Yağma, Talan Engel Tanımıyor

Bu yazıyı 31 yıllık gazetecilik özenimi ikinci plana koyarak yazmak istiyorum aslında. Mesleki özenimi koruma çabasıyla cebelleşiyorum. Çok kızgınım çünkü, çok… Daha da ötesi isyanım kabına sığmıyor. Çok ağır sözler dilimin ucunda. Bunları haykırmak istiyorum da… Memleketin haline yanarken, sıkılırken, üzülürken üstelik… Ya sizin bu ülkeye, insanlarına, doğaya yaptığınız yetmedi mi ? Çevre Bakanlığıymış ! Çevre düşmanı desek daha doğru olacak. Türkiye’nin en güzel bölgelerinde, denizlerinde, dağlarında, derelerinde, göllerinde yol verdiğiniz katliamlar yetmedi mi? Doymadınız mı ? Hiç mi utanmanız, vicdanınız yok ? Hiç mi çocuklarınıza, torunlarınıza, gelecek kuşaklara sorumluluğunuz yok? Ne kadar doyumsuzsunuz ! İktidarınız ve sermayenin çıkarları için bu ülkeye bu kadar mı kıyılır? Yatıp kalkıp günahtan söz ederken bu denli günahkar olmayı nasıl göze alıyorsunuz? Yeter artık,yeter… YENİ BİR ŞİRKET Dört yıl önce Karaburunlu’lar dersinizi vermişti ; o zamanki Yunanlı şirkete ilçemizin en güzel kıyılarında, en güzel denizlerinde balık çiftliği kurma girişiminden havanızı almıştınız. Ders almadınız mı, akıllanmadınız mı? Şimdi yine Karaburun Saip- Abbarseki kıyalırını bu kez farklı bir şirkete peşkeş çekiyorsunuz. Sözde Karaburun bölgesini turizm alanı ilan etmiştiniz. Yani bölge, turizmle yaşayacaktı. Şimdi gelmiş onbinlerce insanın denize girdiği, ender bir eko sisteme, kıyıların dibine tesis kurmaya zemin açıyorsunuz. Kıyılarımızın küçük balıkçı kayıklarına, emekçilerine 50 kulaç ağ atmaları için binbir engel getirirken kirlilik saçacak, yıllık 7 bin 500 bin ton kapasiteli tesisi burnumuzun dibine sokmanın anlamı nedir? Nereden bakalım, nerenizden tutalım ? Ülkemizdeki ender kalan bir deniz parçasını yok etmekten mi, orada yaşayan canlıları katletmekten mi, doğal yaşamı mahvetmekten mi ? İnsanların bu denizi paylaşmalarını engellemek, turizm işletmelerini, bakkalı, kasabı, manavı, kısaca tüm esnafı mahvetmekten mi? Sektörde çalışanları işsiz güçsüz bırakmaktan mı, hangisinden söz edelim? Ya, siz bu ülkede yaşamıyor musunuz? ÇEVRE DÜŞMANLARI… Sayısız örneğini gördük AKP iktidarında; çevreyi korumakla ilgili bakanlık, adeta çevre düşmanı. Halka, hukuka karşı kendi çıkardıkları ÇED yönetmeliğini bile defalarca değiştirmekten, utanmadı, sıkılmadı, yorulmadılar. Olacak şey mi? *** Yediniz, bitirdiniz, tükettiniz!.. Sizin döneminizde, kışın göbeğinde Trabzon’da ormanlar yakıldı en son. Yıllardır kentlerimizi, doğamızı yandaşlarınıza, rantçılara, sermayeye peşkeş çektiniz. Doymak bilmiyor iştahınız, yağma ve talan hırsınız… Bari ülkenin en bakir, bozulmamış topraklarına kıymayın! Siz o koltuklardan gidince, iktidarınız bitince, yağmadan arta kalan bir coğrafya kalsın peşinizde… “Oraya kıyamadık” dersiniz en azından. Biraz insanlığınız, kalplerinizde sevgi, merhamet kaldıysa, mümkündür… Geçmişte âşık olmuşsunuzdur, hiç olmazsa onun adına “yeter” deyin. Türkiye’nin yağmadan kısmen kurtulmuş ender topraklarından Karaburun’a kıymayın. Bu coğrafyanın üçte ikisini, RES’ler için beş yandaş şirkette verdiniz. Temiz enerjiye evet ama, vur deyince öldürüyorsunuz beyler… Taşocaklarını kapatın. *** Bu Akdeniz’in en temiz denizini, her geçen gün büyüttüğünüz balık çiftlikleriyle kirletiyorsunuz insafsızca. Kendi yaptığınız yasalara bile uymuyorsunuz. Yeter artık, bu denizleri yüz yıl sonra bile temizlenemeyecek kirliliğe mahkûm etmeyin… Dinleyin! Biraz vicdanınız varsa anlatayım. Karaburun, dünyada nergisin anayurdu. Belki sevdiğinize, eşinize, evinize almışsınızdır, olağanüstü kokar. Nergis tarlaları imara açılıyor. Yapmayın!.. Karaburun Yarımadası, karasal ve deniz bölgeleri, doğal yapısı ve barındırdığı uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış türleri de içeren bitki ve hayvan varlığıyla, çok özel ve nadir bir alandır. Doğu Akdeniz Havzası’nın en temiz kalmış bölgesidir. Bunu unutmayın. Bölgenin özel çevre koruma alanı ilan edilmesi belki kurtuluş. Çünkü bu coğrafya çok özel. Nesli tükenme tehlikesindeki Akdeniz foklarının, kalan son önemli üreme ve yaşam alanı. Yine nesli tükenme sürecindeki deniz çayırları Akdeniz’de yalnızca bu sularda kaldı. “Hurma” adıyla bir zeytin türü var ki dalından kopar ye, yeryüzünde yalnızca bu coğrafyada yaşıyor. *** Karaburun’un simgesi kıl keçisini unutmayayım. Gelin, bölgedeki ekolojik ve organik tarımı, küçük kıyı balıkçılığını, turizmi, zeytinciliği, köylerde sürdürülen geleneksel yaşam biçimini, kültürü öldürmeyin! Karaburun dünya mirasıdır, özel olarak korunması gerekir, artık anlayın!.. BİRAZ SOLUKLANIN ARTIK Milli Park, Tabiat Parkı, Tabiat Anıtı ile Tabiatı Koruma Alanları’nı, Muhafaza Ormanları’nı, Yaban Hayatı Geliştirme Sahaları’nı, Özel Çevre Koruma Bölgeleri’ni ve Doğal SİT Alanları’nı bile yatırımlara açan… Cumhuriyet’in yıllardır koruduğu meraları, yaylaları imara açan… Korumacı yasaları değiştiren… Altına imza attığı BM, Avrupa Konseyi, Biyolojik Çeşitlilik, RAMSAR benzeri uluslararası sözleşmeleri, protokolleri ihlal eden… Yerel yönetimlerin elindeki imar yetkisini merkezi hükümetin bakanlıklarına alan… Deniz, göl ve nehir kıyılarını, dağları ve ormanları yağmalatan… Binlerce yıllık buluntulara “çanak çömlek” diyen… Kıyılara, koylara yapılmış kaçak yapılara dokunmayan… Başta Karadeniz’dekiler olmak üzere ülkenin derelerini HES yatırımlarıyla sermayeye peşkeş çeken, doğal yaşamın can suyunu kesen… Kaz Dağları’nı, Kozak Yaylası’nı, Toroslar’ı, eşsiz ormanları delik deşik edip, madencilere ve taşocaklarına sunan… En değerli kıyılara, Karaburun gibi temiz ve bakir alanlara denizi kirleten balık çiftliklerini konduran ve bu tesislerin kendi çıkardıkları yönetmelikleri bile delik deşik etmesini seyreden… Güzelim Akyaka’ya, turizm beldesi Çeşme gibi benzersiz, ender hassas alanlara TOKİ konutları belasını saran… 1. sınıf tarım alanlarını Cargill örneğinde görüldüğü gibi yabancı sermayeye, sanayiye açan, çimento fabrikalarına terk eden… İstanbul’un depremde toplanılacak yeşil alanlarına bile AVM diken… Haliç Tersanesi, Haydarpaşa Garı gibi tarihi ve kültürel değerlerini yok sayan Ayazma, Sulukule, Fener, Tarlabaşı, Balat ve Ayvansaray’da kentsel dönüşüm adıyla yoksulların evlerini alıp, sermayeye pazarlayan… 3. köprüyle İstanbul’un tükenen ormanlarını daha da yok eden… Antalya Beldibi’ndeki Dışişleri Bakanlığı arazisine otel yaptıran, Sazak Koyu’nu yandaşlara sunan… Atatürk Orman Çiftliği’ni imara açan… TMMOB’ye bağlı meslek odalarının yetkilerini ellerinden alan… Bodrum Torba Koyu’nda, yandaşın Tabiat Parkı’nda otel işgaline onay veren… Liste çok uzun, saymakla bitmiyor… Diyeceksiniz ki meclisi, ulusal egemenliği tek bir kişiye bağlama çabasında, kendi kendini de yok sayan bir iktidar söz konusu olduktan sonra… Benimki insanı bir itiraz, eminim ki benzer kaygıları taşıyan yurttaşlarımız da var gelecek kuşaklar adına… En azından tarihe not olsun diye…

Bunları da sevebilirsiniz