Mitler ve Gerçekler: Kadına Yönelik Şiddete Bir Ayna da Biz Tutalım!

Kadınlar yaşamları boyunca farklı şiddet türleriyle karşılaşmaktadırlar. Her ne kadar bir kadına zarar veren bütün fiiller toplumsal cinsiyete dayalı olmasa da kadınların sırf kadın oldukları için karşı karşıya kaldıkları şiddet, hem dünyada hem de ülkemizde hiç de azımsanacak bir boyutta değildir. Bir önceki yazımda, kadına yönelik şiddetin tanımından, çeşitlerinden ve kısaca mücadele yollarından bahsetmiştim. Burada ise, kadına yönelik şiddetle ilgili bazı mitleri ve gerçekleri gözden geçirmek istiyorum: Gelin başkalarının, hatta bazen kendimizin aklından geçen bu düşüncelere bir ayna da biz tutalım!

Mit: Eğer erkek kadını fiziksel olarak yaralamamışsa, bu kötü muamele ya da şiddet sayılmaz.

Gerçek: Birçok kadın, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet türleriyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu şiddet türleri, fiziksel şiddet kadar zarar vericidir. Çoğunlukla da fiziksel yaralanmalarla kıyaslandığında bu tür şiddet türleriyle karşılaşan kadınlar, daha geç iyileşmekte ya da uzun bir dönem boyunca, hatta bazen ömür boyu bunların izlerini taşımaktadırlar.

Mit: Eğer kadın cinsel taciz ya da cinsel saldırı sırasında bağırmamışsa, kaçmamışsa, mücadele etmemişse ya da yaralanmamışsa, bu tecavüz sayılmaz.

Gerçek: Kadınların çoğu böyle bir taciz ya da tecavüz sırasında hayatta kalabilmek için, karşı koymak veya bağırmaktan vazgeçebilir. Saldırı sırasında korku ve şok nedeniyle donup kalabilir; karşı tarafın tehdidi ile çocuklarını ve ailesini düşünerek, hayatını tehlikeye atmamak için tecavüz edene karşı koymayabilir.

Mit: Kadınlar giysileri, görünümleri, davranışlarıyla aslında şiddeti kendileri davet ederler ya da hak ederler.

Gerçek: Bireyler, kadın ya da erkek başka insanları onların giysileri, görünümleri ya da davranışlarıyla nedeniyle cezalandırma ya da onlara saldırma hakkına ne hukuken, ne de ahlaken sahip değillerdir. Bu nedenlerle şiddeti kabul edilebilir görmek, insanların kendi davranışlarının sorumluluğunu almadığı anlamına gelmektedir.

Mit: Kadına yönelik şiddet bireyler ya da eşler arasındaki özel bir meseledir ve devlet buna müdahale etmemelidir.

Gerçek: İster kadın ister erkek ister çocuk olsun, tüm bireyler devletin eşit birer vatandaşıdır. Devlet hem kamusal alanda (işyeri, okul, sosyal ve kültürel ortamlar vs.), hem de özel alanda (evde ve aile ortamında) tüm vatandaşlarına karşı işlenen şiddeti önlemek ve gereğinde cezalandırmakla hem iç hukuka hem de uluslararası hukuka göre sorumludur. Ayrıca neredeyse tüm devletler, bir insan hakları sorunu olarak kadına yönelik şiddeti devletin sorumluluğuna veren uluslararası anlaşmalar imzalamış ve bunları iç hukuklarında da açıkça kabul etmişlerdir.

Mit: Sadece belirli erkek türleri şiddet suçunu işler. Sadece belirli kadın türleri şiddete maruz kalır.

Gerçek: Tüm sosyal ve ekonomik statülerdeki kadın ve erkekler şiddete maruz kalabilmekte ya da şiddete başvurabilmektedirler. Eğitim ya da gelir düzeyinin yükselmesi, erkekler için şiddete başvurmayı engellemezken; aynı şekilde kadınlar için de şiddete maruz kalmayı engellememektedir. Yine, kadına yönelik şiddet sadece kamusal alanda değil, ev ve aile içinde de gerçekleşmektedir. Ayrıca kadına yönelik şiddetin faili ya da azmettiricisi sadece erkekler değil; diğer kadınlar da olabilir.

Mit: Kadına yönelik şiddet sadece belli kültürlerin ya da ülkelerin geleneklerinde ve belirli zamanlarda görülür.

Gerçek: Kadına yönelik şiddet herhangi bir ülke, coğrafya, kültür, zaman ve mekânla sınırlı değildir. Dünyanın en fakir ve en gelişmiş ülkelerinde; Batı ya da Doğu kültürü hâkim olan ülkelerde, geçmişten günümüze, kadınlara yönelik şiddetin farklı türlerine çeşitli boyutlarda rastlamaktayız.

(1) “Mitler ve Gerçekler”, http://mollers.com.tr/blog/mitler-gercekler/

Mitleri bir de acı gerçeklerin rakamsal yansımalarıyla tamamlayalım. Ne de olsa rakamlar yalan söylemez derler. Aslında rakamlara bakmaya ihtiyaç olmadan, şöyle bir yaşadığımız dünyaya, ülkemize, şehrimize, mahallemize ve daha yakından da ailemize bakarsak, vereceğim rakamların zaten kendilerini katbekat kanıtladıklarını kendi tecrübelerimizle söyleyebiliriz. Yine de Birleşmiş Milletler’in yayınladığı raporlara baktığımızda, dünyadaki insan ticareti mağdurlarının %80’inin yani 800.000 insan ticareti mağdurunun kadın ve kız çocukları olduğunu görmekteyiz. İnsan ticaretinin hedefi olan kadınlar ve kız çocuklarının büyük çoğunluğu seks ticaretinin birer kurbanı olmaktadırlar. 1994’teki Ruanda Soykırımı sırasında 250.000-500.000 arası kadın ve kız çocuğunun tecavüze uğradığı tespit edilmiştir. Dünyada her 4 kadından biri hamileliği sırasında fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Cinsel saldırıya maruz kalanların yarısından fazlası 16 yaş altındaki kız çocuklarıdır. Ancak yaklaşık 603 milyon kadın aile-içi şiddetin bir suç olarak tanınmadığı ülkelerde yaşamaktadırlar. Öte yandan, 750 milyondan fazla kız çocuğu 18 yaşına varmadan çocuk gelin olmaktadır. 100 milyondan fazla kız çocuğu ise, doğum öncesi cinsiyet seçimi sonucunda hayatlarını kaybetmişlerdir. Yine 100-140 milyon kız çocuğu ve kadın, dünya tıp otoritelerinin vücut bütünlüğüne ve fizyolojisine zarar verdiğini belirttiği kadın sünnetinin mağduru olmuştur. Toplamda her 10 kadından 7’sinin hayatları boyunca en az bir kere fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalmaları, tüm dünyada kadına yönelik şiddetin yaygınlığını gösteren son rakamımız.

(2) “Kadına Şiddete Hayır!”, Atropin Mizah

Uzun lafın kısası, kadına yönelik şiddet dünyadaki en yaygın insan hakları ihlallerinden biridir. Aynı zamanda çoğunlukla en gizli ve en özel alanlarda, yani ev ve aile ortamında, büyük oranda da en yakınlarından kadınlara yönelen bir şiddettir. Dünyadaki tüm kültürel, dini ve ekonomik sınırları aşmaktadır. Her sınıf, ırk, yaş, din, milliyet ve cinsel kimlikten kadını etkilemektedir. Kadına yönelik şiddetin boyutlarını ortaya koymak için hem Birleşmiş Milletler hem de sivil toplum kuruluşlarınca son otuz yıldan beri yapılan çalışmalar, bu sorunun küresel bir sorun olduğunu fazlasıyla ortaya koymaktadır. Öyleyse, her yeni güne uyandığımızda aynada gördüğümüz yansımamıza bakarken, kadına yönelik şiddetin bir mağduru ya da tanığı olma olasılığımızın hiç de azımsanmayacak bir durum olduğunu hatırlayalım. Şiddete sessiz kalmak, failini mazur görmek ya da şiddete uğrayanı suçlamak da şiddetin bir parçası olarak bize bir yük yüklemektedir. Bu yükle her sabah yeniden aynalar bakmaktan yorulmadık mı acaba?

Kaynaklar:

(1) “Mitler ve Gerçekler”, http://mollers.com.tr/blog/mitler-gercekler/

(2) Karikatürist Sabri Altıntaş, Atropin Mizah,

Instagram:atropin_mizah_atropin_humor_

Facebook: https://www.facebook.com/atropin.mizah

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın