Çeşitleme

Bu çalışmamda siz değerli okurlarla daha kolay okunabileceği ve algılanabileceği kanısında olduğum kısa bir denemeyi paylaşmak istiyorum. Şimdiye dek yayınlanan yazınlar eğer yetersiz düzeyde bile olsun anlaşılabildiyse, okur konuya girebilmişse kıyısından, artık bu çalışmayı anlamaya daha yakın ve hazır olmalılar kanımca, dileğim umarım yerindedir!

Çalışmalarımdaki ilk ve en önemli amaç Türkçenin gücünü, kusursuzluğunu, derinliğini, özetle bütün yitirdiğimiz üstün özelliklerini yeniden anımsatmak, böylelikle Türkçeye geniş yığınlarca ilginin ve bağlılığın artmasını sağlamaktır. Türkçeye girmiş yabancı sözcüklerin dilimizden çıkartılması ölümcül önemdedir. Dilde ve kültürde sömürü ekonomik sömürüyle at başı yürür! Türk kültürünün, Türklük bilincinin güçlendirilip yükseltilebilmesi için en önemli ve eşsiz araç kuşkusuz dildir, dilimiz Türkçedir! Dilimize egemen olup bu alandaki kazanacağımız bağımsızlığımız diğer alanlardaki çabalarımıza da destek olacaktır. Türkçe kuşkusuz kusursuz ve dillerin en üstün olanıdır. Bizim dilimizdir, atamızın ve anamızın dili! Türklük bilincinin ve kültürünün yükseltilmesi yolunda umarız ki bir tutam katkımız olur ve mutlu oluruz!

Bu çalışmada kısa bir kaya yazıtının yeniden ele alınması ve iki sözcüğün kısa köken açıklaması önerisi ile yetinilmektedir.

Harappa Yazıtı

1-a Çalışmanın Aktarılması

Görsel 1 (Avrasya’da Runik yazı PDF; M. Turgay Kürüm, OCAK 2002, Antalya, S. 13)

Görsel 2 (Avrasya’da Runik Yazı PDF; M. Turgay Kürüm, OCAK 2002, Antalya, S. 13)

Sayın Kürüm’ün çalışmasında çözümleme olduğu şekliyle yeniden aktarılmıştır.

“Bu yazı üzerinde, Göktürk alfabesi ve yazı sistemini kullanarak yaptığım okuma denemesi, sağdan sola okunuşu, ‘İnil Gök (Kök) alan’ anlamı: ‘Gökten ineni alan’, yani ‘kuş satınalan’dır!”

1-b Çalışmanın Yeniden Ele Alınması; Çözümlenme Önerisi

Ele alınan çalışmadaki kuş alım satımı yapan yorumu mantıklı bana göre de!

• Sayın Kürüm de olduğu gibi ilk damga aynı değerlendirildi.

• İkinci damga “E” seslisi olarak düşünüldü, ele alınan çalışmadan farklı olarak! Bu damganın üst çenemiz sabit olduğundan bu sesi verirken alt çenemizin bu şekilde hareket ettiği ve bu nedenle “E” olabileceği kanısındayım!

• Üçüncü damganın da “L” olarak değerlendirilemeyeceği görüşündeyim. Bu damga “NG” olarak düşünüldü. Uçmak da bu düşünüşle göğe inmek şeklinde düşünülmüş olmalıdır!

• Dördüncü damga ele alınan çalışmadaki gibi düşünüldü. G sesini K sesinin gerisinden veririz! Ayrıca GÖK sözcüğü ancak G(er) ile K(ün; eş) arasında görüldüğünde algılanır. Kök şeklindeki (Köktürk benzeri) değerlendirmeler kanımca kusurludur. Boyut eksiltilmiş olmaktadır bu durumda. Uçmak yerden “göğe” devinimdir!

• Beşinci damga (a) N! Bu damganın üçüncünün üst kısmına olan benzerliği de (aynı) göz önüne alınmalıdır kanımca.

• Altıncı damga yine (a) N!

Günümüzde kırsal yörelerde “ANADIN” mı; “ANNADING” mı benzeri deyişler hala görülebilmektedir. Akademisyenlerin bazılarının “folk dilinde “r” (olur yerine olu!) yutulur anlatımlarının benzeri; sondaki “G” vurgulanır belirsizce bile olsa. Ve “ANNADIN” mı yerine “anladın mı” şekline dönüşür sözcük! Bu özellikler dilimizin kurgusundaki unutulmaya yüz tutmuş son izleridir bana göre; dilcilerin bunları değersiz görmeleri yersizdir!

Özetle, ANNADINMI > ANLADINMI dönüşümü ANANG > ALAN ikilisinde olabilir görüşündeyim. (Ayrıca, bakınız: İDİGNA > İTİGELE(N))

Üçüncü damga için biraz daha yorumlayıp genişletelim anlamı! Önceki çalışmalardaki “L” damgalarını ve Göktürk Abecesindekileri yeniden görelim birlikte! Öğretim üyesi olmayıp özenciyiz. Not veren de yok, zevk almaya çalışalım öyleyse değil mi? Bu çabaları “HERMENEUTİK” (batı söylencelerindeki Tanrıları HERMES’ten gelmeymiş!) ya da Yorum Bilimi olarak tanımlamışlar “Hint-Avrupalı Aryan” düşünürler. Damgaları şekilleri ve bütün ilişkileriyle anlama çabası öz olarak. Düşündükçe düşünür, yazdıkça yazarsınız ve sınırınız yok! Her düşünerek ulaştığınız sizi başlangıçta aklınızın ucundan geçmeyen yerlere götürebilirmiş. Sözcüğün tanımındaki açıklamalar bu yönde.

Soldaki ilk damga Göktürk Abecesindeki “L”. Dağarcık Türkiye nisan ve mayıs yazınlarında sağdan sola sondaki (7.) damga; “IL” hecesinin “L” si!

Ortadaki nisan yazınında Tanrıdan bol ekin bekleyen atamızın dilek tutan sol elinin içe dönük düşünülünce baş ve işaret parmağı arasındaki açıklık! (Bakınız; Güdül Türk Kaya Yazıtları ve Gizemleri). Yaramazlığı biraz daha sürdürelim bakalım. Sol elimizi açıp ayası yüzümüze dönük ve parmaklar az açık ileri uzatalım. Sonra sağdan sola ve yukarıdan aşağı çözümlemeye çalışalım! Serçe parmağınızdan başlayıp üç parmağımıza yukarıdan aşağı bakınca ne görüyoruz? Ben “E” gördüm. Latin (!) abecesindeki “E”! Sola doğru düşünmeye ara vermeden sona gidelim mi? İşaret ve başparmağımız da soldaki “L” mi? İkisi birlikte zaten sol elimizin tamamı! El! Böyle bir yorumun daha önce yapılıp yapılmadığı konusunda bilgim yok! Yapıldıysa da bilmiyorum! Diğer çalışmaları taramak çok zaman alıcı ve sıkıcı çoğu zaman!

Üçüncüsü yine Göktürk Abecesindeki ince “L”! Bunun elimizle ilgisi olmadığı kanısındayım. Belki dilimizdeki “L” sesiyle ilgilidir! Kanımca böyle!

Çalışması için Mehmet Turgay Beyi kutlarım. Akademisyenlerin ürkerek yaklaştığı konuda yürekli bir çalışma ortaya koymuş!

2- Kaygana Sözcüğünün Kökeni İçin Öneri

Görsel Azerbaycan Türkü Sn. Alov İnanna Ayvazova hanımefendi kaynaklıdır. Bir paylaşımında YİNG ve YANG kavramlarını ele almıştı. Ama aynı zamanda çok güzel bir kaygana görseliydi. (Renkli harfler çalışmanın anlaşılmasını kolaylaştırmak için sonradan eklenmiştir.)

Ayrıca güzel Bakü ağzıyla, “kaygana ‘çoh gedim’ bir yiyecektir. Yağ olduğundan ve yumurta olduğundan beri bilinen bir yiyecek olmalıdır” benzeri söyleşmiştik. Tam da dilin tanımı ve kökeni üzerinde düşünmekteydim! Zamanlama kusursuzdu! Gözümüzün önünde ve açık durumda gerçekler; ama ne yazık ki aklımızın sınırlarını genişleterek bilimsel düşünmeyi (Sn. Prof. Dr. Niyazi Kahveci); özdekleri (madde) ve süreçlerin tamamını kavrama yeteneğimizi önemli ölçüde yitirmiş olduğumuz için artık anlaşılmaz oldular sanıyorum. Dil tanımına kusursuz uyar bu sözcük kanımca.

1-a Çözümleme Önerisi

K →AY / →GA / →NA  (Seslendirdiğimiz gibi üç aşama ya da heceli)

  -K     kaya, tavanın zemini; taban, yer, ger.

-AY yumurtanın beyazı; kayadan sonra az üstte! İkisi birlikte KAY! Kaya’dan AY uzaklaşıyor! Kayıyor! Ay yerin uydusu ve çevresinde döner değil mi?

-GA  daha üst ve uzakta yumurtanın sarısı, yönü ters! Kaya ve Ay Güneşin çevresinde dolanır değil mi? Gök dediğimiz ortamda!

-NA  gök! Boşluk; hava.

1-b Kaygana Sözcüğünün Etimolojik Kayıtları (TDK)

Etimoloji Türkçe kelime araştırmalarında verilenler (özet) alttadır.

Sözcük Farsça “KAYE” (yumurta) ve yine Farsça “GİNE” (dolu) sözcüklerinin bitişiğiymiş! Sahanda yumurta veya omlet anlamındaymış! İlk yazılı kayıt Hızır Paşa, MÜNTEHAB-I Şifa (1410) imiş! Yan anlam olarak da bakınız; “HAYA”imiş; o da testis, yumurtaymış!

3-Ağnanmak Sözcünün Kökeni

Biliyorum; kavramakta zorlandığınız damgaları düşünmekten sıkıldınız, yoruldunuz epeyce, belki de bıkkınlık duymaya başladınız! Bu nedenle bu sözcüğün köken önerisini aktarmaya çalışacağım öyküde işleyerek vermeye çalışacağım. Öykü gerçektir, yaklaşık kırk-kırkbeş yıl önce yaşanmış olsa da. Günümüzde de çok yerde benzerleri yaşanmakta ayrıca. Canım yurdum; Türkiye’m!

Sözcükle ilgili TDK kayıtlarında bilgi yok ne yazık ki!

Köyüm dağlık, tarlaları bile taşlık ve temizlenen taş yığınları tarlaların ortalarında ya da kenarlarında toplanarak “TORÇ” dediğimiz küçük tepecikler oluşturur. Tarlalarımız da çok dağınık, birbirlerinden uzak yerlerdedir. Beş altı değişik yerdeki tarlalardan oraklarla biçilen ekinler, sap demetleri halinde tarlaların ortasında öbek-öbek toplanır. Sonra yine farklı bir yerdeki harmanlara taşınır. Önde ekin yüklü hayvanlar, arkalarında yaya insanlarca. Genellikle eşekler kullanılır bu işler için; eğer sağlanabilirse az sayıda katır da! Ve bütün gün boyu sürer bu iş. En az 50 km yürünüyor olabilir, öyle sanıyorum.

Yine böyle bir gündü. Eşekler de biz de yorulmuştuk. İşin de sonuna yaklaşmış olmalıydık. Sanırım annemdi; eşeğin “GOLAN”ını çözdü, semerini indirdi eşeğin sırtından. Uzunca süre yük taşımadan sonra sırtı yüksüz, bütün gövdesi çıplak kalmıştı sonunda! Sözcük tam da bu andan sonra oluşmaya başlıyor. Güneşli ve sıcak hava, yorulmuş eşek ve insanlar. Sözcüğü ilk harfi uzatarak söyleriz. AANANMAK! Ya da doğrusu: A(ğ)NANMAK!

Aşama-aşama sırasıyla vermeye çalışalım:

• Eşek bir ayağını (genellikle sağ) dizinden aşağı bükerek ve yere eğilerek yavaşça kendini yere yanlamasına bırakır. A(ğ); yani yere eğilir!

• N→A←N: Eşek önce sağa göklere (N) doğru toprağa yatar ve debelenir. Karnı açıkta. Ayakları havada. Sonra sola aynı devinimi ters yöne doğru dönerek yineler! İşte NAN!

• M: Men, ben (örnekteki özne eşek olan men!)

• AK: AK(KÜN; Gün)’e doğru devinir yani ayağa kalkar! Hatta K’ sessizini NG olarak ta düşünebiliriz. Göğe-Güne doğru ayağa kalktı anlamında!

• Sözcüğümüz AANANMAK; A(ğ)NANMAK; A(ğ)NANMANG!

• Dilin kendisinin ne olduğu tanımındaki “izdüşüm” sözcüğünün anlamını karşılıyor mu denilenler! Sözcük eğer bütün ilişkileriyle eksiksiz kavranabildiyse böyle olduğunu görebilmeliyiz kanımca!

Sözcüğün irdelenip, çözümlenmesi bitti sanırım. Kökenini vermiş olduk bir ölçüde umarım. Öyküyle de pekiştirmeye çalışıldı ek olarak.

Artık işi bitmiş eşekle yürüyerek köye dönmek var sırada. Ama önce köye girmeden eşekle birlikte çeşmeden su içilmeli! Ve sakın eşeğin gerisinde dikelmiş ıslık çalarken kolunuzu yukarı kaldırmayın; ürker! Sonuna kadar çabalayıp kazandı bu ödülü. Ürkmeden rahatça su içmesine destek verin. Ve sonunda evin avlu kapısı da görünür. Avlu kapısı açılır ve eminim artık eve dönmenin avuntusunu eşek de duyar sevinçle. Annemin “Gavur bebesi” diye kızmadığı ender günlerdendi bu günler ayrıca! Artık ne iş ne de dışardaki tehlikeler vardır. Dinlenme, avuntu ve hoş bir yorgunluk! Çok güzel günlerdi; özlemle anımsayacağım!

“GAVUR” sözcüğünün anlamı sizce yanlış yönde anlam kaybına uğramış olabilir mi; sizce de bildiğimiz anlamı yanlış olabilir mi?

Sevgiyle, aydınlıkla, hoşça kalın!


Not: Yukarıdaki yazının telif hakkı T.C. 5836 Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre yazarına aittir. Tümüyle iktibas edilemez ve kısmen atıfta bulunup, kaynakça belirtilmeden alıntı yapılamaz.

Bunları da sevebilirsiniz