Almanya Basın

19/06/2018

Dünyada 68,5 milyon kişi yerinden edildi

Birleşmiş Milletler dünya çapında zorla yerlerinden edilen insanların sayısının 2017 yılı sonunda rekor seviyeye çıkarak 68,5 milyona ulaştığını açıkladı. Türkiye en çok sığınmacı alan ülkelerden biri.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) 2017 yılı sonu itibarıyla dünyada savaş, şiddet, baskı gibi nedenlerle yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan 68,5 milyon insan olduğunu açıkladı. Bu rakam bir önceki yıla göre 2 milyon 900 bin daha fazla. Böylece İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en üst seviyeye ulaşıldı.

UNHCR her yıl 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde zorla yerinden edilen insanların sayısını açıklıyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Flippo Grandi, kaçış halinde olan insanların sayısının üst üste beş yıldır artmakta olduğunu belirtti.

Yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan insanların büyük çoğunluğu vatandaşı oldukları ülkelerde kalıyor. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre savaş nedeniyle yaşadığı bölgeyi terk ederek ülkesinin bir başka kesimine göç etmek zorunda olanların sayısı 40 milyonu buldu. Yaklaşık 25 milyon ise sınırları aşarak başka ülkelere sığındı. İltica başvurusunda bulunanların sayısı 3 milyonu geçiyor.

En çok sığınmacı alan ülkelerden biri Türkiye

En çok sığınmacı veren ülkeler Suriye, Afganistan, Güney Sudan, Myanmar ve Somali olarak rapora yansıdı. En çok sığınmacı alan ülkeler ise Türkiye, Pakistan, Uganda, Lübnan ve İran oldu.

Sığınmacı krizinin “hâlâ yoksul dünyanın bir krizi” olduğunu belirten Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Grandi, uluslararası toplumun bu ülkelere yardım etmesi gerektiğini söyledi. Sığınmacı alan ülkelerdeki kaynak sıkıntısına dikkat çeken Grandi “Bir dönüm noktasında bulunuyoruz” diye konuştu.

Almanya en çok sığınmacı alan 10 ülke arasında tek Avrupa ülkesi. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre 2017 yılı sonu itibarı ile Almanya’da hemen hemen bir milyon sığınmacı bulunuyor.

Kolombiya, Suriye, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Irak ve Somali, ülke içinde yerinden olan insanların en çok olduğu ülkeler. BM rakamlarına göre özellikle Kongo’da durum daha kötü bir hale geldi. Ülkenin birçok kesiminde yaşanan şiddet nedeniyle yerinden olan insanların sayısı geçen yıl iki katına çıkarak 4 milyon 400 bine ulaştı. Yüzbinlerce Kongolu da milisler, isyancılar ve askerler arasındaki şiddet nedeniyle başka ülkelere kaçmak zorunda kaldı.

epd/EC,HS

©Deutsche Welle Türkçe

14/06/2018

Alman uzman: Türkiye’de olası iki senaryo var

Alman siyasetçiler ve uzmanlar, Türkiye’deki seçim sürecini yakından izliyor. Alman uzman Josef Janning’e göre 24 Haziran sonrası Türkiye’de olası iki senaryo var.

24 Haziran seçim süreci Almanya tarafından yakından izleniyor. Merkel hükümeti, siyasi gelişmeler ışığında takınacağı tavrı ve izleyeceği politikayı şekillendirmeye çalışıyor. Başkent Berlin’de siyasetçilerin ve uzmanların yaptıkları değerlendirmelerde Türkiye’yi zor bir dönemin beklediği görüşü öne çıkıyor.

Düşünce kuruluşu Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin (ECFR) Berlin Direktörü Josef Janning, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Erdoğan’ın sistem değişikliği ısrarı ile adeta Türkiye’yi bir çıkmaza soktuğunu belirterek mevcut koşullar altında seçimlerin gerçek anlamda bir galibinin olamayacağını söyledi.

Türkiye’yi sancılı bir sürecinin beklediği öngörüsünde bulunan Janning şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye’de olası görünen iki senaryo var, bunlar da nihayetinde herkesin kaybettiği senaryolar. Birinci ihtimal, gücünü yitirmekte olan Erdoğan seçimi az bir farkla kazanır, gücünü yeniden pekiştirmek ister, bunun için başvuracağı araç ve yöntemlerle de Türkiye’yi Avrupa’dan daha da uzaklaştırır. İkinci ihtimal ise Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi, ancak bunu kabullenmemesi.”

“Erdoğan ve AKP agresifleşebilir”

Son üç ayda Türkiye’de ekonomide yaşanan sıkıntıların, Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinin ve güçlü bir maliye politikasının aslında ekonominin iki temel dayanağı olduğunu gösterdiğini söyleyen Janning, “Ne yazık ki Türk siyasi liderliği, kendi çıkar ve hedefleri uğruna Türk ekonomisinin güvenliğini oluşturan bu iki dayanağı ihmal etti” görüşünü kaydetti. Alman uzman, “Ekonomideki istikrarsızlık süreci Erdoğan ve AKP’yi hem içeride hem de dış dünyaya karşı daha da agresifleştirebilir. Kaygı bu” şeklinde konuştu.

Almanya’da düşünce kuruluşlarının ve medyanın yanı sıra, siyasi partiler ve bakanlıklar da 24 Haziran seçim sürecini çok yakından izliyor, gelişmelerin Almanya’ya, buradaki Türk toplumuna yansımalarını takip ediyor.

Alman siyasetçiler, son dönemde yaptıkları açıklamalarda Türk hükümetinin Almanya’daki Türkler üzerinde nüfuzunu artırma çabalarını eleştiriyor, bu adımları entegrasyonu ve iç huzuru tehlikeye düşürebilecek girişimler olarak nitelendiriyor. Almanya’da kurulan seçim sandıklarındaki oy verme süreci, Türk toplumu içerisindeki gelişmeler bu endişeler ışığında çok yakından izleniyor.

Türkiye iç politikanın da gündeminde

Heinrich Böll Vakfı’nın Türkiye Temsilcisi Kristian Brakel, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Alman siyasetinin 24 Haziran seçimlerine yakın ilgisinin son derece doğal olduğunu vurguladı.

Brakel, “Türkiye’nin Almanya dışında bu denli yakın, iç içe geçmiş ilişki içerisinde olduğu başka bir ülke yok. Öte yandan Türkiye’de ne yaşanıyorsa 3 milyondan fazla Türkün yaşadığı Almanya’da otomatik olarak yankı buluyor. Türkiye sadece dış politikanın değil aynı zamanda Alman iç politikasının da gündemini oluşturuyor” şeklinde konuştu.

Türkiye ile Almanya arasında geçen yıl gerilimin tırmanması üzerine Alman Dışişleri Bakanlığı bünyesinde özel bir masa oluşturulduğuna dikkat çeken Kristian Brakel, burada Türk dış politikasının Almanya’daki etkilerinin mercek altına alındığını söyledi, “Erdoğan’ın dış politikasında Türk diasporasını bir tür pazarlık aracı olarak kullanması, Alman dış politikası açısında ele alınması gereken bir konu olarak değerlendiriliyor” diye konuştu.

Alman hükümeti Erdoğan ile zorlanıyor

Son aylarda Ankara ile Berlin arasında gerilimi düşürmek, ilişkileri normalleştirmek için karşılıklı adımlar atılsa da Merkel hükümetinin Erdoğan ile işbirliğinde zorlandığı, oluşan güven bunalımının kolay kolay aşılamayacağı da bir sır değil.

Türkiye’nin Almanya’ya yönelik sert suçlamalara ara vermesi, Almanya’nın ise güvenlik alanında attığı adımlar ve verdiği mesajlar, zor da olsa normalleşme çabalarının devam ettiğini gösteriyor. Ankara ile Berlin arasında önemli bazı konularda yaklaşım farklılıklarının sürdüğünü söyleyen Kristian Brakel ise şu noktalar dikkat çekti:

“Yakınlaşmanın bir parçası olarak Almanya Türkiye’nin beklentisi olan iki alanda, PKK ve Gülen konularında adımlar atıyor. Gayet tabii ki Alman yetkililer Gülen hareketinin iki farklı yüzü olduğunu biliyor ama hukuki bakımdan Almanya’daki faaliyetleri suç teşkil etmiyor, bu nedenle somut olarak adımlar atılamıyor. Çünkü hareketin bazı mensupları suça karışmış olsa dahi bir bütün olarak hareketin suç işlediğine, suç örgütü olduğuna dair somut kanıtlar gerekiyor ve bu kanıtlar henüz bu kapsamda verilmedi.”

Normalleşme çabalarının geleceği, artık büyük ölçüde 24 Haziran sonrasında Türkiye’de oluşacak siyasi tabloya endekslenirken, seçim sürecindeki hararetli tartışmalar ve çekişmeli yarış, Berlin’de de merakla izleniyor. “Gayet tabii ki pek çok hükümet üyesi dahil Almanya’daki pek çok siyasetçi Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi durumunda üzülmeyecektir” diyen Brakel, seçimlerin ne oranda adil ve özgür bir ortamda yapıldığı ve Erdoğan’ın bir yenilgiyi kabul edip etmeyeceği konusunda soru işaretleri olduğuna dikkat çekti.

Almanya’nın en büyük beklentisi Türkiye’nin yeniden demokratik hukuk devleti zeminine dönmesi olarak ifade ediliyor. Alman yetkililer, bunun hem Türkiye’nin siyasi istikrarını hem de ekonomik refahını güçlendireceğinin altını çiziyorlar.

Değer Akal / Berlin

© Deutsche Welle Türkçe

01/06/2018

Vizesiz Avrupa’nın önündeki en büyük engel: OHAL

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki vize serbestisi diyalog toplantısı Dışişleri Bakanlığı ile AB Komisyonu arasında teknik düzeyde Ankara’da yapıldı. AB yetkililerine göre, Ankara’nın önündeki en büyük engel OHAL.

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında teknik düzeydeki vize serbestisi diyalog toplantılarında, taraflar karşılıklı görüş alışverişinin sürmesi konusunda görüş bildirdi. Ancak tarafların yol almasında Türkiye’de özellikle OHAL uygulamasındaki gelişmeler rol oynayacak.

DW Türkçe’nin toplantılarla ilgili görüşlerini aldığı AB yetkilileri, teknik düzeydeki çalışmaların pratiğe yansımasının tek yolunun Türkiye’de yapılacak “siyasi ve hukuki açılımlar” olacağına dikkat çekti. Türk yetkililer de seçim sürecindeki Türkiye’nin teknik düzeydeki çalışmalarının AB tarafınca olumlu karşılanmasının “önemli bir adım” olarak değerlendirildiğini belirtirken, siyasi boyuttaki çalışmalar konusunda tarafların ortak yükümlülüğü olduğuna vurgu yaptı.

Konuya ilişkin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, AB Komisyonu’nun 2016’dan bu yana geçen sürede yaşanan gelişmelerin yarattığı zorlukları bildiğine vurgu yapılırken, komisyon heyetinin Türkiye’nin vize serbestisi diyaloğu konusunda sunduğu çalışma planının teknik ayrıntıları hakkında ek bilgi istediği belirtildi. Açıklamada, “Komisyonla teknik çalışmaların önümüzdeki dönem sürdürülmesi konusunda mutabakata varılmıştır” denildi.

Siyasi iltica endişesi

DW Türkçe’ye AB ile Türkiye arasındaki vize serbestliği konusundaki görüşmelere ilişkin bilgi veren AB yetkilileri, Türkiye’de 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından yürürlüğe konulan OHAL uygulamasının yarattığı sıkıntılara dikkat çekiyor. Siyasi iltica sorununun ortadan kaldırılmasının vize serbestisinin “olmazsa olmaz koşulu” olduğunu hatırlatan yetkililer, AB Komisyonu’nun bu konuda 2015’te Türkiye hakkında hazırladığı olumlu raporun, 2016’da tamamen tersine döndüğüne vurgu yapıyor.

2015’te Türkiye için “Siyasi iltica sorunu kalmamıştır” diyen Komisyon, 15 Temmuz’un ardından yaşanan siyasi ilticaların Türkiye ile ilgili endişeleri artırdığını düşünüyor. Türkiye’den özellikle Avrupa ülkelerine gerçekleşen siyasi ilticaların arttığına ilişkin bilgileri raporlaştıran AB Komisyonu, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulların anlayışla karşılandığını ancak Türk hükümetinin OHAL’in ne kadar süreceği konusunda kamuoyuna daha net açıklamalar yapması gerektiğini kaydediyor. Türkiye’den Avrupa ülkelerine gerçekleşen ilticaların temel nedeninin OHAL uygulamaları olduğunu anlatan AB yetkilileri, “Siyasi süreçte Türkiye’de bir gelişme olmazsa teknik düzeyde vize serbestisi konusunda yapılan çalışmaların ilerlemesi mümkün görünmüyor” diyor. Türk yetkililer ise bu konuda sorumluluğun tek taraflı olmadığını dile getiriyor ve siyasi süreçteki gelişmelerin de ancak AB’nin “anlayışlı yaklaşımıyla” gerçekleşeceğini belirtiyor.

Sürdürülebilir ilişki mümkün mü?

Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Nail Alkan da, Türkiye ile AB arasındaki Ankara’daki vize toplantılarının “Teknik düzeyde işlerin iyi gittiğine ancak siyasi boyutta bu işlerin tıkanacağına güzel bir örnek” olduğunu anlatıyor. Alkan, DW Türkçe’ye “Türkiye’de OHAL’in kalkacağına, terörle mücadele mevzuatını Avrupa standartlarına uygun hale getireceğine dair de hiçbir işaret yokken vizesiz Avrupa’dan sözetmek boş hayal kurmak olur” diyor.

Alkan, sözlerini “Ankara’da yapılan toplantılar için söyleyebileceğimiz tek şek, karşılıklı diyalogun sürdüğü konusunda taraflardan olumlu açıklamaların gelmesidir. Ama bu diyalog sürdürülebilir bir ilişki mi olacak bunu da zaman gösterecek. Vizesiz Avrupa’yı Türkiye’nin belli siyasi açılımları yapıp yapmadığı belirleyecek” diye tamamlıyor.

Hilal Köylü / Ankara

© Deutsche Welle Türkçe

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın

Almanya Basın

19/06/2018

Dünyada 68,5 milyon kişi yerinden edildi

Birleşmiş Milletler dünya çapında zorla yerlerinden edilen insanların sayısının 2017 yılı sonunda rekor seviyeye çıkarak 68,5 milyona ulaştığını açıkladı. Türkiye en çok sığınmacı alan ülkelerden biri.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) 2017 yılı sonu itibarıyla dünyada savaş, şiddet, baskı gibi nedenlerle yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan 68,5 milyon insan olduğunu açıkladı. Bu rakam bir önceki yıla göre 2 milyon 900 bin daha fazla. Böylece İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en üst seviyeye ulaşıldı.

UNHCR her yıl 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde zorla yerinden edilen insanların sayısını açıklıyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Flippo Grandi, kaçış halinde olan insanların sayısının üst üste beş yıldır artmakta olduğunu belirtti.

Yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan insanların büyük çoğunluğu vatandaşı oldukları ülkelerde kalıyor. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre savaş nedeniyle yaşadığı bölgeyi terk ederek ülkesinin bir başka kesimine göç etmek zorunda olanların sayısı 40 milyonu buldu. Yaklaşık 25 milyon ise sınırları aşarak başka ülkelere sığındı. İltica başvurusunda bulunanların sayısı 3 milyonu geçiyor.

En çok sığınmacı alan ülkelerden biri Türkiye

En çok sığınmacı veren ülkeler Suriye, Afganistan, Güney Sudan, Myanmar ve Somali olarak rapora yansıdı. En çok sığınmacı alan ülkeler ise Türkiye, Pakistan, Uganda, Lübnan ve İran oldu.

Sığınmacı krizinin “hâlâ yoksul dünyanın bir krizi” olduğunu belirten Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Grandi, uluslararası toplumun bu ülkelere yardım etmesi gerektiğini söyledi. Sığınmacı alan ülkelerdeki kaynak sıkıntısına dikkat çeken Grandi “Bir dönüm noktasında bulunuyoruz” diye konuştu.

Almanya en çok sığınmacı alan 10 ülke arasında tek Avrupa ülkesi. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre 2017 yılı sonu itibarı ile Almanya’da hemen hemen bir milyon sığınmacı bulunuyor.

Kolombiya, Suriye, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Irak ve Somali, ülke içinde yerinden olan insanların en çok olduğu ülkeler. BM rakamlarına göre özellikle Kongo’da durum daha kötü bir hale geldi. Ülkenin birçok kesiminde yaşanan şiddet nedeniyle yerinden olan insanların sayısı geçen yıl iki katına çıkarak 4 milyon 400 bine ulaştı. Yüzbinlerce Kongolu da milisler, isyancılar ve askerler arasındaki şiddet nedeniyle başka ülkelere kaçmak zorunda kaldı.

epd/EC,HS

©Deutsche Welle Türkçe

14/06/2018

Alman uzman: Türkiye’de olası iki senaryo var

Alman siyasetçiler ve uzmanlar, Türkiye’deki seçim sürecini yakından izliyor. Alman uzman Josef Janning’e göre 24 Haziran sonrası Türkiye’de olası iki senaryo var.

24 Haziran seçim süreci Almanya tarafından yakından izleniyor. Merkel hükümeti, siyasi gelişmeler ışığında takınacağı tavrı ve izleyeceği politikayı şekillendirmeye çalışıyor. Başkent Berlin’de siyasetçilerin ve uzmanların yaptıkları değerlendirmelerde Türkiye’yi zor bir dönemin beklediği görüşü öne çıkıyor.

Düşünce kuruluşu Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin (ECFR) Berlin Direktörü Josef Janning, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Erdoğan’ın sistem değişikliği ısrarı ile adeta Türkiye’yi bir çıkmaza soktuğunu belirterek mevcut koşullar altında seçimlerin gerçek anlamda bir galibinin olamayacağını söyledi.

Türkiye’yi sancılı bir sürecinin beklediği öngörüsünde bulunan Janning şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye’de olası görünen iki senaryo var, bunlar da nihayetinde herkesin kaybettiği senaryolar. Birinci ihtimal, gücünü yitirmekte olan Erdoğan seçimi az bir farkla kazanır, gücünü yeniden pekiştirmek ister, bunun için başvuracağı araç ve yöntemlerle de Türkiye’yi Avrupa’dan daha da uzaklaştırır. İkinci ihtimal ise Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi, ancak bunu kabullenmemesi.”

“Erdoğan ve AKP agresifleşebilir”

Son üç ayda Türkiye’de ekonomide yaşanan sıkıntıların, Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinin ve güçlü bir maliye politikasının aslında ekonominin iki temel dayanağı olduğunu gösterdiğini söyleyen Janning, “Ne yazık ki Türk siyasi liderliği, kendi çıkar ve hedefleri uğruna Türk ekonomisinin güvenliğini oluşturan bu iki dayanağı ihmal etti” görüşünü kaydetti. Alman uzman, “Ekonomideki istikrarsızlık süreci Erdoğan ve AKP’yi hem içeride hem de dış dünyaya karşı daha da agresifleştirebilir. Kaygı bu” şeklinde konuştu.

Almanya’da düşünce kuruluşlarının ve medyanın yanı sıra, siyasi partiler ve bakanlıklar da 24 Haziran seçim sürecini çok yakından izliyor, gelişmelerin Almanya’ya, buradaki Türk toplumuna yansımalarını takip ediyor.

Alman siyasetçiler, son dönemde yaptıkları açıklamalarda Türk hükümetinin Almanya’daki Türkler üzerinde nüfuzunu artırma çabalarını eleştiriyor, bu adımları entegrasyonu ve iç huzuru tehlikeye düşürebilecek girişimler olarak nitelendiriyor. Almanya’da kurulan seçim sandıklarındaki oy verme süreci, Türk toplumu içerisindeki gelişmeler bu endişeler ışığında çok yakından izleniyor.

Türkiye iç politikanın da gündeminde

Heinrich Böll Vakfı’nın Türkiye Temsilcisi Kristian Brakel, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Alman siyasetinin 24 Haziran seçimlerine yakın ilgisinin son derece doğal olduğunu vurguladı.

Brakel, “Türkiye’nin Almanya dışında bu denli yakın, iç içe geçmiş ilişki içerisinde olduğu başka bir ülke yok. Öte yandan Türkiye’de ne yaşanıyorsa 3 milyondan fazla Türkün yaşadığı Almanya’da otomatik olarak yankı buluyor. Türkiye sadece dış politikanın değil aynı zamanda Alman iç politikasının da gündemini oluşturuyor” şeklinde konuştu.

Türkiye ile Almanya arasında geçen yıl gerilimin tırmanması üzerine Alman Dışişleri Bakanlığı bünyesinde özel bir masa oluşturulduğuna dikkat çeken Kristian Brakel, burada Türk dış politikasının Almanya’daki etkilerinin mercek altına alındığını söyledi, “Erdoğan’ın dış politikasında Türk diasporasını bir tür pazarlık aracı olarak kullanması, Alman dış politikası açısında ele alınması gereken bir konu olarak değerlendiriliyor” diye konuştu.

Alman hükümeti Erdoğan ile zorlanıyor

Son aylarda Ankara ile Berlin arasında gerilimi düşürmek, ilişkileri normalleştirmek için karşılıklı adımlar atılsa da Merkel hükümetinin Erdoğan ile işbirliğinde zorlandığı, oluşan güven bunalımının kolay kolay aşılamayacağı da bir sır değil.

Türkiye’nin Almanya’ya yönelik sert suçlamalara ara vermesi, Almanya’nın ise güvenlik alanında attığı adımlar ve verdiği mesajlar, zor da olsa normalleşme çabalarının devam ettiğini gösteriyor. Ankara ile Berlin arasında önemli bazı konularda yaklaşım farklılıklarının sürdüğünü söyleyen Kristian Brakel ise şu noktalar dikkat çekti:

“Yakınlaşmanın bir parçası olarak Almanya Türkiye’nin beklentisi olan iki alanda, PKK ve Gülen konularında adımlar atıyor. Gayet tabii ki Alman yetkililer Gülen hareketinin iki farklı yüzü olduğunu biliyor ama hukuki bakımdan Almanya’daki faaliyetleri suç teşkil etmiyor, bu nedenle somut olarak adımlar atılamıyor. Çünkü hareketin bazı mensupları suça karışmış olsa dahi bir bütün olarak hareketin suç işlediğine, suç örgütü olduğuna dair somut kanıtlar gerekiyor ve bu kanıtlar henüz bu kapsamda verilmedi.”

Normalleşme çabalarının geleceği, artık büyük ölçüde 24 Haziran sonrasında Türkiye’de oluşacak siyasi tabloya endekslenirken, seçim sürecindeki hararetli tartışmalar ve çekişmeli yarış, Berlin’de de merakla izleniyor. “Gayet tabii ki pek çok hükümet üyesi dahil Almanya’daki pek çok siyasetçi Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi durumunda üzülmeyecektir” diyen Brakel, seçimlerin ne oranda adil ve özgür bir ortamda yapıldığı ve Erdoğan’ın bir yenilgiyi kabul edip etmeyeceği konusunda soru işaretleri olduğuna dikkat çekti.

Almanya’nın en büyük beklentisi Türkiye’nin yeniden demokratik hukuk devleti zeminine dönmesi olarak ifade ediliyor. Alman yetkililer, bunun hem Türkiye’nin siyasi istikrarını hem de ekonomik refahını güçlendireceğinin altını çiziyorlar.

Değer Akal / Berlin

© Deutsche Welle Türkçe

01/06/2018

Vizesiz Avrupa’nın önündeki en büyük engel: OHAL

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki vize serbestisi diyalog toplantısı Dışişleri Bakanlığı ile AB Komisyonu arasında teknik düzeyde Ankara’da yapıldı. AB yetkililerine göre, Ankara’nın önündeki en büyük engel OHAL.

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında teknik düzeydeki vize serbestisi diyalog toplantılarında, taraflar karşılıklı görüş alışverişinin sürmesi konusunda görüş bildirdi. Ancak tarafların yol almasında Türkiye’de özellikle OHAL uygulamasındaki gelişmeler rol oynayacak.

DW Türkçe’nin toplantılarla ilgili görüşlerini aldığı AB yetkilileri, teknik düzeydeki çalışmaların pratiğe yansımasının tek yolunun Türkiye’de yapılacak “siyasi ve hukuki açılımlar” olacağına dikkat çekti. Türk yetkililer de seçim sürecindeki Türkiye’nin teknik düzeydeki çalışmalarının AB tarafınca olumlu karşılanmasının “önemli bir adım” olarak değerlendirildiğini belirtirken, siyasi boyuttaki çalışmalar konusunda tarafların ortak yükümlülüğü olduğuna vurgu yaptı.

Konuya ilişkin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, AB Komisyonu’nun 2016’dan bu yana geçen sürede yaşanan gelişmelerin yarattığı zorlukları bildiğine vurgu yapılırken, komisyon heyetinin Türkiye’nin vize serbestisi diyaloğu konusunda sunduğu çalışma planının teknik ayrıntıları hakkında ek bilgi istediği belirtildi. Açıklamada, “Komisyonla teknik çalışmaların önümüzdeki dönem sürdürülmesi konusunda mutabakata varılmıştır” denildi.

Siyasi iltica endişesi

DW Türkçe’ye AB ile Türkiye arasındaki vize serbestliği konusundaki görüşmelere ilişkin bilgi veren AB yetkilileri, Türkiye’de 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından yürürlüğe konulan OHAL uygulamasının yarattığı sıkıntılara dikkat çekiyor. Siyasi iltica sorununun ortadan kaldırılmasının vize serbestisinin “olmazsa olmaz koşulu” olduğunu hatırlatan yetkililer, AB Komisyonu’nun bu konuda 2015’te Türkiye hakkında hazırladığı olumlu raporun, 2016’da tamamen tersine döndüğüne vurgu yapıyor.

2015’te Türkiye için “Siyasi iltica sorunu kalmamıştır” diyen Komisyon, 15 Temmuz’un ardından yaşanan siyasi ilticaların Türkiye ile ilgili endişeleri artırdığını düşünüyor. Türkiye’den özellikle Avrupa ülkelerine gerçekleşen siyasi ilticaların arttığına ilişkin bilgileri raporlaştıran AB Komisyonu, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulların anlayışla karşılandığını ancak Türk hükümetinin OHAL’in ne kadar süreceği konusunda kamuoyuna daha net açıklamalar yapması gerektiğini kaydediyor. Türkiye’den Avrupa ülkelerine gerçekleşen ilticaların temel nedeninin OHAL uygulamaları olduğunu anlatan AB yetkilileri, “Siyasi süreçte Türkiye’de bir gelişme olmazsa teknik düzeyde vize serbestisi konusunda yapılan çalışmaların ilerlemesi mümkün görünmüyor” diyor. Türk yetkililer ise bu konuda sorumluluğun tek taraflı olmadığını dile getiriyor ve siyasi süreçteki gelişmelerin de ancak AB’nin “anlayışlı yaklaşımıyla” gerçekleşeceğini belirtiyor.

Sürdürülebilir ilişki mümkün mü?

Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Nail Alkan da, Türkiye ile AB arasındaki Ankara’daki vize toplantılarının “Teknik düzeyde işlerin iyi gittiğine ancak siyasi boyutta bu işlerin tıkanacağına güzel bir örnek” olduğunu anlatıyor. Alkan, DW Türkçe’ye “Türkiye’de OHAL’in kalkacağına, terörle mücadele mevzuatını Avrupa standartlarına uygun hale getireceğine dair de hiçbir işaret yokken vizesiz Avrupa’dan sözetmek boş hayal kurmak olur” diyor.

Alkan, sözlerini “Ankara’da yapılan toplantılar için söyleyebileceğimiz tek şek, karşılıklı diyalogun sürdüğü konusunda taraflardan olumlu açıklamaların gelmesidir. Ama bu diyalog sürdürülebilir bir ilişki mi olacak bunu da zaman gösterecek. Vizesiz Avrupa’yı Türkiye’nin belli siyasi açılımları yapıp yapmadığı belirleyecek” diye tamamlıyor.

Hilal Köylü / Ankara

© Deutsche Welle Türkçe

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın