu çalışanlarının savunuculuklarını yaptıklarını belirtti.
“Darbe girişimi sonrası adil yargılama tamamen ortadan kalktı”
Altıntaş’ın ardından söz alan Veysel Ok “Türkiye’de adil yargılama ve ifade özgürlüğü problemi darbe sonrası başlamış değil ama darbe girişimi sonrasında adil yargılamanın tamamen ortadan kalktığını hazırladığımız rapor sayesinde rahatlıkla söyleyebiliyoruz” ifadelerini kullandı.
“15 Temmuz Darbe Girişimi öncesi adil yargılama hakkının ihlali genellikle doğuda Kürtlere uygulanırken 15 Temmuz sonrası tüm Türkiye’ye yayılmış durumda.
“Hazırladığımız bu rapor Türkiye işleyen efektif bir yargı sistemi olmadığını bize verilerle gösteriyor.”
Bu yıl 90 duruşma izlediklerini belirten Ok, hazırladıkları rapor içerisinden şu bilgileri paylaştı:
“Yargılamaların yarısı tutuklu yapılıyor”
“İzlediğimiz 90 oturumun yüzde 49’unda sanıklar tutukluydu. Yani yargılanan gazetecilerin, yazarların, aktivistlerin neredeyse yarısının yargılaması tutuklu yapılıyor. İfadesi nedeniyle tutuklu olan bu kişilere yöneltilen suçlamalar nedir derseniz izlediğimiz davalarda sanıklara yöneltilen suçlamaların yüzde 72’si terör suçlaması.
“Terör suçu derken örgüt propagandası, örgüte isteyerek yardım etmek, üye olmamakla beraber örgüte yardım etmek gibi geniş bir sıkaladan bahsediyoruz.
“İfadeleri sebebiyle terör propagandası yapmakla suçlanan bu kişilere yöneltilen suçlamaların yüzde 77’sinde ise gazetecilerin veya aktivistlerin sözü, yazısı, haberleri veya sosyal medya paylaşımları delil olarak gösterildi.
“Sanıkların yüzde 34’ü duruşma salonuna getirilmedi”
“Bu insanların yüzde 34’ü duruşma salonun getirilmedi. Tutuklu sanıkların yüzde 40’nın yargılandığı mahkemeyle tutuklu bulunduğu cezaevi farklı illerde ve mahkemeler bunu gerekçe göstererek tutukluları duruşmaya getirmiyor.
“Yüzde 34 çok büyük bir rakam. Oysa AİHM sanığın onayı olmadan duruşma salonuna getirilmemelerini bir hak ihlali sayıyor.
“15 Temmuz öncesinde de belli ceza sınırı altında olan yargılamalarda ve sanık başka şehirde yaşıyorsa kullanılan bir sistemdi. Ama 15 Temmuz sonrası çıkartılan bir kararnameyle SEGBİS’in kullanımı hakimlerin ve savcıların geniş taktir yetkisine bırakıldı. Bu durum sanıkların savunma hakkını ortadan kaldıran bir durum.
“Diğer bir önemli konuda Türk Ceza Muhakemesi Kanununa göre sanıklar hakim karşısına çıkartılırken kelepçesiz çıkartılması gerekir ama bizim izlediğimiz davalarda sanıkların yüzde 36’sı hakim karşısına kelepçeyle çıkartıldı. Bu durum sanıkların masumiyet kaimesini ihlal eden bir durum. Çünkü hakimin karşısına kelepçe ile getirilmek sanıklara suçlu muamelesi yapmak anlamına geliyor. Aynı zamanda kelepçenin takılış şekline bakarak bunu bir işkence olarak da niteleyebiliriz.
“Yargılanan kişilerin yarısı bir yılı aşkın süredir tutuklu”
“Diğer bir konu tutukluluk süresi. İfadesi sebebiyle tutuklu olan kişilerin yarısından fazlasının bir yılı aşkın süredir tutuklu olduğunu tespit ettik.
“Raporda mahkeme heyetinin nezaketsiz yaklaşımı diye de bir başlık açtık. İzlediğimiz oturumların yüzde 27’sinde mahkeme heyeti sanık avukatlarına karşı saygısızca davranmış. Yine oturumların yüzde 27’sinde sanıklara karşı saygısızca tavır içine girmişler.
“Bunu örneklemek gerekirse hakimler sanıklara ‘siz’ şeklinde değil ‘sen’ diye hitap ediyor. Sanıklara sen diye hitap edilmesi aslında bir aşağılama yöntemi. Ya da sanık avukatlarının savunmalarının kesilmesi de hakimlerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı ilkesiyle çelişen bir durum. Çünkü hakim en başta sanığa ve sanık avukatına olan mesafesini sözleri ve davranışlarıyla ortaya koyar.
“İzlenen oturumların yüzde 41’inde heyet değişikliği gözledik. Bu durum ‘tabii hakim ilkesine’ aykırı bir durum. Çünkü duruşmayı başından alan hakim duruşmayı bitirmekle mükelleftir.
“Heyet değişikliği adil yargılanma hakkını zedeliyor”
“Neredeyse davaların yarısında heyet değişikliği olması davaların arka planında kötü niyet olduğunu bize gösteriyor. Bu da tarafsız, adil yargıla hakkının zedelendiği anlamına geliyor.
Bu raporun kendilerine Türkiye’de yargının geldiği noktanın fotoğrafını çıkardığını belirten Veysel Ok, “Türkiye’de efektif işleyen yargılama sürecinin olmadığını, delillerin sözden, haberden, yazıdan ibaret olduğunu gösterdi” dedi. Ok, “AİHM’in Türkiye’de işleyen efektif yargı süreci vardır tespitinin doğru olmadığını bu şekilde doğrulamış olduk” yorumunda bulundu.
“Mezun Olduğumdan Beri İşsizim”
Hikmet Adal İstanbul – BİA Haber Merkezi 23 Ocak 2019
“Asgari ücretle büyükşehirde kimse geçinemez. Geçinemesem de çalışmak istiyorum, buna mecburum ama iş bulamıyorum.” diyor 24 yaşındaki Mert Akbaş. O Türkiye’deki 1 milyon 167 bin ‘genç işsizden’ sadece biri.
Genç işsiz, çalışma iradesine ve gücüne sahip, cari ücret üzerinden bir iş aradığı halde bulamamış 15-24 yaş arasındaki gençleri tanımlamak için kullanılan bir kelime.
TÜİK verilerine göre Türkiye’de genç nüfustaki işsizlikte artış gözlemleniyor. 15 – 24 yaş arası gençlerde işsizlik oranı 2017’nin Ekim ayına oranla 3 puanlık artışla yüzde 22,3 olarak ölçüldü. Yani bir başka değişle 1 milyon 167 bin genç, işsiz.
Genç işsizlikte lise ve üniversite bitirmek durumu değiştirmiyor. Ya iş yok, iş bulamıyorlar, ya da asgari ücreti başta kabul etmişler, sonra çıkmışlar. Bu konuda konumştuğum hemen herkes aynı durumdan müzdarip.
Fatih: Kendi mesleğimle ilgili iş bulamadım
Fatih, 24 yaşında. İki yıllık işletme yönetimi mezunu. Bir buçuk yıl önce okulu bitirmiş. “O tarihten beri işsiz sayılırım.”
“Arada ufak işlerde çalıştım ama hepsi kısa süreliydi. Zaten onlar da kendi mesleğimle alakalı şeyler de değildi. Kendi mesleğimle ilgili iş bulamadığım için başka işler yapmak zorunda kaldım.
“Geçtiğimiz ay bir telekom firmasının saha satışında çalıştım. Maaşının düşüktü. Sürekli sokakta ve ayakta olmam dolayısıyla çok fazla dayanamadım. Zaten sağlığım da buna pek el vermedi.
“Askere gitmekten başka yol yok önümde”
Fatih Yiğit ne yapacağını pek bilemiyor; askere de gitmek istemiyor.
“Bir müddet daha kalıcı bir iş bulamazsam sanırım askere gideceğim. Benim için şu an tek yol bu gözüküyor.
“Askerlikten dönünce de pek farklı olacağını düşünmüyorum ama aradan çıksın istiyorum. Belki o zamana bir şeyler değişir ya da ben daha kesin kararlar verebilirim.”
Elif: Çevreme pasta börek yapıyorum, harçlığım çıkıyor
Elif ise 22 yaşında bir genç. İstanbul’daki özel bir üniversitede bir sene aşçılık okuduktan sonra eğitimine devlet üniversitesinde devam etiğini belirtiyor. Okuldan ise Haziran 2018’de mezun olmuş.
“Mezun olduktan sonra staj yaptığım otelde çalışmak istedim ama çalışma şartları zordu. Hem asgari ücret veriyorlardı hem de çalışma saatim 15.00’dan 24.00’a kadardı. Tüm günümün hiç olmasını sineye çeksem bile gece 12’de işten çıktıktan sonra nasıl eve gideceğim. Servis yok bir şey yok.
“Bende işsiz kalınca çevremdekilerin özel günleri için pasta ve kurabiye yapmaya başladım. Örneğin bir arkadaşımın arkadaşı nişanlanacak. Bana o gün için sipariş veriyorlardı. Bende nişan pastalarını ve o gün nişanda yenilecek şeyleri evde yapıyordum. Çok fazla bir para kazanmasam da harçlığım çıkıyordu.
“Şimdi yine işsizim”
Elif geçen ay başında bir otelde işe girmiş, yine asgari ücretle. 07.00-15.00 arası çalışma saati anlaşmasına ilk hafta dışında uyulmamış.
“Çok yorulmaya ve uykusuz olarak işe gitmeye başlayınca ailem bırakmamı söyledi. Birkaç haftada beş kilo vermiştim. Kendi içimde bırakmamak için çok dirensem de bırakmak zorunda kaldım. Şimdi yine işsizim ve ne yapacağımı bilmiyorum. Nereye kadar böyle gider hiç bir fikrim yok. En çok canımı sıkan da bu belirsizlik.”
Mert: Kriz işsizi
Mert ise 24 yaşında. Meslek lisesi mezunu, makinacı. Üniversiteye iki yıllık makina için kaydolmuş, iş bulunca okulu bitirememiş. Kriz işsizi.
“Yıllardan beri de aynı yerde çalışıyordum. Ortalama bir maaşla ortalama bir hayat. İş yönünden de bir sıkıntım yoktu. Kimi ay her gün mesaiye kaldığım oldu, izinsiz çalıştığım dönem oldu. Ya da tam tersi zamanlar, hiç iş olmadığı zamanlar da gördüm. Sabah çalıştığım makineyi temizleyip işten çıkıyordum.
“Krizle birlikte işsiz kaldım”
Mert çalıştığı işyeri döviz kuru yükselince ham maddeyi alamaz oluyor. Patron Kasım başında fabrikayı kapatacağını söyleyince işsiz kalmış.
Hemen başka bir fabrikaya geçtim. Eski maaşıma yakın bir fiyata anlaştık. Ne varki aybaşı geldiğinde hesabıma asgari ücret yatırdılar. Niye böyle olduğunu sorunca da kriz dönemi iş bulabiliyorsan bul dediler. Tartışıp işten ayrılmak durumunda kaldım. Şimdi yine işsizim.
Asgari ücretle büyükşehirde kimse geçinemez. Hele evin yoksa hayatta geçinemezsin. Düzgün bir iş bulana başka işler bakmaya mecburum. Geçinemesem de çalışmak istiyorum, buna mecburum ama iş bulamıyorum. (HA)