Korkuyorum, Siz de Korkun!

Hayvanlar, eğer mental kapasiteleri yeterince gelişmişse, kendilerini koruma güdüsüyle tehlikelerden korkarlar. Hayvan kendini korumak için mücadele eder, gerekirse kaçar, gerekirse kovalar, gerekirse saklanır, gerekirse savaşır, gerekirse yarışır vb. Yuvası, (ve varsa) yavruları için korkar. Bunlar, kendi varlıkları-hayatları dışında hayvanların kaybedebilecekleri şeylerdir. Başka kaybedecekleri ve dolayısıyla kaybetmekten korkacakları başka bir şeyleri de yoktur.

Hayvan beslenme güdüsüyle hareket eder. Bu güdü, hayatını sürdürme amacına hizmet etmektedir. Aç kalabilir, beslenemeyebilir, bu durumda yol arar, ama aç kalacağı ile ilgili korkusu olmaz. Aç kalma korkusu geleceğe yöneliktir. Hayvanların korkuları geleceğe dönük değil, anlıktır. Korkular, olası değil, yaşanılan anla ilgilidir. Daha sonra aç kalacağı hayvan için anlaşılır değildir ve bundan korkulmaz. Harekete geçiren yalnızca acıkmadır.

Oysa insanın geleceğe dönük korkuları vardır. Tasavvur kabiliyeti, muhakeme, deneyleri değerlendirme vb. ile ilgilidir ve bunları sağlayan zekadır. Yalnızca karşılaştığımız bir tehlikeden değil, başımıza gelebilecek şeylerden de korkarız. İnsanın korkuları geniştir, çeşitlidir, kapsamlıdır, çoktur, çünkü insanın kaybedecek çok şeyi vardır.

İnsandaki bu çokyönlü, köklü ve çoklu korkunun nedeni zekasıdır. Zeka, kendisine kaybedeceği çok şey kazandırmıştır, ama aynı zanmanda bunları kaybedebileceği olasılığını da ortaya çıkarmıştır. Bunların yanı sıra zeka, birçok olumsuzluğun da nedenidir, kaynağıdır. Hayatı kolaylaştırdığı gibi, aynı zamanda zorlaştırır da, hayatı güzelleştirdiği gibi, aynı zamanda kötüleştirir ve çekilmez, katlanılmaz hale getirir de. Zeka, iyilik, olumluluk nedeni de olabilir, kötülük, olumsuzluk nedeni de.

Zekadan korkmalıyız! Zekadan korkmakta haklıyız! Ama insanlık, doğadaki zekayla donatılmış tek canlı türü olan insandan ve zekasından pek de fazla korkmuyor (ya da yeterince çekinmiyor, bu yüzden önlem de alınmıyor). Bir gaflet elbette.

Neden korkmuyoruz peki, ya da neden korkmalıyız?

Bunun birazının olumsuz önyargı ve abartı olduğu söylenebilse de, dünyamız, doğamız, insanlık, tabii aynı zamanda hayvanlık ve diğer canlı türleri de, hatta dünya dışı evren, uzay, bunların hepsi insandan çok zarar görüyor, daha da çok görecek. (1) Dahası, bunların hepsi ve her şey tehlikede! Neyin yüzünden? Bazı başka doğal nedenler akla gelse de, zarar görme ve tehlikede olma durumu, güncel olarak , insandan kaynaklanıyor, insanın başka canlılarda olmayan bir özelliğinden, zekasından ileri geliyor.

İnsanın geçirdiği evrim sınırlı olsaydı, insan denilen canlı insanlaşmasaydı, örneğin, solucan gibi, tavuskuşu gibi, uskumru gibi zekadan yoksun olsaydı, insanın, dünyanın, doğanın; bütün bunların insanın kendisinden zarar görmesi sözkonusu olmayacaktı. Bunda tartışılacak bir taraf yok, insan dışında doğayı tehdit eden bir canlı türü şimdiye kadar görülmemiş, olmamış. Olsaydı, dünyamız ve doğamız bugünlere zaten gelemezdi.

Evet, yararları yanında zekanın zararlarını da yaşadık, yaşamaktayız ve yaşıyoruz. İtiraz olabilir, zeka insanın gelişmesinde, insanın çevreyi geliştirmesinde yarar sağlamamış mıdır, bu yarar her şeyin üstünde değil midir? Yarar sağlamıştır tabii, ama “her şeyin üstünde diye görmek” biraz sorunlu. Zeka kötüye kullanıldığında bütün kazanımlar bir işe yaramaz hale gelmiyor mu? Antik çağlardan bu yana ormanlar zekanın projeleri için sürekli yok olmadı mı? Zeka ürünü tarım devrimi bir yandan doğayı, sanayi devrimi havayı, suyu, toprağı bozmadı mı? Zeka ürünü satranç hayatın gerçeği olarak şavaşlar şeklinde yaşanmadı mı? (2) Dünya Savaşlarında ve bütün yerel-genel savaşlarda zekayla, özenle üretilen yapılar hep tahrip olmadı mı? Uygarlık dediğimiz şey insan zekasının kötüye kullanılması yüzünden zedelenmiyor, zarar görmüyor mu, şimdiye kadar hep uygarlık zarar görmedi mi? İnsanların, kitlelerin savaşlarda ve uluslararası sorunlarda yaşadıkları açlık, sefalet, yersizlik, göçler zekanın kötüye kullanılmasının sonuçları değil mi? Yani zeka aynı zamanda yıkıcıdır!

Çünkü insanlık (sonuçta uygarlık), zekanın kötüye kullanılmasına engel olamadı.

Zeka, biyolojinin ve evrimin sonucu, uygarlık, zekanın toplumsal hale gelmesidir.

Ayrıntısına girmiyorum, uygarlık ve dünya insan zekasından çok çekti. Böyle ifade etmek çok yumuşak oluyor, (daha doğru bir ifade kullanalım) zekasıyla insan, doğanın da, dünyanın da, kendisinin de canına okuyor!

Şimdi ise bu sorun daha da büyüyor.

“YAPAY ZEKA”NIN NEDEN OLDUĞU KORKULAR?

İnsan, zarar üretme bakımından kendi zekasını yeterli görmemiş olmalı ki şimdi “yapay zeka” üretmeye girişmiş bulunuyor. Bu sıfat tamlamasında, yaygın kullanıma girmiş olmasına rağmen, bir tutarsızlık var. Aslında zekanın yapayı olmaz. Makinalar, bilgisayarlar, otomasyon, robotlar, zeka ile ilişkilendirilemezler. Onların becerileri, işlevleri, marifetleri, yetenekleri zeka değildir.

Örneğin, bir bilgisayarın usta derecesinde satranç oynaması onda zeka olduğunu göstermez (“yapay zeka”, dünya satranç şampiyonunu yenmişti!), bu konuda iyi programlanmış olduğunu gösterir. Yani bilgisayarın zekası aslında insanın zekasıdır. Ve zeka insana özgüdür.(3)

Biz gene de “yapay zeka” tamlamasını, yanlış olmasına rağmen yaygınlaşmış olmasından dolayı zaman zaman kullanacağız, ama uygun olmayan bir adlandırma olduğunu unutmadan.

İnsan zekasının yarattığı korkuya şimdi “yapay zeka”nın korkuları eklenmiştir. Yaygın korku, “yapay zeka”nın karşılığı gibi olan robotlar ın, emekçinin işini elinden alacağıdır. Oysa bu belki de yersiz bir korkudur, ya da doğru değerlendirildiğinde insanın işsiz kalmasına yol açmayacaktır, belki vakit kazanmasını sağlayacaktır. Daha anlaşılır söylersek, robotların çalışma hayatına girmesi kontrollu bir şekilde yararlı bir hale getirilirse, insanın çalışma saatlerinin azalmasını sağlayabilecektir. Bu durumda robotların çalışma hayatına girmesi robotlar için bir artı oluyor. Dolayısıyla korkmaya gerek yok!

Robotların insanı işsiz bırakacağı korkusunun propagandası yapılıyor, ama çok yapılıyor. Başka ve çok daha ciddi tehlikelerin olasılığı üzerinde aynı şekilde durulmuyor.

Unutmayalım, robotlarda vicdan, merhamet, sorumluluk, pişmanlık, korku, kaygı, özgürlük duygusu yoktur, olmayacaktır. Robotlarda, bağımlılık duygusu, bağımsızlık isteği, soyutlama, yorumlama, geçmiş, tarih bilinci (bilgisi değil), tarih yapmak (bilinç ve iradeyle bağlantılıdır), kültür, uygarlık, incelme, zevk alma, tasarım, yeni plan, kişisel değişkenlik içeren şeyler, empati, hissediş (hayvanların bile belirli hissedişleri vardır), toplumsal algılar ve duygular yoktur. (Ve hatta, elbette nasıl tanımlandığına bağlı olarak, robotlarda zeka da yoktur.)

Bilimin ve teknolojinin kötüye kullanılması ile ütopyaların kötüye kullanılması, konuya merak duyan herkesin bildiği şeyler. Bilim kitlelerden esirgenmekte, teknoloji tüketici haline getirilmiş ve halen de getirilmekte olan kitlelerde bağımlılık yaratmaktadır. Ütopyalar, saçmalıklar kategorisine yerleştirilmiş durumdadır. Bu arada zekanın kötüye kullanılması olağandır, dikkati çekmemektedir, farkedildiği zaman da kanıksandığından üzerinde durulmamaktadır.

Buluşlar, bilimsel gelişmeler, çıkarlar için kullanıldığında insanlığa, barışa ve geleceğe hizmet etmemektedir. Hatta tersine, insanlığa karşı oluyor, örneğin, savaşın her türlüsüne hizmet ediyor (savaş sanayisinin bilim ve teknoloji ile uyumlu evliliğini hatırlayın), geleceği karartmaktadır.

İnsan zekasının, bilimin, teknolojinin, bunların hep birden kötüye kullanılmasıyla kötü amaçlar için programlanmış bir robot, elbette korkulacak bir şeydir. Kötü bir amaç için programlandığında bunun dışarıdan bilinmesi de mümkün değildir, nerden anlaşılacaktır ki?

Programlanmış bir robot ikna edilerek “görev”inden uzak tutulamaz. Biraz önce belirtildiği gibi, muhakeme, vicdan, pişmanlık, ahlak vb. gibi insani özelliklerden uzak olan robotlar için hedefe varmaktan başka bir olasılık yoktur.

Robotların insani zaafları yoktur. Onlarda, telaş, panik, bocalama, kararsızlık olmaz. Bunlar zorlukların ve tehlikelerin, insanlarda ortaya çıkardığı duygulardır. Sabır insanidir, robotta sabır da yoktur, acelecilik de. İnsani zaaflardan biri de hatalardır. Robotta bu anlamda hata yoktur, olsa olsa program yetersizliği sözkonusudur.

Robotların cezai sorumluluğu yoktur, yani yaptığı şeyin (işin, görevin, programın), verdiği zararın hukuki bir bedeli varsa da bir hukuki süreç yoktur, ceza yoktur, olmayacaktır. Ayrıca programlanmış bir robot yaptığı, yapmakta olduğu ve yapacağı şeyden ceza göreceği için caydırılamaz. Cezanın caydırıcılığı robota işlemez. Yeni öğrendiğime göre robotların hukuku yasalarda yer alacakmış, ama bu her halü karda robota yönelik olarak bir işe yaramaz.

Bu konuda hukuki sorun dünyada ilk kez “İnsansız Hava Araçları” (İHA’lar) yüzünden yaşandı (daha doğrusu yaşanamadı, çünkü kullanıldığında insanların ölümüne yol açan İHA’ların sahibi ABD emperyalizmiydi). (4) Ama gene de savaş hukuku tartışmaya açıldı, nedeni, ABD, İHA’larla bir yeri bombalayıp insanları öldürdüğü zaman kendisinin sorumlu olmaması ve tutulamamasıydı. 17. yüzyılda temelleri atılan (Otuz Yıl Savaşı dönemi sonunda), 20. yüzyılda son şekillenmesine ulaşan (büyük savaşlar dönemlerinde ve sonlandıklarında) savaş hukuku altüst oldu. Çare aranıyor!

Aslında robotlar için yasal bir düzenleme varmış. Yani robotlara yasaklar! Bunun ne ölçüde bilinir, geçerli ve yürürlükte olduğunu bilmiyorum, ama olması bile korkuyu göstermiyor mu sizce?

“Robotların üç yasası” şöyle (bu yasalara müeyyideden söz edilmiyor ama):

1) Bir robot insana zarar veremez veya kayıtsız kalarak bir insanın zarar görmesine neden olamaz.

2) Birinci yasayla çelişmediği sürece bir robot insanlar tarafından verilen emirlere uymak zorundadır.

3) Birinci ve ikinci yasayla çelişmediği sürece bir robot kendi varlığını korumalıdır.(5)

İyi mi?

Bütün bunların üstüne robotların insana göre üstünlükleri de vardır. Artık bunun da üstünde durmayacağız.

ROBOTLAR YARARLI OLAMAZ MI?

Şimdiye kadar irdelediğimiz ve olası olumsuz sonuçları üzerinde durduğumuz “yapay zeka”, verili düzenle sınırlıydı. İçinde yaşadığımız sistemde kötüye kullanımlardan uzak robot üretimleri amatörlerin ellerinde elbette mümkündür, ancak bazı yerlerde bile bunun dışına çıkıldığında robotların yararından söz etmek hemen zorlaşacaktır. Robotlar, sistemin, gücün ve iktidarların kullanımında ve hizmetinde olduğunda “yapay zeka” ve robotlar kötüye kullanmaya açıktır.

Robotların mülkiyet duygusu yoktur (zaten hiç bir duyguları yoktur), mülkiyetleri de yoktur, ne kadar çoğalırlarsa çoğalsınlar (çoğaltılırlarsa çoğaltılsınlar) gene de “sınıf” olamazlar. Onların sadece üretenleri vardır. Üretenler ve onları programlayanlar onların sahipleridir, onları yöneten ve yönlendirenlerdir.

Dolayısıyla önemli olan, makineleşme ve robotlaşmanın hangi sistem içinde ve hangi sistem için kullanılacağıdır. Bugün önemli olan, onları üreten ve programlayanların emperyalist sistemin mensupları olup olmadıklarıdır.

Sınıfların ortadan kalktığı bir düzende, insana, insanlığa, çevreye, doğaya, geleceğe yönelik programlamaların yapılacağı bir sistemde, robotlar yararlıdır, yararlı olacaktır, dahası vazgeçilmez görüleceklerdir.

İnsan emeğinin zorunlu kullanımından gönüllü kullanıma dönüşmesi, robotlar ve yüksek teknoloji olmaksızın gerçekleşemez. Ütopyamız gerçekçi ise, insanın vakit kazanması ve kazandığı vakit sayesinde kendini geliştirmesi ise, “yapay zeka”ya mecburuz, robotlar olmadan ne vaktimiz olur, ne de gelişmemiz.

Dipnotlar ve Kaynaklar:

1- Hayvan türlerinin azalmasında, iklimin bozulmasında, denizlerin kirlenmesinde, su kıtlığının ortaya çıkmasında, hastalıkların çoğalmasında, şişmanlıkların yaygınlaşmasında, kişisel ve toplumsal sağlığın bozulmasında, çöplerin sorun haline gelmesinde, sanayi ve nükleer atıklarının yok edilememesinde, atmosferde delikler açılmasında, uzayın teknolojik atıklarla saflığını kaybetmesinde insanın rolü en iyi bilinen olumsuzluklar durumuna gelmiştir.

2- Tersinden söylenirse, hayatın gerçeği olan savaştan çıkmadı mı oyun, erkek çocuklar için oyuncaklar hep silah ve savaş araçları değil mi?

3- “İnsana özgü bir yetenek” olarak tanımlanmasıyla bilimsel dünyada önemli ağırlıkta sözcüsü olan zeka, psikolojide merkezi sinir sistemiyle ilgili zihinsel bir işlev olarak tanımlanıyor. İçgüdüsel tepkimelerden ayrı olan zekanın, insanlarda sözel, görsel, duygusal, toplumsal, matematiksel, müziksel vb. tipleri vardır.

4- İHA’ların “yapay zeka” muamelesi görerek robotlar kapsamında ele alınmasına her yerde rastlanabiliyor.

5- İsaac Asimov, “Runaround” [kısa bir öykü], 1942; akt. Pınar Öz, “Canlıdan Makineye Aktarılan Zeka”, Bilim ve Ütopya, sayı 220 s. 15-16.

Bunları da sevebilirsiniz