Aşı Üzerine

Türkiye içinde bulunduğumuz çağda önceki çağlarda kalmış olması gereken tartışmalarla zaman yitiriyor. Basına yansıyan haberlerden aşı reddi olgularının 23 bini aştığı anlaşılıyor. Bilindiği gibi aşı çoğunlukla çocukluk çağı hastalıklarına karşı kullanılan koruyucu bir yöntem. Böylelikle can kayıplarının ve kalıcı sekellerin önüne geçilebiliyor. Günümüz Türkiye’sine uyan şekilde Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda aldığı karar da aşı reddini olanaklı kılmakta. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi’nin dikkat çektiği konularda düzenleme yapma görevini yerine getirmekten kaçınan bir Sağlık Bakanlığı’nın varlığı da dikkatten kaçırılmamalı! Öncelikli görevi olan toplum sağlığını koruma görevini yapmayan bir Sağlık Bakanlığı’nın varlığı düşündürücü olduğu kadar tüyler ürperticidir.

Aşı reddinin büyük ölçüde çocuklar ve dolayısı ile o çocukların ebeveynleri kaynaklı olduğu düşünüldüğünde şu ya da bu şekilde aşı reddi tutumu sergileyen bilgisiz ve kandırılmış erişkinlerin kendileriyle ilgili karar alamayan çocukların yaşamlarını ve sağlıklarını tehlikeye attıkları saptamasını yapmakta sakınca yoktur. Bu akılsızca ve dayanaksızca davranış sonucu tarihe karışmış hastalıkların hortlama olasılığı da işin bir başka önemli yönü! Aşı reddi bireysel bir davranış gibi gözükmekle birlikte sonuçlarının toplumsal olduğuna kuşku yoktur. Türkiye’de aşı bağlamında yaşanmakta olan bu akıldışılığı ülkeye egemen olan koşullardan soyutlayarak irdelemek gerçekçi bir yaklaşım olamaz. Türkiye çeşitli gerekçelerle aklın ve bilimin sorgulandığı hatta bu sorgulamaya kişisel özgürlük ve demokrasi gibi dokunulmazlığı olan kavramların gerekçe olabildiği bir ülkedir artık.

Türkiye’de aşı gibi gerekliliği kuşku götürmez bir buluş sorgulanırken bir başka kulvarda farklı bir tartışmanın ateşi her geçen gün harlanıyor. Varlığı ve değeri Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Sağlık Örgütü’nce de kabul edilen ve hakkında sayfalar dolusu belge hazırlanmış olan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları ülkeye her geçen gün egemen olan karanlıkla koşut olarak hacamat, kupa çekme ve sülük uygulamalarına indirgenerek insanlığa ait önemli bir değer saygınlığı aşındırılmış oluyor.

Oysa, bugün olduğu gibi geçmişte de sağlığın temeli hastalıklardan korunma ve bağışıklamaydı. Bu yol hem daha az zahmetli, hem daha kolay ve hem de daha az masraflıydı. Bugün ürettiğimiz bu gerekçeleri binyıllar önce yaşayan atalarımız da görmüş ve gereğini yapmıştı.

Bu bağlamda, aşıyı kökü geleneksel tıp uygulamalarına dayanan değerli bir yaşam kurtarıcı ve sağlık koruyucu olarak nitelemek yanlış olmaz.

Son yıllarda geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları kapsamındaki kimi yöntemleri öne çıkartırken aşı gibi son derece önemli bir koruyucu sağlık aracının bilimsel ve akılcı olmayan varsayımlarla boy hedefine dönüştürülmesi kabul edilebilir bir durum değildir.

Türkiye’yi yöneten siyasi iktidarın Osmanlı heves ve özlemi de hemen her gün kendisini daha fazla duyumsatan bir duruma dönüşmesi artık bir tehdit olmanın ötesine geçmiş ve olguya dönüşmüştür.

Türklerin aşıya ilişkin buluşlarının Orta Asya dönemine ve milattan önceki yıllara dayandığı bilinmekle birlikte; Osmanlı dönemindeki çiçek aşısı üretimi belgelidir. Lale Devri’nde İngiltere’nin Osmanlı Büyükelçisi’nin eşi olan Lady Montagu o dönemde insanlığı kırıp geçiren çiçek hastalığının Türklerce üretilen aşıyla önlenebildiğini kitaplaştırılmış mektuplarına konu etmiştir. Hatta, oğlu Edwar’ı da bu ölümcül hastalıktan korumak amacıyla aşılattığı bilinmektedir.

Geleneklerin hiç kuşkusuz tıpta da yeri vardır. Aşı örneğinde olduğu gibi geleneksel tıp yöntemleri çağdaş tıpta da kendisine geniş yer bulabilir. Çiçek aşısının mucidi Edward Jenner’a esin kaynağı bile olabilir.

Gelenekler (tıpta da) doğru seçilip, yaşatıldığında bugün de işe yarayabilir ve çağımızda da iyileştirme aracı olmayı sürdürebilir. Hatta, denilebilir ki; gelenekler insanlık tarihinin ürünleri ve değerleridir. Yeter ki, doğru zamanda ve doğru biçimde canlı tutulsunlar ve kullanılsınlar.

İçinde bulunduğumuz çağda geleneksel tıp rüzgârı estirip aşı gibi önemli bir korunma yönteminin saygınlığının aşındırılmasına seyirci kalmak olsa olsa gericilikle bilim düşmanlığıyla açıklanabilir.

Yüksek yargıdan kaynaklanan ama Sağlık Bakanlığı’nın da edilgen ve duyarsız tutumuyla bir insanlık ayıbına dönüşen aşı reddi sorunu bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır. İnsanların akla ve bilime güvenini de sarsan bu ayıplı durum bir an önce sonlandırılmalıdır.

Hiç kimsenin hiçbir gerekçeyle çocuklarının sağlık ve yaşamını tehlikeye atmaya; dolayısı ile de toplum sağlığını bozmaya hakkı olamaz! Devlet böylelerinin başına çöküp, safdışı bırakmakla yükümlü bir düzenektir.

Bunları da sevebilirsiniz