Tepe Taklak Yuvarlanmak

Son on altı yıldır bu ülkede yaşanılanlara bakarak şaşırmamak ne yazık ki mümkün değildir. Zira, 2002 de seçimle iktidar olan AKP ve O’nun lideri, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları savunucusu görünüp bu kavramları olabildiğince katletmektedir. Elbette bu işledikleri cinayette yalnız değiller. Kendilerine aydın ve demokrat diyen bir takım sol dönekler ile liberaller hep destek vermişlerdir ve bunların bir kesimi vermeye de devam etmektedir. Çağ dışı kalmış İslam’ın Vahabi’liğe dayalı Selefi anlayışını, siyasetin temeli olarak gören AKP, hak ve hukukun üstünlüğünden dem vurarak söz konusu kesimleri iktidarlarına yandaş yapmışlardır. Bu yetmezmiş gibi, tarikatlarla güç birliği yaparak güçlü bir iktidar oluşturdular. Din içerikli devlet yönetimlerinin çatışmasız iktidar sürdüremeyeceğini Avrupa Tarihi geçmişte göstermiştir. Yıllar süren Avrupa’daki mezhep savaşlarını yapanlar, nihayet 1789 Fransız Devrimi ile laik anlayışı benimsemiş, böylece aralarındaki mezhepsel savaşlara son vermişlerdir.

Nasıl ki; bilimde, teknolojide ve sanayileşmede iki yüz yıl çağdaşlaşmanın dışında kaldıysak, Cumhuriyet’in seksen yılı hariç, hep dinsel bağnazlık içinde boğulmuşuzdur. Adım adım sürüklendiğimiz bugünkü durum ülkeyi değil Avrupa’nın, Afrika ülkelerinin bile gerisine yuvarlamıştır. Üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan, sağdan soldan edinilen borçla han-hamam saraylar yaptıran ve safahat içinde yaşayan iktidar ve yandaşları ülkeyi içinden çıkılması zor siyasi ve ekonomik koşulların bataklığına sürüklemiştir.

Bilimsel düşünceden uzak, tarih bilincinden yoksun AKP zihniyeti, devletin ulus varlığını satarak zenginleşmeyi ilke edinmiştir. Bu zihniyet feodal ideolojinin bir eseridir. Teknolojik gelişmenin öncesinde, ancak tarımsal üretimi içeren ekonomik ilişkiyi en güzel şekilde İslam Peygamberi “rızkın onda dokuzu ticarettedir” söylemi ile ifade etmiştir. Bugün peygamberin yolunda gittiklerini iddia edenler de aynı anlayışla ülkeyi tarihinin en büyük ekonomik krizinin içine yuvarlamışlardır. Bu bataklığın nedenini de komplo teorileri ile hep dış düşmanların üzerine oturtturmuşlardır. İşlerine geldiklerinde söz konusu dış düşmanlarla kol kola siyaset yaparken, zorlandıklarında da hemen “Ey Amerika, ey Avrupa” nutukları atarak -özellikle cahil bıraktıkları- halkın milli duygularına seslenmektedirler. AKP Başkanı Erdoğan “İslamiyet’te ırkçılık yoktur” söylemi ile dini çıkarlarına alet etmektedir. Oysa değil İslamiyet’te, Peygamber’in yaşadığı tarihte dünyanın hiçbir ülkesinde ve toplumunda ırka dayalı milliyetçilik olmadığı gibi, böyle bir kavram bile yoktu. Hatta o dönemde Arabistan’da devlet yerine aşiretler hüküm sürmekteydi. Milliyet anlayışı kapitalizmin gelişme döneminde 1789 Fransız devrimi ile siyaset sahnesinde yer almıştır. İçi boş, kaba siyaset geri kalmış ülkelerin vazgeçilmez söylemidir. Nitekim, AKP yandaşı olan ve kendisine profesör diyenler bile “eğitilmemiş cahil halk bizim en büyük destekçimizdir” demektedir. Çünkü cehalet gerçek din yerine güçlülere hizmet eden bir din yaratmakta asla sakınca görmez.

Daha düne kadar ABD emperyalizmi ile kucak kucağa siyaset yapan AKP, Büyük Orta-Doğu projesinin eş başkanı olduğu savı ile öğünürken, bugün kendisini yalnız hissetmeye başlamıştır. Kendilerince içine düştükleri yalnızlığı “onurlu yalnızlık” olarak niteleyerek debelendikleri bataklığı kurutacaklarını sanmaktadırlar. Bunun sonucu olarak da bey babalarını bırakarak, Rusya lideri Putin’le kol kola yürümeye çalışmaktadırlar. Onurlu bir devlet ve onun izlediği siyaset her zaman etrafında dost devletler bulur. Çünkü onurlu devlet, onurlu insan gibi başını dik tutar. Fırtınalı denizlere yelken açan AKP, fırtınanın şiddetine göre yalpalayıp durmaktadır. Tüm dünya şu anda ülkenin içinde bulunduğu çıkmazı ve güçlükleri gördüğü halde, yaşanılan krizi inkâr ederek sağlıklı bir ekonomiden söz etmektedirler. Bu tür söylemle önce kendilerini sonra da ulusu aldatmaktadırlar.

Suriye savaşında önce destek verdikleri ABD ile çatışıp, Putin’nin himmeti ile sağladıkları ufak tefek birkaç hamleyi zafer olarak siyasete meze yapan AKP’liler, FETÖ Darbesi ile ordu komuta kademesini de felç etmiş bulunmaktadırlar. Kendi iradeleri ile doldurdukları FETÖ’cü ordu mensuplarını her gün bir parça tasfiye ederek, ne hikmetse FETÖ’cüleri bir türlü bitirememektedirler. AKP, kazdıkları kuyuya düşenler gibi, gün yüzüne ne yazık ki çıkamamaktadır.

Bu yazımı bir Yunan efsanesi ile sonlandırmak istiyorum. Sisyphos çok zeki ve akıllıdır. Ama ömrü hep kötülüklerle ve insanları aldatmakla geçmiştir. Yunan Mitolojisine göre Sisyphos (Sisifos) topluma yaptığı kötülükler nedeniyle zamanın tanrıları tarafından yargılanır. Kendisi suçlu bulunarak öyle bir cezaya çarptırılır ki, ömrü boyu bu cezayı çekmek zorunda kalır. Cezası büyük ve yuvarlak bir taşı sipsivri bir dağın tepesine iterek çıkarıp, tepede bırakmasıdır. Sisifos taşı yuvarlayarak dağın tepesine çıkarır ama taş, dağ sivri olduğundan tepede durmaz ve tekrar dağın eteğine düşer. Sisifos bir daha dener. Taş yine düşer. Bu uğraş bir türlü sonlandırılamaz. Sisifos ömrü boyunca taşı yuvarlayarak dağın tepesine bırakmaya uğraşır. Ama nafile… İşte bugün ülkemiz Sisifos cezasına uğratılmışçasına tepe taklak yuvarlanıp durmaktadır. Yoksulluk, yasaklar ve yoksunlukla bu halk yaşamak zorunda bırakılmaktadır. Halkın bu cezadan kurtulması için, bizzat kendisinin gidişata dur diyerek, başkalarından medet ummayı bırakıp, kendi varlığını ve gücünü ortaya koyması gerekmektedir.

Bunları da sevebilirsiniz