Fidel’in Öğrettiği!

“Görüntü ile öz aynı olsaydı bilime gerek kalmazdı!”
Karl Marks

Son yıllarda giderek tırmanan bir eğilim olan geziden Küba’nın payına düşen az değil. Çok sevindirici bir durum. Geziyi sıradan bir tüketim aracından çıkartıp kültüre, öğrenmeye dönüştürme hevesinin bu eğilimdeki payı yadsınmaz!

Küba gezginlerinin ortak özelliği okumuş, yazmış ve biraz da Küba’ya yakın ilgi ve sempati duyuyor oluşu. İlgi duyanların bu ortak özelliği Küba’ya tur düzenleyen şirketleri de düzeyli olmaya zorluyor.

Bundan 12 yıl önce Küba’yı görme fırsatı yakaladığımda hevesim heyecanıma karışmıştı.

Kabul etmem gerekir ki; tüketim heveslisi olmasam da tüketimin amentü sayıldığı ortamda bulunmam bile bu eğilimle bezenmiş olmama yetmişti belli ki! Küba’da geçirdiğim bir hafta boyunca gelgitler yaşadığımı dün gibi anımsıyorum. Havana’daki yapıların dış görünümlerine yansıyan bakımsızlık, sokaktaki insanın bizlerin alışık olmadığı alçak gönüllü görünümü, kırsaldaki manzaranın zavallılığı gelgitlerimin kışkırtıcısıydı!

Hindistan’a ulaşma umuduyla yola çıkıp buralara erişenlerin ayak basışından bu yana 500 yıl geçti! Küba ve Kübalı uygarlıkla tanışalı da denilebilir. Şunun şurasında Küba’nın ve Kübalının uygarlıktan kurtulması yarım yüzyıllık bir serüvendir. Başka deyişle Küba uygarlardan kurtularak uygarlığa kocaman bir adım atmıştır.

Yazının başında kısaca değindiğim gibi Küba’ya ve Küba’daki yönetim biçimine soğuk bakmayan ben ve benim gibilerin bile yanılsama içinde olduğu kesindir. Romantik başlayan, düş kırıklığıyla biten Küba izlenimlerini birazcık özendirmeyle pek çok dostunuzdan dinleyebilirsiniz.

Küba, İngiltere büyüklüğünde tropikal bir Karayip adası. Nüfusu 10 milyonu aşkın. Yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından şanslı olduğu söylenemez bu güzel ada ülkesinin.

Yirminci yüzyılın başında adada bugün de saygı gören Jose Marti’nin İspanyol sömürgeciliğine karşı verdiği mücadele başarılı olsa da; hamamdaki tellak değişimini çağrıştırırcasına İspanyolların yerini Amerikalıların almasıyla sonuçlanmış. Zalimin dili değişse de, yaptııkları bakımından İspanyolların bıraktığı yerden sürdürdükleri görülmüş süreç içinde.

İşte böyle bir ortamda gösterdi kendisini Fidel!

Hem de 26 Temmuz 1953’te Moncada Kışlası’na yaptığı baskın başarısızlıkla sonuçlanmışken! Eğilmeden, bükülmeden ve geri çekilir gibi yapıp ileriye doğru kocaman adımlar atarak!

Mustafa Kemal’in Bandırma ile Samsun’a çıktığı gibi Granma’yla Küba’ya ayak bastığında çevresinde Mustafa Kemal’inkinden biraz daha fazla insan vardı.

İki yıl içinde Küba’nın altını üstüne getirip Havana’ya vardığında Batista çoktan Dominik’in yolunu tutmuştu. Fidel çok daha zorunu Küba Devrimi’ni yaptıktan sonra yaşayacaktı. Füze krizi, Domuzlar Körfezi Çıkartması, ambargo, sayısız suikast girişimi devrimin temel kuralı sürekliliğin önüne geçemedi.

Fidel’in bir başka önemli ve ödünsüz özelliği Küba’da demokrasi tramvayının çalışmasına izin vermemesiydi. Bu tramvay bir kez çalıştığında içine doluşanların hangi durakta ineceğini kestiremeyeceğini öngörmüş olmalıydı.

Fidel’e düşman olmayanlara bile eleştiri fırsatı vereceğini bile bile ülkesine ve devrimine dört elle sarıldı. Vicdansız sömürü yetmezmiş gibi bir de Kübalı kadınların, kızların bedenlerini pazarlamalarıyla üne kavuşmuş bir arka bahçeyi başı dik, onurlu insanların ülkesine dönüştürmesi Fidel’in önde gelen başarısıdır. En kötü olasılıkla insanlık onurunun kurtarılmasına eşsiz hizmette bulunmuştur.

Onun yarattığı özün görünüme yansımamış olması bizlere aklımızı kullanmayı da öğretti. Sağlık, eğitim ve başkaca önemli bileşenleriyle İnsani Gelişmişlik Endeksi Fidel’in yaratısını farketmemizi sağladı.

Kuşatılmış, soluk borusu tıkanmış bir ülkenin aklına güvenerek vardığı nokta küçümsenecek gibi değildir. Fidel ve ülkesi Küba bu açıdan değerlendirilmelidir.

Eğilmeyen, bükülmeyen ama daha da önemlisi umutsuzluğa kapılmayan, umut ağaçlarını bir fidandan köklü ulu çınarlara dönüştüren Fidel insanlığa bundan daha anlamlı şeyler öğretebilir miydi?

Bunca gerçeklik karşısında Küba sokaklarında rastlanan alçakgönüllü manzaralara, 1950 model otomobillere ve tüketim toplumlarının gözlüğüyle bakıldığında bulunabilecek başka kusurlara takılıp kalanlara bir soru!

Dünyanın en gelişmiş ülkesi ABD’deki 48 milyon aç için bir sözünüz var mıdır?

Küba’nın özde değilse de görünüşte kusurları varsa bizlerin de aynaya bakması gerekmez mi?

Güle güle Fidel!

Teşekkürler öğrettiklerin için!

Hep yaşayacaksın…

Bunları da sevebilirsiniz