Tarımda Çöküş:Nedenleri Ve Çözüm Yolları/2

“Tarımda Çöküş:Nedenleri Ve Çözüm Yolları/1”de tarımda çöküşün dış ve iç nedenlerinden beyinlerin yıkanması konusu işlenmişti.Bu bölümde ise neo-liberal politikaların tarımda uygulanması konusu kısaca özetlenecektir.

NEO-LİBERAL UYGULAMALAR NASIL UYGULANDI?

1.TARIMSAL KİTLER ÖZELLEŞTİRİLDİ.

Türkiye’de de özelleştirme, devletin küçültülmesi uygulamalarının bir aracı olarak devreye sokuldu. Bununla, devletin piyasa malları üretimi,piyasayı düzenlemede kural koyucu işlevi ve sosyal devletle ilgili kamu hizmetleri gibi başlıca üç müdahale alanından çekilmesi istendi.

Böylelikle, tekelci sermayeye yeni kar alanları açıldı. Devlet, sosyal niteliğinden uzaklaştırılarak, devlet-yurttaş ilişkisi yerine tüketici ilişkisi oluştu ve yurttaşın devletle bağı, en alt düzeye indirildi.

Kamu kitlerinin özelleştirilmesi kapsamında tarımsal kitlerin de çoğu özelleştirmeye alındı.

Tarımsal Kit’ler Ne İşe Yaramışlar Dı?

• Tarımda verimliliği yükselterek önemli düzeyde üretim artışına neden oldular.

• Kırsal kesimin alt yapısını ve hizmetlerini sağladılar, göreli zenginleştirilmesine katkıda bulundular.

• Kırsal kesimin eğitim düzeyini yükselttiler.

• Köylüyü ağaların ve yabancı güçlerin denetiminden kurtarmaya çalıştılar.

• Köylü ile devlet arasında bağı güçlendirerek, ulusal bütünlüğün pekiştirilmesinde rol oynadılar.

Tarımsal KİT’ler ile kendine yeter duruma gelen Türkiye’nin, besin güvencesi açısından da çökertilmesi gerekiyordu. Tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesi de bu bağlamda gündeme geldi. Özelleştirme için KİT’ler karadelik ilan edildi ve bunların sanayi kitlerinde olduğu gibi, zararlı duruma gelmesi için ne gerekiyorsa yapıldı.

Kimi Tarımsal Kit’lerin özelleştirilmesi ile ortaya çıkan olumsuzlukları aşağıda olduğu gibi özetlemek olasıdır 1 :

SEK, özelleştirildi

Süt Endüstrisi Kurumu(SEK)’ in özelleştirilmesi ile üreticiden çok ucuza alınan süt, tüketicilere de yüksek fiyatta satılmaya başlandı. Üretici süt fiyatları,sanayicilerin denetimine girdi. Yem ve diğer girdiler arttığı halde üretici süt fiyatları artmadı,aksine düşdü.

YEMSAN, özelleştirildi

Yem Sanayi A.Ş. (YEMSAN)’nin de özelleştirilmesiyle Türkiye Hayvancılığı onarılmaz yaralar aldı. Ürün fiyatlarında istikrar olmayışı ve hızlı düşüşler olması nedeniyle hayvan yetiştiricileri hızla fakirleşti. Hayvanlarını elden çıkardı ve kasaba gönderdi. Hayvan sayılarında önemli azalmalar oldu.İçinde yaşamakta olduğumuz süreçte,Türkiye kırmızı ette kendine yeterli olmaktan çıktı,canlı hayvan ve et ithali sürekli duruma geldi.

TÜGSAŞ ve İGSAŞ,özelleştirildi.

Türkiye Gübre Sanayi A.Ş (TÜGSAŞ) ve İstanbul Gübre Sanayi A.Ş (İGSAŞ)’ın özelleştirilmesiyle ,kamu gübre sektöründen çekildi. gübre fiyatları yükselmiş, fiyat istikrarı bozulmuş ve gübre dışalımı artmıştır. Fiyatların artışıyla birlikte Türkiye’de gübre kullanımı da düşmüş ve üretim aşağıya çekilmiştir. Gübrede, yerli ve yabancı özel sermaye tekelciliği egemen olmuştur.

TEKEL, özelleştirildi.

TEKEL’in Özelleştirilmesiyle; Tütün üreticilerinin yoksullaşması giderek arttı, fiyat belirlemesi yabancı tekellere bırakıldı. Sigara ve içkide tekel ortadan kalkınca dışsatım dengesi bozuldu. Yabancı sigara ve içki dış alımı hızlandı.

KHGM,tasfiye edildi.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü(KHGM)’nin kaldırılmasıyla, kırsal kesime merkezi yönetim tarafından getirilen görevler büyük ölçüde özelleştirildi. Ancak daha da kötüsü, ulusal bütünlük yerine yerelcilik boy attı, devlet halk birlikteliği önemli yaralar aldı.

TZDK,özelleştirildi ve tasfiye edildi.

Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK)’nun özelleştirilmesi ile tarımsal girdilerin fiyatları arttı, fiyat istikrarı bozuldu ve Girdi fiyatları üzerinde devletin denetim gücü devreden çıkınca, bu alan iç ve dış sermayenin insafına ve çıkarına bırakıldı. Tarımsal etkinlik, vurguncuların denetimine girdi.

Tarım Kredi Kooperatifleri özerkleştirildi.

Özerkleştirme kapsamına alınan Tarım Kredi Kooperatifleri’ne, hazineden aktarılan kaynaklar da, Ziraat Bankası’nın özelleştirilmesi ile kesilmiş bulunmaktadır. Bunun sonucunda, Tarım Kredi Kooperatifleri “ortaklarına yeterince kredi veremez durumuna” geldiler. Diğer yandan özerklik, büyük toprak sahiplerine ayrıcalık getirecek, küçük üreticilerin ise uygulamalardan yeterince yararlanmasını engelleyecektir.

DSİ, özel bütçeli kuruluş haline getirildi.

Devler Su İşleri Genel Müdürlüğ(DSİ) de özel bütçeli kuruluş haline dönüştürülerek giderek çiftçileri desteklemekten uzaklaştırıldılar.

EBK, ESK’na dönüştürüldü ve işlevsiz duruma getirildi.

Et Balık Kurumu(EBK),Et ve Süt Kurumu(ESK) dönüştürüldü.Ancak elindeki kurumları büyük ölçüde satarak elden çıkardığı gibi günümüzde piyasaya müdahalesi neredeyse yok duruma gelmiş bulunuyor.

TMO, işlevinden uzaklaştırıldı.

Toprak Mahsulleri Ofisi(TMO)’nun işlevinden uzaklaştırılması Türkiye tahıl üretimini olumsuz olarak etkilemiş ve tahılda da dışalımcı bir ülke durumuna dönüşmüştür. Bu durum özellikle makarnalık buğday dışalımında belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Ziraat Bankası, özelleştirilme sürecine girdi.

Ziraat Bankasının özelleştirilmesi ile;Tarım işletmelerinin büyük bir çoğunluğunun, oluşturulan küçük ve orta ölçekli işletmeler kredi kaynağından eskisinden daha yüksek düzeyde yoksun kaldılar ve özel bankalara ve ya da teşkilatlanmamış kredi piyasasına yönlendirdiler,tarımsal ürün fiyat desteği alamayan çiftçiler, üretimden giderek kopmaya başladılar ve çağdaş tarım yöntemleri ve girdileri kullanmak isteyen çiftçi ve girişimciler, gerekli kredi ve projelendirme desteğinden mahrum kaldılar.

TİGEM’lerin kimileri elden çıkarıldı ve kimileri özelleştirilme sürecine girdi.

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü(TİGEM)’lerin özelleştirilmesi sürecine sokulması ile birçok Tarım İşletmesi (Tİ) 30 yıllığına kiraya da verilerek elden çıkarıldı.Elden çıkarılması için Tİ’lerin zarar etmesi için her türlü iş yapıldı 2 . Örneğin,alt yapı hizmetleri ihmal edildi,ekonomik ömürlerini tamamlayan iş makinaları yenilenmedi ve de çalışan mühendis ve yöneticilerin iş görme ve üretme istek ve coşkuları geriletildi. İlk aşamada Acıpayam, Çiçekdağı,Gelemen,İnanlı, Gökçeada, Ardahan, Hafik, Boztepe ve Kazova Tİ’leri özel sektöre kiralandılar ya da kapatıldılar.Günümüzde de bu süreç devam ediyor.

TİGEM’lerin devreden çıkarılması ile Türk çiftçisi de, sertifikalı tohumluk ve damızlık açısından dışa ve tekelci sermayeye bağımlı duruma gelmiştir.

ÇAY-KUR, özelleştirme sürecine girdi.

Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü(ÇAYKUR)’un özelleştirilmesi sürecinde ise;kuruma teknoloji yenileme ve yeni yatırım hakkı verilmemekte , buna karşılık özel sektöre yatırım yapması için büyük teşvikler sağlanmaktadır.

Kısaca,Tarımsal Kitler’in temel işlevi, tarım ürünlerinin fiyat oluşumunda düzenleyici olmalarıydı. Bu işlevleri nedeniyle üreticiler, yerli ve yabancı büyük sermaye gruplarının ve teşkilatlanmamış kredi piyasasının egemenliğinden belli ölçülerde kurtarabiliyorlardı. Bu kurumların özelleştirilmesi, kimilerinin de kapatılmasıyla üreticiler bütünüyle sermaye gruplarının insafına bırakılmışlardır.

2.TARIMSAL DESTEKLEMELER YETERSİZ OLDU ve ÜSTELİK HEDEF KİTLEYE DE ULAŞTIRILMADI.

Türkiye’de neo-liberal politikalar bağlamında tarımda uygulanan destekleme politikaların başlıca iki nedenden dolayı tarımsal üretimi olumsuz etkilediği söylenebilir.

Birincisi,Tarım Kanunu’nda taahhüt edilen tarımsal destekler gerçekleştirilmedi.Bilindiği üzere tarım sektörünün ve kırsal alanın, kalkınma plan ve stratejileri doğrultusunda geliştirilmesi ve desteklenmesi için 25.04.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 5488 sayılı Tarım Kanunu yürürlüğe girmişti. Tarım Kanununda, bütçeden ayrılacak toplam kaynağın GSMH’nin %1’inden az olamayacağı da hükme bağlanmıştı.

Bununla birlikte,salt 2007-2016 yılları arasında tarım sektörüne yapılmakta olan desteklemelerin Tarım Kanunu’nda bildirilen miktarın oldukça altında kaldığı ve çiftçilerin 82 milyarlık TL alacağı olduğu bildirilmektedir.Sözgelişi 2016 yılı için Tarım Kanunu’na göre yapılması gereken destek, 25.9 milyar TL. olacakken, bu miktar 11.5 milyar TL.olarak gerçekleştirilmiş bulunmaktadır.Aradaki fark 14.4 milyar TL.dır 3 .

İkincisi, daha sonrada anlatılacağı üzere yetersiz desteklemeler, aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine,şirket temelinde dev tarımsal işletmelere yönlendirildi.Diğer yandan açıklanan destekleme fiyatları da,üretim maliyetlerinin altında bırakıldı.

Bu durum,bitkisel ve hayvansal üretimi olumsuz olarak etkiledi.

Bitkisel üretimde önemli gerilemeler oldu.Türkiye,son 14 yılda 18 milyar dolarlık tahıl,17 milyar dolarlık pamuk lifi,37 milyar dolarlık yağlı tohum ve türevleri ve 3.5 miyar doları geçen bakliyat ithal etti ,daha doğrusu ithal etmek zorunda bırakıldı.İthalat yapılan ülke sayısı 126 dolayı ulaştı 4 .

Hayvan sayısında da hem miktar,hem de nüfus başına önemli düzeyde düşüşler oldu.Türkiye kırmızı et ithalatında sürekli bağımlı ülke durumuna geldi.Söz gelişi 1980 yılında sığır sayısı 15.9 milyon baş iken bu sayı 2016 yılında 14 milyona başa geriledi.Koyun sayısı 1980 yılında 49 milyon baş iken 2016 yılında 31 milyon başa indi.Ancak asıl karşılaştırmanın nüfus başına göre yapılması daha sağlıklı olacaktır. Bu kapsamda 100 kişiye 1980 yılında 33 baş sığır düşerken bu rakam 17 başa,koyunda ise 108 baştan 38 başa gerilemiş bulunmaktadır.

Gelinen noktada ürününü değer fiyatına pazarlama olanağını bulmayan küçük ve orta ölçekli çiftçiler ve kapsamda da özellikle nadas zorunluğu ile üretim yapılan alanlarda çiftçiler üretimden uzaklaştılar. Son 10 yıl içinde tarım yapılmakta olan alanlarda 2.6 milyon ha.lık azalma oldu.Bir başka deyişle toplam tarım topraklarının yüzde 10’un fazlası ekilmedi.Üretici sayısı da yüzde 23 azaldı 5 .

Bir başka olumsuzluk,tarım deseninin değiştirilmesinde gözlemlendi. Kimi çiftçiler tarım desenini değiştirmek zorunda kaldılar.Örneğin pamuktan para kazanamayan çiftçiler,hayvancılık için mısır silajı ve yoncaya yöneldiler. Bu da pamuk ithalatını gündeme getirdi. 2002-2017 yılları arasında pamuk ithalatına 19,5 milyar dolar ödendi 6 .

3.TARIMDA ÖRGÜT ENFLASYONU YARATILDI,ANCAK EKONOMİK ÖRGÜTLENME CILIZ BIRAKILDI.

Türkiye’de 1980 yıllardan itibaren çok sayıda çiftçi örgütü oluşturulmuştur.Ancak bu örgütlerin ekonomik ve sosyal olayları,çiftçiler lehine düzenlemesi olası değildir.

Çiftçi örgütlerinin başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir:

• Çiftçi örgütlerinin,bu bağlamda devlet güdümlü kooperatifler dışında demokratik tarımsal amaçlı kooperatiflerin tarımsal sanayide payları yüzde 3 ya da 4 dolayındadır.

• Ekonomik örgütlerin kimileri, Avrupa Birliği Uyum Yasaları doğrultusunda öykünerek ve var olan kooperatiflere rakip olacak şekilde kurulmuştur. Bu durum, ekonomik örgütlenmede bütünleşmeyi değil, ayrıştırmayı yaratmıştır.

• Kimileri, çiftçilerin doğrudan kurdukları örgütler değildir. Siyasi iktidarların politikalarına göre şekillenmiş ve onlara dolaylı ya da doğrudan bağlıdır. Dolayısıyla siyasi iktidarların teknik, ekonomik ve sosyal politikalarına karşı çıkmaları olası değildir ya da zaman zaman yaptıkları çıkışlar göstermeliktir.

• Örgütlerin görev ve yetkileri birbiriyle çatışan bir şekilde formüle edilmiştir.Örnekleyelim; Süt üreticileri için, şimdiki durumda Damızlık Yetiştirici Birlikleri (DSYB), Hayvancılık Kooperatifleri (HAY-KOOP), Süt Üretici Birlikleri (SÜB) ve Tarımsal Amaçlı Kooperatifler (KÖY-KOOP) olmak üzere dört örgüt var. Bu durumda sütünü değerlendirmek isteyen üreticinin hangi örgütü kaç örgüte üye olacağı tartışmalı bir duruma gelmiştir.

• Kimi örgütlerin ekonomik etkinliklerde bulunmaları yasak olmalarına karşılık, üretici birlikleri devletin ürüne verdikleri desteğin bir kısmına el koyarak, yatırım yapmaktadırlar. Örneğin, SÜB’ler, devletin süte verdiği desteğin yüzde 10’nunu almakta ve süt toplama tankı gibi yatırımlara yöneltmektedir.

• Üretici birliklerinin kimileri, özellikle hayvansal ürünlerin üretiminde kurulan birliklerin çoğu, çiftçiler tarafından değil, sanayiciler, holdingler ve/ya da büyük çiftçiler tarafından kurulmuş. Doğal olarak bu örgütler çiftçilerin lehine etkinlik göstermeyeceklerdir.

Kısaca Türkiye’de çiftçi örgütleri enflasyonu vardır. Bu nedenle çiftçiler, hangi örgüte üye olacaklarını ve destek vereceklerini şaşırmışlardır. Durumun bu şekilde olması rastlantısal değildir. Siyasi ve ekonomik iktidar odakları çiftçilerin ürettikleri ürüne ve yarattıkları katma değere, özelleştirmelerin de gerçekleştirilmesi ile rahatlıkla bu nedenle el koyabilmektedirler. Bir başka deyişle, “Parçala Ve Yönet Yaklaşımı” böylelikle olası olmuştur 7 .

4.TARIMSAL AR-GE YETERSİZ KALDI.

• Üniversite ile Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı(GTHB) arasında Ar-Ge’de istenilen düzeyde eşgüdüm kurulamadı.

• Tarımsal Ar-Ge kaynağı ve personel sayısı yetersiz kaldı 8 .

• Üniversiteler ve GTHB 9 ’na bağlı araştırma kurumlarında Ar-Ge planlaması yok ya da sınırlı düzeyde gerçekleşti.

• Ar-Ge etkinliklerinin planlanmasında, çiftçi örgütleri, çiftçiler ve meslek odalarının katkısı neredeyse olmadı.

• Ar-Ge etkinlikleri sonucu, Türkiye için oluşturulan yeni materyal, üretim teknikleri ve yenilikler sınırlı kaldı.

• Ar-Ge etkinliklerinde bilimsel taşeronluk eğilimi ortaya çıktı.

Anılan sorunların temel nedenleri ise şöyle özetlenebilir:

1. Türkiye’de tarımsal araştırma alanında iyi niyetli Ar-Ge etkinliklerinin olmasına karşılık, çalışmaların merkezsiz ve denetimsiz olması nedeniyle eşgüdümde de önemli sorunların olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, Ar-Ge kaynağı yetersizliğinin öncelikli bir sorun olmadığı da söylenebilir.

2. Ar-Ge etkinliklerinin yönünün endüstriyel tarım doğrultusunda olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum, UPF ve DB gibi örgütlerin iktidarlar üzerinde etkilerinin bir sonucu olarak şekillenmektedir.

3. Tarımsal Ar-Ge’de ortaya çıkan sorunlar, aslında Türkiye Bilim ve Teknoloji Politikalarının tarım bilimine yansımasının bir sonucudur. Türkiye’de adından bahsedilse ve bu doğrultuda çabalar olsa bile, gerçek anlamda Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikası yoktur. Örneğin Dokuzuncu Kalkınma Planı Stratejisi’nde‘’Rekabet Gücünün Artırılması” başlığı altında “Ar-Ge ve Yenilikçiliğin Geliştirilmesi” alt başlığında “Bilgi teknolojileri sektöründe rekabet gücünün artırılması amacıyla, doğrudan yabancı yatırımlar için uygun ortam oluşturulacak ve bu yolla teknoloji transferi sağlanacaktır” denilmektedir 10 .

4. Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikalarının olmayışı, Türkiye Araştırma Alanı ile Avrupa Araştırma Alanı’nı bütünleştirecek bir yaklaşımı, daha doğrusu bilimsel bir yanılsamayı gündeme getirmiştir. Türkiye Ar-Ge kaynağının kısıtlı olması da bu yaklaşımın kabulünü zorunlu kılmış, AB Çerçeve Programlarına yöneltilmiştir.

1 Suiçmez.B.,2002.Tarım Alanında Özelleştirmeler.Küreselleşme ve Türkiye Tarımı .Tarım Haftası Sempozyum.7-8 Ocak 2002 s.74-121

2 Bu satırların yazarı,bilimsel çalışmalarının büyük bir çoğunluğunu,başta Tahirova ve AcıpayamTarım İşletmeleri(Tİ) olmak üzere,Türkgeldi,Gökçeada,İnanlı,Karacabey ve Gökçeada Tİ’lerde ve Beydere(Doğrudan Tarım Bakanlığı’na bağlı),Sarmısaklı(Sanayi Bakanlığı)gibi kamu çiftliklerinde gerçekleştirdi.Dalaman,Polatlı,Bala,Konuklar,Gökhöyük,Bafra ve Ceylanpınar gibi Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış Tİ’lerde de gözlemlerde bulundu.Zarar ettirilmelerine tanık oldu.(Bakınız: Kaymakçı,M.,2010.Küresel Kapitalizme Karşı Tarım Yazıları. Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları..s.80-82.)TİGEM’lerin özelleştirilmesine karşı imza kampanyasını örgütledi.İmza Kampanyasına 7000’ne yakın çiftçi,akademisyen ve çiftçi dostları katkıda bulundu.İmza Kampanyası 8 Eylül 2008 tarihli gazetelerde TİGEM BİLDİRGESİ olarak yayınlanmıştı(Bakınız:www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=9482& tipi=248, www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=852&print=1)

3 Özyıldız,R.H.,2018.Dışa Bağımlı Yapı.ZMO Tarım Haftası 2018. İthalat Kıskacında Tarım Sempozyumu Bildirisi,Ankara

4 Kaymakçı,M.,2017 ve 2018 .Tarımda Çöküş.1/2/3/4/5/6.Egedesonsöz,İzmir

5 Ataseven,Y.,2018.Tarımsal Girdilerde İthalat. ZMO Tarım Haftası 2018. İthalat Kıskacında Tarım Sempozyumu Bildirisi,Ankara

6 Atalık,A.,2018. Bitkisel Ürünlerde İthalat. ZMO Tarım Haftası 2018. İthalat Kıskacında Tarım Sempozyumu Bildirisi,Ankara

7 Kaymakçı,M.,2010.a.g.e.,s.153-154

8 Kaymakçı,M.,2017.Tarımda Dışa Bağımlı Kalışımızda AR-GE’nin de Payı Var Mı?Süt Dünyası,Kasım-Aralık 2017 Yıl 12 Sayı 67. s.36-37

9 Türkiye’de Tarım Bakanlığı’nın adı sürekli değişim göstermektedir.Günümüzdeki adı “Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı”dır.Oysa Tarım sözcüğü gıda üretimi ve sanayiye hammadde üretimi açısından bitkisel ve hayvansal üretim ile elde edilen ürünlerin değerlendirilmesini de kapsayan bir sözcüktür

10 DPT, 2006. Dokuzuncu Kalkınma Planı Stratejisi (2007-2008) , Resmi Gazete, 13 Mayıs 2006









































Kaynakça

Atalık,A.,2018. Bitkisel Ürünlerde İthalat. ZMO Tarım Haftası 2018. İthalat Kıskacında Tarım Sempozyumu Bildirisi,Ankara

Ataseven,Y.,2018.Tarımsal Girdilerde İthalat. ZMO Tarım Haftası 2018. İthalat Kıskacında Tarım Sempozyumu Bildirisi,Ankara

DPT, 2006. Dokuzuncu Kalkınma Planı Stratejisi (2007-2008) , Resmi Gazete, 13 Mayıs 2006

Kaymakçı,M.,2010.Küresel Kapitalizme Karşı Tarım Yazıları. Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları

Kaymakçı,M.,2017.Tarımda Dışa Bağımlı Kalışımızda AR-GE’nin de Payı Var Mı?Süt Dünyası,Kasım-Aralık 2017 Yıl 12 Sayı 67.

Kaymakçı,M.,2017 ve 2018 .Tarımda Çöküş.1/2/3/4/5/6.Egedesonsöz,İzmir

Özyıldız,R.H.,2018.Dışa Bağımlı Yapı.ZMO Tarım Haftası 2018. İthalat Kıskacında Tarım Sempozyumu Bildirisi,Ankara

Suiçmez.B.,2002.Tarım Alanında Özelleştirmeler.Küreselleşme ve Türkiye Tarımı .Tarım Haftası Sempozyum.7-8 Ocak 2002

www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=852&print=1)

www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=9482& tipi=248,



Bunları da sevebilirsiniz