Cannes Film Festivali

Dünyada sinema yaygınlaşıp geliştikçe sinema camiası uluslararası sinemanın bir araya gelebileceği bir festival ihtiyacı hissettiler. Bu yönde ilk adım Venedik’le 1932’de atıldı ancak festival kısa sürede Hitler ve Mussolini’nin etkisi altına girdi. İki diktatör işi bizzat gösterilecek filmleri ve ödül verilecek isimleri seçmeye kadar götürdüler. Fransa’nın çağrısını dikkate alan uluslararası sinemacılar 1939 Eylül’ünde Cannes’da bir araya gelmek için karar aldılar. Tarihin İlk Cannes Film Festivali için harekete geçen sinemacılar 1-20 Eylül arasını tarih olarak belirlediler ve ağustos ayının ortalarından itibaren Fransa’nın güneyindeki bu güzel kente gelmeye başladılar. ABD’den The Wizard of Oz, Fransa’dan The Nigerian, Polonya’dan The Black Diamond öne çıkan filmlerdi. Sovyetler Birliği’ni temsil eden filmlerden birinin ismi ise çok ironik bir şekilde Tomorrow, It’s War yani Yarın Savaş Başlıyor’du.



1 Eylül 1939’da sabah saatlerinde William Dieterle’nin The Hunchback of Notre Dame’ı gösterildi. Filme girip izleyen sinemaseverler, çıktıklarında Dünya Savaşı’yla karşılaştılar. Hitler ve alman orduları Polonya’ya girmişti. Tarihin İlk Cannes Film Festivali, tek bir film gösterildikten sonra iptal edildi.

İlk denemeden 7 yıl sonra 1946’da Fransız hükümeti yine kolları sıvadı. 20 Eylül 1946, şanssız ilk denemeden sonra tarihin ilki olarak kabul edildi. 18 ülkeden filmler festival seçkisi içinde yer aldı. Billy Wilder’ın The Lost Weekend, Roberto Rossellini’nin Open City, René Clement’ın The Battle of the Rails, David Lean’in Brief Encounter filmleri gösterim şansı buldu. İlk yılın onuruna 9 filme ödül dağıtıldı.

Festival 1952’ye kadar 1948 ve 1950 hariç olmak üzere Eylül ayında düzenlendi ancak

1952’den itibaren festival Venedik Film Festivali’nin de sonbaharda düzenlenmesinden dolayı Mayıs ayında düzenlenmeye başlandı.



Festival, 1948 ve 50 yıllarında maddi zorluklar nedeniyle yapılamadı. Bu yıl 70. defa düzenlenen festival, ilk Altın Palmiye’sini ise 1955’te dağıttı. 1970’lerde festivalde birçok önemli değişiklik yapıldı. 1972’de başkan olan Robert Favre Le Bret filmlerin seçilme prosedüründe önemli değişikliklere imza attı. O zamana kadar ülkeler onları temsil edecek filmleri seçiyor ve festivale yolluyorlardı. Ancak bu tarihten sonra festivale katılacak Fransız filmleri ve yabancı filmler oluşturulan iki ayrı komite tarafından seçilmeye başlandı.

Cannes Film Festival’inde Yılmaz Güney’in Yol filmi 1982 yılında, Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmi ise 2014 yılında Altın Palmiye ödülünü kazanmıştır.



70. FESTİVALDEN NOTLAR



Dünyanın en prestijli sinema randevusu olarak gösterilen festival bu yıl 17-28 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirildi. Festival boyunca 29 ülkeden 49 uzun metrajlı film gösterildi. Festival yönetimi bu filmleri 1930 film arasından seçti. Ancak seçilen 49 filmden sadece 18’i “Altın Palmiye” ödülü için yarıştı. Festivalde Altın Palmiye için yarışacak bir diğer yönetmen de Fatih Akın. Türk kökenli Alman yönetmen bu yılki Cannes Film Festivali’ne senaryosu kendisine ait, 2017 yapımı “Aus dem Nichts” (In the Fade) adlı filmle katıldı. Filmin başrollerinde Diane Krüger ve Numan Acar var. Hollywood prodüksiyonlarıyla ünlenen Alman aktris Krüger bu filmle birlikte ilk defa Almanca bir filmde oynuyor. Fatih Akın, Yaşamın Kıyısında (Auf der anderen Seite) adlı filmiyle 2007 yılında Cannes Film Festivali’nde en iyi senaryo ödülüne layık görülmüştü. Festivalde bu yıl ilk defa bir sanal gerçeklik filmi de yer aldı. Bu kapsamda yönetmen Alejandro Gonzalez Inarritu’nun Carne y arena adlı filmi gösterildi.

Senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı ve Şerif Gören ile birlikte yönettiği Yol filmi, bu yıl festivalde yeniden gösterildi. 1982 yılında Altın Palmiye ödülünü kazanan Yol Cannes’ın tarihini yansıtması planlanan ‘Cannes Klasikler’ bölümünde seyirciyle buluştu.
Yerli sinemada altın palmiye ödülünü alan ilk film olma özelliğini taşıyan  Yol  filminin başrolünde Tarık Akan, Şerif Sezer, Halil Ergün yer almıştı. Cannes Klasikleri bölümünde  Yol ’un yanı sıra bu yıl,  La Bataille du Rail Blow-up Man of Iron  gibi önemli kült filmler de gösterime girdi.





Bu yıl Netflix tartışmalarının damga vurduğu  Cannes Film Festivali  ödülleri düzenlenen görkemli törenle sahiplerini buldu. Törende Altın Palmiye Ruben Östlund’un festivalde çokça övülen iki buçuk saatlik kara komedisi  The Square ‘a giderken Sofia Coppola ise merakla beklenen filmi  The Beguiled ‘la En İyi Yönetmen Ödülü’ne ulaştı.

Senaryo ödülü ise yine yılın Cannes’da çokça övülen ve yılın en çok beklenilen iki filmi  The Killing of a Sacred Deer  ve  You Were Never Really Here ‘a gitti. Öte yandan Joaquin Phoenix, You Were Never Really Here’daki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne layık görülürken Fatih Akın’ın yeni filmi  In the Fade ‘in başrolünde yer alan Diane Kruger, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kucakladı.



En iyi film: The Square-Kare

70.si düzenlenen Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülü, “The Square-Kare” isimli filmiyle İsveçli yönetmen Ruben Östlund’un oldu.

Hiciv ve dramanın aynı sahnede birleştiği eserde bir müze küratörünün etrafında sanat, ticaret, siyaset ve kimlik konuları işleniyor.



Grand Prix ödülü: 120 Beats per Minute

Grand Prix ödülünün sahibi ise 120 Beats per Minute-Dakikada 120 Kalp Atışı isimli filmi ile Fransız yönetmen Robin Campillo oldu.

Eşcinsellik ve AİDS salgını konusununda farkındalığı arttırmayı hedefleyen filmde AİDS ve HİV hastalıklarının tedavisi için verilen mücadele konu alınıyor.



En iyi kadın oyuncu: Diane Kruger

Türk asıllı yönetmen Fatih Akın’ın “Solgun” adlı filminin başrolündeki Diane Kruger ise en iyi kadın oyuncu seçildi.

Filmde Almanya’nın Hamburg şehrindeki bir bombalı saldırıda eşini ve çocuğunu kaybeden bir kadının hikayesi konu alınıyor.



En iyi erkek oyuncu: Joaquin Phoenix

En iyi erkek oyuncu ise You Were Never Really Here (Hiçbir Zaman Burda Olmadın) filminde oynayan Joaquin Phoenix oldu.

İskoç yönetmen Lynne Ramsay’in filminde oynayan Phoenix seks ticareti yapan bir çeteden genç bir kız çocuğunu kurtarmak için uğraşan bir eski askeri canlandırıyor.



En iyi yönetmen: Sofia Coppola, The Beguiled-Büyülenmiş



En iyi senaryo: The Killing of a Sacred Deer-Kutsal Geyiğin Öldürülmesi ( Yorgos Lanthimos-Efthymis Filippou)/ You Were Never Really Here(Lynne Ramsay)



En iyi kısa film: A Gentle Night(Yönt: Qiu Yang)



Camera d’Or(Altın Kamera) Ödülü: “Jeune femme”  


FIPRESCI Ödülü: “Dakikada 120 Kalp Atışı”



70.yıl Onur ödülü: Nicole Kidman



Un Certain Regard En İyi Film: Lerd-Dürüst bir Adam


Un Certain Regard En İyi Yönetmen: Wind River



RUBEN OSTLUND – THE SQUARE



Ruben Östlund 1974 yılında İsveç’in batı kıyılarındaki küçük bir ada olan Styrso’da doğdu. Göteborg Üniversitesi’ne girmeden önce grafik tasarımı okudu. Göteborg Üniversitesi’nde yapımcı Erik Hemmendorff’la tanıştı ve birlikte Plattform Produktion’ı kurdular. Kayakçı olan Östlund üç kayak filmi yönetti. Uzun sekanslı çekimlerle kendi tarzına küçük dokunuşlar yaptı, film eğitimlerinden bugüne değin kurduğu ve geliştirdiği bu tarz işlerinde onun önemli bir imzası.







Ruben, insanların sosyal varlıklar olarak portrelerini esprili ve çok doğru bir biçimde vermesi ve filmlerinde Photoshop’u ve diğer görüntü işleme yazılımlarını kullanmasıyla biliniyor. Yapımcılığı Plattform Produktion’ın kurucu ortaklarından olan Erik Hemmendorff tarafından üstlenilen uzun filmi The Guitar Mongoloid 2005 yılında Moskova’da Fipresci ödülünü kazandı



Involuntary filmi ise 2008 yılında Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde ilk gösterimini yaptı. Bu film sonrasında 20 ülkeye dağıtıldı ve pek çok festivalde gösterilerek Ruben’i uluslararası üne kavuşturdu. İki sene sonra, Berlin’de bütün kamera hareketleri bilgisayarda yapılan kısa filmi Incident In A Banka filmiyle Altın Ayı ödülünü kazandı. Üçüncü uzun filmi Play’in ilk gösterimi Cannes’da Director’s Fortnight bölümünde yapıldı ve ardından Coup de Coeur ödülünü kazandı. Cannes’dan sonra Play, Venedik ve Toronto gibi pek çok festivalde gösterildi ve birçok ödül aldı.



Ayrıca Play Avrupa Parlamentosu’nun sinema ödülü olan Lux ödülüne aday gösterildi ve Nordik Ödülü’nü kazandı. Son on yılda Ruben’in işlerini sahneleme biçimi pek çok İskandinav yönetmeni etkiledi ve hd kamera, bilgisayar kullanma konusundaki deneyimi yol gösterici oldu. Yapımcı ortağı Erik Hemmendorff’la birlikte içinde başka yaratıcı görüntü yönetmenlerinin de olduğu ‘Göteborg Okulu’ olarak adlandırdıkları bir kolektif kurdular.







The Square, giderek belirsizleşen dünyada, topluluk duygusu, ahlaki cesaret ve varlıklı kişinin benmerkezcilik ihtiyacı hakkında zamanlarımızı yansıtan dokunaklı bir hiciv tiyatrosudur. Christian modern bir sanat müzesinin başarılı küratörüdür. Sanat camiasının merkez üssünde yaşıyor ve çalışmalarını ciddiye alıyor. Prestijli serginin açılışından birkaç gün önce saldırıya uğramadığı veya fark edilmeden geçmesine izin verilmeyeceği için soyundu. Hristiyan, faili avlamak için uğraşır ve sürekli olarak daha eğlendirici durumlara gelir ve onu kendi ahlaki pusadasını sorgulamaya zorlar. Aynı zamanda, yakında yapılacak olan serginin pazarlanmasına yardım etmek için kiralanan PR ajansıyla da uğraşmak zorunda



SOFIA CARMINA COPPOLA – THE BEGUILED



Sofia Carmin Coppola  Mayıs 1971 de New York’ta doğmuş   Akademi Ödüllü   Amerikalı  yönetmen, oyuncu ve yapımcıdır.  Jane Campion Lina Wertmüller  ve  Kathryn Bigelow  ile birlikte  En İyi Yönetmen Akademi Ödülü ‘ne aday gösterilmiş dört kadından biridir.





İlk yönetmenlik deneyimi olan  The Virgin Suicides   1999  filmiyle ünlendi. Büyükbabası  Carmine Coppola  besteci, babası:  Francis Ford Coppola   Oscar  ödüllü bir yönetmen, kardeşi  Roman Coppola  bir aktör, kuzeni  Nicolas Cage   Oscar  sahibi bir aktördür.

1991 yılında Razzie olarak bilinen ve yılın en kötülerine verilen  Altın Ahududu Ödüllerinde  En Kötü Yardımcı Aktris ödülünü kazanmıştır.







The Beugiled, Amerikan İç Savaşı sırasında yaralanan Kuzeyli Birlik askeri John McBurney (Colin Farrell), Güney’deki Konfederasyon’a bağlı Mississippi’de bir yatılı okulda kalan küçük bir kız tarafından bulunur ve hayatı kurtarılır. Sadece kız öğrencilerin kaldığı ve Martha Farnsworth’ün (Nicole Kidman) yönettiği okulda bakımı yapılıp iyileştirilen düşman askeri, zamanla oradaki herkesle yakınlık kurar. Ancak bu yakınlığın dozu arttıkça bu yalnız kadınlar birbirlerine düşecek, daha sonra da adama sırt çevireceklerdir.
Film, Thomas P. Cullinan’ın A Painted Devil adlı romanından uyarlandı.





YORGOS LANTHIMOS – THE KILLING OF A SACRED DEER



Lanthimos Atina’da doğdu. Atina’daki Hellenic Sinema ve Televizyon Okulu Stavrakos’ta film ve televizyon yönetmenliği okudu. 90’lı yıllar boyunca Yunan dans tiyatrocuları için bir dizi video yönetti. 1995’ten beri müzik videolarına, kısa filmlerine ve deneysel tiyatro oyunlarına ek olarak çok sayıda TV reklamı yönetti. Atina’daki 2004 Yaz Olimpiyatlarının açılış ve kapanış törenlerini tasarlayan yaratıcı ekibin üyesidir.





Tiyatro reklamları, müzik videoları, kısa filmler ve tiyatro oyunlarının yanı sıra Yunan koreograflarıyla işbirliği içinde bir dizi dans videosu yönetti.

Uzun metrajlı filmi kariyerine ana akım film My Best Friend’ten başlayarak akıl hocası Lakis Lazopoulos’la yönettiği filmleri paylaştı ve ardından 2005 Toronto Film Festivali’nde ilk gösterime giren deneysel film Kinetta izledi. Üçüncü uzun metrajlı filmi Dogtooth, 2009 Cannes Film Festivali’nde Un Certain Regard Ödülü’nü ve ardından da dünya çapındaki festivallerde çok sayıda ödül aldı. 2011 yılında En İyi Yabancı Film Filmi Akademisi Ödülü’ne (Oscar) aday oldu. Dördüncü uzun metrajlı filmi Alps (2011), 68. Venedik Uluslararası Film Festivali’nde Osella En İyi Senaryo Ödülünü kazandı.,

İlk İngilizce filmi The Lobster, 68. Cannes Film Festivali’nde Yarışmada gösterildi ve Jüri Ödülü’nü kazandı. Ayrıca 2015 Avrupa Film Ödülleri’nde En İyi Senaryo ve En İyi Kostüm Tasarımı’nı kazandı. 2017’de En İyi Özgün Senaryo Akademisi Ödülü’ne (Oscar) aday oldu.



Beşinci filmi The Lobster’ın senaryosu, Rotterdam’daki 42. Uluslararası Film Festivali’nde 2013 için En İyi CineMart Projesi olarak ARTE Uluslararası Ödülüne layık görüldü. [10] Film 2015 Cannes Film Festivali’nde Palme d’Or için yarışmak üzere seçildi ve Jüri Özel Ödülünü kazandı.





Yorgos Lanthimos’un son filmi The Killing of a Sacred Deer’da yönetmen izleyiciyi işlevsiz olan ve kendi içerisinde büyük bir dengesizlikte bozuk bir yapıya sahip olan bir ailenin içerisine sokuyor. Ergenliğindeki bir çocuğun ailenin içerisine karizmatik bir cerrahı sokması ve daha sonra bütün her şeyin beklenmedik bir şekilde ters gitmesiyle olayların ekranda vuku bulacağı filmde cerrahı Colin Farrell canlandıracak ve cerrahın eşi rolünde ise karşımıza Nicole Kidman çıkacak. |





LYNNE RAMSAY – YOU WERE NEVER REALLY HERE



Lynne Ramsay 5 Aralık 1969 doğumlu, Ulusal Film ve Televizyon Okulu (NFTS) mezunu, İskoçyalı bir yönetmen. En çok bilinen filmleri arasında Ratcatcher, Morvern Callar ve We Need to Talk About Kevin var. Kadın olması -film endüstrisine erkeklerin hakim olduğunu hesaba katalım-, genç olması ve başarılı olması en çok dikkat çeken yönleri ve şimdiden herkes onu geleceğin en iyi yönetmenleri arasında sayıyor.







Lynne aynı zamanda fotoğrafçı da. Belki bu yüzden “an” ı muhteşem bir şekilde yakalıyor ve filmlerinde herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği kareler sunuyor. Küçük dokunuşlarla, basit ama anlamlı detaylarla örülü filmleri bir mesaj verme derdinde değil, daha çok sizi filme çekip mekanı, zamanı, özneleri ve durumu hissetmenizi sağlıyor. Yönetmenin İlk uzun metrajlı filmi Ratcather’dan önce çektiği Gasman, Kill the Day ve Small Deaths gibi kısa filmleri de çokça beğenildi ve bir çok ödül aldı.









You Were Never Really Here, başrolünde Joaquin Phoenix‘in yer aldığı film bir savaş gazisinin şehrindeki seks ticaretini önlemesi adına verdiği mücadeleyi konu alırken; drama Joe’nun yüksek rütbeli bir politikacıdan kızını genelevden kurtarması için yeni bir iş teklif almasıyla şekilleniyor. Jonathan Ames‘in aynı adlı kitabından beyazperdeye uyarlanan yapım, Amazon Stüdyoları’nın katkılarıyla ekrana taşınıyor. Ancak Amazon’un bir online platform olması sizi yanıltmasın. Amazon yapımcılığını üstlendiği filmleri sinema salonlarında izlememiz için fırsat sunuyor. Yapımda Phoenix’e Todd Haynes‘in merakla beklenen  Wonderstruck  filminde kamera karşısına geçen Ekaterina Samsonov, Alessandro Nivola ve Alex Manette eşlik ediyor.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın