Bankaların Durumu

Türk İhracatçılar Meclisi(TİM) üyelerine konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben diyorum ki faizler düştüğü, kredi imkanları genişletildiği zaman hem ülkemizin hem yatırımcıların hem de bankalarımızın önünde yeni bir dönem açılacaktır. Ülkemizin bu döneminde kredi vermekten imtina etmek şöyle dursun, uyduruk bahanelerle kredileri geri çağıran bankalar kendilerine bir saf belirlemiş demektir, bunu da duyurmak istiyorum” diyerek bankaları “uyarmış”. http://www.ulusaltarim.com/5895/Cumhurbaskani-Erdogan-dan-bankalara-cagri “Bankaların saf belirlemeleri” ne demektir? Saf belirlemek denilirken kastedilen ulusal ekonominin çıkarlarımı, yoksa iktidardaki siyasi iradenin tercihlerimidir? Hem serbest piyasa ekonomisini, sermayenin küreselleşmesini, serbest dolaşımını savunup, hem de faizi indir, krediyi geri çağırma diyerek piyasaya “ayar vermek” mümkün olabilir mi? Bu sorulara yanıt vermesi gerekenlerin başında, tabii ki devlet piyasanın işleyişine karışmamalı, düzenleyici ve denetleyici olmalı diyen akademisyeniyle, siyasetçisiyle, borsacısı, “medyacısıyla”, aktörü, aktrisiyle serbest piyasacı taifesi geliyor. Sorabildiler mi? Tabii ki hayır.Teşvikler, tahsisler, vb. kamusal destekler yoluyla devletin/vatandaşın sırtından beslenip semirmeyi, bu yüzden de siyasi iktidarlarla her zaman içli dışlı olmayı alışkanlık haline getirmişözel sektörümüzün “nadide” temsilcileri, utangaç laf dolaştırmaların dışında hepsi sus pus oldular doğal olarak. Bir zamanlar, gazetelere ilan vererek, işlerine gelmeyen iktidarları düşürme hakkını kendinde görenler, bu günlerde ekranlarda kıvırtıyor, sessizliklerine makul ve mantıklı gerekçeler bulmaya çalışıyorlar. Neyse konumuz, ortalığı boş bulunca bol keseden ahkam kesen, sıkıyı görünce kuyruğunu sıkıştıran, pejmürde, tatlı su piyasacıları değil. Bu yazıda, “Neo-liberal piyasacı sistemi kabul etmiş, sermaye hareketlerini serbestleştirmiş, dış kaynağa/borca bağımlı bir ekonomide faizlerin in deyince inmesi, çık deyince çıkması mümkün olabilir mi?”sorusuna yanıt aramaya çalışacağız.Dolayısıyla da, bankacılık sektörünün durumuna ilişkin genel bir değerlendirme yapmaktan çok, bankacılık sistemimizin, ulusal tercih ve kararlardan çok, uluslar arası finans sisteminin kararlarına bağımlı kılan yapısı üzerinde duracağız. Bu noktada, üç temel soru akla geliyor. Öncelikle yanıtlanması gereken soru “kimdir bu bankalar” olmalı. Bu soruyu iki başlık altında yanıtlamak gerekiyor. Birincisi bankaların kime ait olduğu (devlet, yerli özel, yabancı), ikincisi ise bu ayrıma göre, aktif büyüklüklerinin ne olduğu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından yayınlanan “Türk Bankacılık Sektörü Temel Göstergeleri, Mart 2016” isimli rapora göre; Türk Bankacılık Sektöründe Mart 2016, itibarıyla 34 adedi Mevduat, 13 adedi Kalkınma-Yatırım ve 6 adedi Katılım Bankası (İslami bankacılık) olmak üzere, toplam 53 banka faaliyet göstermekte. Yine aynı rapora göre, bunların11 (9+2) adedi kamu ve TMSF, 13 adedi yerli özel, 29 adedi ise yabancılara ait. (https://www.bddk.org.tr/WebSitesi/turkce/Kuruluslar/Bankalar/Bankalar.aspx) İkinci soru, sayıdan da önemli olan aktif büyüklükleri. Ülkemiz Bankacılık Sektörünün aktif büyüklüğü, Mart 2016 döneminde bir önceki yılsonuna göre %2,1 artarak 2.408 milyar TL olarak gerçekleşmiş. Bu rakam içerisinde, yabancı sermayeli (sermayesi yabancılar tarafından kontrol edilen) 29 bankanın yanı sıra, diğer bankaların halka açık payları da dikkate alındığında yabancıların sektörün aktif büyüklüğünden aldığı pay yüzde 50’nin üzerine çıkmış olduğunu söylemek mümkün. Bu oranın serbest piyasanın merkez ülkelerinde yüzde 5 ila 15 arasında, bizden önce neo-liberalizm tuzağına düşürülen Güney Amerika ülkelerinde ise yüzde ellinin üzerinde olduğunu da ek bilgi olarak vermiş olalım. Bu soru kapsamında yanıtlanması gereken ikinci husus,bankaların kredi olarak dağıttıkları parayı nereden buldukları ve bu paraların cinsi yani TL’mi yoksa yabancı para mı olduğu. Bankaların para kaynakları yani toplam yükümlülükleri (pasifleri) öz kaynakları, topladıkları mevduat, başka finans kuruluşlarından aldıkları borçlar/krediler, ihraç ettikleri değerli kâğıtlar, vb. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından yayınlanan Türkiye Bankacılık Sektörü Temel Göstergeler (Mart 2016)raporuna göre, bankalarıntoplam yükümlülüklerinin(aktiflerin)yüzde 45’i yabancı para cinsinden. Bankaların bilançolarındaki yabancı para varlıkların toplam varlıklara oranı ise yüzde 38.http://www.bddk.org.tr/WebSitesi/turkce/Raporlar/TBSGG/15178tbs_temel_gostergeler_mart_2016.pdf Yabancı para cinsinden varlıklar ve yükümlülükler arasındaki bu yüzde 7’lik farkın iki temel nedeni var. Birincisi, mevduatın kredileri karşılama oranındaki artış (normal şartlarda 1’in altında olması beklenen bu oran, 2011 yılından sonra hızla değişmiş, günümüzde 1,25’ler mertebesine ulaşmış durumda). Bunun anlamı, bankaların topladıkları mevduatın, bankaların vermiş oldukları kredileri karşılamak için yeterli olmadığı, fazla talebin yurt dışından borçlanarak karşılanmaya çalışıldığı, daha fazla borçlanarak kredi vermeye devam etmelerinin çok da mümkün olmadığı. İkinci neden ise yabancı para cinsinden mevduatların, toplam mevduatlar içerisindeki payındaki yüksek düzey (yaklaşık yüzde 45’ler mertebesinde). Bu durum, yabancı paraya bağımlı hale gelmiş bankaları, ne olacağı konusunda belirleyici olmadıklarıbir döviz pozisyonu riskiyle karşı karşıya bırakıyor (ABD Merkez bankası faiz artıracak mı, artırmayacak mı, ya da AB Merkez bankası negatif faizde ne kadar dibe inecek gibi). TL değer kaybederse, borçları büyüyor, alacakları ise sabit kalıyor. Gelir gider dengesi negatif yönde bozuluyor. (Bu hesaba, bilanço dışı işlemlerden daha büyük hacme sahip ve büyük oranda yabancı para cinsinden olan Gayri Nakdi Kredilerin, harcanmamış kredi kartı limitleri ve taksitli kredi kartı harcamalarından, türev/vadeli İşlem sözleşmelerinden kaynaklı taahhütlerin dahil olmadığını özellikle belirtelim.) Bankaların alacakları ile borçları yani varlıkları ile yükümlülükleri arasındaki vade uyumu ya da uyumsuzluğu, bakılması gereken diğer bir konu. Varlıklarına yani kabaca alacaklarına baktığımızda, dikkate alınması gereken en önemli kalem dağıtılan krediler. BDDK verilerine göre, Haziran 2016 itibarıyla bankaların verdikleri kredilerin (1.569.575 milyon TL) yaklaşık yüzde 29’u (454.607 milyon TL) bir yıldan kısa vadeli. (http://ebulten.bddk.org.tr/ABMVC/#) Yükümlülükler (mevduat ve kredi borçları) açısından baktığımızda ise durum tam tersine dönüyor. Haziran 2016 itibarıyla, mevduatın sadece yüzde 4,3’ünün vadesi bir yıl ve üzeri (http://ebulten.bddk.org.tr/ABMVC/#). Bankaların yurtdışından sağladıkları kredi ve tahvil kaynaklı borçları açısından, durum nispeten daha iyi. Yaklaşık 100 milyar dolar seviyesindeki borcun yaklaşık yüzde 46’sı bir yıl ve daha kısa vadeye sahipken (kısa vadeli borçlar+uzun vadeli borçların vadesi bir 1 yıla kadar olan kısmı) kalan yüzde 54’lük kısmın 1 yıl ve üstü vadeye sahip olduğu görülüyor. (http://www.tcmb.gov.tr/s/wcm/connect/TCMB+TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/Odemeler+Dengesi+ve+Ilgili+Istatistikler/Ozel+Sektorun+Yurtdisindan+Sagladigi+Kredi+Borcu/Veri+%28Tablolar%29) Kısaca özetlersek; ülkemizde faaliyet gösteren bankaların gerek sayısal gerekse aktif büyüklüğü açısından yarıdan fazlasının yabancıların elinde olduğunu, bankaların vatandaşa, sanayiciye, tüccara TL cinsinden borç olarak verdiği paranın büyük kısmını borç ve yabancı para cinsinden mevduat olarak topladığını, alacakların vadesinin uzun, borçların vadesinin ise kısa olduğunu, söylemek mümkün. Derviş reformlarıyla başlayıp, AKP iktidarlarınca tavizsiz uygulanan neo-liberal bağımlılık politikaları sonucunda, bankacılık sistemimiz küresel mali sermayenin kararlarına bağımlı hale getirilmiş durumda. Bankacılık sektörünüz yani kaynak yaratma ve dağıtma mekanizması dışarıya bağımlıysa, bir bütün olarak ekonominizin bağısız olabilmesi ise zaten söz konusu olamaz. Gerek sermaye, gerekse kaynak açısından dışarıya bağımlı, borç verebilmek için dışarıdan borçlanmak zorunda olan ve hali hazırda yabancı para cinsinden ciddi bir borç yükünü üstlenmiş bulunan bir sistemin, Cumhurbaşkanının uyarılarından ne denli etkileneceğini, ya da etkilenip etkilenmeyeceğini, Merkez Bankasının faiz üst bandında yaptığı 0,25 puanlık indirimin, bankaların kredi faizlerine etkisinin ne boyutta olacağını çok yakında göreceğiz. Kişisel görüşümüz, ülkeyi dışarıdan aldığınız borçla yönetiyorsanız, borç verenin uygun gördüğü faizden şikâyet etme, daha fazla kredi ver diye zorlama hakkınızın olamayacağıdır.

Bunları da sevebilirsiniz