Eğitimde Dil Birliği ve Acil Adımlar

Eğitim-öğretim programları, kazanım ve çıktıları söz konusu olduğunda kullanılan sözcüklerin taşıdığı anlamlar pek açık değil ne yazık ki! “Anlamak”, “bilmek”, “kavramak”, “öğrenmek”, “bilgi”, “ders”, “çalışmak”, “uygulamak”, “anlatmak” sözcükleri bunlardan yalnızca birkaçı. Dildeki muğlaklığın genel özelliklerinin de ötesinde, birer terim haline geldiği düşünülen veya gelmesi gereken bu sözcükler, eğitim-öğretim alanına uzmanlıklarıyla katkıda bulunabilecek psikologların, eğitim bilimcilerin, felsefecilerin söz dağarcıklarında birbiriyle örtüşmeyen anlamlara sahip.

Psikoloji alanındaki bilimsel gelişmelerin ifade edildiği dildeki sözcüklerin anlamlarıyla eğitim-öğretim programlarında benimsenen dildeki sözcüklerin anlamları örtüşmediğinde bu iki disiplin arasındaki paylaşımlar sakatlanmış oluyor.

Bunun bir benzeri felsefe ile ilgili diğer alanlar için de geçerli. Sözgelimi, “anlam”, “bilgi” gibi sözcükler üzerine kafa yorularak varılmış yüzlerce yıllık birikimin bu tartışmalarda değerlendirilemiyor olması ne yazık!

Benzer şekilde, bilişsel bilimlerin ve genel olarak yapay zeka çalışmalarının katkılarıyla yeni anlamlar içeren bu sözcüklerin bu tartışmalar bağlamında doğru düzgün ele alınamaması ne yazık!

Hayıflanmak yerine çözüme odaklanabilirsek çok verimli bir tartışma ortamı yaratabiliriz. “Bilgi” sözcüğüyle, bilgi kuramında tartışıldığı haliyle, gerekçelendirilmiş doğru inanç; “Anlam” sözcüğüyle, dil felsefesinde tartışıldığı haliyle, doğrulukla ilişki içerisindeki yeri tartışmalı da olsa dil-dünya-düşünce üçlüsü içerisinde dilsel ifadelerin karşılığı biçiminde yorumlanabilecek bir ilişki düşünülecek olursa ve bu yorumlar diğer alanların eleştirisine sunulursa hem dil birliğine ulaşmış olacağız hem de farklı disiplinlerin çıktılarından yararlanmış olacağız.

Mevcut durumda, birbiriyle anlaşamayan uzmanların, neredeyse hiçbirinin içine sinmeyen eğitim-öğretim programlarıyla nesiller boyu deneye yanıla insan birikimimizi harcıyoruz. Bunun yerine, kanımca yapay bir sorun olan, eğitim-öğretimde “bilgi transferi” sorununu kolaylıkla ortadan kaldırabiliriz. Dahası, eleştirel düşünmesi arzu edilen, analitik yaklaşması hedeflenen öğrencilere, ciddi anlamda eleştirel bir süzgeçten geçmiş eğitim-öğretim programlarıyla yaklaşabiliriz. Öğretim malzemesinin içeriğine değil de öğrenci motivasyonunu biçimlendirmeyi esas alan eğitim-öğretim programları ve reformları en önemli aşamanın üstünden atlamaya çalışıyor: öğretilecek konuların belirlenmesi ve sıraya dizilmesi.

Eğitim-öğretim programının bütününden ve amaçlarından kopmuş öğretmenlerin kendi alanlarına hapsedilmiş aktarımlarla öğrencilerde arzu edilen değişimi yaratmaları mümkün değil. Bunun yerine, eğitim-öğretim programlarının ve müfredatının amaçlarına uygun olarak ders içerikleri ve alanların birbiriyle ilişkilendirilmesi ve ölçme-değerlendirme ölçütlerinin program çıktılarıyla uyumlulaştırılması gerekmektedir. Öğrencinin kullanım ve uygulama süreçlerindeki edimlerini ölçme-değerlendirme süreçlerinde ele almayan bir yaklaşımın program çıktıları üzerinden değerlendirme yapması, mevcut durumda tam bir hayaldir.

Eğitim-öğretim programlarının hazırlanmasına, uygulanmasına ve bu programlarla uyumlu ders materyallerinin hazırlanmasına ve öğretmenlerin bu programla uyumlandırılmasına katkı sağlanması için gecikmeksizin bir komisyon kurulmalıdır. Bu komisyonun çalışmalarına ciddiyet kazandırılması için en az bir hakemli dergi kurulmalı ve bu çerçevede akademik tebliğlerin düzenli olarak sunulabileceği hakemli etkinlikler örgütlenmelidir. Aksi takdirde, bilimsel çalışmalar sonucu elde edilen verilerin eğitim-öğretim sistemimizdeki sorunlara yanıt sağlamada yararlı olabilmesi bireysel çalışmalarla sınırlı kalmış olacaktır.

Dahası, böyle bir süreçte, başta özel eğitim kurumları olmak üzere pilot uygulamalara gidilerek farklı eğitim-öğretim anlayışlarının uygulamaya geçmesi sağlanmalı ve bu özgün uygulamalar düzenli olarak değerlendirilerek raporlanmalıdır.

Belki bu sayede, eğitim-öğretim alanında bilimin yol göstericiliği altında cesur adımlar atarak, yine az zamanda çok iş başararak çağdaşlaşma mücadelemizde önemli adımlar atabiliriz.

Bunları da sevebilirsiniz