Küçük Bedenlere Yüklenen Ağır Yükler

“Bir insanın anavatanı çocukluğudur” diyor, psikolog ve iletişim psikolojisi uzmanı Doğan Cüceloğlu.“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk. Hiçbir yere gitmiyor.” Der Edip Cansever de Manastırlı Hilmi Bey’e İkinci Mektup şiirinde. İnsan aslında yaşadıklarının toplamı değil midir nihayetinde. Yaşadıkların katlanarak seni sen yapar ve yaşadığın her tecrübe, yeni yaşayacağın tecrübelerde veya hayatındaki tekerrürlerde sana yol gösterici olur. Ama yaşadıklarınızın en unutulmayan olanlarını barındıran ve gökyüzü gibi hiçbir yere gitmeyip dönüp dolaşıp vardığınız ana vatanınızdır çocukluk.

İnsan yaşamı bölümlere ayrılmıştır. Genel olarak çocukluk-gençlik-yetişkinlik-yaşlılık olarak nicel nitelikler göz önüne alınarak dört döneme ayrılan insan ömründe, ruhsal olarak hissettiklerinin bir ayrımını yapmak mümkün olamamaktadır. Hayata geldiğin andan itibaren, yani o ilk ağlayışla birlikte yaşam ile savaşın başlamış oluyor. Fakat o ilk andan belli bir yaşa gelene kadar hayatın ipleri senin elinde olmuyor ne yazık ki. Belli bir zamana kadar olması gereken senin dünyaya gelmeni sağlayan insanların bakımına ve ilgisine muhtaç olduğun. Tabi kimileri bu ilgi ve bakıma sahip olacak kadar bile şanslı olamıyor.

Çoğu insan, çocuk olamadan, genç olamadan yetişkin olmak durumunda kalıyor. Hem de kendi ellerinde olmayan sebeplerden dolayı. Yani o fiziki olarak ayrılan dönemleri yaşama fırsatı bile verilmeden ruhsal olarak yetişkin ve yaşlılık evrelerini yaşıyorlar. Her çocuk o toplumun en küçük birimi olan çekirdek aile kavramı ile tanışamamakta veya tanışsa bile o çekirdek aile bireylerinin gerçek bir ebeveyn olmamasından dolayı hayatlarının o en güzel günlerini yaşayacağı çocukluğunu, yaşayamamaktadır.

Hepimiz ne kadar uzun yaşarsak yaşayalım ya da ne kadar güzel günler yaşarsak yaşayalım, şimdi yaşadığımız güzel anların, çocukluğumuzda yaşadığımız güzel anların kopyası olduğunu ve aslı gibi olamayacağının farkına varmışızdır. Bizi biz yapan özelliklerimizin temellerinin çocuklukta atıldığını ve yetişkinliğimizi inşa etmenin bu temellere bağlı olduğunu hepimiz biliyoruz.

Ülkemiz de var olan bir terör gerçeği gibi bir de ensest ve pedofili gerçeği var. Son zamanlarda şahit olduğumuz iğrençlikler, vicdan sahibi her insanın etkilendiği ve yüzünün kızarıp yüreğinin ortasına taş oturtacak cinsten. Okuduğumuz, tanık olduğumuz bu olaylardan etkilenmek veya sorumluluk hissetmek için bize veya bir yakınımıza yapılması gerekmiyor. Bu olmayacağı anlamına da gelmiyor. Bu ülkede kadın olmak, çocuk olmak kimileri için hiç kolay değil, bu her gün tekrar tekrar gözümüze sokuluyor. Kadın ve çocuk olmanın kolay olması için ne olmalı? İyi bir anne ve babanın veya iyi bir kocanın mı olması gerekiyor. Yoksa etrafında senin hayatını zorlaştıran insan denemeyecek varlıkların mı olmaması gerekiyor. Kimsesiz olabilirsin, bekar, yalnız veya boşanmış da olabilirsin. Hayatta var olabilmek ve özgür yaşayabilmek için bekçilerinin mi olması gerekiyor.

Yaşadığımız çağ içinde barındırdığı yeniliklerle insanoğluna büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Hiç şüphesiz bunlardan en önemli olanı iletişim ve sosyal medya. Meydana gelen olaylar, sosyal medya aracılığı ile birçok kişi tarafından öğrenilmekte ve tepki gösterilmektedir. Haber akışının hızı nedeniyle de kolayca unutulabilmekte ya da Trend Topic(tt) olmaktan çıkabilmektedir. Yine de habere kolay ulaşabilme ve daha çok kişiye duyurulabilmesi açısından bu yeniliklerin avantajlarından faydalanılmalıdır. Özellikle belli vakaların son zamanlarda bu teknoloji sayesinde gündemde ön plana çıkması, nihayetinde siyasilerin de harekete geçmesini sağladı.

Son on yılda çocuk istismarının yedi kat artması durumun vehametini daha açık göstermektedir. Üstelik, bilinen vakaların yanında bir de bilinmeyen vakaların hiçte azımsanmayacak oranda olduğunun bilinmesi, durumun ciddiyetini daha çok ortaya koymaktadır.

Küçücük bedenlere yüklenen ağır yükler. Çocuk olmadan yetişkin, genç olmadan yaşlı olmak zorunda bırakılan bedenler. Bir çınar gibi olup dünyaya gelmesinde sebebi olan çocuklarını şevkati ile değil şehveti ile saran baba müsveddeleri, yol gösterici olup her düştüğünde elinden tutmak yerine hiç suçu olmadığı halde tüm suçun onda olduğunu hissettirerek sessizliğe gömülen ve bu yaptığının annelik olduğunu zanneden zihniyetlerin toplumdan hızla uzaklaştırılması gerekiyor öncelikle. Aile olmanın ve çocuk yapmanın toplum tarafından dayatılan bir görev değil de sorumluluk ve ciddiyet gerektirdiğinin farkında olunması gerekiyor. Bunun yolu da tabiî ki eğitimden geçiyor. Eğitim olmadan ve hastalıklı varlıklar toplumdan uzaklaştırılmadan hayatın en önemli basamağı olan çocukluğunda aldığı yaralarla yetişkin olan bireyler yeni hastalıklı bireylerinde habercisi aslında. Bu döngünün kırılması ve sağlıklı bireylerin yetiştirilmesi için bir an önce harekete geçirilmesi gerekiyor.

Teknolojinin nimetlerinden faydalanmak gerekiyor. Şimdi elimizin altında olan akıllı telefonlarımızın aklını kullanabiliriz. Sosyal medya sayesinde birçok habere ve bilgiye kolaylıkla ve hızlı bir şekilde ulaşabiliyoruz. Yaşanan olayların çözümü için her sıradan vatandaşın çabasının gerekliliği kadar, sıradan vatandaşlardan daha ön planda olan ve birçok kişiye daha çabuk ulaşabilecek sanatçı ve siyasilerin çabaları gerekmektedir. Durumun vehametine dikkat çekilmeli ve çözüm sunacak planlar üzerinde çalışılmalıdır. Durumun hassasiyetinin farkında olan sanatçı ve siyasilerden adımlar atıldı. Fakat tepkiler geçici olmamalı ve çözüme ulaşıncaya kadar takip edilmelidir. Ebeveynlerin yapması gereken ise uzman psikologların durum ile ilgili çözümlerine ve yaşanan travmanın en az hasarla nasıl atlatılabileceğine kulak vermeli ve ona göre hareket etmeleridir. Bunu yapacak nitelikte ebeveyn yoksa devlet gerekli koşulları yaratmalı ve zarar gören her bir çocuğa el uzatmalıdır. Temennimiz sonrasında çözüm üretilmesi değil, olayların yaşanmadan önlenmesi…

Çocuklarınız sizlerin değildir, onlar bizzat yaşamın çağrısının kızları ve oğullarıdır. Elinizden geçerler, sizden gelmezler. Eğer sizlerle birlikteyseler, bu sizindir anlamına gelmez. Onlara sevginizi verin, fikirlerinizi değil çünkü onların kendi fikirleri vardır. Bedenlerini barındırın, ruhlarını değil çünkü ruhları bize ve hayallerimize yasaklanan yarınlardadır. Sizler onlara benzemeye çalışın, onları kendinize benzetmeye değil.” – Çin Atasözü

Bunları da sevebilirsiniz