KERKENES

BİR DAĞ EFSANESİNİN PEŞİNDE

İki bin beş yüzyıl önce bir imparatorluk başkenti olarak kurulan Şahmuratlı köyünde yaptığım etnoarkeoloji araştırmalarıyla köy yaşamında ve Keykavus Efsanelerinde Kerkenes Dağının bilinmeyenlerini aradım.1



Havadan Kerkenes Surları Kerkenes Ören Yerine Gidiş


Lidya, Med ve Pers Hakimiyeti

Lidyalılar (Uşak ve Ege Bölgesi) ve Medler (Yozgat ve Doğu Anadolu) arasında beş yıl süren savaş, denk koşullarda hem gündüz hem gece devam etti. Sık sık Medler, Lidya’lıları dövdü, sık sık da onlar tarafından dövüldüler.”Altıncı yılda bir çarpışma sırasında ve ortalığın çok karışmış olduğu bir anda, gündüz birden yerini karanlığa bıraktı.” Ünlü tarihçi Bodrumlu (Halikarnas) Herodot’tan öğrendiğimize göre, Miletos’lu Tales İÖ 585’te gerçekleşen bu olayı İyonya halkına daha önce, yılına, hatta gününe kadar haber vemişti. Bu güneş tutulması iki krallık arasında nihayet bir barış antlaşmasının imzalanmasını sağladı. Bu barışı sağlaştırmak için de Lidya2 Kralı Alyattes’in kızı (Karun’un3 kız kardeşi) Aryenis, Med Kralı Kyaksares’in oğlu Astyages’e verildi. Heredot Astyages’in torunu Büyük Keyhisrev’den (Kiros) de bahseder. Akamenişler’in (Pers Hanedanı) gerçek kurucusu sayılan Büyük Keyhüsrev, dedesi Astyages’e karşı ayaklanıp Med topraklarına egemen olmuştur. O sırada Lidya’da da Alyattes ölmüş krallık oğlu Karun’a geçmiştir. Pers egemenliğine giren Medlerin toprakları ile Lidyalılarınki arasındaki sınır, Halis (Kızılırmak) ırmağıydı. Herodot’a göre, Delfi kahinlerine danışan ve ırmağı geçerse bir imparatorluğun yıkılacağı haberini olumlu yorumlayan Karun, Persleri büyük bir güç olmadan durdurmak amacıyla nehri aşıp Kapadokya’da Piterya denilen yöreye gelir. Burası bölgenin en sağlam yeridir ve aşağı yukarı Sinop hizasındadır. Perslerin eline geçen Piterya’yı yağmalar, halkı köleleştirir, çevrede köy, kasaba ne varsa alır ve kalan halkı göç etmek zorunda bırakır. Bunun üzerine Keyhüsrev yürüyüşe geçer ve iki ordu Piterya önlerindeki ovada (Gelingüllü Ovası) karşılaşır. Bölgede 1993’ten beri Turizm ve Kültür Bakanlığının izniyle yüzey araştırması yapan Dr. Goeffrey Summers’a göre, Med İmparatorluğu’nun en batısındaki kenttir orası. Yozgat’ın ilçesi Sorgun’un 12 km. güneyinde bulunur. Yaklaşık 1.450 m. irtifalı Kerkenes Dağ üzerinde yer alan kentin surları, bugünkü karakteristik görünümünü jeolojik zamanlarda kazanmış bu granodiyorit kütlenin yamaçlarına yerleştirilmiştir.


Kerkenes Kalıntıları

Kerkenes Dağ üzerindeki kalıntılar ilk kez 1899’da Belçikalı arkeologlar tarafından keşfedildi. Burada, 1928 yılında yapılan sondaj kazıları kentin, Büyük İskender’in fethinden hemen önceye, Demir Çağı’nın sonlarına ait olduğunu ortaya çıkardı. Uzun bir aradan sonra, 1993’te yüzey araştırmaları ile yeniden başlayan çalışmalar, nihayet tamamlandı, kazılar 1996 sezonunda Yozgat Müzesi müdürü Musa Özcan ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Dr. Geoffrey Summers4 tarafından başlatıldı. Summers’ın tahminine göre, Med Kralı Astyges’in, Aryenis ile evlendikten sonra (İÖ 585) kendisine yeni başkent olarak kurduğu bu metropolis, tamamen imar görmüştür ve içinde de saray olabilecek geniş bir yapı vardır. Uzunluğunun 7 km. olduğu anlaşılan, iç ve dış yüzeyleri büyük taşlarla örülmüş, ortası molozla doldurulmuş olan surların kerpiç üst bölümünün hiçbir zaman yapılmadığını düşündüren bulgular ise güçlüdür. Bu arkeolojik bulgular ve efsaneler birleştiğinde, kentin Lidya Kralı Karun tarafından İÖ 547 yılında yağmalanıp halkı köleleştirildikten sonra bir daha imar görmediği, yani ömrünün 40 yıl kadar olduğu kanısı desteklenmektedir.


Kerkenes’te ilk buluntu: Ceylan, Keçi, Koyun ve İnek (Fildişi Kabartma, 1997)5


Zippalanda ve Piterya

İÖ 2. bin yılına ait yerleşim alanları arasında, Kerkenes’in hemen kuzeyinde ve Eğriöz Deresi yanında, bir geç Hitit yerleşimi olan Kuşaklı Höyük vardır. Kerkenes’in 25 km. güneybatısında, Kanaksu Vadisinde de aynı döneme ait Ankuwa (Alişar Höyük) yer alır. Kuşaklı Höyük, Hitit uygarlığının tanınmasına katkıda bulunmuş İngiliz arkeolog. O. R. Gurney’in Hitit tablerine dayanarak tanımladığı eski Zippalanda’dır. Söz konusu tablete göre, Kerkenes’e kuş uçuşu 50 km. mesafede olan başkent Hattuşaş’tan atlı savaş arabası ile yola çıkan Hitit Kralı, Zippalanda’dan sonra “Daha” Dağına, yani Kerkenes’s, çıkar, onu kutsar ve Ankuwa’ya geçer. Kerkenes Dağ civarında, buradaki Demir Çağı kenti ile yaşıt Tilkigediği Tepesi, Kale Höyük ve Taşlık Höyük gibi başka yerleşim merkezleri de vardır. Kerkenes Dağı’nın tepesinde, Demir Çağı kentinden sonra var olan iki yerleşimden biri Kiremitlik denilen 1.472 m.lik doruk, ötekisi ise Keykavus kalesi denilen 1.454 metrelik doruktur. Kent surlarının 2 kilometre güneyinde, Kerkenes Dağ’ının en yüksek noktasında (1.553 m.) bulunan ve Erciyes Dağı’na kadar Kapadokya ovası’na hakim konumdaki Göz Baba Tepe’si ise İÖ 3 binden Ortaçağ’a kadar uzanan yerleşim tabakalarını kapsar. Summers’ın belirlemelerine göre höyük üzerinde, hangi terihe ait olduğu henüz bilinmeyen bir tümülüs (yığma tepe), mezar ve Geç Roma ya da Erken Bizans devirlerine tarihlenebilecek bir gözetleme kulesi bulunmakta ve bugün bütün bunlara; tepeye adını veren bir pınarın yanı sıra, yamaçta yer alan bir ağıl ve bal arıları eşlik etmekte.


Efsaneler

Şahmuratlı köyünün mezrası olarak sessizliğe gömülmüş Kerkenes artık efsanelerde yaşamakta. Ekolojik ve sosyo-kültürel değişmelere rağmen Kerkeneslilerle aynı doğayı ve kaynakarı kullandıkları, zayıf da olsa onların mirasçıları oldukları varsayımıyla Şahmuratlıların bugünkü yaşantılarını araştırarark geçmişi anlamak mümkün. Çok yönlü olarak sürdürülen Kerkenes araştırmasına destek olabilecek bir etno-arkeolojik / sosyal-arkeolojik incelemeye 1995 sezonunda bu amaçla başladım6. Arkeolojik deneyler, ekonomik coğrafya analizleri, sosyal anatropolojik gözlemler yaparak, efsaneleri ve sözlü tarihi derleyerek, bunlar yardımıyla zamanıza ve geçmişe ait sosyo-kültürel benzerlikleri saptayıp eski yerleşimlere ait arkeolojik hipotezlerin sınanmasına yardımcı olacaktım. Nereden ve nasıl başlayacağımı düşünürken, bana yol gösterip köy ve dağın birbirine karışan tarihini gururla anlatmaya başladılar. Şahmuratlı’da anlatılan efsaneler arasında “Key Kavus” ve “Şah Murat” efsaneleriyle “Battal Gazi Destanı” var. Sorgunlu yazar Durali Doğan’a göre bu köye Mahmutoğulları, Boduroğlu ve Yunusoğulları beş yüzyıl evvel yerleşmiş.



Kerkenes’te Yollar ve Yaya Trafiği7 Uzaydan da görülen 7 kilometrelik Surlar8

Şah Murat ise efsanevi yöneticilerden biridir. Şahmuratlı ile şehir surları arasındaki eski caddeye “Ulu Yol” deniyor. Bu yol büyük bir olasılıkla Zappalanda’yı Ankuwa’ya bağlayan antik güzergah üzerinde. Şahmuratlı köylüleri için, Kerkenes Dağ üzerindeki her mevkinin bir adı var. “Üç Kuyular”, “Kızlar Gölü” gibi adlar, bugün bile içleri su birikintisi ile dolu antik su havuzlarına verilen isimler. Buradaki sülüklerin mayasıl, uyuz ve kısırlığa iyi geldiğine inanıldığı için ziyaretçisi çok. Kışın, Kerkenes’in üzeri kar tutmayan sivri tepelerine kondukça kovalandığı keklik süreğinde avcılar birbirlerine “varıyor Karaguş Yuvası”, “varıyo Bostan Kayası”, “varıyor Orta Sivri” diye sesleniyor. Sonunda, yorulup yerinden kalkamaz olan keklikleri çantalarına doldurup Şahmuratlı’ya dönüyorlar.


Şahmuratlı Köyü Güneş Enerjisi Projesi

Köyde Yeni bir ev ve anak anten9



Kerkenes ve Şahmuratlı’nın kuruluşu ile ilgili üç efsane var. Bunlar biri özetle şöyle: “Bu kent ulu bir fatih tarafından halkına yaşayacak bir yer bulmak amacıyla kurulmuş. Bu kralın iki oğlu aynı noktadan başlayarak zıt yönlerde surları inşa etmeye başlamışlar. Ayrıldıklarında genç birer delikanlı iken, duvarı bitirdiklerinde sakalları ağarmış birer ihtiyar olarak buluşmuşlar.” Aradan 108 yıl geçmesine ragmen günümüzde hala anlatılan bu efsane, Kurt Bittel’den öğrendiğimize göre ilk defa 1908 yılında kayıt edilmiş. Köyün bilgesi Hayrettin Başer’in, Taberi Tarihi’nden esinlenerek anlattıklarına göre Şah Keykavus, Türkistan seferinden sonra Hz. Süleyman’ın kendisine ödül olarak verdiği ”devlerin” yardımıyla 7 fersah uzunluğunda bir yeri, eni 4 metre olan bir surla çevirtmiş. Ki bu anlatım, kazı başkanı Summers’ın yüzey bulgularıyla benzerlikler gösterir. Efsaneye göre şah ve halkının 40 yıl yaşadığı kent bir depremle yerle bir olmuş.


Şahmuratlı Köyü

Köy sakinlerinden Şefer Başer’in anlattığı bir diğer efsaneye göre de bir zamanlar Türkiye ve İran tek ülkeymiş. Tahtın varisi olan iki kardeş birbirleriye kavga edince, bir tanesi kabilesiyle Kerkenes’e yerleşmiş. İran Şahı, oğlu Murat’ı amcasını öldürmesi için Kerkenes’e göndermiş. Avcı kılığında kente giren veliaht, amacına ulaşmadan yakalanmış ama, amcasının kızıyla evlenerek bu kente kendi adını vermiş (Şahmuratlı köyünde hala kardeş çocuklarının birbirleriyle evlenmesi tercih edilir). Bu efsanede bir kraliyet düğününden bahsedilmesi; Lidya presesi ile Med prensinin evlenmesi kadar, Taberi Tarih’inde anlatılan, Keykavus’un savaşması için gönderdiği oğlu Prens Siyavuş’un (Keyhüsrev’in babası), Türkistan hükümdarı Efrasiyab’ın kızıyla evlenmesini çağrıştırır. Yani Taberi’deki Keyhüsrev gerçekte Ahameniş sülalesini kuran Büyük Keyhüsrev; babası Siyavuş Kambises; Keykavus da gerçekte Kekenes Dağ üzerinde kendine başkent kuran Med hükümdarı Astyages’tir. Yani, İÖ 585-547 yılları arasında geçen tarihi olaylar gerçek tarihi mekanında, yani Kerkenes Dağı’nın hemen eteğindeki Şahmuratlı’da Taberi’den alınan bir efsane olarak hala anltılmakta, bunlar arkeolojik verilerle de örtüşmektedir.


Kerkenes Ören Yerinde 2011 Kazılarında bulunan altın süs Eşyası10


Ahameniş kralı Büyük Keyhüsrev’in İÖ 548-47 yıllarındaki seferiyle Anadolu’ya taşıdığı ve dedesi Astyages’e ait olan bu efsanenin kökü ise arkeolog Hildegard Lewy’ye göre Babil’e dayanır. Bazı tablet ve silindir mühürlere göre, efsanelerden birincisi Babil Kralı Nabu-na’id’e, ikinci ise ülkesini işgal edip onun yerine geçen Pers kralı Keyhüsrev’in oğullarından Kambises’e aittir. Babil kralı Nabu-na’id, ay tanrısı Sin’i ve güneş tanrısı Şamaş’ı, ülkesi Irak’ın tek tanrısı Marduk’tan üstün tuttuğu için iç savaşta öldürülür. Harran’daki “e-hulhul” ay tanrısı Sin için yaptırdığı en nemli tapınaklardan biridir. Yıldızlarla ilişkili bu tanrıların tapınakları yağmalanmış, yıkılmışsa da inanç ortadan kaldırılamamıştır. Kutsal bir kralın semadaki tanrılarla görüşebilmesi için en uygun yer bir dağın tepesidir. Kerkenes kentinin konumu da bu inanışı çağrıştırır. Şahmuratlı sakinleri, atalarının ateşin üzerinden atlayarak oynadıkları ve adıyla ay tanrısını çağrıştıran “sin-sin” oyununu hala hatırlar. Birkaç şekli olan Keykavus efsanesinde, Anadolu’da İÖ 6. yüzyılda geçen Med-Ahameniş savaşları ile İS 8.-9. Yüzyıllarda geçen Emevi-Bizans savaşları, Şahmuratlı köyünde tek bir konu gibi aktarılmaktadır. Çünkü, bir rivayete göre Şah Murat, Battal Gazi’yi görevlendirerek Keykavus kalesini Bizanslılardan almıştır. Kerkenes’in Şahmuratlı yamacında, bu Battal Gazi savaşından kalma olduğu düşünülen “Gavur Mezarları” ile “ Şehitler Mezarlığı” bulunmaktadır. Bunların etrafında geceleri ışıkların yanıp söndüğü rivayet olunur ve mezarlar çevre halkı tarafından kutsal sayılır. Dağdaki mevki adları, köyde anlatılan efsanelerle, bazı yüzey bulguları birbirini tutar.




Kerkenes Dağından İahmuratlı Köyünün Görünüşü11


Kerkenes’e en yakın konumda bulunan ve geçmişin ipuçlarının böylesine açıkça izlenebildiği Şahmuratlı, aslında son derece modern bir köy. Ancak, yurtiçine ve dışına verdiği göçler nedeniyle 1995 yılında köyde yalnızca 87 hane yaşamaktaydı . Köy evlerinin çoğu son 15 yılda yıkılarak yeniden yapılmıştı. İki katlı olan yeni evler tuğla duvarları ve kiremitli çatıları ile diğerlerinden hemen ayrılıyordu. İçleri ahşap sütunlu, duvarları kerpiçten, temelleri ise Kekenes’ten getirilme granittendi. Eski geleneksel evlerden hala kullanılanlar birkaç taneyi geçmiyordu. Elektriğin, suyun, telefonun, modern elektrikli aletlerin eksik olmadığı bu evlerde eskiden ahır ve erzak deposu olarak kullanılan alt katlar artık traktör ve tarım aletlerinin garajıydı. Hala, bir yazlık bir de kışlık iki mutfak bulunduğu halde, eski evlerde, odaların bir köşesinde yer alan gusulhaneler artık yerlerini banyolara terk etmişti. Bahçedeki tuvaleti kullanma alışkanlığından ise henüz vazgeçmemişler, evin içindeki tuvaleti, genellikle soğuk kış aylarında ve sadece hastalar ya da yaşılılar kullanıyordu. Tarımın makinalaşması ile birlikte esas gelir kaynağı olan bağcılık ve hayvancılık da önemini yitirmişti. Şahmuratlı’nın, Kerkenes dağını da içine alan merası bin dekarı bulduğu halde sadece iki aile koyun, bir aile de sığır besliyordu. Başlıca geçim kaynağı tarım olan köyde, buğday ve arpanın yanına son yıllarda nakit getiren mercimek ve nohut da katılmış bulunuyordu. Bu iki ütünün hasadı için güneyden mevsimlik işçiler geliyor. Rengarenk giysiler, değişik gelenekleri ile kısa bir süre de olsa köydeki yaşama farklı bir boyut kazandıran Araplar, Kürtler ve Çingeneler Şahmuratlı’nın hemen dışına ya da tarlaların yakınına kurdukları çadırlarında barınıyordu. Yerlerini özel araba ve traktörler aldığından köyde birkaç at ve eşekten başka binek hayvanı yoktu. Fenni tavukçuluk da girmiş ama bu işi yapan tek aile o zamanki muhtar Osman Muratdağı’nın ailesiydi. Şahmuratlı’nın tek demirci ustası Nuh Babyiğit, gençliğinde icad ettiği seyyar bir değirmen ile köyleri dolaşarak hububat öğütmüştü. Artık, o da bu geleneksel mesleğini bırakmış, şimdi tamircilik yapıyor, motorlar, makinalar tamir ediyodur. Evinin hemen bitişiğindeki dükkanı ise bir müzeden farksızdı. Başlık parasının önemini hala koruduğu Şahmuratlı’da, düğün evindeki kırmızı bayrak gelini, yeşil bayrak ise damadı simgeler. Bekarlar odasında damadı eğlendirmek için “palaska”, “yüksük” ve “ebe-kabak” gibi oyunlar oynanır. Düğünler görkemli; gelinin evinden alınması, damadın Yunus Emre ilahileriyle geline getirilmesine kadar her şey, evlilik hazırlığının her aşaması töre ve törenlerle doludur. Efsaneler kadar, koşuk anlatımı da güçlü olan köy halkı, kendilerini dizelerle ifade etmeyi iyi bilir. Bazıları yayınlanan şiirlerini kendi el yazısı ile kaydettiği defterinde saklar. Ayşe Muratdağı, tarih ve efsane dolu bu yerde sevgiye verilen önemi, oğlu Yasin’in düğünü sırasında şöyle dile getirişmiştir. Bir sevgi isityorum yaralanmamış / Kafese konulup tutsak olmamış / İki muhabbet kuşu gibi hiç ayrılmadan / Özgürlüğe doğru uçmak istiyorum.


Sonuç

Artık her yaz ben de adını bu dağa veren kuş gibi Kerkenes’e uçmak istiyorum. Disiplinlerarası Kerkenes Dağ araştırmasının önünde daha uzun yıllar var. Gelmişte, geçmişin izlerini aramak, Piteryalılar ile Şahmuratlı sakinleri arasındaki bağı keşfetmek kolay değil. Ama, surlarının, akarsu ve göletlerinin dışındaki her bilgiyi topraktan bir örtünün altında gizleyen bu kentin bilinmeyenleri, yirmi yıldır devam etmekte olan kazıların ve sürdürülmesi gereken etnoarkeolojik araştırmaların sonuçları ortaya kondukça aydınlanacaktır.


12 13

Kerkenez Kuşları


1 Ergenekon, Begümşen, Kerkenes Dağı, Atlas: Aylık Gezi Dergisi, Sayı 44, 1996., s . 136-142.

2 İtalyanın Toskana bölgesine göç ederek Etrüskler adını almış ve ülkelerine Etruria denmiştir.

3 Krezüs diye de bilinir.

4 www.kerkenes.metu.edu.tr

5 Summers, G. & Summers F, The Kerkenes Project, A Preliminary Report on the 2007 Season

Bkz: http://kerkenes.metu.edu.tr/kerk2/17downlds/reportPdf/07kreportdjet.pdf

6 Ekip Listesi: http://kerkenes.metu.edu.tr/kerk1/particip.html#1995

7 Bkz İnternet Kerkenes dağ Görseller

8 Bkz İnternet Kerkenes dağ Görseller

9 www.kerkenes.metu.edu.tr

10 Summers, G. & Summers, F. 2011, The Kerkenes Project, A Preliminary Report on the 2011 Season

Bkz. http://kerkenes.metu.edu.tr/kerk2/17downlds/reportPdf/11kerkrepeng.pdf (26.05.2016)

11 2www.koyluyum.com/details.php?image_id=55

12 2www.koyluyum.com/details.php?image_id=55

13

Bunları da sevebilirsiniz