Vatandaş Anıtı

Ülkenin üzerinden geçen onlarca patlama, suç ile suçlamanın ardından ulaşılan en derin yaklaşımlardan biri “liberalliğin bir sınırı var mıdır” sorusudur. Yaşadığımız delik deşik hukuklu bu dönem bizleri, Türk toplumu olarak anarşist bir liberalliğin kol gezdiği kanısına doğru sürüklemektedir. Bir dönmeler takva adına girişilen ‘ucuz ve pornografik içerikli’ zırvalıklara karşı yapılan eleştiriler artık günümüzde aranır haldedir. Metin Akpınar’ın da belirttiği gibi artık tiyatronun toplumsalı anlatacağı bir doğruyu görmüş toplum algısı kaybolmuş gözükmektedir. Esprisi dahi saçma ve amiyane bulunan konular artık günlük konuşmaların satır aralığı haline gelmiştir. Bu noktaya gelişimizde elbet vatandaşın da rolü büyüktür. Özellikle toplumsal barış yankılarına saklanıldığı 10 Ekim 2015 tarihli Ankara Garı patlamasında 95 kişinin hayatını kaybettiği ve 246 kişinin yaralandığı dönemde devamlı olarak, sosyal medya başta olmak üzere, iletişim kanallarında ‘oraya barış heykeli dikelim’ sözcükleri ateşli biçimde dolanmıştır. Sorun, aslında bu görüşü temelsiz de olsa destekleyen vatandaşlardan başlamıştır. Bu patlamada toplumun belli başlı kesimlerini etkileyen ağır bir vaka ortaya çıkmıştır, ancak; nice dersler çıkarılabilecek geçmişin ne kadar da unutulmaya açık olduğu yine bu olayla gözler önüne serilmiş durumdadır. Bazı vatandaşlar için yakın tarihimizi baştan hatırlayalım. Ankara’da 22 Mayıs 2007’de, en işlek noktalardan biri olan Ulus Anafartalar Çarşısında PKK tarafından gerçekleştirilen patlamada 9 kişi ölmüş 110’dan fazla kişi yaralanmıştı… 21 Eylül 2011 tarihinde Kumrular Caddesi’nde, yani Güvenpark’ın ve dahası Namık Kemal İlköğretim Okulu’nun dibinde gerçekleşen patlamada 3 kişi ölmüş 34 kişi de yaralanmıştı…  Gerisi ise aşağı yukarı herkese malum olan ve geçmişi unuttururcasına güncel acı olaylar silsilesinden ibarettir. 17 Şubat 2016’da Çankaya’da Genelkurmay Başkanlığının, askeri lojmanların, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın, İç İşleri Bakanlığı’nın bulunduğu ve TBMM’ye 5 dakika uzaklıkta bulunan bölgede Türk Silahlı Kuvvetlerine ait askeri servis aracının geçişi sırasında PKK’ya bağlı TAK örgütü tarafından gerçekleşen patlamada 29 kişi ölmüş ve 61 kişi de yaralanmıştı… 13 Mart 2016’da Kızılay Güvenpark’ta yine TAK tarafından gerçekleştirilen patlamada açıklamalara göre 36 kişi ölmüş ve 125 kişi yaralanmıştı. Gar patlamasından beri üzgün olan, barış sevdalısı aynı vatandaşlar ve sosyal medya neden bunca ölen insanın ve toplumumuzun gerçek yapıtaşının yerine bir heykel dikmeyi bırakın bir mum dikmeyi bile göze alamıyordu? Bütün bu olaylar vatandaşları ve bireyleri hedef almıyor muydu? Ülkedeki bütün heykel ustaları aynı anda yurt dışına çıkma kararı almadığına ve tüm hümanistler kepenk kapatma kararı almadığına göre bu sosyal medya fenomeni barış sevdalıları neredeydi? Patlamayı yaratan başka bir örgütse haydi bize gele barış, PKK yandaşıysa haydi yüce hümanist sükunet demek mi haktır? Sözün özü, birilerinin deh demesiyle inleyen ‘vatandaşlar’ veya en azından öyle olduğunu iddia edenler neden Ankara’daki durmak bilmeyen bütün bu insanlık ayıplarında bu kadar barış gönüllüsü olamamışlardır? Esas sorun, bu ülkenin belkemiği olanların, yani geleceğine akli melekelere uygun eleştiriler yaparak seçimlerle karar veren vatandaşların, olay birilerinin kurguladığı ve patlattığı barış mitingine geldiğinde neden bu denli hızlı ve histerik davrandığıdır. Burada anlaşılması gereken eleştiri, Suriye’deki karışıklığa ve savaşa destek vermenin ne kadar yanlış olduğu değil, insanımızın özellikle Ankara’daki acılı ve derin yaralarla dolu geçmişini bu denli unutmaya hazır olması ve önüne koyulanı sorgusuz sualsiz sütten çıkmış bir ak kaşık misali, sosyal medyadan yutmaya bu kadar iradesizce kapılmasıdır. *** Günümüz vatandaşı, yapılan eleştiriler kendi kararlarına ve tepkilerine gelene kadar liberal değildir. Eğer illa ki dikilecekse barış heykelinden önce yapılması gereken, hukuki bireysellik sınırı ile anarşist liberallik sınırını birbirine karıştırmayan, kim hangi barışı destekler sorusunu adilce soran ve günlük yaşamda bir topluluğun emellerini, o emelleri gerçekleştirirken tüm yaptıklarına bakarak haklı veya haksız bulmayı kendine mal etmiş tüm vatandaşların anıtını dikmektir. Eğer gerçekten masum insanlar durduk yere ölmesin isteniyorsa ve bir grup gerçekten ‘haklı olanı’ tuttuğu için zarar görmüşse ve bu zararın önüne kalıcı olarak geçilmek isteniyorsa, gerçek Türk vatandaşının anıtı dikilerek işe başlanmalıdır. Yoksa Türkiye için gerçeği görecek ne toplum vardır ne de gerçek vatandaş.

Bunları da sevebilirsiniz