Bu Kuşlar, Dilin İlk Defa Nasıl Evrimleştiğini Anlamamıza Yardımcı Olabilir Mi?

Sorunsuz, karmaşasız bir evcil hayvan sahiplenmek istiyorsanız, Bengal ispinozunu bir düşünün. Arkadaş canlısı olduğu için sosyete ispinozu diye de adlandırılan bu kuşu hayvan yetiştiricileri genellikle diğer kuşları kendilerine çekmek için kullanıyorlar. Ama bu alacalı muhabbet kuşunu vahşi atasının, ak sokumlu munianın, yanına koyunca aralarındaki farkı hem görüp hem de duyabilirsiniz: Saldırgan munia genelde daha siyahtır ve cızırtılı, ayarsız bir ses çıkarır, ama evcil ispinoz öyle karmaşık bir melodi şakır ki müzisyen olmayan insanlar bile bu kafes kuşunun şarkı söylemeyi nasıl öğrendiğini merak eder hale gelir.

Tüm bunlar, evcil ve yabani kuşların incelenmesini insan evrimiyle ilgili henüz ilkel olan şu fikrin test edilebileceği mükemmel bir doğal deney haline getiriyor: dilin yapıtaşları, doğal seleksiyon ilk insanlarda işbirliğini desteklediği zaman beyinde oluşan farklılaşmaların yan ürünüdür. Bu hipoteze göre, karmaşık çağırma biçimlerini öğrenme, seslendirmeleri birleştirme veya sadece diğer bir yaratığın iletişime geçmek istediğini anlama gibi becerilerin hepsi kibarlık gibi olumlu sosyal özellikler sonucu kazanıldı. Eğer durum böyleyse, iyi davranmak üzere eğitilen evcil hayvanlar da bu tarz iletişim becerilerini gösterebilirler.

Bu fikir daha eski başka bir fikirden temel alıyor: insanların kendilerini evcilleştirdiği fikri. Charles Darwin ile başlayan bu kendini evcilleştirme hipotezine göre ilk insanlar, işbirliğine açık arkadaşları ve eşleri saldırgan olanlara yeğlemeye başladığı zaman aslında kendilerini evcilleştirmiş oldular. Bu evcilleşmeyle beraber diğer evcil memelilerde görülen bazı evrimsel değişiklikler baş gösterdi – daha yumuşak kaşlar, daha kısa yüzler ve daha kadınsı özellikler – bir bakıma, genellikle saldırganlığa yol açtığı bilinen androjenlerin (testesteron gibi) dolaşımda daha az bulunması sayesinde.

Evcilleşmeyle gelen şeylerden bir diğeri de nörohormonların (serotonin gibi) yüksek düzeyde olması. Durnham, North Carolina’daki Duke Üniversitesi’nde sosyal biliş çalışan gelişim psikoloğu Michael Tomasello, olumlu sosyal davranışları teşvik eden bu gibi hormonların, diğer insanların ruh halleri ile ilgili çıkarımlarda bulunmamıza, bir şeyleri dikkatimizi ortak bir şekilde yönelterek öğrenmemize ve nesneleri etiketlerine bağlamamıza, yani dil için öngereklilik olan şeylere yardımcı olduğunu söylüyor.

Bu yaz Evolang’de düzenlenen, dilin evrimini konu alan ve yılda iki kere yapılan konferansta ve son zamanlarda yayımlanan çalışmalarda gördüğümüz üzere araştırmacılar, evcilleşmenin dilin oluşumuna olası katkısını anlamak için kuşlar, tilkiler ve bonoboların çalışılmasından faydalanıyorlar artık. Evolang çalıştayını düzenleyen Constantina Theofanopoulou’ya (Barselona Üniversitesi’nde bir sinirbilimci) göre bu hipotez, dilin evrimi gibi çetrefilli bir konuya açıklık getirme açısından çok fazla umut vaadediyor çünkü hipotez, “anatomik, beyinsel, endokrin sistem ve davranış gibi, biyolojik analizin farklı derecelerinin hepsinden, kanıtları bir araya getiriyor.”.

Evolang’deki konuşmasında, Wako/Japonya’daki Riken Beyin Bilimi Merkezi’nde kuşbilimci olarak görev yapan Kazuo Okanoya, insanların 250 yıl kadar önce evcilleştirdiği munia ve Bengal ispinozunun üzerinde durdu. İki kuş da duyarak öğreniyor. Bu, yetişkin kuşlardan çağrı almalarına yarayan, nadir görülen bir özellik, tıpkı papağan, sinek kuşu ve insanlarda görüldüğü gibi. Fakat Okanoya’nın her birinin örneklerini ıslık çalarak gösterdiği üzere, iki türün şarkıları oldukça farklı.

Okanoya daha sonra, dinleyicilerin biraz önce duyduğu şeyin niceliğini ortaya koyan verileri sundu: İspinozun şarkıları daha uzun ve yüksek sesli olup ciyaklama, cıvıltılardan oluşan ve tekrar eden doğaçlama şekillerde bir araya gelen parçalardan oluşurken munia’nınkiler genellikle daha kısa ve sade olup melodik olmayan akustik “gürültü” parçalarıyla doludur.

Okanoya’nın söylediğine göre bu farklılıklar evcilleştirmeyle, özellikle ispinozların görece daha az stresli bir çevrede yaşamasından dolayı, ortaya çıkmış olabilir. Gösterdiğine göre ispinozların dışkıları analiz edildiğinde, kuşlarda saldırganlığı artıran ve bilişsel fonksiyonları körelten bir hormon olan kortikosterona, munia’lardakine kıyasla daha az rastlanmış. Okanoya’nın konuşmasında belirttiğine göre yüksek düzeyde kortikosteron, kuşların şarkı öğrenme sistemindeki (ispinozlarınki munia’nınkinden daha büyük) nöronların gelişimini engelliyor.

Dolayısıyla, Okanoya’nın savı şu: Hayvan sahiplerinin evcil ve toplu yaşama alışkın kuşları tercih etmesi ispinozların kompleks şarkılar söyleme kapasitesini artırdı. Ayrıca, dikkat çekici şarkılar, dişi kuşlara evrimsel uygunluğun gösterilmesine yardımcı olduğu için öğrenme ve şarkı söylemede daha iyi olan erkeklerin genlerini bir sonraki nesle aktarmaları ve dolayısıyla daha da büyük bir kompleksitenin taşınımını ateşliyor olmaları olası.

Biology & Philosophy dergisinde yakın zamanda yayımlanan bir yazıda, Edinburgh Üniversitesi’nden James Thomas ve yine aynı üniversiteden evrimsel dilbilimci Simon Kirby’nin yorumlamasına göre eğer ilk insanlar bir şekilde, belki de yemeğe daha kolay erişebilmelerinin sonucu olarak, kendileri için düşük stresli “ehlileştirilmiş” çevreler yaratmışlarsa, bu durum işbirliğinin artmasını ve saldırganlığın azalmasını teşvik etmiş olabilir. İspinoza gelince; zorlayıcı olmayan bir çevre, öğrenmenin genel olarak da dil kazanımında da daha geniş bir rol kazanmasına izin vermiş olabilir.

Kirby ve Thomas, insanla arasında benzeşim kurulabilecek diğer bir canlıya dikkat çekiyor: evcilleştirilmiş tilkiler. Meşhur bir deneyde, 1950’lerden başlayarak Rus genetikçi Dmitry Belyaev ve çalışma arkadaşları Siberyalı gümüş tilkilerde evcillik özelliğinin seçilimini desteklediler. Yabani bir tilki, ancak kafesine yerleştirilen bir insan eline saldırmadığı durumda çiftleştirildi. 50 nesil sonra tilkiler diğer evcilleştirilmiş hayvanlar gibi görünmeye başladılar, yani bu deneyden beri doğum öncesi hormon değişikliklerine bağlanan bazı özellikler görülmeye başlandı: yüzleri daha kısa oldu, kıvrık kuyruklu ve daha açık renkli oldular.

Thomas ve Kirby’nin değindiği üzere vahşi benzerlerinin aksine evcil tilkiler, insanların parmakla işaret etmelerinin ve bakışlarının önemini anlamaya başladılar. Bu “akıl okuma” becerisi dil için bir anahtar. Dolayısıyla, tilkiler kompleks seslendirmelerde bulunmasalar bile, evcilleştirme yönündeki bir seçilimin kendisiyle beraber iletişim becerilerini de getirebileceğini gösteriyorlar.

Evolang’de, diğer araştırmacılar bonobolara, saldırganlığın düşük seviyede olması ve diğerlerinin bakışlarına duyarlı olma gibi kendini evcilleştirme belirtileri gösteren büyük insansı maymunlara, yoğunlaştırmışlardı dikkatlerini. Birleşik Krallık’taki Durham Üniversitesi’den primatolog Zanna Clay’e göre, bonobolar, aynı zamanda ilkel dilin yapı taşlarına sahip olduklarının belirtilerini de sergiliyorlar: Kalıtımla geçmiş belirli bir seslenme repertuvarına sadık kalmak yerine doğaçlama yapabiliyorlar.

Clay ve çalışma arkadaşları, bireylerin her farklı durum için, belirlenmiş farklı seslenme tiplerini kombine ettiklerini gösteren, vahşi doğada ve/veya ormanda yaşayan 18 bonobodan alınmış yüzlerce kaydı bir araya getirdiler. Clay’in hipotezine göre bu iletişimsel esnekliğin şekillenmesine yardımcı olan şey kendini evcilleştirme olabilir.

Genetik çalışmalar daha güçlü kanıtlar sunabilir. Theofanopoulou ve ekibi yakın zamanda kediler, köpekler, atlar ve öküz gibi vahşi ve evcil türler arasında farklılaşan ve evcil hayvanlarda seçilmenin işaretlerini gösteren genlerle ilgili bilimsel yazının ayrıntılı bir incelemesini yaptılar. Ekip, aynısını modern insanlar ve bize en yakın vahşi “dublör”lerimiz olarak gördükleri Neandertaller ve Denisovanlar için de yaptı.

Sonrasında araştırmacılar bir çift vahşi-evcil hayvandan daha fazlasında aynı şekilde evrimleşmiş olabilecek genlere baktılar. Ekip, geçen yılın sonlarına doğru PLOS One dergisinde yayımlanan raporlarına göre, çoğu beyin plastisitesi, öğrenme ve sinir sisteminin gelişimiyle ilgili üç düzineden fazla gen buldular. Bazılarının, örneğin glutamat nörotransmitterinin reseptörü için olan bir genin, beyni dil kullanımına hazır hale getirebilecek süreçlere bağlı olduğunu buldular. İspanya’daki Sevilla Üniversite’sinden dilbilimci Antonio Benitez-Burraco uyarıyor: Fakat bu genlerin bulunması doğrudan işlevlerinin ne olduğuna dair ya da evcilleştirmeye bağlı kapsamlı değişimlere dair henüz bize bir fikir veremiyor.

Tomasello da insan dilini açıklamak için salt hayvan modellerini kullanmaya karşı uyarıyor bizleri. “Bence insanlar sahiden işbirliği oluşturmaya yönelik seçilim gösterdiler,” sadece saldırganlıktan kurtulmaya yönelik olarak değil ve ekliyor: “Bu, temelde işbirliğine yönelik olan motivasyon… insanlara özgü olan iletişimin de öncüsüdür.”

Özgün Başlık: Can these birds explain how language first evolved?

Kaynak: http://www.sciencemag.org/news/2018/08/can-these-birds-explain-how-language-first-evolved Michael Erard ve Catherine Matacic

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın