Gramsci’yi Bugün Okumak I

Antonio Gramsci 20. yüzyılın en önemli düşün insanlarından ve siyasi figürlerinden birisi olduğu halde, Türkiye’de aydın çevreler arasında bile yeterince dikkate alınmamıştır. 1891’de İtalya’nın Sardunya Adası’nda doğup 1937’de Roma’da ölen, sağlık sorunları ve ekonomik sıkıntıları nedeniyle çocukluğundan itibaren zor bir yaşamı olan Gramsci, hem komünist mücadele içerisinde etkin rol oynayan hem de yaşamının son yıllarını Mussolini’nin zindanlarında geçirdiği halde ciltlerce yazan bir aydın ve bir mücadeleciydi.

Türkiye’de, hak ettiği yeri yeni yeni almaya başlayan bu İtalyan’ın, bir asır önce ürettiklerinin evrensel nitelik taşıdığı, Türkiye gibi geri kalmış ülkeler başta olmak üzere, dünyanın her yerinde gerici hükümetler altında yaşayan halklar için etkili bir rehber olduğu, bu yazılar keşfedildikçe daha iyi anlaşılacaktır. İtalya’nın sosyalist ve komünist yazınında önemli bir yeri olan Avanti (İleri), Il Grido del Popolo (Halkın Çığlığı), Ordine Nuovo (Yeni Düzen) gibi süreli yayınları çıkartmış Gramsci’nin yalnızca hapishanede kaldığı on bir yıl içerisinde otuzu aşkın not defterinde yaklaşık üç bin sayfa kaleme aldığı ve tarihten, eğitime, oradan da dilbilime kadar çok geniş bir yelpazede yazdığı göz önünde bulundurulursa, Gramsci’nin kuram(lar)ının özlü biçimde açıklanmasının çok zor olduğu da görülecektir. Bu nedenle ben bu kısa yazı dizisinde, Gramsci’nin düşüncelerini açıklamaya çalışmaya girişmeyeceğim. Yalnızca geleceğimden, geleceğimizden umutsuzluğa kapıldığım ve rotamı yitirmiş gibi hissettiğim dönemlerde Gramsci’nin öğretisinden rehber edindiğim bazı önemli noktaları sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Bu rehberin, eşitliğin egemen olduğu, insanın kendini gerçekleştirebildiği sınıfsız bir toplumda yaşamak isteyen tüm aydınlanmacılar için yol gösterici olacağını umuyorum. Bu yazı dizisinin ilk yazısında, dost ile düşmanı tanımak ve sorunları tanımlayıp çözümlemek konuları üzerinde duracağım.

Dostu-düşmanı tanımak

Çok aktörlü, çok değişkenli, çok bilinenli, bilinenler içinde çok bilinmezli bir dönemde yaşıyoruz. Çoğumuz siyasal ya da düşünsel olarak temel bir düşmanı hedefimize oturtmuş olsak bile, bu düşmanın bileşenlerini ayırt etmekte, düşmanı somutlaştırmakta ve bu düşmana karşı hangi aktörlerle işbirliği yaparak mücadele edeceğimizi belirlemekte bocalıyoruz. Kuşkusuz, bu bocalama çok normal ve bunu aşmak için önerilebilecek herhangi bir formülün de indirgemeci olmasından kaçınılamayacağı aşikar. Ancak, her aydınlanmacının, kendisine rehber edinebileceği, erken 20. yüzyıl aydınlarının pek çoğunda olduğu gibi Gramsci’nin kuramında da bulunan temel bir yaklaşımı hatırlamak, bu bocalamayı aşmakta yol gösterici olabilir. Günümüzde özellikle, entelektüel kaynakları neoliberalizmden etkilenmiş sosyoloji ve siyaset bilimi metinleri olan çağdaşlarımızın unuttuğu bu rehber, gericilik-ilericilik ayrımına dayanıyor.

Gramsci, gerici ve ilerici toplumsal aktörler arasında net bir ayrım yapmış ve gericileri siyasal rakipleri; ilericileri de muhtemel müttefikleri olarak değerlendirmiştir. Gericilik ve ilericilik kavramları, tanımlaması zor kavramlar olabileceği halde, Gramsci bu sorunu gerici ve ilerici toplumsal aktörleri basitçe niteleyerek aşmıştır. Ona göre, insan potansiyelinin gelişmesinin önünü açan aktörler ilericiyken, insanın potansiyel gelişimini yavaşlatan ya da baltalayan aktörler gericidir. Günümüzün karmaşık dünyasında tüm aktörler için bu denli net bir gerici-ilerici ayrımı yapmak mümkün olamasa da, Gramsci’nin de vurguladığı bu ayrımı hatırlamak, bize mücadele zeminini, mücadelenin hangi eylemler üzerinden şekillendirileceğini ve hangi eylemleri yapan, hangi görüşleri yaygınlaştıran aktörlerle işbirliği yapacağımızı belirleme konusunda önemli bir yardımda bulunmaktadır. Buna göre, mücadele zemini, insan potansiyelini geliştirmek üzerinden şekillenmeli, bunu amaçlayan ve bu uğurda mücadeleye açık olan aktörleri de potansiyel müttefiklerimiz olarak görmeliyiz.

Sorunları tanımlamak ve anlamak

Gramsci’nin Marksist yazına sunduğu en önemli katkılardan birisinin yapı-üst yapı ilişkilerine yönelik kavrayışı başka bir boyuta taşıması olduğu sıklıkla dillendirilir. Ekonomik determinizme haddinden fazla kapılmış olduklarını düşündüğü Ortodoks Marksistlerin, yapının (üretim biçimi ve üretim ilişkileri) belirleme gücünü abarttığını belirten Gramsci, yapı ve üst yapının (aile, hukuk, din, siyaset, ideoloji vb.) karşılıklı olarak birbirini şekillendirdiğini iddia ettiği görüşlerini, kuramının merkezi bir yerinde konumlandırmıştır. Gramsci’nin bu tutumunu salt ekonomik determinizm karşıtlığına dayandırmak mümkün değildir. Aksine, bütünselci yaklaşımının, kuramının bu temel bileşeninin şekillenmesinde belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Buradan hareketle toplumsal olay ve olguları birbirinden soyutlayarak değil, birbirleriyle tek yönlü olmayan bir ilişki, bir etkileşim içerisinde kavramak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

İlk bakışta yöntemsel bir katkı olarak görülebilecek bu önemli yaklaşımın, gündelik yaşamımızda, toplumsal ilişkilerimizde ya da siyasal konularda karşımıza çıkan sorunları nasıl tanımla(ma)yacağımız ve anla(ma)yacağımız konusunda gösterdiği rotanın, mücadelenin içeriğini ve niteliğini belirlemekte ciddi bir fark yaratacağı ortadadır. Sorunları, bütünsel gerçekliği içerisinde görmek ve çözümünü de bu bütünlük içerisinde kurgulamak, siyasal mücadelenin strateji ve taktiklerinin belirlenmesinde de bir pusula görevi görecektir. Tarih, ekonomi, sosyoloji, siyaset bilimi, felsefe (ideoloji) vb. karşılaştığımız hemen her sorunun oluşmasında etkili birer öge olmalarının yanı sıra, bu sorunların kavranmasında ve çözümlenmesinde de etkili birer araç olarak görülmelidir.

Gündelik hayatta ya da düşün dünyamızda muhatap olduğumuz her konunun bu denli büyük bir etkileşimin yansıması olduğunun farkına varmak, bize bu konuların anlaşılmaz ve sorunların çözülemez olduğunu düşündürmemelidir. Ögelerin birbiriyle ilişkilerinin niteliğini kavramak, başka bir ifadeyle diyalektiği içselleştirmek, sorunları anlamak kadar çözmekte de doğru bir başlangıç noktası olacaktır. Gramsci’nin önümüzdeki ay ele alacağım kavram ikililerinin günümüzde nasıl kavranabileceğinin tartışılması, sorunların bu denli kapsamlı kavranmasının bir zorluk değil, ciddi bir siyasal mücadele için kolaylaştırıcı bir etken olduğunu gözler önüne serecektir.

Bunları da sevebilirsiniz