Kurultaylar ve CHP’de Gericileşme

CHP’de Kırılma Noktası. 1947 Kurultayı

1945 Temmuz’undan itibaren DP’nin işbaşına geçmesi safh`asına kadar, Türkiye’de 24 siyasi parti ve teşekkül kurulmuştur.

Beş yıllık kısa bir dönem içinde kurulmuş olan bu teşekküllerin büyük bir kısmı din ve gelenek konuları, Laiklik konuları hakkındaki tutumlarını programlarında belirtmişlerdir. Bu devrenin siyasi hayatında ve muhafazakâr cereyanın ortaya çıkışma en önemli örnek Millet Partisi’nin programından alınabilir.

1948 senesinde dini reform isteyen bir grup Demokrat Parti’den ayrılmış ve Millet Partisi’ni kurmuştur. Parti sosyal hayatta geleneklere ve örf ve âdete geniş önem verilmesine taraftardır. Partinin ana programının 7. maddesine göre, parti “İçtimai nizamın teşekkülünde itikatların, ahlakın, geleneklerin, örf ve âdetin büyük hisselerini tanır. Bunlar sık sık değişmezler ve devletin nüfuzu dışında kalır.” Ana programın 8. maddesine göre de “Parti din müesseselerine ve milli ananelere hürmetkârdır.” Yine partinin ana programının 12. maddesine göre, “parti laikliği esas itibariyle kabul etmekle beraber din işlerinin ayrı bir teşkilat elinden idaresini, bu teşkilatın muhtar bir teşkilat olmasını istemektedir.” Parti ayrıca ilk ve orta tedrisata din dersleri konulmasını da uygun görmektedir. Bu şekilde, Millet Partisi ana programı İkinci Meşrutiyet’in İslamcı cereyanını temsil etmemekle beraber, siyasi platforma girdiği zamanki havaya oranla daha İslami ve muhafazakâr bir görüşün örneğini vermektedir. Din işlerinin müstakil ve muhtar bir idarenin eline verilmesini istemek Türkiye’de o güne dek hâkim olan laik düzene aykırıdır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi hayatta ortaya çıkan bazı partiler de etkili olmamakla beraber, muhafazakâr görüşün temsilcileri olmuşlardır.

Bunlardan 1945 senesinde kurulmuş olan Milli Kalkınma Partisi, dış politika sahasında “İslam Birliği- Şark Federasyonu” projesinin gerçekleşmesini istemiştir. Parti tüzüğünün 19. maddesine göre maarifte her şey ahlak ve milli anane esasına göre ayarlanacaktır. Parti idarecilerine göre Cumhuriyet Halk Partisi komünizme yakın esasları benimsemiş bulunmaktadır. 1946’da kurulmuş bulunan Sosyal Adalet Partisi’nin gayesi “Dünya Müslümanları Birliği’ni desteklemek” olacaktı.

Aynı yıl içinde kurulmuş bulunan Çiftçi ve Köylü Partisi de ananelere bağlılığını belirtmiştir.

1946’da kurulmuş diğer bir parti olan “Arıtma Koruma Partisi – ARK” da, dinci siyasi bir parti olduğunu tüzüğünün birinci maddesinde açıklamıştır.

1946 yılında kurulmuş diğer bir siyasi parti de “İslam Koruma Partisi” dir. Bu partinin adı parti olmakla beraber, kuruluş dilekçesinde her türlü siyasi faaliyetten uzak olunduğu belirtilmiş ve gayenin sadece İslam’ın yükselmesi, kuvvet kazanması, dayanışması olduğu açıkça yazılmıştır.

1947 sinesinde kurulmuş olan Türk Muhafazakâr Partisi de bu devrenin İslamcı siyasi davranışlarına örnek olarak gösterilebilir. Partinin programında ve gayelerinde İslami esaslar hâkimdir.

1949 yılında kurulan Toprak, Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi de, münevver dindarlığı destekleyeceğini, dini cemiyetlerin serbestliğini ve teşkilatlanmasını arzuladığını açık bir muhfazakârlıkla programında göstermiştir. Bu devre içinde kurulmuş dinci partilerin çokluğu, çok partili hayata geçişin din istismarına ve yem bir İslamcı cereyanın ortaya çıkışında rol oynadığını göstermektedir. Bu devrenin açıkça dinci ve muhafazakârlıklarını belirtmiş olan partileri yanında CHP’nin laik davasında tutumu gözden geçirilmiştir.

DP’ye gelince, kuvvetli bir muhalefet kitlesine dayanan bu parti, dayandığı kitlenin baskısı altında 1950’den itibaren uygulayacağı bir din politikasının ilk tohumlarını serpmiştir.

CHP’nin Değişen Tutumu 1945’İn Getirdikleri

İç politikanın değişen şartlan içinde, iktidarda bulunan CHP, tüm olarak programını ve bu arada 6 Ok’un anlamlarını gözden geçirmek lüzumunu duymuştur.

Parti içinde böyle bir değişimi haber veren olay 1945 yılında görülür. Daha sonra 1947 Kurultayı meseleyi esaslı şekilde ele almıştır. 1945 senesinde daha çok partili rejime geçilmeden, toplumda ilk defa bir dinde reform fikri ortaya atılmıştır. Bu fikir iktidar partisinin içinden gelmektedir. Parti içindeki bir grubun reform konusundaki teklifleri şöylece özetlenebilir:

1. Dünya işlerini din işlerinden tamamıyla ayırmış olan bir rejimde Diyanet İşleri Reisliği gibi bir teşkilatın yer almaması,

2. Kur’an ve din tatbikatının Öztürkçe olarak tanzim ve tertibi.

3. İbadet yerleri Türkün geleneğine uygun bir tarza konularak Halkevlerinin ibadet yeri, ibadet yerlerinin de Halkevine benzer bir şekle ifrağı.

4. Ruhbanlığın icabı olan her şeyin silinmesi ve ezcümle, sarık, cübbe gibi din tatbikatında kullanılan her nevi kıyafetin ilgası.

5. İbadet usul ve zamanlarının tanzimi.

6. Diyanet İşleri Reisliği yerine, Dil Kurumu’na benzer bir teşkilat ikame edilerek, din teşkilatının devlet bünyesinden çıkarılarak millete mal edilmesi.

Reformcuların bu teklifleri parti içinde karşıt düşünceleri davet etmiş ve bu görüşe karşı cephe almışlardır.

Buna göre, devletin din işlerini yeni baştan ele alması doğru değildir. İtikat ve amel’e taallûk eden mesailin devlet tarafından tanzimi de müdahale teşkil eder. Bu bakımdan dinde reform gerekli olmakla beraber bu bir din ıslahatı olarak değil, bir kültür işi olarak yapılması doğru olacaktır.

Parti içindeki bu iki karşıt görüşü tartışan CHP müstakil grubu, ikinci fikre yanaşmaktadır. Grubun din hakkındaki raporunda itikat ve ibadete taallûk eden hususların devletçe tanziminin, bir başka deyimle dini reform icrasının, laiklik esasına uygun düşmediği belirtilmektedir.

Reforma din uleması kendi bilgi ve vicdanlarına dayanarak önayak olabilirler. Kuran’ın Öztürkçe olarak tanzim ve tertibi bir dil ve kültür işi olarak tetkik edilmelidir. İbadet yerlerinin tanzimi, ruhbanların kıyafeti, ibadet usul ve zamanının tespiti gibi hususlar devlet işi olarak kabul edilemez.

Bu iki karşıt görüş, reformun gerekliliği üzerinde birleşmektedir. Ayrıldıkları nokta birinci fikrin reformu iktidar kudretiyle yapılabilecek bir iş olarak kabul etmesine karşılık, ikinci görüş tabii gelişime inanmaktadır. İktidarda bulunan bir parti içindeki bu iki görüş onun laiklik politikası üzerinde şüphesiz tesir edeceklerdi. Nitekim 1947 Kurultayı bu durumu bütün açıklığı ile ortaya çıkarmıştır.

1947 Kurultayı

Laiklik meselesi, CHP tüzük tadilatı sebebiyle 7. Kurultay’da üzerinde en çok tartışılan bir konu olmuştur. Bu Kurultay’da gelenekçi görüş devrimci bir parti içinde tekliflerini ortaya atmışlardır. Devrimci cephe ise, yeni tüzüğün laikliği tarif ve izah eden ifadesini korumuşlardır.

Gelenekçi cephe, açık olarak laikliğin reddiyesini yapmamıştır. Gayesi, uygulanmasını sert ve gerçek laikliğe aykırı bulduğu laikliği yumuşatmak ve gerçek olarak kabul ettiği anlama getirmektir. “Din sosyal bir kuvvettir, bu kuvvete itibar eden milletler daima kuvvetli ve payidar olmuşlardır. Halbuki; toplumumuz dinin gelişimine lakayt kalmaktadır. İnsanlar arasındaki içtimai tesanüt ancak din ile mümkündür. (Abdulkadir Güney’in konuşması) Öyleyse, ne yapmak gerektir? Gelenekçi cephe bu tekliflerini iki – üç nokta altında toplamaktadır:

“Din manevi bir gıdadır. (Şükrü Nayman’ın konuşması) Bunun için toplum hayatında dine önem vermek gerekir. Bizde memleketin çoğunluğu tarafından benimsenmiş olan İslam dini, diğer dinlere nazaran aşağı durumdadır”.

“İslamın dışındaki dinler lehine bir müsavatsızlık yaratılmıştır.” (Sinan Tekelioğlu’nun konuşması)

“Laiklik memleketimizde yanlış anlaşılmış ve uygulanmıştır. Gerçekte, laiklik eski ve Şark’ta da mevut olan bir mefhumdur”. (Abdullah Suphi Tanrıöver –Yusuf Ziya Kösemen’in konuşması)

“Laiklik bizde, gençliğin dinden habersiz, maneviyatsız gelişmesini yaratmıştır. Devlet müdahalesini doğurmuştur”. (Abdülkadir Güney’in konuşması)

“Dine önem vermemek şeklinde görülmüştür. Batı’da ise din baş köşeyi işgal etmekte, laik memleketlerde dahi din önem kazanmaktadır. Bu şekildeki fikirlerin beyanı hiçbir zaman irtica değildir. Memlekette irtica yoktur.” (Emin Karpuzoğlu’nun konuşması)

“Laikliği gerçek anlamına getirmek için, gençliğe manevi gıda vermeli, Şark’a ilgi göstermelidir.” (Abdullah Suphi Tanrıöver’in konuşması)

“Şark’a dini ilgi ‘hayatımız iktizasıdır’. Bu şekilde, hem bir İslam bloku kurulabilecek ve hem de bir din olarak ortaya çıkan komünizm önlenecektir.” (Abdullah Suphi Tanrıöver’in konuşması)

“Devletimizin resmi teşkilatı içinde iki müessese vardı: Diyanet İşleri Reisliği ve Evkaf İdaresi. Bunların devlet teşkilatı içinde oluşu dertlerin başıdır. Dünyanın her yerinde dini inançlar müstakil teşkilatlarını kurmuşlardır. Türkiye’de ise bu imkân İslam dinine tanınmamıştır. Memleketin ihtiyacı olan gerçek din adamları mektepler ancak müstakil bir diyanet işleri teşkilatıyla mümkün olabilecektir. Bu bakımdan, Diyanet İşleri ya müstakil bir teşkilat olmalı” (Sinan Tekelioğlu konuşması), “ya da kendisine maddi ve manevi imkânlar tanımalıdır.” (Şükrü Nayman’ın konuşması)

“Din manevi bir gıda, kuvvet olarak kabul edilince, yeni neslin bu bakımdan kuvvetli yetiştirilmesi gereklidir. Bunun için de hususi din derslerine imkân tanımak, mekteplere din dersi koymak, üniversitede ilmi bakımdan dini tedrisat yapılmak şarttır.” (Bu fikir Kurultay’da bütün gelenekçi cephe tarafından tekrarlanmıştır. Vehbi Dayıbaş, Abdülkadir Güney, Sinan Tekelioğlu, Hamdullah Suphi Tannöve, Yusuf Ziya Kösemen)

“Maddeye tapan toplumu uyarmak, manevi ihtiyaçları tatmin etmek, ancak İslam-dininin kabul ettiği ahlak kanunlarını öğrenmek, onları tedris etmekle mümkündür. Din derslerini öğretmek, vatanın ve milletin geleceğinin garanti edilmesi demektir. Toplum, ahlak terbiyesi olan din tedrisatını istemektedir.” (Şükrü Nayman’ın konuşması)

“Gelenekçi cephenin fikirleri bu şekilde ortaya çıkınca devrimciler cevaplarım bulmakta güçlük çekmemişlerdir. Devrimci cephe, ‘dinin kötü politikacılar elinde siyasete alet edildiği gerçeğini ortaya atmıştır’.” (Ali Rıza Esen’in Konuşması)

“Türk ulusunun bekâsı ne dindedir ne de imandadır. Türkün son kuvveti, kendi damarlarındaki asil kandadır. Din Türkün kendi vicdanıyla Allah arasındadır.” (Cemil Sait Barlas’ın konuşması)

“Dünyanın hiçbir yerinde de laiklik gelenekçi cephenin anladığı manayı almamıştır. Din ile komünistliği önlemek bir hayaldir. Komünizm bir din değildir. Komünizm, iktisadi bir doktrindir. Ona cevap vermenin, onu önlemenin yolu iktisadidir.” (Cemil Sait Barlas’ın konuşması)

“Bütün memleketlerde laiklik din düşmanlığı şeklinde başladığı halde bizde aynı durum görülmemiştir. Laiklik hareketinin başından beri memleketimizde din düşmanlığı ile laiklik aynı anlama gelmemiştir. Laiklikten maksat Allah ile kulun karşılıklı münasebetlerin ferdi oluşudur.” (Behçet Kemal Çağlar’ın konuşması)

“Şark’a dönüşten İslam birliğinden bahsedilmektedir, Cihan Harbi’nde bizi baltalayanlar Müslüman Araplar değil midir? Hristiyan devletler birbirleriyle harp etmemekte midirler? Öyleyse dinin tesanüd unsuru olduğu düşüncesi nerededir. Akide, Türkün kendi benliğine ait bir meseledir. Onun için benliğimize, dilimize sahip olmak gereklidir” (Cemil Sait Barlas’ın konuşması)

“Mücadele hurafeye, örümcek kafaya, Kubilay’ın kafasını mızrağa geçirenlere karşıdır. Laikliği umde alışın sebebi, ‘kara taassubun bir kene gibi milletin dimağına ve tefekkürüne yapışmasına’ son vermektir.” (Behçet Kemal Çağlar’ın konuşması)

“Ruhu alabildiğine Türk, düşüncesi alabildiğine Garplı bir millet olmayınca ayakta kalmamızın, yaşamamızın imkânı yoktur.” (Behçet Kemal Çağlar’ın konuşması)

“Gelenekçi görüşün fikirleri laiklik sınırını aşmakta, bütün sosyal hayatımızı dinle izah etmektedir.” (Tahsin Banguoğlu’nun konuşması)

7. Kurultay, gelenekçi cephenin tekliflerini ret etmiştir. Ancak parti içinde bölünme de hızla yol alarak 1949 da asıl amaçlarına ulaşmışlardır.

1947 Kurultayı sonrası Hasan Saka Başkanlığında kurulan hükümette; Recep Peker Hükümetinin bazı bakanları da görevleri başında kalmıştı. Özellikle Köy Enstitülerine düşmanca yaklaşan Reşat Şemsettin sirer gibileri. Hasan Saka Hükümetinin ilk yaptığı icraat, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünü kapatmak olmuştur. 27 Kasım 1947. Halbuki; Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde bir de Talim Terbiye Kurulu’nun 19 Ekim 1942 günlü kararı ile kurs şeklinde ama sonra 24 Temmuz 1943 günlü kararı ile yüksek okul olarak Yüksek Köy Enstitüsü açılmıştır.

Yüksek Köy Enstitüsü’nün bir görevi köy enstitülerine öğretmen, köy okulları için denetim elemanı yetiştirmekti. Kapatılıncaya kadar 18’i kız, 195’i erkek 213 mezun vermiştir.

Yüksek Köy Enstitüsü’nün görev alanı bütün Türkiye idi. Enstitüler arası eşgüdümü sağlardı. Çıkardığı 16.000 tirajlı Köy Enstitüleri Dergisi buna yardım ederdi.

Köy Enstitülerinden intikam alma hırsı ile kurulan bu gerici hükümet bununla da yetinmeyerek; Halis Apaydın, Mehmet Başaran, Veli Demiröz başta olmak üzere Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlı onlarca öğretmeni askerlikte çavuş çıkartarak düşmanlıklarını bir defa daha ispatlamışlardır.

1947 Kurultayında CHP içinde gerici kanat isteklerini elde edememişti. Ama boş durmadılar çalıştılar, nihayet CHP’nin 1949’de gericilerin altın çocuğu olarak adlandırıldığı Şemsettin Günaltay’ın Başbakan olması ile başlayan gerici olaylar okullarda din derslerinin okutulması, imam hatip okullarının ve kuran kurslarının açılması ile başlayan gericilik olayları, 4 Şubat 1949’da iki “meczup” un Meclis’te ezan okuması ile azgınlaşan gericilik hareketleri sonucunda 15 Şubat 1949’da İlkokullarda isteğe bağlı olarak din dersleri okutulmaya başlandı. Gericiler her geçen gün baskılarının dozunu artırarak ödün üstüne ödün alıyorlardı.

Ve Şemsettin Günaltay Hükümeti yeterince dindar olmamakla suçlanınca;

“İlk mekteplerde din dersleri okutturmaya başlayan hükûmetin başkanı”, “Bu memlekette Müslümanlara namazlarını öğretmek, ölülerini yıkamak için imam-hatip kursları açan bir hükûmetin başkanı”,

“Bu memlekette Müslümanlığın yüksek esaslarını öğretmek için ilâhiyat fakültesi açan bir hükûmetin başkanı” olduğunu da övünçle hatırlatma ihtiyacını duymuştu. Ve de tarihe Türbeleri açan başbakan olarak geçmişti.

CHP’de gericileşme, Baykal’ın genel başkanlığı döneminde de hızla tepelere tırmanmaya devam etmiş, kara çarşaf açılımı, CHP mitinginde türban dağıtılması, Müslüman Kardeşler örgütü teorisyeni Seyyid Kutub’la ilgili övücü yazılar ve söylemler, “moon tarikatı” olayı, yazılı ve görsel basına haber verilerek Cuma Namazları ve Bayram namazları görüntüleri ve basın açıklamaları… gibi.

24 Haziran 2018 seçimlerinde CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce, 107 miting yapmış ve 107 mitinginde de dini temaları işlemiş, sanırım Baykal’dan öğrenmiş Cami çıkışı basın açıklamaları ve resimler.

Şimdi kurultay için sanırım son düzlüğe gelindi. İşin arkasında Önder Sav’ın olduğu yaygın halde söyleniyor. O zaman bu kurultaydan da öte bir intikam alma savaşına dönüşmüş durumda. Zira Yaşar Tüzün, “Kemal Kılıçdaroğlu siyasi ömrünü tamamlamıştır” diyor. Arkasından AKP’nin sözcüsü Mahir Ünal “Kılıçdaroğlu tarihin çöplüğünde yerini almıştır” diyor. Doğrusu çok güzel paslaşıyorlar.

CHP içinde her türlü gericileştirmeye karşı savaşıp partimize sahip çıkalım.

Abdurrahim Sercan

İzmir CHP Eski İl Sekreteri

Bunları da sevebilirsiniz