Kamula: Çağdaş Taş Devri

Ankara’da özel bir dil okulunda, taş devri insanlarının nasıl okur-yazar yapıldığı konusundaki söyleşiyle ömrümde ilk kez Kamula Toplumunu işittim. Orada “görev” yapan 2 çocuk sahibi İskoç (İngiliz) ve Finlandiyalı çift, orada bulunma amaçlarını, kültürlerini ve sonuçlarını bize anlattı (20.01.2018). “Turku’lu Iska Bey ve İskoç eşi Judy Routamaa “ailemiz” 1990 yılında Yeni Gine adasının Papua Yeni Gine İngiliz eyaletinin batı yakasına gitmişti. Oradaki Wawoi Nehrinin de batısında, etrafı ormanla çevrili, yalnız Kamula’ca konuşanlara ait Keseki (Kisigi,) Samokopa (Sokolonepi) ve Wasapeya (Wasapea, Kamiyami,)1 adlı 3 yerleşimin ortasına gökten 5 kişilik bir uçakla inmişlerdi. Uçağa binmeden önce her yolcu ve elindeki eşya tartılıyor ve kanatların dengesini bozmayacak bir şekilde dikkate sağlı ve sollu olarak oturtuluyorlardı. O sırada kucaklarında biri 1,5, diğeri 3 yaşında iki erkek çocuğu vardı. Törenle karşılandılar. Yüzlerinde boyalar, geniş ve yayvan burun deliklerine sokulmuş ince yapraklar, kıvırcık siyah saçlarında beyazlıklar, kadınlarda sadece hasır etek, erkeklerde el kadar örtüden başka üzerlerinde başka bir şey olmayan bu insanlar; çoluk çocuk onları Kamula şarkıları ve dansları ile bağırlarına basarlar. İlk 2-3 yıl kendi çocukları da Kamula dilini öğrenirken onlarda bu kabilenin gelenek, adet ve dillerini, sosyal antropologların yaptığı gibi katılmcı gözlem yoluyla öğrenir ve kayıt ederler. Ailemiz aralıksız 28 yıl onların arasında yaşar. İki oğullarının ilkokul eğitimini kendileri verir ama daha sonra civardaki beyazların yatılı okuluna gönderirler. Amaçları okuma-yazma bilmeyen, ABC’leri olmayan ve nüfusları 800 (1997)2 kişiyi geçmeyen ve Kamula’ca konuşan bu topluluğun davranıştan doğan bu somut dilini yazıya çevirebilmek ama hiçbir şekilde onların geleneklerini değiştirmemekti.” O sırada bir çay molası verildi. Hem İngilizce öğretmeni, hem toplum3 hem de budun bilimci4 olduğumu öğrenen Judy Hanım yanıma geldi. Kumala aşiretinin toplumsal yapısını bozmadıklarını ama unutulmaması için dillerini yazıya geçirdiklerine memnun olduğumu söyledim ve hararetle hanımın elini sıktım. Gerçi Kamula kabilesi şehirde yaşamadığı ve geçimlerini temin edecek ormanlara sahip oldukları için okuma yazma bilmeye de pek ihtiyaçları yoktu. Ancak bunun asıl nedenini konuşmanın sonunda öğrenecektim.

Aradan sonra Judy Hanım konuşmasına devam etti: “Özetle ailemizin konut ve geçim derdi yoktur. Kullanılmayan büyük bir ev kendilerine hediye edilir; et-sebze-meyve “elden” su Wawoi “gölünden” temin edilir. Yani avcılık ve toplayıcılık yapmaları gereksizdir, kabile fazlasıyla avlanıp, artı ürün elde ederek 2 yetişkin ve 2 çocuk boğazını da besler. Meyve ve sebze olarak kendiliğinden yetişen kabak, papaya, mango, patates, ağaç yaprakları, zehirli olmayan mantar ve limon toplanır ve ailenin hakkı da her gün verilir. Bunun için ailemiz nakit ödemez çünkü Kumala toplumunda para bilinmez5. El değmemiş bakir ormanlar, onların tepeden tırnağa bütün ihtiyaçlarını karşılar ve başkalarına muhtaç olmamalarını (bağımsızlık) sağlar6. Yine de ailemiz bu iyiliğin karşılığında onlara bazen tuz, sabun ve pişirdikçe ekmek verir. Kamula ilişkileri karşılıklı yardımlaşma ilkesine dayanır. İmece yani Türk köylerinde olduğu gibi bir evi veya işi elbirliği ile yapma, karşılıklı yardımlaşma, dayanışma geleneği vardır. Bu ekvatoral bölgede hava sıcaklığı daima 30 derecenin üstünde olup nem dayanılmazdır. Geçimlerini avcılık ve toplayıcılıkla kazanan, ellerindeki demir maşate baltasından önce taş balta kullanan, çevredeki aşiretlerle arazi yüzünden kan davasına dönen savaşlarda, birbirlerini öldürüp yiyerek protein ihtiyaçlarını gideren taş devrini terk edeli henüz 10 yıl olmuştur (1980). Ailemize tahsis edilen 2,5 – 3 metre yüksekliğinde kazımlar üzerine inşa edilmiş, uzun bir dikdörtgen şeklinde, penceresiz, dik çatılı ve ahşaptır. Kendileri de benzeri evlerde büyük aile şeklinde yaşar. İç duvarlar, desenli hasır örgü kaplamalardan meydana gelir ama evlerin hiç odası bulunmaz. Evlerde, eskiden ve hala Türk köylerinde ve kentlerinde olduğu gibi ailenin büyüklerine, evli çocuklara ve ailelerine, bekâr çocuklara ve tek kalmış aile yakınlarına yer vardır. Yemekler verandada yapılır ve oturarak yenir, uyku vakti herkes yere uzanır, yatak yoktur. Evler yapılırken ne bir alet ne de tek bir çivi kullanılır. Tek aletleri insan soyundan7 her kişi gibi elleri, dişleri ve ayaklarıdır. Eve girmek için dışarıya bırakılmış bir kütüğe tırmanılır. Kütük ters çevrilmiş ise müsait veya evde olmadıkları anlamına gelir. Onların aksine ailemiz kocaman evi; yatak, yemek, çalışma, mutfak, banyo gibi odalara böler ve her birine bir pencere açarlar. Haberleşme için radyo kullanılır. Mutfakta akülü bir buzdolapları ve fırınları vardır. Bir güneş paneli ile evin sıcak su ihtiyacı karşılanır. Tuvalet gübresi toprağa gömülür. Evde akarsu olmadığı için ya nehirde, şelalenin altında yıkanılır ya da eve kova ile su taşınır. Ailenin hamam suyu, altı kevgir şeklinde delinmiş süzgeçli bir kovadan akan sudur. Evlerin yerden yüksek olmasının başında güvenlik vardır. Böylece yaban hayvanlarından korunurlar. Bu hayvanlar aynı zamanda avları arasında olan yaban domuzu, sıçan, yılan, böcek, timsah vesairedir. Yılanlar zehirli ve zehirsiz olarak ikiye ayrılır. Yalın ayak dolaşırken otlar arasına girmemeye özen gösterilir. Ama yaralanmak, diken batması vb. nedenlerle ailemizin çocuklarının ayakları yara bere içinde kalır ve sık sık mikrop kapar. Yılan sokmasına karşı bir panzehir yoktur. Tek çare elektrik akımıdır. Sokulan yeri içine alacak şekilde bilek ve baldır arasına “+” ve “–“ kıskaçlar takılır ve düşük elektrik geçirilir. Bunu bir tek kimya mühendisi olan Iska Bey yapar. Çok acı veren bu tedavi başladıktan sonra yılan sokmasından ölen olmamıştır. Adanın başka yerlerinde “beyazlar” küçük topluluklar halinde yaşar. Beyazların yaşadığı yerde bir de sağlık ocağı vardır. Judy Hanım apandisit yüzünden rahatsızlanınca derhal 5 kişilik uçak gelip kendisini alır ve 2 saat uzağa götürülerek ameliyat edilir.”

Coğrafi olarak göre Grönland’dan (2.166.000 km2) sonra Okyanusya’daki Yeni Gine adası (786.000Km2)8 Türkiye’den (783.562 km2)9 3 bin kilometrekare daha büyüktür. Ada Ekvatorun tam üzerinde olup 0 ve 10 derece paralelleri arasında ve güney yarımkürededir. Papua Yeni Gine’nin yüz ölçümü ise 462.840 km2’dir10. Ekvatorun 10 derece güneyindedir. Bu adada yerleşimin 35.000 yıl önce, dil gelişiminin ise 40.000 yıl önce başladığına dair bulgular vardır. Bir yağmurlu ve sıcak bir de yağmurlu ve serin iklimi vardır. Adanın ortasından geçen sınırın kuzeyi Endonezya’ya, batısı ise İngiliz Kraliyetine bağlı özerk Papua Yeni Gine’ye aittir. Başbakanı, 2012’den beri adanın yerlisi Peter O’Neill’dir11. Adanın isim babası İspanyol kâşif Ynigo Ortiz de Retez’dir. Buraya 1545’te geldiğinde adada yaşayan kabileleri Afrikalı Ginelilere benzetir. Kelimenin kökeni Portekizcedir12. Başkenti Port Moresby’dir. 2016 Nüfusu 8.085.000dir. 800 farklı dil ve lehçe konuşulur ama resmi dil ilkokul 3. Sınıftan sonra İngilizcedir. Ortak diller Tok Misin ve Hiri Motu’dur. İngiliz sömürgesi olduktan sonra yerli dillerle İngilizce’nin karışmasından Pidgin İngilizcesi doğmuştur. İşte Kamula/Kamura denilen bu dil, diğerlerinin arasında sadece yukarıda bahsedilen 3 yerleşim yerindeki 800 avcı-toplayıcının, Routamaa çiftinin de tespit ettiği gibi bir dildir13.

Konuşmaya dönersek eğer “Judy ve Iska ilk üç yıl her gün dolaşarak “Ne yapıyorsun?” sorusunu sorar, duyduklarını kağıda geçirerek, seslerin karşılık bulduğu en yakın harfi kullanarak deftere yazarlar.” Bu sırada bir dinleyici “Fonetik alfabeyle mi?” sorusunu sorunca yanıt “Evet” oldu. Benim eklediğim bilgi ise “Atatürk’ün, Arap harflerinden Türk Alfabesine geçerken yaptığı gibi” idi. “Neden Latin değil?” bakışlarına verdiğim yanıt ise “Latinlerin yazı yazmasını; Heredot Tarihine göre başkenti Sard (Uşak) olan Lidyalıların göç ederek, Etruria’da (Toskana/ Kuzey İtalya) kurduğu Etrüsk devletinde Göktürk/Rün alfabesi kullandıkları, örneğin Venüs yıldızına “Turan” dedikleri oldu. Sağdan sola yazılan bu yazı İtalyanca veya İskandinav dilleri ile değil Türkçe bilgisi ile çözülmüştü14. Devamla “Raoutamaa’lar (1995: 3, 2002)15 Kamula dilinin 7 sesli ve 13 sessiz olmak üzere 20 harften meydana geldiğini bulduktan sonra bir okul açıp öğrencileri eğitmeye başlamış, onların öykülerini, yiyecekleri, sağlığın korunması gibi hayat bilgisi kitapçıkları da yazmışlardı16. (Bu konudaki yayınlara Google akademik/scholar sitesinden ulaşılabilir17).

Bunları dinledikten sonra içimi kemiren başka bir soruyu sorma ihtiyacı duydum: “Dini inançları neydi?” Yanıt “Hristiyan” oldu ve ortalığı bir sessizlik kapladı. Judy Hanım devamla “Biz Kamula konuşan kabilelerin arasına yerleşmeden 10 sene önce yani 1980’lerde onların önderi olan De Ka Pue Başkan, yakındaki beyaz yerleşimine gider ve derki “Ben hayatımda, sayısını bilmediğim kadar çok insan öldürüp yedim”. Şimdi hasımlarımız gelecek bizi öldürecek ve yiyecek. Ben, artık, bu savaşın bitmesini istiyorum” diyerek yardım ister. Bir heyetle birlikte hasım kabileye giderek, onların gözü önünde yaylarını ve oklarını kırarlar. Bunun sonucu olarak da Hristiyan dinini kabul ederler.” Dedi. Asıl inançları neydi soruma ise yanıt “animism” idi. Yani bitkilerin, cansız eşyaların ve olayların ruhları olduğu inancıydı. “Ama” dedi Judy Hanım ve “bu Hristiyanlık, eşyanın da ruhu olduğu inancıyla kaynaştırıldı” diye sözünü bitirdi. Olacağı oydu zaten. Bir sonraki din daima bir önceki dinden öğeleri içinde barındırmıştı zaten.

Ancak Kamula dilinin yazıya geçirilmesi için 28 yıl biraz fazlaydı. Judy Hanım anlatmaya devam etti: “İngilizce bilen bir Kanula asistanıyla, eşim Iska bilgisayar başına oturdu ve önce İncili sonra Tevratı Kamula diline çevirdi” diyerek asıl amaçlarının misyonerlik olduğunu ortaya koydu. Bunun üzerine maaşlarının kimin tarafından ödendiğini sordum. Verilen yanıt “S.I.L.” oldu. “Yani?” dedim. “Merkezi Dalas, Texas’ta olan Summer Institute of Linguistics” dedi biraz çekinerek. 1934’de kurulan bu Evangelist şirket şimdi dünyanın 85 ülkesinde faaliyette olup 5000’in üzerinde bir kadroya sahiptir18. Judy Hanım üzüntüyle “ Ne yazık ki Kamula’lar ne kadar zengin olduklarını bilmiyordu. Avlandıkları orman dünyanın balta girmemiş çok büyük ve ender ormanları arasındaydı. Kereste şirketi gelip ağaçları kesmeye başlayınca şaşkın şaşkın bakmakla yetindiler. Sonra birkaç erkek işe alındı. Ve onlara yiyecek değil para verdiler. Sonra bir de dükkân açıldı. Oradan Koka kola ve çukalata vb satarak paraları geri aldılar. Kimi bu yüzden çok şişmanladı ve sağlığını kaybetti. Bu kez tekrar bize gelip hastalandıklarından şikayet ettiler, çünkü vücutları büyüyordu. Biz de onlara tekrar ormana gidip avlanmalarını ve eski hareketli hayatlarına geri dönmelerini ve eski yiyeceklerini yemelerini söyledik” dedi. “Siz ormanın yok olmasına karşı onlara yardım ettiniz mi?” sorusuna ise gelen yanıt zayıf bir sesle “Bir avukat tutmaya çalıştık” oldu19. Görevlerinin sonunda kabile kendilerini büyük bir törenle, ayaklarının altına toprağa basmasınlar diye hasır sererek, göz yaşı ve para hediyesi ile pek acıklı bir şekilde yolcu ettiğini video’dan seyrettik. Ve adet olduğu üzere onların ebediyen yanlarında kalması için simgesel bir mezar da yapmışlardı. Bundan sonra nereye gideceklerini Iska Bey’e sormam üzerine Ankara’daki konuşmalarından sonra yurtları İskoçyaya gitmeden önce birkaç gün İstanbulda kalacaklar ve S.İ.L. üyesi iki Amerikalıyla görüşeceklerdi. Şaşırarak dedim ki : “Ama bizim alfabemiz var, biz okur yazarız! Onlar burada ne arıyorlar?” Iska Bey’de bilmiyordu doğrusu…

Bir ülkeyi sömürgeleştirmenin ve kaynaklarını çalmanın yollarından bir tanesi de gösteriyor ki yumuşak güç (ikna etme) kullanarak dinlerini Hristiyan şeriatı ile değiştirmek, dillerini değiştirmek ve giderek geçim kaynaklarını ellerinden alarak onları işsizleştirmek amacıyla, gizli ajanlar vasıtasıyla 5. Kol faaliyeti yapmaktır. Bu yol 18. ve 19. Yüzyıllarda Amerika’dan gönderilen misyonerlerin Osmanlı Devletini bölmek için ve sonra kiliselerde silah depolamak yoluyla silahlandırarak isyana teşvik yoluyla bizlere de uygulanmıştır, 1950’lerin sonunda Pariste Kürtçe öğrenip doğuya giden ve Erzurum 202.Piyade Komutanı olan babama yakalanan, Ankara, Yenimahalle Yunus Emre ilkokulunda tozunu içtiğimiz tatsız beyaz sıvı bedenimize sokulmuş ve 1960’larda Türkiye’de bilinen sayısı bini açan “Bariş Gönüllüleri” adı altında güzel ve genç kızlar casus olarak kullanılmıştır. Onlardan bir balerin barış gönüllüsü ise TED Ankara Koleji orta son beden eğitimi dersimize girecek kadar bize yaklaşmıştır. Bu faaliyetler hala devam etmektedir. Aşağıdaki video çekiminde görülen geleneksel vurgulu çalgılar arasında giderek gitarlar beyazların yerleşimiyle adaya girmiş ve akorlarla çalacak kadar da müzikçiler hüner kazanmıştır20..



https://www.youtube.com/watch?v=g5IOgQGZPXU





2 Bkz. Dipnot 2.

3 Sosyolog

4 Sosyal antropolog

5 Şimdi ise Papua Yeni Gine Kina’sı (PGK) para birimi olarak kullanılır (http://www.tarihiolaylar.com/ulkeler/papua-yeni-gine-205, 28.12.2018).

6 Köy Enstitüleri (1936-1954) de bu amaçla açılmış ve 2. Dünya yokluk yıllarında Türk köylüsünün ve kentlisinin kendi geçimini sağlamasında faydalı olmuştur Ergenekon, Begümşen, Nisan 2016, Köy Enstitülerinin Kuruluşu, http://dagarcikturkiye.com/emek-inanc-ve-raks-yd-2272.html

7 Homo sapiens sapiens

12 Papua New Guinea (https://en.wikipedia.org/wiki/Papua_New_Guinea, 28.01.2018)

14 İtalya’daki Etrüsk ve İskandinav’yadaki Viking yazıları İtalyanca ve İskandinav dillerinde çözülemediği için gizemli, sır dolu anlamına gelen “Rün” kelimesi ile ifade edilir. Bugün İtalyanlar “Latinler alfabeyi Etrüsklerden öğrendi ama zaten onlar da Latindi” derler.

15 https://sites.google.com/site/newguineaworld/families/trans-new-guinea/central-west-new-guinea/digul-river-ok/kamula-elevala-river/kamula

16 Bkz. Dip not 1.

17 Reesink (1976: 31-34) 97 comparative terms for Kamula
    Shaw (1986: 68) 99 comparative terms for Kamula
    Rule and Rule (1990) phonology of Kamula (unobtained)
    Rule and Rule (1990) grammar of Kamula (unobtained)
    Routamaa (1994) grammar of Kamula
    Routamaa and Routamaa (1995) phonology for Kamula of Kesiki village
    Routamaa and Routamaa (1996) dialect survey of Kamula
    Routamaa and Routamaa (1997) orthography for Kamula
    Routamaa (1997) Kamula events and participants
    Routamaa (1997) Kamula tail head linkage
    Routamaa and Routamaa (2002) sketch phonology of Kamula
    Routamaa and Routamaa (2007) dictionary of Kamula

18 https://www.sil.org/about

19 Kamulo Doso Improved Forest Management Carbon Project (http://redd-database.iges.or.jp/redd/download/project;jsessionid=39BBB27360C83C3867FB35E898FA0E15?id=94, 28.01.2018).

20 Telif hakkı saklıdır. Atıfta bulunmadan alıntı yapılamaz, izinsiz tümü iktibas edilemez (Kanun No. 5846 )

Bunları da sevebilirsiniz