Gözden Kaçanlar / Gözde Pektaş

Berlin, Türkiye Yolcularını Uyardı: Orası Almanya Değil, Paylaşımlara Dikkat!

24/10/2018 

Türkiye’ye giriş yapan ya da Türkiye’de yaşayan birçok Alman vatandaşı sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alınmış, bir kısmı da tutuklanmıştı. Alman makamları söz konusu adli uygulamaları ‘keyfi‘ olarak niteliyor.

Euronews’ün haberine göre Alman Dışişleri Bakanlığı’nın seyahat bilgileri kısmında yapılan düzenlemenin Türkiye’yle ilgili kısmında, “Hükümeti eleştiren bilgilerin yeniden paylaşılması ya da hatta ‘beğenilmesi’ bile cezai yargılamalara yol açabilir. Örneğin cumhurbaşkanına hakaret ya da terör propagandası” dendi.

Düzenlemenin devamında söz konusu durumun Alman hukuk anlayışına göre, ifade özgürlüğü kapsamında olan ifadeler için de geçerli olduğu belirtildi.  İlaveten “Suçlu bulunulması halinde mahkumiyet ve hapis cezasıyla sonuçlanabilir” ifadesi yer aldı.

Alman vatandaşlarının son iki yılda ‘keyfi’ olarak gözaltına alındığı vakaların arttığı belirtilen düzenlemeye şöyle devam edildi: “Diğer tutuklamalar, kişinin Türkiye’de terörizm olarak sınıflandırılan bir örgütle, örneğin Gülen grubu ile ilgili şüphelere dayanmaktadır. Uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerinin aksine, Türkiye bu davaların bazılarında Türkiye’deki diplomatik misyonlara sadece birkaç ay sonra tutuklularla görüşme izni vermiştir.”

Olağanüstü hal uygulamasının kaldırıldığına da dikkat çekilen uyarıda, Alman vatandaşlarına yine de siyasi içerikli etkinliklerden ve kalabalıklardan uzak durma tavsiyesinde bulunuldu.

Erdoğan’ın Maaşı 2019’da Yüzde 26 Artacak: 74 Bin Lira Oluyor

24/10/2018 

24 Haziran sonrası yürürlüğe giren hükümet sistemi uyarınca cumhurbaşkanlığı 2019 bütçesi ve ödeneği de genel bütçenin diğer kalemleri gibi cumhurbaşkanlığınca belirlendi.

Bu kapsamda cumhurbaşkanlığına 2019 yılı için ayrılması öngörülen 2.8 milyar TL’lik bütçenin ayrıntıları belli oldu.

Cumhuriyet’ten Sinan Tartanoğlu’nun haberine göre cumhurbaşkanlığı bütçesinin bazı

* Erdoğan’ın brüt maaşı, bir önceki yıla göre yüzde 26.2 zamlandı. Erdoğan’ın aylık brüt maaşı 2018 yılına göre 59 bin TL’den 74 bin 500 TL’ye çıktı.

* Tüketime yönelik mal ve malzeme alımları kaleminde cumhurbaşkanlığı 2019 yılında 119 milyon 170 bin TL harcayacak. 2020 yılında bu rakamın 126 milyon 297 TL’ye, 2021 yılında ise 135 milyon 13 bin TL’ye çıkması öngörülüyor.

* 2019 yılında cumhurbaşkanlığı, yurt içi ve yurt dışı ziyaretler için ‘yolluklar’ kaleminden 35 milyon TL harcayacak. Tören, açılış ve resepsiyonların da yer aldığı her türlü ağırlama giderleri için ise 2019 yılı bütçesine 101 milyon 500 bin TL konuldu.

* Vakıf, dernek gibi kar amacı gütmeyen kuruluşlara yardım yapılması için cumhurbaşkanlığı ödeneğinden 12.5 milyon TL bütçe ayrılacak. Valiliklerden gelen bilgiler doğrultusuna ‘hane halkına’ 3 milyon TL para aktarılacak.

* Cumhurbaşkanlığına bağlı Dijital Dönüşüm Ofisi, Finans Ofisi, İnsan Kaynakları Ofisi ve Yatırım Ofisi’ne 2019 cumhurbaşkanlığı bütçesinden ‘yardım’ adı altında ödenek ayrıldı. Bu kapsamda Finans Ofisi’ne 5 milyon TL, İnsan Kaynakları Ofisi’ne 8.5 milyon TL, Dijital Dönüşüm Ofisi’ne 70 milyon TL, ‘Yatırım Ofisi’ne ise 150 milyon TL bütçe ayrıldı. Böylece dört ofis için 2019 bütçesinden ayrılan para 233.5 milyon TL’ye kadar vardı. Bu miktarın 2020 yılında 245 milyon TL’yi, 2021 yılında ise 280 milyonu geçmesi bekleniyor.

Zorlu Sınav: AİHM, ‘Saray’ın Maliyetini Açıklamayan Türkiye’den Savunma İstedi

23/10/2018 

Sözcü’den Yavuz Alatan’ın haberine göre, Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan, “Yeni bir hukuk sürecinin adımları atıldı” dedi.

Başvuruları üzerine AİHM’in Türkiye’den savuna istediğini söyleyen Tezcan şöyle konuştu: “Bizi dikkate almayan bilgi edinme kanunu üzerinden de bilgi vermeyen yaklaşımdan dolayı, biz de hak arama mücadelesine giriştik. Maliyet istediğimizden dolayı sürekli ticari yaklaşımı karşımıza getiriliyordu. Bunun da tartışmaya açılıyor olması AİHM açısından önemli. Hükümetten üç ay içinde savunma isteniyor olmasını da büyük bir gelişme olarak niteliyoruz. Bu mücadelede hukuksal düzeyde yeni bir yol açmanın mücadelesini ilk etabıdır. Nihai karar olmasa da bu süreç başlamıştır.”

Bir Haftada Sosyal Medyadan 227 Kişiye Yasal İşlem

22/10/2018 Diken.com.tr

Bakanlık, 15-22 Ekim tarihlerindeki operasyonların bilançocusu açıkladı.

Buna göre bir haftada 667 ‘FETÖ’, 199 PKK, 71 IŞİD, 19 da ‘sol örgüt’ şüphelisi gözaltına alındı. Toplamda ise 2 bin 829 terör operasyonu yapıldı.

Uyuşturucu ve kaçakçılıktan 4 bin 954 kişi, insan kaçaklığı suçlamasından da 187 kişi gözaltına alındı.

Operasyonlarda kilolarca uyuşturucu bulurken 375 bin 84 paket kaçak sigara ve 48 bin 815 litre kaçak akaryakıta da el kondu.

Sosyal medya da takipte

Sosyal medyada ise ‘terör örgütü propagandası yapan, bu örgütleri öven, terör örgütleri ile iltisaklı olduğunu alenen beyan eden, halkı kin, nefret ve düşmanlığa sevk eden, devlet büyüklerine hakaretlerde bulunan, devletin bölünmez bütünlüğüne ve toplumun can güvenliğine kast eden, nefret söylemleri içeren hesaplar inceleme alındı.

Bunun sonucunda 250 sosyal medya hesabıyla ilgili çalışma yapıldı, kimliği tespit edilen 227 kişiye yasal işlem uygulandı.

Yine bir haftada 641’i denizlerde olmak üzere 6 bin 678 sığınmacı engellendi.

Vahim İddia: Havalimanı İnşaatında Rögara İşçi Düştü, Bedeni Üç Gün Sonra Bulundu

21/10/2018 Diken.com.tr

Kötü çalışma koşullarıyla gündeme gelen yeni havalimanı inşaatı, şimdi de bir işçinin cansız bedeninin üç gündür rögar kapağının altında sıkışıp kaldığı  iddiasıyla gündeme geldi.

Devrimci Yapı, Yol ve İnşaat İşçileri Sendikası ve DİSK’e bağlı Dev Yapı-İş üyesi işçilerin iddiasına göre kimliği ve uyruğu bilinmeyen havalimanı işçisinin cesedi, temizlik yapan Nepalli işçiler tarafından bulundu. İşçinin ölümünün gizlenmeye çalışıldığı belirtildi.

3.Havalimanı inşaatında bir işçinin cesedi rögar içinde bulundu. Nepalli işçiler temizlik yaparken buluyor. İşçinin üç gün önce rögara düştüğü tahmin ediliyor. Adı, uyruğu belli değil. İşçinin ölümü gizleniyor…

Söz konusu hesapların paylaştığı Twitter mesajında şöyle dendi:

“3. havalimanı inşaatında bir işçinin cesedi rögar içinde bulundu. Nepalli işçiler temizlik yaparken buluyor. İşçinin üç gün önce rögara düştüğü tahmin ediliyor. Adı, uyruğu belli değil. İşçinin ölümü gizleniyor. Bu bilgi Dev Yapı İşçileri Sendikası’na üye işçilerden geldi.”

3.Havalimanında bir iş cinayeti daha…Rögar temizliği sırasında bir işçinin cenazesine ulaşıldı… / Dev Yapı-İş İşçinin kimlik bilgilerini öğrenmeye çalışıyoruz…

3.Havalimanında şu ana kadar ‘tespit edebildiğimiz en az’ 38 işçi yaşamını yitirdi…

İş Kazası Değil Cinayet Meclisi (İSİG) ise olayı Twitter hesabından şöyle duyurdu : “3. havalimanında bir iş cinayeti daha… Rögar temizliği sırasında bir işçinin cenazesine ulaşıldı… / Dev Yapı-İş İşçinin kimlik bilgilerini öğrenmeye çalışıyoruz… 3. havalimanında şu ana kadar ‘tespit edebildiğimiz en az’ 38 işçi yaşamını yitirdi…”

Her iki Suriyeli göçmenden biri ülkesine dönmek istiyor; yüzde 60’ı çalışmıyor

19/10/2018 Diken.com.tr

Rakamlar Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün kent genelinde Suriyeli göçmenlerle yaptığı araştırmaya dayanıyor. Araştırma kapsamında Gaziantep’te 190 mahallede yer alan 129 hanedeki 1824 Suriyeli göçmenle yüz yüze görüşülerek, kendilerine 79 soru yöneltildi.

Araştırmadan ortaya çıkan rakamlar şöyle:

* Suriyeli göçmenlerin yüzde 56’sı uygun şartlar oluştuğu takdirde ülkesine dönmek isterken, yüzde 13’ü başka bir ülkeye gitmek istiyor.

* Yüzde 3.6 Türkiye vatandaşlığı almış, yüzde 9’un başvuru süreci devam ediyor. Ancak Suriyeli göçmenlerin yüzde 35.9’u kesinlikle vatandaşlık başvurusu yapmak istemiyor.

* Gaziantep’te yaşayan Suriyeli göçmenlerin yüzde 83.5’i 50 yaşın altında. Ortalama yaş ise 36.4.

* Suriyeli göçmen ailelerin yüzde 18.1’i üç çocuklu. Ortalama çocuk sayısı 4.2. 10 ve üzeri çocuk sahibi aileler yüzde 3.7 oranında.

* Her bir hanede ortalama 6.6 kişi yaşıyor. Yüzde 30’dan fazlasında ise birden fazla aile bir arada yaşıyor.

* Suriyeli göçmenlerin yüzde 97.8’i kirada oturuyor. Ailelerin yüzde 99’u bin liradan az kira ödüyor.

* Gaziantep’te yaşayan Suriyeli göçmenlerin yüzde 60’u çalışmıyor.

* Çalışanların yüzde 62’si sürekli işlerde, yüzde 37.9’u geçici/mevsimlik işlerde istihdam ediliyor. Kendi işini kurup çalışanların oranı yüzde 8.8.

* Çalışanların yüzde 77.8’i özel sektörde istihdam ediliyor.

* Suriyeli göçmenlerin yüzde 6.73’ünün geliri bin 400 liranın altında, yüzde 17’si bin 400 ile 2 bin lira arasında gelir elde ediyor. Yüzde 10.9’un geliri iki ila üç bin lira iken, yüzde 3.6’nın geliri ise 3 ila 4 bin lira arasında.

* Okuma yazma bilmeyen Suriyeli göçmenlerin oranı yüzde 26.4.

* Yaklaşık yüzde 29 ilkokul, yüzde 26 orta öğretim, yüzde 11 lisans, yüzde 1 de yüksek lisans eğitim derecesine sahip.

* Yüzde 9.2’nin otomobili, yüzde 3’ün minibüsü var. Yüzde 89.1’in ise aracı yok.

Bakan, Soru ‘Dokununca’ Muhabiri Azarladı: Yaptığınız Gazetecilik Değil Maskaralık

19/10/2018  Diken.com.tr

Fox TV muhabiri Et ve Süt Kurumu’nun ihalesiz et aldığı iddiasıyla ilgili soruyu Pakdemirli’ye yöneltti. Gazetecinin sorduğu soruyu ‘ıvır zıvır’diye niteleyen Pakdemirli’nin yanıtı “Gazetecilik değil, maskaralık yapıyorsunuz” oldu.

Pakdemirli’nin danışmanı aynı konuda soru sormaya çalışan Fox TV muhabirini daha önce de engellemişti.

Bunu da hatırlatan bakan, Fox TV’yi ‘korsan yayın’ yapmakla da suçladı: “Basın müşavirim hatalı bir iş yapmış olabilir ama aslında özünde haklıydı. Siz de haksızsınız. Benim yoğunluğumu kullanarak şey yaptınız.”

Pakdemirli, ihalesiz et alımına dair iddiaya yanıt verdikten sonra muhabiri azarlamaya girişti: “Size akreditasyon uygulayacağım. Yaptığınız ıvır zıvır şeylerle devletin saygınlığını yitirmeye çalışıyorsunuz. Bunu hiç doğru bulmuyorum. Sizin yaptığınız gazetecilik değil, maskaralıktır.”

Basın özgürlüğü raporlarında Türkiye son sıralarda yer alıyor ve ‘özgür olmayan ülke’ statüsünde.

Müteşebbis Vekil Kızı: İşe Gitmeden Maaş Alıyor, İnternetten Yasadışı Para Kazanıyor

18/10/2018 

Sözcü’den Ali Ekber Ertürk’ün haberine göre  eski AKP Kütahya milletvekili Hüsnü Ordu’nun kızı, atandığı Kütahya belediyesindeki işine rağmen Ankara’da yaşıyor ve maaşını da alıyor.  Dahası yasadışı bir şekilde ticaret yaparak sosyal medyada ‘sumeyracathouse’ adlı site üzerinden kedi satıyor.

Yasaya göre kamu görevlilerinin ticari kazanç elde edecek başka bir işte çalışması yasak.

AKP’li Kütahya Belediye Başkanı Kamil Saraçoğlu da durumu doğruladı. Saraçoğlu, Ordu’nun bakanlık onayıyla  işe başlatıldığını belirtti. Başkan, milletvekili kızının düzenli olarak rapor aldığına dikkat çekerek, “Başkası o görevi yapıyor. Geliyor, rapor alıyor ve izin kullanıyor. Ankara’da TOKİ’ye naklen geçmek istiyor. Doktor rapor veriyorsa ben ne diyeyim?” dedi.

CHP Kütahya Milletvekili Fazıl Kasap da şunları söyledi: “Vekil kızı, altı aydır hiç işe gelmeden, Ankara’da oturduğu yerden maaş alıyor. Bu, adaletsizliktir, hukuksuzluktur, kural tanımazlıktır. Halkın vergileri gasp ediliyor.

ABD’li İktisatçı Gözüyle: Krizin Başındasınız, Baskıyla Fiyat İndirme Çabası Çaresizlik

18/10/2018 

Ağustos ayında döviz kurlarının yükselişini takiben enflasyon artışı ve konkordato patlamasıyla Türkiye’de kendini gösteren ekonomik sıkıntılara karşı hükümet, eylem planının merkezine ‘yüzde 10 indirim kampanyası’ yerleştirdi.

Amerika’nın Sesi’nin söyleşi yaptığı Uluslararası Peterson Ekonomi Enstitüsü uzmanlarından Kirkegaard, uluslararası piyasaların gözüyle Türk ekonomisini değerlendirdi.

‘Borç ödeme vakti gelince iflaslar olacak’

Amerika’nın Sesi muhabirinin “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ‘Türkiye ekonomik krizde en kötüsünü geride bıraktı’ dedi, peki ekonomistlere göre Türkiye krizin hangi aşamasında?”sorusuna Kirkegaard şu yanıtı verdi: “Ben bu görüşe katılmıyorum. En azından durum ortalama bir Türk vatandaşı açısından öyle görünmüyor. Türkiye bana kalırsa uzun sürecek bir yüksek enflasyonla karşı karşıya. Enerji ve gıda tedariğini önemli ölçüde dışardan karşılayan bir ülkede döviz kuru yükseldiğinde olan bu. Bu durum tüketiciye de yansıyor. Bu da orta sınıf Türkler için ekonomik sıkıntı demek. Bence krizin henüz başındayız. Önümüzdeki dönemde beklenmedik şeyler olabilir. Türk lirası önemli ölçüde değer kazanmadıkça, iş yerleri kapanacak, borç ödeme zamanı geldiğinde iflas edenler olacak. Bu söylediğim bazı Türk bankaları için de geçerli.”

‘Baskı işe yaramaz’

Kirkegaaard, yüzde 10 indirim kampanyasını“Yükselen döviz kuru sebebiyle artan fiyatları güç kullanarak aşağı çekmeye çalışmanın işe yaramadığını ekonomik kriz tarihindeki örneklerden gördük” sözleriyle değerlendirirken hükümetin böyle politikalar benimsiyor olmasının çaresizlik göstergesi olduğunu savundu: “Enflasyon rakamlarının yukarı çıkıyor olmasının siyasi alanda bazı sonuçları da olacaktır. Merkez Bankasının sürpriz şekilde faiz oranlarını yükseltmesi sonrasında Türk lirası çok az miktarda değer kazandı. Bu da işe yaramayınca hükümet şimdi bir anlamda ekonomik baskı seçeneğine yöneldi. İşe yarayacağını sanmıyorum. İşe yararsa da bu pek çok iş yerinin iflas etmesi anlamına gelecek. En vatansever esnafın bile malını satın aldığı fiyattan daha azına satabilmesi zor. Ya da bu malları artık satın almazlar, müşterilerine de satamazlar. O zaman da iş kaybı olur. Bunun sonucu ise ekonomik krizin daha da derinleşmesi.”

‘Çözüm orta vadede IMF ama çok şey isterler’

Kirkegaard’ın çözüm reçetesi ise şöyle: “Bana kalırsa Türkiye’nin kısa ve orta vadede sorunları aşması için IMF’in kapısını çalması gerekiyor. Ancak bu şekilde uluslararası yatırımcının güveni yeniden tesis edilebilir. IMF de tabii bunun karşılığında çok şey isteyecek. Bunlar da Erdoğan hükümetinin uyguladığı ekonomik politikaların ana unsurlarıyla uyuşmayan talepler olacak. IMF’in desteğini almak için de ana paydaşlar yani Amerika ve Avrupa Birliği ile iyi ilişki içinde olmak gerekecek. Pakistan’ın yaptığı gibi Türkiye’nin de IMF’e gitmesi lazım. Bunun siyasi bedeli de olacak elbette. Bugüne kadar Erdoğan’ın bu bedeli ödemeye niyetli olduğuna ilişkin bir gösterge yok. Erdoğan siyaseten de Amerika ile gerilimden faydalanıyor. Trump’ın da pek akıllıca davrandığı söylenemez. Tweetleri ve gümrük vergileri ile Erdoğan’ın bir anlamda Fidel Castro kartını oynamasına yani Türk ekonomisindeki olumsuzluklarda Amerika’yı ve ekonomik savaşı sorumlu göstermesine o da imkan tanımış oldu. Bu yaklaşım Erdoğan’a içerde zaman kazandırıyor ama orta vadeli ekonomik sorunları çözmüyor.”

Füsün-Kemal aşkı sakıncalı: ‘Masumiyet Müzesi’ni öneren öğretmene soruşturma

18/10/2018 

BirGün’den Mustafa Kömüş’ün haberine göregeçen sene bir veli, Şile İMKB 50. Yıl Çok Programlı Anadolu Lisesi’nde Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi‘ni öneren öğretmeni, öğrencilere ‘müstehcen’ içerikli kitaplar okuttuğu gerekçesiyle Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) şikayet etti.

Hakkında soruşturma açılan öğretmen müfettişler tarafından sorgulanırken, öğrencilere de ve “Kitabı okudunuz mu?” ve “Müzeye gittiniz mi?” gibi sorular soruldu.

Pamuk, romanı yazdıktan sonra romanıyla aynı ismi taşıyan ve kitapta sözü edilen eşyaların sergilendiği bir müze açmıştı.

‘Öğrencilere uygun değil’

Öğretmen, kendisini sorgulayan müfettişlere müstehcen diye nitelenen şeylerin hayatın içinde olduğunu söylerken, “Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü almış bir yazar. MEB’in ÖSYM’nin sınavlarında hakkında sorular soruldu” dedi.

Başka bir okula tayin olan öğretmen bu yıl da başka bir ifadeye çağırıldı. Çağrı yazısında “Öğrencilerin okuması için uygun olmayan içeriğe sahip olduğu bilirkişi görüşüyle tespit edilen…” ifadeleri yer aldı.

‘Yasaklı kitap değil’

‘Masumiyet Müzesi’nin MEB’in elektronik kitaplığında yer aldığını hatırlatan öğretmen, “Yani bir yasaklı listesi varsa da bu kitap o listede yok. Müstehcenlik denilen şey modern romanın içinde var. Biz ‘Aşk-ı Memnu’ romanını da veriyoruz. Orada enseste kadar varan şeyler var. Onun da verilmemesi gerekiyor” diye konuştu.

Kitabı okuttuğu için ceza alabileceğini dile getiren öğretmen, “Okuma alışkanlığı kazanmaları açısından bir aşk romanı olduğu için daha kolay okunsun diye bu kitabı önerdim” dedi.

Okul yönetiminden destek alamadığını kaydeden öğretmen, “Geçen yıl idareden destek alamadım. Kendileri bu kitabı okuttuğumu bilmelerine rağmen müfettişlere beni uyardıklarını söylediler. Öğrencilere kitabı okumadıklarını söylemelerini tavsiye ettiler” diye konuştu.

Tesadüfün Böylesi: Kaşıkçı Sonrası Riyad’dan ABD’ye 100 Milyonluk Yardım

17/10/2018 

Pompeo, dün ‘Kaşıkçı vakası’yla ilgili görüşmeler yapmak üzere Riyad’a gitmişti.

New York Times’ın (NYT) haberine göre Pompeo Riyad’a ulaştığı saatlerde gönderilen 100 milyon dolar IŞİD’den kurtarılan Suriye’deki bölgeleri istikrara kavuşturmak amacıyla Trump yönetimine geçen yıl  vaat edilmiş.

Gazete söz konusu ‘yardım’ın güvenceye alınmasının ABD Başkanı Donald Trump için bir kazanç olduğunu da vurguladı. Zira Trump sıklıkla ABD’nin yurt dışı (operasyon) harcamaları için çok para harcandığından şikayet ediyor ve müttefiklerinden ‘hesabın’ daha fazla üstlenmesini bekliyordu.

Reklam

Ancak paranın zamanlaması, programlar kapsamında söz konusu meblağdan istifade edecek bürokratların bile dikkati çekti.

New York Times, ABD yönetiminden Suriye siyasetini yönlendiren ancak adının açıklanmasını istemeyen bir yetkilinin, “Zamanlama kesinlikle tesadüf değil” dediğini aktardı.

Gazete, haberinde Trump’ın IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün de açıklamalarına yer verdi. McGurk, ödemenin Pompeo’nun ziyaretiyle bağlantılı olduğu iddiasını reddetti. Suudilerin söz konusu yardımı geçen ağustosta taahhüt ettiğini savunan McGurk, ödemenin güz aylarında yapılmasının planlandığını ileri sürdü.

Çorlu Faciası Bilirkişi Raporu: 10 Gün Önce Resmi Uyarı Var Ama Bakım Yok

16/10/2018  Diken.com.tr

8 Temmuz’da Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde 25 kişinin öldüğü, 340 kişinin de yaralandığı tren faciasıyla ilgili hazırlanan bilirkişi raporunda, kazanın menfezlere bakım yapılması durumunda önlenebileceği tespiti yapılarak, 10 gün önce uyarılmalarına rağmen önlem almayan yetkililerin ‘ağır kusurlu’ olduğu sonucuna varıldı.

Kazanın ardından soruşturma başlatan Çorlu başsavcılığı, bilirkişi raporu düzenlenmesini istemişti. Heyet, kaza yerinde yaptığın incelemenin ardından 33 sayfalık raporunu 8 Ekim’de savcılığa sunmuştu. Çorlu başsavcılığı raporda kusurlu bulunan dört yetkili hakkında gözaltı kararı vermiş, ancak dört şüpheli adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı.

Bilirkişi raphorunun ayrıntıları bugün ortaya çıktı. DHA’nın haberine göre raporda, 1900’lü yıllarda yapılan kâgir (taş ya da tuğladan) menfez ile tren raylarının arasında aşırı yağışlar nedeniyle boşluk oluştuğu ve kazanın bu nedenle meydana geldiği, günümüzde ise beton menfez yapımının benimsendiği hatırlatıldı.

Servis müdürü 10 gün önce bakım istemiş

Bilirkişi heyeti, Haydarpaşa Demiryolu Bakım Servis Müdürlüğü’nde üdür vekili Mümin Karasu’nun kazadan 10 gün önce, 29 Haziran’da hazırladığı raporunda, aşırı yağış beklendiğini aktarıp gerekli tedbirlerin alınmasını istediği, kaza günü de beklenen yağışın gerçekleştiği belirtildi.

Bu bilgiler ışığında rapora rağmen  gerekli hat muayenesinin yapılmaması nedeniyle Demiryolu Bakım Müdürü Turgut Kurt, Yol Bakım Onarım Şefi Özkan Polat, Hat Bakım ve Onarım Memuru Celaleddin Çabuk ile Köprüler Şefi Çetin Yıldırım, bilirkişi tarafından  ‘asli kusurlu’ bulundu.

Raporda makinistlerin ise kusurlu olmak bir yana, yerinde fren yaparak daha ağır kayıpların önüne geçtiği tespiti de yapıldı.

Ulaştırma Bakanlığı, İki Yılda Temsil Ve Törenlere Yarım Milyon Lira Harcamış

14/10/2018  Diken.com.tr

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın iki yılda yarım milyon lira temsil, ağırlama ve tören harcaması yaptığı açıklandı.

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, bakan Mehmet Cahit Turan’ın cevaplaması istemiyle soru önergesi verdi.

Önergede, 2016-2018 yıllarında, bakanlığın temsil, ağırlama ve tören harcamalarının ne kadar olduğu soruldu.

Bakanlığın verdiği yanıta göre bu kalemlere iki yılda 572 bin 673 lira harcandı.

Reklamlarda Cinsiyet Eşitsizliği ‘Had Safhada’

13/10/2018 

Türkiye’de reklamlarda cinsiyet eşitsizliğinin had safhada olduğu ortaya kondu.

Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) İletişim Fakültesi Reklamcılık Bölümü ve RVD Reklamda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu işbirliğiyle yapılan araştırmada ödül kazanmış 489 televizyon reklamı incelendi.

Buna göre reklamlardaki ana karakterlerin yüzde 35’ini kadınlar oluştururken, erkeklerin oranı yüzde 65 olarak tespit edildi. Bu oran 2007-2011 yılları arasında yüzde 56 erkek, yüzde 44 kadın şeklindeydi. Yani reklamlarda kadın temsili gün geçtikte azalmış.

Araştırma kadın ve erkeklerin geleneksel cinsiyet rolleriyle sınırlanmış biçimde temsil edildiğini ortaya koydu. Buna göre kadınların yüzde 43’ü ev ortamında, yüzde 10’u ise iş yerinde resmedilirken, erkeklerin yüzde 22’si iş yerinde, yüzde 22’si açık havada, yüzde 20’si ise evde resmediliyor.

Reklamlarda erkeklerin dış ses olarak kullanılma oranı yüzde 89 iken, kadınlarda bu oran sadece yüzde 19.

Araştırmayla ilgili açıklama yapan BAU İletişim Fakültesi Reklamcılık Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Eda Öztürk şunları söyledi: “Hayat değişiyor, toplumsal roller değişiyor ancak reklamda kendine yer bulan temsiller geleneksel kalıplarla sınırlı kalıyor. Reklam, kadınlık ve erkekliğe dair daha çoğulcu ve kapsayıcı bir dil kullanabilir ve de kullanmalı. Kadınlar ve erkekler değişiyor, reklamda ise bunun karşılığını görmüyoruz.”

16 Ders Kitabı İncelendi: Siyasal İslamcı Müfredata Geçilmiş, Şehitlik Vurgusu Çok

13/10/2018 

16 ders kitabı incelenerek yapılan araştırmaya göre yenilenen kitaplarda seküler ögeler daha az yer alıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2017-2018 eğitim öğretim yılından itibaren 1, 5 ve 9’uncu sınıflarda müfredat değişikliğine gitmesinin ardından kitaplar da yenilenmişti.

DW Türkçe’nin haberine göre akademisyenler Canan Aratemur Çimen ve Sezen Bayhan’ın ‘Değişen Ders Kitaplarında Sekülerizm ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ başlıklı araştırması sekülerizm ve toplumsal cinsiyet konusunda yeni kitaplarda olumsuz ve sorunlu içerikler bulunduğunu ortaya koydu.

16 kitap incelendi

Araştırma için ilköğretim ve ortaöğretim okullarında okutulan 16 Türkçe, hayat bilgisi, sosyal bilgiler, tarih ve din kültürü ve ahlak bilgisi kitabı ve bu kitapların 2016 baskıları karşılaştırıldı. Araştırmaya göre yenilenen 9’uncu sınıf tarih ders kitaplarında toplumsal cinsiyet eşitliği içeriğinin tamamı ve seküler ögelerin çoğunluğu çıkarıldı.

2016 ve 2017 yılı 5’inci sınıf sosyal bilgiler ders kitapları karşılaştırıldığında, yeni kitapta kadınların meslek sahibi olarak gösterildiği görseller azaldı. 2016 kitabının meslek tanıtım bölümünde kadınlar mühendis, veteriner gibi farklı meslek alanlarında görselleştirirken 2017’de bu görseller yok.

2016 ve 2017 yılı 1’nci sınıf Türkçe kitaplarında kadınların çalışma yaşamında gösterildiği görseller sınırlı yer alıyor.

2016’da yayınlanan 9’uncu sınıf tarih ders kitabında kadınları otorite ve siyasi güç sahibi olarak temsil eden içeriklerin çoğu, 2017 kitabından çıkarılmış.

Örnekler:

– 2016 basımında Hititler’de kraliçenin yüksek statüsünü anlatan uzun bir bölüm varken, 2017’de kadının varlığına dair muğlak cümleler bulunuyor. Söz konusu kitapta, ‘hatun’ kelimesinden bahsedilirken hatunun kadın ya da hükümdar eşi olduğu belirtilmeden, “Türk devletlerinde hatunlar söz sahibiydi. Aralarında devlet siyasetine yön verenler vardı” ifadesi bulunuyor.

– 2016 basımında Hz. Muhammed’in kadın haklarına verdiği önem, “Siz kadınları tanrının emaneti olarak aldınız. Sizin kadınlar üzerine hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır” cümleleriyle yer alırken, kitabın 2017 basımında, “Siz kadınları tanrının emaneti olarak aldınız ve onların namusunu Allah’ın emri ile helal kıldınız” ifadesi göze çarpıyor.

Ayrımcı ve eşitsizlikleri artırıcı bir söylem

Bayhan ve Aratemur, yeni kitaplarda daha ayrımcı ve eşitsizlikleri artırıcı bir söylem kullanıldığına dikkat çekti.

Bayhan, en çok ‘namus’ kelimesinin geri gelmesine ve kadın konulu içeriklerin neredeyse tamamen çıkarılmasına şaşırmış: “Siyasal İslamcı müfredata geçildiğini düşünüyorum. Yeni bir tarih yazılıyor ve yenilenen müfredat iktidarın kadınla derdi olduğunu gösteriyor.”

Aratemur, dinin toplumsal hayatın düzenleyicisi olma meselesinin işlendiğine işaret ederek, 2017 din kültürü ve ahlak bilgisi kitabında 2016’dan farklı olarak dinin hayatın her alanında etkin olması gereken bir öğreti olarak yer aldığını söylüyor.

Örnek:

Yenilenen 9’uncu sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi kikabının ‘Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi’ bölümünde, “İnsanın inanma ihtiyacını karşılayarak fıtratına uygun yaşamasını sağlayan din, getirdiği kurallarla sosyal hayatı düzenler. Dinin sosyal düzenin oluşmasında önemli bir rolü bulunmaktadır” deniyor.

‘Yeni bir ulus söylemi ve milli kimlik’

Aratemur ayrıca, şehitlik konulu içerik artışından da bahsetti: “Şehit olma vurgusu çok var. Bütün hikâyeler Kurtuluş Savaşı ve 15 Temmuz darbe girişimi üzerine kurulu. 15 Temmuz anlatısı yeni bir ulus söylemi ve milli kimlik inşa etme aracına hizmet diyor.”

Örnek: 2017 yılı 9’uncu sınıf tarih kitabında, “Haçlı Seferleri’nden Moğol İstilası’na dek milletimiz kanının son damlasına kadar mücadele etmeyi mukaddes bir görev bilmiştir. Ülkemize yönelik saldırılar sadece sınırlarımız dışından gelmemiştir. Milletimizin 15 Temmuz gecesinde ortaya koyduğu kahramanlık öyküsünün gelecek nesillere aktarılması çok önemlidir” ifadeleri var.

Araştırmanın Sonuncusu Türkiye: Evlerimizde Ortalama 27 Kitap Var

12/10/2018 

Yapılan bir araştırma Türkiye’deki gençlerin evinde pek kitap olmadığını ortaya koydu.

Guardian’da yer alan habere göre Avusturalya Ulusal Üniversitesi ve ABD’deki Nevada Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, dünyadaki en büyük ‘kitap kurtları’nı araştırdı.

Araştırmaya göre gençlik çağındaki çocuklar bu dönemde daha çok kitaba sahip olduğu vakit eğitim hayatlarında daha başarılı oluyorlar. Bu kişiler okuryazarlık konusunda da daha yüksek kapasiteye sahip oluyorlar.

Rekor Estonya ve kuzey ülkelerinde

Social Science Research dergisinde yayımlanan araştırmada 16 yaşındaki gençlerin yaşadıkları evlerdeki kitap sayılarına odaklanıldı. 31 ülkede 25 ila 65 yaş arasındaki yetişkinlere, 16 yaşındayken evlerinde kaç tane kitap olduğu soruldu.

Buna göre dünyada evinde ortalama en çok bulunanlar Estonyalılar. Bir Estonyalının evinde ortalama 218 kitap bulunuyor. Her üç evden birindeki kitap sayısı ise 350’den fazla. Estonya’yı ortalama 212 kitapla Norveç, 210 kitapla İsveç, 204 kitapla da Çek Cumhuriyeti takip ediyor. Bu rakamlar Britanya’da 143, ABD’de ise 114.

Türkiye’de 500 kitaplı ev yok

Araştırma kapsamına alınan ülkeler arasında Türkiye ortalama 27 kitapla son sırada yer alıyor. Türkiye’deki evlerin yüzde 60’ında beş kitap, yüzde 21’inde 20 kitap, yüzde 13’ünde 65 kitap, yüzde 4’ünde 150 kitap, yüzde 1’inde de 350 kitap bulunuyor. Araştırmada 500 ve üzeri kitabın bulunduğu ev sayısı ise sıfır olarak bulundu.

Türkiye’de yıl içindeki kitap okuma ortalaması da dünya ortalamasının epey altında.

Ortamlarda ‘Tasarruf’ Deniyor Ama: Erdoğan’a 16,5 Milyar Lira Örtülü Ödenek

12/10/2018 

Dün yayınlanan Orta Vadeli Program’da (OVP) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kullanımına sunulan örtülü ödeneğin 16,5 milyar lira olduğu ortaya çıktı.

2019-2021 dönemini kapsayan OVP‘de Erdoğan’ın önümüzdeki üç yılda örtülü ödenekten yapabileceği harcamalara ilişkin bütçe tahminleri sunuldu.

Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu’na göre cumhurbaşkanlığına ayrılan örtülü ödeneğin üst limiti, her yıl bütçede belirlenen toplam harcamalar kaleminin binde 5’ine tekabül ediyor.

Buna göre, OVP’de belirlenen Merkezi Yönetim Bütçesi’ndeki harcamalar kalemi 2019 için 961 milyar, 2020 için 1112,4 milyar, 2021 için 1230,9 milyar lira. Erdoğan’a tahsis edilen örtülü ödenekse buna göre 2019 için 4 milyar 805 milyon, 2020 için 5 milyar 562 milyon, 6 milyar 154 milyon 500 bin lira olarak belirlenmiş oldu. Böylece örtülü ödenek üç yılda toplamda 16 milyar 521 milyon 500 bin lira yapıyor.

Yasal düzenleme ile gizlenmişti

Cumhurbaşkanlığına ait örtülü ödenek 2015’te yapılan yasal düzenlemeyle gizlenmişti. Dolayısıyla bu tarihten bugüne kadarki örtülü ödenek harcamaları Sayıştay raporlarında yer almadı.

Yasal düzenlemeden önceki döneme ilişkin Maliye Bakanlığı verilerine göre 2013 ile 2015 yılları arasında örtülü ödenekte 17 katlık bir artış söz konusu olurken, 2015’te bu rakam 1 milyar 773 milyon 235 bine yükselmişti.

Çeşitli kaynaklar ve Meclis’e verilen soru önergeleri yoluyla elde edilen bilgilere göre 2017’nin ilk 11 ayında devlet bütçesinden örtülü ödenek olarak 1,7 milyar, 2018’in ilk 4 ayındaysa 747 milyon lira harcandığı ortaya çıkmıştı.

Yüzde 132 artış

Öte yandan, 2017 bütçesinde örtülü ödenek harcamalarının da içinde yer aldığı ‘görev giderleri’ kaleminde ödeneklerin yüzde 132 oranında aşıldığı görülmüş, bu kaleminin yüzde 53’ü örtülü ödenekten oluştuğu için ödenek aşımının örtülü ödenek kullanımındaki hızlanmadan etkilendiği düşünülmüştü.

OVP’ye göre cumhurbaşkanlığına ayrılan ödenekse 2019 için 2,8 milyar, 2020 için 2,8 milyar ve 2021 için 3,09 olarak belirlendi.

Erdoğan tasarruf talimatı vermişti

Son olarak Erdoğan, tüm kamu kurumlarına yönelik bir genelge yayınlayarak, kamuda tasarruf talimatını resmen vermiş, bu bağlamda “Tasarruf tedbirleri kapsamında zorunlu haller dışında 2019 Yılı Yatırım Programı’na yeni proje alınmayacaktır” demişti.

CHP Raporu: Sekiz Yılda 208 Bin Çocuk Doğum Yaptı

11/10/2018  Diken.com.tr

CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, Dünya Kız Çocukları Günü nedeniyle bir rapor hazırladı. Rapora göre durum vahim.

İlgezdi, resmi rakamlara dayanarak hazırladığı raporunu bugün basınla paylaştı.

Rapora göre 2009-2017 yıllarında 17 yaş altı 208 bin 766 çocuk doğum yaptı. Bu çocuklardan 4 bin 470’i 15 yaş altıydı.

Yine aynı yıllarda 16-17 yaş grubunda evlendirilen kız çocuk sayısı 666 bin 975’i buldu. Erkek çocuk sayısı ise 31 bin 328 oldu.

Son 15 yılda kıyılan resmi nikahların yüzde 7’sinde gelin 16-17 yaş grubundaydı. Çocuk evliliklerinde erkeklerin oranı ise 0,33 olarak kayda geçti.

Nereye Harcandı Belli Değil: İki Yılda 120 Milyar Liralık ‘Diğer Gider’

11/10/2018  Diken.com.tr

Hükümetin 2016’da 55 milyar, 2017’de de 65 milyar liralık harcamayı bütçeye ‘diğer giderler’kalemi altında işlediği ortaya çıktı.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) Merkezi Yönetim Bütçesi Takip Raporu’na göre bütçedeki ‘diğer giderler’kaleminin içeriği bilinmiyor.

Devlet bütçesindeki toplam harcamaların yaklaşık yüzde 10’luk bölümünün bu şekilde gizlendiği ifade edilen raporda, “Mali işlemlerin tanımlı detaylandırılmış hesaplara değil de o hesap grubundaki ‘diğer bütçe giderleri’ hesap detaylarına atılmasının onun tanımlanamamasına, ne için harcandığının bilinememesine, gizlenmesine neden olduğu”dendi.

Aynı uygulama 2018’de de sürerken, bu yılın bütçesinde de 10,4 milyarlık harcamanın ‘diğer giderler’ kalemine yazıldığı kaydedildi.

Raporda “Bütçe muhasebe ve kayıt sisteminde 2017 yılı için toplam olarak 65 milyar TL’lik bir tutarın alt kalemlerinde, kaynakların nereye ve nasıl tahsis edildiği konusunda açık ve net bir bilgi bulunmamaktadır” dendi.

TÜSİAD’ın raporunda, bütçede detaylandırılmamış harcamaların bu rakamın‘çok üstünde’ olabileceği ifade edilerek, şöyle dendi: “Kamu kaynaklarının kullanımı açısından önem taşıyan bazı harcama grupları özelinde konuya yaklaşıldığında bu oranın çok üstünde çeşitli ‘diğer giderler’ harcaması yapıldığı görülecektir.”

Öte yandan, örtülü ödenek harcamalarının da içinde yer aldığı ‘görev giderleri’ kaleminde ödeneklerin yüzde 132 oranında aşıldığı belirtilen çalışmada, bu durum “Bu ödenek kaleminin yüzde 53’ü örtülü ödenekten oluştuğu için ödenek aşımının örtülü ödenek kullanımındaki hızlanmadan etkilendiği açıktır” diye aktarıldı.

Ekonomi Kıvranırken: İstanbul En Çok Dolar Milyarderi Barındıran 12’nci Kent

10/10/2018 

Uluslararası danışmanlık şirketi Wealth X’in ‘2018 Dünya Ultra Zenginler Raporu’na göre İstanbul, en fazla dolar milyarderi barındıran kentler listesinde 36 kişiyle 12’nci sırada yer alıyor. İstanbulluların arasına son iki yılda sekiz milyarder eklendi.

BBC Türkçe’nin aktardığı Wealth X’in raporu, dünyada en çok dolar milyarderine ev sahipliği yapan ilk 20 kentin 10’unun gelişmekte olan ülkelerde bulunduğunu gösteriyor. Bu kentler  sosyal eşitsizliğin en yüksek olduğu yerler.

2017’de dünya üzerindeki servet sahiplerinin sayısı 2 bin 754’le rekor kırdı. Rakamın yükselmesindeki en önemli etken gelişmekte olan ülkelerdeki milyarderlerin performansı.

2017’de serveti en az 1 milyar dolar olarak kayda geçen bu kişilerin toplam serveti ise 9,2 trilyon dolardı. Bu rakam, Almanya ve Japonya’nın toplam gayri safi yurt içi hasılasından bile daha fazla.

İlk 20 listesi

İşte milyarder sayısına göre oluşturulan ilk 20 listesi ve 2016’ya göre milyarder sayısındaki artış:

1. New York 103 (Sayı 2016’ya göre bir milyarder fazla)

2. Hong Kong: 93 (21 milyarder artış)

3. San Francisco: 74 (14 milyarder artış)

4. Moskova: 69 (iki eksildi)

5. Londra: 62 (değişim yok)

6. Pekin: 57 (19 artış)

7. Singapur: 44 (yedi artış).

8. Dubai: 40 (üç artış)

9. Mumbai: 39 (10 artış)

9. Shenzen: 39 (16 artış)

11. Los Angeles: 38 (6 artış)

12. İstanbul: 36 (sekiz artış)

13. Sao Paulo: 33 (dört artış)

14. Hangzhou: 32 (11 artış)

15. Tokyo: 30 (sekiz artış)

16. Paris: 29 (değişim yok)

17. Riyad: 26 (iki artış)

18. Cidde: 23 (bir artış)

19. Şangay: 23 (üç artış)

20. Mexico City: 21 (iki artış)

Alman Vakfın Demokrasi Ve Hukuk Devleti Araştırması: Türkiye Son Sırada

09/10/2018 

OECD ve Avrupa Birliği (AB) üyesi 41 ülke arasında demokrasi ve hukuk devleti standartlarına ilişkin yapılan bir araştırma Türkiye’nin son sırada olduğunu ortaya koydu.

Deutsche Welle’nin haberine göre Alman Bertelsmann Vakfı tarafından yapılan araştırmada, dünya genelindeki demokrasi kalitesinin düştüğünü belirtiliyor. Veriler demokrasi kalitesinde ilk sırada İsveç’in yer aldığını gösteriyor. Finlandiya, Norveç ve Danimarka ise İsveç’in peşinden gelen ülkeler.

Dört sene önceki verilere göre 26 ülkede demokrasi ve hukuk devletini oluşturan yapılarda kötüleşme kaydedildi. Son sıralarda Macaristan, Polonya ve Meksika gibi ülkeler yer alıyor.

Listenin son sırasında ise Türkiye var.

Araştırmada darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’in ülkeye pek çok açıdan olumsuz biçimde yansıdığı belirtilirken, KHK’ların iptaline yönelik başvuruların iptali, cumhurbaşkanına hakaret suçundan çok sayıda kişiye dava açılması, yargı mekanizmalarının etkinliğinin azalması gibi maddeler Türkiye’de demokrasi ve hukuk devleti standardındaki düşüşün gerekçeleri olarak açıklandı.

‘Hükümete güvenin artması alarm verici’

Bertelsmann Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Aart De Geus, Türkiye, Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde demokrasi kalitesinin düşmesine karşın vatandaşların hükümete duyduğu güvenin artmasını ‘alarm verici’ diye nitelerken, “Bu gelişme, bazı ülkelerde temel demokratik değerlerin halkın bir kısmında yeterince yerleşmemiş olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Basın özgürlüğü sıralamasında da son sıralarda yer alan Türkiye, AB’nin özgürlük ve demokrasi konusundaki eleştirilerinin en sık muhatabı.

Nobel Barış Ödülü “Cinsel Şiddetin Savaş Silahı Olmaktan Çıkarılması” Çabalarına

İstanbul – BİA Haber Merkezi05 Ekim 2018

2018 Nobel Barış Ödülü’ne Êzidî aktivist Nadia Murad ve Kongo’da cinsel şiddete maruz kalanlara yardım eden hekim Denis Mukwege layık görüldü.

Norveç Nobel Komitesi’nden yapılan açıklamada, Murad ve Mukwege’nin “cinsel şiddetin bir savaş silahı olarak kullanılmasının son bulması için gösterdikleri çaba” nedeniyle ödüle layık görüldüğü belirtildi.

Denis Mukwege 2014’te, Nadia Murad ise 2016’da Avrupa Parlamentosu’nun Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü’ne layık görülmüştü. Murad , Eylül 2016’da ise İnsan Ticareti Hayatta Kalanlarının İtibarı için BM İyi Niyet Elçisi seçilmişti.

Mukwege’nin Kongo’daki çalışmaları “Kadınları Onaran Adam – Hipokrat’ın Öfkesi” belgeseline de konu olmuştu.

Barış Ödülü, kadınların en çok olduğu Nobel kategorisi

2018’de Nobel Ödüllerine layık görülen 10 kişinin üçünü kadınlar, yedisini erkekler oluşturdu.

Frances H. Arnold 2018 Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülen üç isimden biri, Donna Strickland 2018 Nobel Fizik Ödülü’ne layık görülen üç kişiden biri, Nadia Murad da 2018 Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen iki kişiden biri oldu. Nobel Tıp Ödülü’nü iki erkek paylaştı.

2017 Nobel Ödülleri’nin tamamı erkeklere verilmişti.

Nadia Murad, 1901’den bu yana Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen 17. kadın oldu.

2018 ödülleri de dahil olmak üzere, Nobel Barış Ödülü şimdiye kadar 106 kişiye ve 24 kuruma verildi. 106 kişinin 17’si kadın, 89’u erkeklerden oluşuyor.

Nobel Ödülüne layık görülenler arasında en çok kadın Nobel Barış kategorisinde yer alıyor. Kadın sayısı bağlamında, Nobel Barış Ödülü’nü Nobel Edebiyat Ödülü takip ediyor. Ancak 2018 Nobel Edebiyat Ödülü, cinsel saldırı tartışmaları nedeniyle ertelendi.

İsveç Akademisi’nin eski üyesi, şair Katarina Frostenson’ın kocası Fransalı fotoğrafçı Jean-Claude Arnault’ya yönelik cinsel saldırı suçlamalarının ardından gelen açıklamada, kararın “İsveç Akademisi’ndeki istifalar nedeniyle üye sayısının azalması ve kamuoyunun Akademi’ye güveninin azalması” nedeniyle verildiği belirtilmişti.

Nobel Barış Ödülü’nün yaş ortalaması 61

Nobel Barış Ödülleri’ne layık görülenlerin yaş ortalaması 61. Şimdiye kadar bu ödülü alan en genç isim 2014’te 17 yaşında olan Malala Yousafzai. En yaşlı isim ise 1995’te nükleer silahlara karşı çalışmaları nedeniyle ödüle layık görülen, o dönem 87 yaşında olan Joseph Rotblat.

Şimdiye kadar Nobel Barış Ödülü’nü alan kadınlar şöyle:

1905 – Bertha von Suttner

1931 – Jane Addams

1946 – Emily Greene Balch

1976 – Betty Williams

1976 – Mairead Corrigan

1979 – Mother Teresa

1982 – Alva Myrdal

1991 – Aung San Suu Kyi

1992 – Rigoberta Menchú Tum

1997 – Jody Williams

2003 – Shirin Ebadi

2004 – Wangari Maathai

2011 – Ellen Johnson Sirleaf

2011 – Leymah Gbowee

2011 – Tawakkol Karman

2014 – Malala Yousafzai. (ÇT)

Işid Esaretinden Nobel’e… Nadia Murad’ı Tanıyalım

Laura Messner İstanbul – BİA Haber Merkezi 08 Ekim 2018

O şimdi Nobel Barış Ödülü sahibi…

Nadia Murad adı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün kendisine uyguladığı fiziksel ve cinsel şiddete dair aktarımları sayesinde dünya kamuoyunda bilinir oldu.

“Son kız: Esaretimin öyküsü ve IŞİD’e karşı mücadelem” kitabında IŞİD esareti altında yaşadıklarını anlatan Murad, Avrupa Konseyi Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü, Saharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü gibi ödüllerin ardından son olarak Kongo’da cinsel şiddete maruz kalanlara yardım eden hekim Denis Mukwege’le birlikte Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.

Peki, Nadia Murad kimdir, hikayesi nedir?

“Hikayemi anlatıyorum çünkü sahip olduğum en iyi silah bu”

IŞİD tarafından üç ay boyunca esir tutulduğu sırada cinsel ve fiziksel şiddete uğrayan Nadia Murad, Eylül 2016’da İnsan Ticareti Hayatta Kalanlarının İtibarı için Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi seçilerek bu pozisyona seçilen ilk kişi oldu.

2017’de IŞİD’in altındaki esaretini anlatan “Son kız: Esaretimin öyküsü ve IŞİD’e karşı mücadelem” isimli kitabını yayınladı. Kitabındaki anılardan biri esir tutulduğu evin camından atlayarak kaçmaya teşebbüs ettiği ancak Murad’ı esir alan IŞİD’linin kendisini yakalaması üzerine bilinçsiz hale gelene kadar toplu tecavüze uğradığı.

“Her kız çocuğu gibi hayallerim ve umutlarım vardı”

Irak’ın Sincar kentindeki Kocho köyünde doğup büyüyen ve çiftçi bir ailenin çocuğu olan Nadia Murad Basee Taha’nın köyü 2014’te IŞİD’in saldırısına uğrayan ilk Êzidî köylerden biri.

2016’da Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi seçilmesi üzerine verdiği konuşmada Murad, 3 Ağustos 2014’te kendisi 19 yaşındayken IŞİD’lilerin köyüne düzenlediği saldırıda birkaç gün hatta birkaç saat içinde binlerce Êzidî erkeği sadece Êzidî oldukları için öldürdüklerini, binlerce kadını ve çocuğu kaçırdıklarını söyledi.

Murad’ın altı erkek kardeşi ve annesi öldürüldü, en az 6 bin 700 kadın ve çocukla beraber Murad, Musul’a IŞİD’liler tarafından seks kölesi olarak çalıştırılmak için götürüldü. Üç aylık esirliği sırasında tecavüze ve işkenceye maruz kaldı.

IŞİD köyüne gitmeden önce her kız çocuğu gibi hayalleri ve umutları olduğunu söyleyen Murad, çoğu yaşıtı gibi öğretmen ya da kuaför olarak çalışmak istediğini ifade etti.

“Annemden duyduğum son şey: Öleceğim”

Murad, IŞİD’liler tarafından kaçırıldığı günde annesinin başı kucağındayken bir IŞİD militanının kendisini annesinden ayırdığını, bütün kadınların çığlıkları arasında annesinden duyduğu son sözün “öleceğim” olduğunu ve bundan sonra annesini bir daha görmediği söyledi.

Kadınların bir otobüse bindirildiğini ve otobüste militanların gülerek kadınlara cinsel taciz uyguladıklarını belirtti.

Murad’ı esir alan kişi, esir tutulduğu evi kilitlemeden evden çıkınca, Murad kaçmayı başarmış ve komşu bir aileye sığınarak ailenin yardımıyla IŞİD’in elindeki bölgeden kaçıp Duhok kentinde, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki bir mülteci kampına sığındı.

“Êzidîler’in maruz kaldığı vahşet hakkında bilinmesi gereken çok şey var”

Murad, Guardian’a verdiği mülakatta IŞİD’den kaçmaya çalışırken susuzluktan ölen çocukların ve IŞİD’in esareti altında kalan binlerce kadının ve çocuğun olduğunu belirtti. “Ben aralarından en şanslı olanıyım” diyen Murad, Irak’ta dini azınlıklar için güvenli bir bölge oluşturulması gerektiğini ve IŞİD’in, IŞİD’i destekleyen devlet görevlilerinin ve vatandaşların insanlık suçuyla yargılanması gerektiğini vurguladı.

“Seks kölelerini militanları çekmek için kullanıyorlar”

Murad, IŞİD’lilerin seks köleleri seçtiğini ve örgütün kendi içinde kadınları daha değerli kılan özellikler belirlediğini söyledi. Köle pazarında IŞİD’lilerin “saçımızı ve vücutlarımızı istedikleri gibi ellediler, bize hayvan muamelesi yaptılar” diyen Murad, esaret altındaki birçok kadının intihar ettiğini söyledi.

IŞİD’in propaganda mecmuasında yeni militanları örgüte çekmek seks kölelerinden bahsettiklerini belirtti.

Almanya’ya gidiş

2015’te, Almanya’nın bin mülteci kadın ve çocuk için açtığı mülteci programı sayesinde şu an Almanya’da ikamet etmekte. Murad, IŞİD’lilerin uluslararası ceza mahkemelerinde yargılanması için verdiği mücadeleyi ve insan hakları savunuculuğunu, avukatı Amal Clooney ile beraber yürütmekte.

Murad 2016’da, Avrupa Konseyi Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü ve IŞİD’den kurtulan insan hakları savunucusu Lamiya Başar’la beraber Avrupa Parlamentosu tarafından Saharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü verildi.

“Benim gibi bir geçmişe sahip dünyadaki son kadın olmak istiyorum”

Irak’tan Nobel Ödülü alan ilk kişi olan Murad, “soykırıma, etnik arındırmaya, insan ticaretine ve şiddete maruz kalan kadınlara ve çocuklara yardım etmek ve onların haklarını savunmak” olduğunu belirten Murad, bu amaçla Nadia’s Initiative (Nadia’nın Girişimi) isimli derneği kurdu.

Nobel Barış Ödülünü kazanan, Malala Yousafzai’den sonra en genç ikinci kişi olan 25 yaşındaki Murad, Êzidî soykırımının suçluları hesap verene kadar ve hâlâ esir tutulan kadınlar kendi hayatlarına geri dönene kadar mücadele edeceğini ve bir gün evine dönmek istediğini söyledi.

Murad, Ağustos 2018’de Êzidî insan hakları savunucusu Abid Shamdeen’le nişanlandıklarını duyurmuştu. (LM/EKN)

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın