Cumhuriyetçilik Misyonu, Anti-Emperyalisttir! …

1953 doğumlu ve İzmir’in en köklü eğitim kuruluşlarından Bornova Anadolu Lisesi’ nin ünlü eğitim gönüllüsü vakfı BALEV, her yıl “Balev Beyaz Ödülleri ” ismi altında ülkemize ve eğitime hayat boyu hizmet eden sembol isimlere törenle ödül verir. Bu mümtaz kuruluş, 2016 Aralık ayında bana da İzmir Havagazı Fabrikası’nda gerçekleşen ve çok seçkin bir kitlenin katıldığı törenle “Beyaz Yaşam Ödülü”nü takdim etti. Bu cumhuriyetçilik idealleri üzerine bir ömür boyu yaptığım yaşam ve yazın emeklerim üzerine verildi.

Ben ödülümü BALEV Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Göktepe’nin elinden aldım ve tüm katılanların ayakta alkışladığı bir konuşma gerçekleştirdim. Diğer ödül alan Prof. Kamil Uğurbil, iş kadını Sanem Oktar ve sanatçı Ümit Tunçağ’ı sevgiyle kutluyorum.

O gün ödül öncesi Alsancak Miko Cafe’ye gidip ismimin yazıldığı masada efkâr dağıttım. Yine o şirin kafedeki masalarda isimleri yazılı dostum Hikmet Çetinkaya, İlhan Selçuk ve Can Yücel babaya selam çaktım. Ödülümü aldıktan sonraki gün Karşıyaka’daki çocukluğumun geçtiği ve ismimi taşıyan “Yaşar Aksoy Sokağı”na gidip tabelamın altında bir açık hava çayhanesi çalıştıran Kürt kardeşimizden tabure üstünde çay içtim. Beni yetiştiren ana ve babama ve de şehitlerimize rahmet diledim. Beyaz bir yaşam sürmek kolay olmadı be dostlar… Eyy, üç torunum beni duyuyor musunuz?.. Sağlıcakla…

Benim Misyonum Nedir?

Yukarda yazdıklarımı daha sonra Facebook’ta paylaşmıştım. Sağ olsunlar, 626 beğeni, 162 yorum, 20 adet paylaşım ile dostlar, arkadaşlar, tanıdık tanımadık beni kutladılar. Dedik ya, sağ olsunlar…

Buraya kadar anlattıklarım kendimi övme bahsindedir. Okunmasa da olurdu. Esas söyleyeceklerim başka. BALEV ödülünü aldığım akşam, konuşma sıram gelince 300 kişiye yakın çok önemli ve seçkin İzmirlilerin bulunduğu salona kısa bir konuşma yaptım.

Kısa, net, yıldırım gibi vurgulu ve deprem gibi sarsıcı bir konuşmaydı. Konuşmam bitince yüzlerce kişi ayakta alkışladı ve onlarca kişi üzerime geldi.

Bu konuşmamı burada paylaşıyorum. Ders alınması niyetiyle…

– Dostlarım bu ödülü verdiniz, teşekkür ederim, sağ olun. Şimdi burada bir teşekkür konuşması yapmak zorundayım.

Benim bu ülkede ve şehirde değişmez bir misyonum vardır. Yine bu misyonum üzerine konuşma durumundayım. Politikadan, spordan, magazinden, edebiyattan sayfa açamam. Yalnız ve yalnızca misyonumun gereği doğrultusunda konuşacağım.

Benim misyonum, Milli Kurtuluş Savaşı doğrultusundaki Cumhuriyetçilik ateşini devam ettirmek, harlatmak ve zafere götürmek üzerine tam 50 yıldır özenle kurgulanmıştır.

Ama diyeceksiniz ki, dün bombalar patladı, İstanbul’da canlar öldü, yüzlerce yaralı var, yarın ne olacağı meçhul. Cumhuriyet batıyor. Bu yüzden suratımız asık, içimiz kan ağlıyor.

Dostlarım bu serzenişleriniz bana vız gelir.

Milli Kurtuluş ve tam bağımsızlık ateşini yüreğinde hisseden, bu güncel görüntülerden korkmaz, ürkmez!

Diyeceksiniz Silahımız Yok?

Hasan Tahsin’in silahı mı vardı?… İzmir’in işgalinden önceki akşam, şimdiki Maşatlık Tepesi’nde (Bahribaba Parkı) yapılan milli mitingde (Reddi İlhak mitingi) Yunan işgaline karşı çıkıldığı gibi, İtilaf Devletlerine karşı bir direniş yapılmaması konusunda ısrarcı konuşmalar gerçekleşti. Padişah’ın İstanbul hükümeti İzmir’e gönderdiği ısrarlı emirlerde sakın ola Yunan’a karşı bir terbiyesizlik yapılmamasını emrediyordu.

O akşam gazeteci Hasan Tahsin , direniş yönünde en heyecanlı konuşmayı yaptı.

Ancak şehrin ileri gelenleri, “Bu genç adam bir halt edecek” endişesi ile Hasan Tahsin’i çevrelediler ve belindeki silahı aldılar.

Gecenin ileri saatlerinde Hasan Tahsin’in silahı yoktu. Ancak sabaha karşı bir haber yayıldı kentin arka sokaklarına. Bir yurtsever subay, Yeni Kale’deki garnizon cephanesini basmış, kaçırdığı bir kamyon silahı Değirmendağı’nda (şimdiki Hatay semti tepesi) halka dağıtmaya başlamıştı. Hasan Tahsin oraya yetişti ve dağıtımdan bir silah ve mermi aldı. Sonra yurtsever kalabalık İzmir Hapishanesi’ni (şimdiki Konak Çok katlı Otoparkı) basıp mahkumları serbest bıraktılar ve onlara silah dağıttılar.

Hiç bir mahkum kaçmadı.

Hepsi Konak Meydanı’nda Kemeraltı çarşısı girişinde mevziiye yattı ve Yunan’ı beklemeye başladılar.

Yunan Ordusu karaya çıkıp sabah Konak Meydanı’na girince Hasan Tahsin silahını ateşledi ve şehit oldu.

Ardından çatışmaya katılanlar İzmir Hapishanesi’nin mahkumlarıydı, hırsızlar, katiller, kaçakçılar ve kader mahkumlarıydılar, ama hepsi yurtseverdiler.

Emperyalizme karşı ilk direniş böyle başladı.

Arkadaşlarım kimse bana silahımız yok demesin!

Ben burada “silahı” bir ateşli alet olarak değil, bir ateşli Başkumandan, bir ateşli örgüt, bir donanımlı fırka ve ateşli bir milli kurtuluş ideolojisi olarak algılıyorum ve size sunuyorum. Cumhuriyetçilik, işte bu akkor haline gelmiş magmadan fışkırarak infilak eder.

Kurtuluş yolunun kaybolduğunu sanmayın.

Hepsi bulunacaktır.

Hepsi var olacaktır.

Beni dinlediğiniz için saygılarımı sunuyorum.”

Bunları da sevebilirsiniz