Lanset: Koçbaşı Mı Tıp Dergisi Mi?

Lanset parmak ucundan kan almada kullanılan bir tıp gereci. Özel tasarım bir iğneye de benzetilebilir. Tıptaki yaygın kullanımı uluslararası tanınırlığı olan bir tıp dergisine ad olmuş. Bu örnek de doğruluyor ki; hiç bir şey göründüğü gibi olmayabilir! Hatta bir tıp dergisi bile! Adının önünde “saygın” sıfatını taşısa da! Sicillerinde insanları köleleştirme, bunu yaparken kitlesel şekilde kırılmalarına yol açma/seyirci kalma; bugün bile bu ve benzeri kötü alışkanlıkları çeşitli kılıflar altında sürdürme suçu kayıtlı olanların çok okunan ve saygı duyulan bir tıp dergisini emperyal çıkarlara alet edebilmelerine pek çok kişi şaşırabilir. Dünyaya ve olaylara emperyalizm penceresinden bakmama ısrarını sürdürürseniz daha çok şaşıracağınızı söylemekle yetineyim. Şaşıranlara şaşırmalarının önüne geçmede yararı olur düşüncesiyle güncel bir tıp dergisi olgusunu paylaşmakta yarar gördüm. Dergide kaleme alınmış olan ve yine tıpkı dergi gibi “saygın” bir konumu olan “İnsan Hakları için Hekimler” örgütünün raporuna dayandırılan yazı kendi gözündeki merteği görmeyip başkalarının gözünde çöp arayan emperyal uyanıklığı görmeyen gözlerin de içine sokacak cinstendir. Bağlantıdan yazıyı okuyabilirsiniz.(1) İngiltere’de yayımlanan tanınmış ve “saygın” tıp dergisi LANCET (Vol 388, August 20 2016)’te yayımlanan bir yazı derginin ilgi alanıyla bağdaşmayan ifadeler içeriyor. “İnsan Hakları için Hekimler” örgütünce yayımlanan rapora dayandırılan kimi bilgiler yanlış ve yanlı. Doğal olarak buna bağlı yorumlar da! İnsan Hakları konusundaki ihlaller yalnız Türkiye’nin değil batılıları da kapsayan bir dizi ülkenin baş ağrısıdır! Derginin yayımlandığı İngiltere’nin İnsan Hakları karnesi de sayısız suç ve hak ihlali içerir. İngiltere’nin bu karnesine göz atmak için çok da gerilere ve sömürgecilik yıllarına gitmeye gerek yoktur! Çok değil 10 yıl önce Londra’daki metro bombalamalarını izleyen günlerde keskin nişancı İngiliz güvenlik güçlerinin uzaktan “kuşku” üzerine vurduğu Brezilyalı elektrik teknisyeninin ailesine parasal tazminat ödenmiş olduğu bilinmektedir. Aileden özür de dilenmiş olduğunu varsayabiliriz. Batılı, güvenliği söz konusu olunca suçlu/suçsuz demeden istediğini vurabilir. Tek koşul ulusal güvenlik bakımından “kuşkulu” sıfatı taşımasıdır! Onun da üretilmesi için iki dudak arasından çıkacak bir çift söz yeterlidir. (2) Yine yakın zamanda Fransa’da gerçekleştirilen terör saldırılarından sonra OHAL ilan edildiğinde insan haklarıcı korodan tek eleştiri işitilmemiştir. Teröristleri haklama adına kurunun yanında yanan yaşlar olan sıradan insanların ölümü üzerinde tek sözcük edildiği duyulmamıştır. Sıra Türkiye’ye gelince akan sular durur, olmadık gerekçeler ileri sürülür. Uygar batılının en doğal hakkı olan ulusal güvenliği sağlama Türkiye için yasak ve hatta suç unsurudur. LANCET’te yayımlanan yazıya bakılırsa Cizre’deki bir hastanenin güvenlik güçlerince kaleye dönüştürülmüş olduğuna kolaylıkla inanılabilir. “Vay vicdansızlar!” demenize ramak kalır. Bubi tuzakları kuran, kazdıkları tünellerde kentlerin yer altlarında cirit atan, korunaklı yerlere yerleşip keskin nişancılık yapan, cankurtaranlara ateş açan PKK’nın varlığını göz ardı ederseniz “Kahrolsun TC” korosuna katılmamanız neredeyse olanaksızdır. LANCET’te Türkiye’nin güneydoğusunda yaşanan ayrılıkçı terör hareketi Türkiye hükümeti ile PKK (Kürdistan İşçi Partisi) arasındaki çatışma olarak niteleniyor. Yazıdaki yanlış bilgilendirme ve yönlendirme biri birine eşdeğer iki simetrik gücün anlaşmazlık içinde olduğunu kendince ustalıkla anlatma çabası içindedir. Bilgiden yoksun bir biçimde bu yazıyı okuyan ortalama insanın Türkiye Cumhuriyeti devletini vahşetle suçlaması olağan durumdur. Küçük dağları ben yarattım demekten geri durmayan “İnsan Hakları için Hekimler” örgütü Türkiye hükümetini ateş kesmeye ve insan haklarına uymaya çağırırken terör örgütüne de orantısal davranma tavsiyesinde bulunuyor. Her nedense bizlere yaptıkları tavsiyeleri metro girişinde insan vururken, Paris’teki bombalamalar sonrası önlem alırken anımsamıyorlar. Dergideki yazıda 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne de değinilmiş. Kitlesel tutuklamalar üzerinden eleştiri getirilirken; darbe girişimine ilişkin haberleri yeterince izlemediklerini de böylelikle dışa vurmuşlar. İki yüz elli dolayında can kaybından, asker görünümlü teröristlerin kendi insanlarının üzerine ateş açmasından ve kendi meclislerini bombalamalarından tek sözcükle söz edilmemiş olması yazıdaki akla zarar durumu yeterince ortaya koymuş oluyor. Batılı dostlarımızın bundan bir süre önce uydurma davalarda (Ergenekon, Balyoz, Odatv, Askeri Casusluk, vb.) sanal gerekçelerle zindanlara gönderilen hekimler konusundaki ilgisizliği henüz belleklerimizdeki tazeliğini korumaktadır. O günlerde hukuk dışı uygulamalarla karşılaşan hekimlerle ilgilenmeyenlerin darbe girişimi sonrası gözaltına alınan askeri ve sivil hekimlere yönelik yakın ilgisi düşündürücüdür. Doğrusunu isterseniz emperyalizmin gereğinde tıp dergisini bile koçbaşı olarak kullanma alışkanlığını bilenler için şaşırtıcı değildir bu “saygın” derginin gerçeklerden arındırılmış ve saptırılmış bilgilere dayanan yazısında öne sürülenler. Bu artık şaşırtıcı sayılamayacak duruma şaşıracakların çıkacağından da adım gibi eminim. Bu yazı onlar için yazılmış olsun… Kaynaklar: 1) http://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736(16)31414-3/fulltext?rss=yes 2) https://en.wikipedia.org/wiki/Death_of_Jean_Charles_de_Menezes

Bunları da sevebilirsiniz