Kuantumun Sınırlarının Ötesinde Düşünmek

16 Şubat 2018 Scientific American Bernardo Kastrup

Bağlantı Adresi: https://blogs.scientificamerican.com/observations/thinking-outside-the-quantum-box/

Kuantum fiziğine anlam vermenin birden ç ok yolu var!

Kuantum teorisinin sezgilere aykırı öngörüleri artık benzeri görülmemiş bir titizlik ile deneysel olarak onaylanmış bulunuyor. Buna rağmen, bu öngörülerin nasıl yorumlanması gerektiği sorusu tartışmalı olmaya devam ediyor. Bu yazının yazıldığı zamanda, kuantum mekaniğinin farklı yorumlarını özetleyen bir Wikipedia tablosu en az on dört girdi içeriyordu. Düzenli olarak yeni yorumlar ortaya çıkıyor.

Kuantum teorisinin sorunu, “gerçek”in ne anlama geldiğine dair sezgisel anlayışımızla çelişmesidir. Teoriye göre, eğer iki gerçek parçacık “A” ve “B” özel bir şekilde hazırlanırsa, Alice’in A parçacığını izlerken ne gördüğü, par ç acıklar – Alice ve Bob da – birbirlerinden keyfi uzaklıklara ayrılmış olsalar bile, eş zamanlı olarak Bob’un B parçacığını nasıl gözlemlediğine bağlıdır. Einstein’ın deyimi ile bu “uzaktan tuhaf etki”, A ve B parçacıklarının gözlemden bağımsız bir biçimde varolmak anlamındaki “gerçek” kavramıyla veya yerel nedensellikle çelişmektedir. Görünen o ki gözlemlerin deneysel olarak doğrulanan gözlemlerin belirli istatistiki özellikleri birinci ihtimali işaret ediyor: bu parçacıklar gözlemden bağımsız olarak var değillerdir. Gözlemler temelde algının zihinsel ekranında yakalananları içerdiği için, buradan yapılacak çıkarım, Richard Conn Henry’nin 2005’teki Nature makalesinde olduğu gibi “Evrenin bütünüyle zihinsel” [The Universe is entirely mental] olduğu çıkarımı olabilir.

Elbette ki, problem var oluşunun bizim zihnimize dayandığı bir evren hipotezinin anaakım bilimsel sezgilerle çelişmesinde. Bu yüzden fizikçiler kuantum teorisinin zihinden bağımsız gerçekliğe yer bırakan bir yorumunu yapmak için çabalıyorlar. Bunu yapmanın popüler yollarından biri hayali ve ampirik olarak doğrulanamayan teorik varlıkları gözlemciden bağımsız olarak tanımlamayı gerektiriyor. Doğal olarak bu, yorumlamadan ibaret olmanın ötesine geçiyor; bu kuantum teorisine, teorinin öngördüğü şeyleri başarı ile öngörmesinde bu şeylerin hiçbirine ihtiyaç duymaması anlamında gereksiz bir yük yüklüyor.

Birilerinin dünya görüşünü kuantum mekaniği ile tutarlı hale getirmektense, kuantum mekaniğini birilerinin dünya görüşüne uydurmaya çalışmakta başkalarının adına utanılacak bir şeyler var. Buradan doğal olarak, eğer düpedüz kuantum teorisine sadık kalırsak, bunun bize gerçeklik hakkında ne söyleyeceği sorusu doğuyor. Fizikçi Carlo Rovelli bu soruya titizlikle yanıt vermeye çalıştı; bunun sonucu bugün ilişkisel kuantum mekaniği (İKM) [relational quantum mechanics – RQM] olarak biliniyor.

İKM ye göre, gözlemciden bağımsız mutlak fiziksel nicelikler yoktur. Aksine, tüm fiziksel nicelikler – yani bütün fiziksel dünya – hareketle benzer bir şekilde gözlemciye bağıldır. Bu durum, kuantum teorisine göre, farklı gözlemcilerin aynı olay dizisini farklı biçimde açıklayabilmeleri ile gerekçelendirilir. Sonuç olarak, her gözlemcinin, kendi gözlemleri bağlamında tanımlanan, kendi fiziksel dünyasında ikamet ettiği çıkarımı yapılır.

Kuantum mekaniğinin bu çıkarımlarının inatçı bir dürüstlük ile kabul edilmesinin bedeli birtakım felsefi kuşkulardır. İlk olarak, birinin ikamet ettiği fiziksel dünyanın, onun şahsi gözlemlerinin bir ürünü olduğunu söylemek, felsefede lanetlenmiş olan solipsizmi doğuruyor görünmektedir. İkinci olarak, İKM “dünyanın eksiksiz bir açıklamasının, sistemlerin birbirleri hakkında sahip oldukları ilgili bilgiyi tüketmesini [Shannon]” gerektirir. Fakat, Shannon’a göre, bilgi kendi başına bir şey değildir. Bunun yerine, bir alt maddenin [ç.n., bilginin hakkında olduğu şeyin] görülebilir gruplaşmalarından oluşturulmuştur.

Ama, eğer mutlak bir fiziksel alt madde yok ise, bilginin bileşeni nedir? Üçüncü – ve belki de hepsinin en sorunlusu – İKM’nin bütün fiziksel niceliklerin göreceli olduğu öğretisi, açık bir soru ortaya çıkartır; bunlar neye görecelidir? Mesela hareketi göreceli bir nitelik olarak anlamlandırmamızda, bizim birbirlerine göre hareket eden mutlak fiziksel cisimler olduğu varsayımımız yüzündendir. Fakat İKM göreceli niceliklerin anlamlarının dayandırılabileceği tüm fiziksel mutlakları reddetmektedir.

Tüm bu felsefi endişelerin kökünün sadece fiziksel niceliklerin var olduğu varsayımı olduğuna dikkat edelim. Eğer fiziksel nicelikler kişisel gözlemlerden ortaya çıkıyorlar ve var olan biricik şeyler ise, bu solipsizmi ima eder. Eğer fiziksel nicelikler bilgi üzerine temellendirilirlerse, tabii ki bilgi bir alt maddeden yoksundur. Eğer fiziksel nicelikler göreceli ve var olan biricik şeyler ise, o zaman onların anlamlarını temellendirmek için mutlak şeylere ihtiyacımız yoktur. Bu içgörüye kısa zamanda geri dönmeliyim.

Fakat şimdilik kuantum teorisinin zorluklarına onu bazı hayal ürünü süsler ile dekore etmeden göğüs germek bizleri çözümsüz felsefi açmazlara zorluyormuş gibi görünebilir. Ancak bu sonuç yanlıştır. Bu bataklıktan nasıl çıkabileceğimizi görmek için sadece fiziğin epistemik sınırları hakkında titiz olmamız gerekiyor.

Evrenin genişlemesi ile meşhur, Stanfordlu fizikçi Andrei Linde “dünyaya dair bilgimiz madde ile değil fakat algılar ile başlar… Daha sonra algılarımızın, eğer onların ötesinde altında yatan birtakım gerçekler olduğunu varsayarsak, bazı yasalara uyum sağladığını buluruz. Bu varsayımımız daha önceki uzamın sadece maddenin tanımı için matematiksel bir araç olduğu varsayımız kadar doğaldır (ve belki de o kadar yanlıştır)” gözlemini yaptığında önemli bir ipucu sağlamıştır. Bundan dolayı, mutlak, gözlemciden bağımsız bir alt maddenin yokluğunda, İKM’nin fiziksel dünyası sadece algıların içerikleri olabilir. Bunun dışında olabileceği bir şey yoktur.

Şimdi İKM’nin felsefi endişelerinin sadece fiziksel niceliklerin – yani algının içeriklerinin – var olduğu varsayımına dayandığını hatırlayalım. Fakat – ve burası anahtar nokta – algıların içeriklerinin var olmasının yanı sıra, ayrıca algısal olmayan düşünceler gibi zihinsel kategoriler de vardır. Pek çok fizikçi düşüncelerin fiziksel nitelikler olarak açıklanabileceğini ve böylece, indirgeme yoluyla fiziksel dünyanın bir parçası olabileceklerini varsayar. Fakat bu fiziksel varsayım, kuantum mekaniğinin düşünceleri öngörmediği bilimsel olgusunu değiştirmez; kuantum mekaniği, öngörülen – ve daha sonra algılanan – sadece alet kullanımın çıktısı olsa da sadece algının gelişmesini öngörür.

Yani, düşüncelerin bize kendilerini İKM’nin göreceli fiziksel niceliklerinin anlamlarını temellendiren mutlaklar olarak gözükmesi ihtimaldir. Diğer bir değişle, algının ekranındaki bütün fiziksel nicelikler düşünceler arasındaki ilişkilerden yükselebilir. Dahası, düşünceler ve algılar özünde zihinsel oldukları için, bu akıl yürütme zihni doğanın birinci alt maddesi, bilgiyi oluşturan görülebilir durumlar olarak işaret etmektedir.

Daha önceden başka bir yerde detaylı olarak ele aldığım buradaki hipotez, düşüncenin – karakteristik belirsizlikleri belki de gerçekte kuantum süperpozisyon durumlarının nihai olarak temsil ettikleri olabilecek olan – sadece yaşayan organizmalarla sınırlı olmamak üzere tüm doğanın temelinde olduğudur. Gözlemleyen bir organizmanın fiziksel dünyası, o organizmanın düşünceleri ve onu çevreleyen cansız evrenin altında yatan düşünceler arasındaki bir etkileşiminden – bir girişim örüntüsünden – kaynaklanabilir. İKM uyarınca tüm organizmalar aslında kendi algılarının özel dünyasında ikamet etse de tüm organizmalar ortak düşüncelerin çevresi ile çevrilmiş olabilirler, bu ise en azından ruhu gereğince solipsizmi uzak tutar. Conn Henry’nin “evren bütünüyle zihinseldir” şeklindeki cesur iddiası sadece yakın zamandaki deneysel gözlemlerin bir çıktısı değil, aynı zamanda belki de kuantum mekaniğinin en titiz ve azimli yorumu için zarif bir felsefi temeli işaret ediyor olabilir. Zihin, kuantum bataklığından çıkmak için birden çok yolla bir patika öneriyor gibi gözüküyor.

Not: Bu yazı “Making Sense of the Mental Universe,” Philosophy and Cosmology Vol. 19, sayflar, 33-49 künyeli makaleyi baz almıştır.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın