İstiklal Marşı, Yalçın Küçük ve Ertuğrul Özkök..

İstiklal Marşı, Yalçın Küçük ve Ertuğrul Özkök..

Şimdi okuduğunuz yazımı yazarken, göz ucu ile Lig-TV’deki Fenerbahçe-Kayseri maçını izliyordum ki, aniden Fenerbahçe seyircisi İstiklal Marşı’nı söylemeye başladı. Oysa takım 1-0 galip olarak maçı götürüyordu, ne olmuştu ki, tüm stad İstiklal Marşı’ nı kükreyerek icra etmekteydi?

Sonra aynı seyirci “Şehitler Ölmez, vatan bölünmez ” çığlıkları ile stadı ve benim televizyon ekranını titrettiler.

Birkaç saniye sonra cep telefonuma mesajlar düşmeye başladı: Ankara’da patlama ve 27 ölü…

Stadyumdaki onbinlerce seyirci, sayılı saniyeler önce bu haberi duyunca, İstiklal Marşı söylemeye başlamışlar.

Sığınılacak ilk manevi alem olarak, hepsi de aynı anda İstiklal Marşı’mızı seçmişler…

Duygulanmamak mümkün değildir.

Duyuyor musun Ertuğrul Özkök?…

Duyuyor musun Yalçın Küçük?…



Birbirlerine zıt olma görüntüsü vermelerine rağmen, 1960 İhtilali sürecinden sonraki sahte sol-sosyalist akımlar içinde birbirlerinden beslenen, biri ötekinin kitabında (Yalçın Küçük’ün son kitabı “Tenkit”) bu kez eleştirel biçimde yer almayınca beni niye yazıp iğnelemedin diye soran (Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet 2.3.2016 tarihli “Ne Yapayım, şimdi bunun Rehap’ı da yok” yazısı), beriki merak etme yakında seni yine yazarım, ama bu kez sevgililerini araştırıyorum mealinde altında imalar bulunan rezil bir cevap veren ikili bunlar (Yalçın Küçük’ün odatv 3.3.2016 tarihinde yayınlanan “Ertuğrul’un bir aşkını bulur yazarım” yazısı). Ülke, terörle inlerken bin yıldır gariban halkımızın tepesinde boza pişiren entelektüel kozmopolit-çürük beyinlerin uğraştıkları konulara bakın hele.

Hele Küçük olanı, rezilin en rezili… 11.3.2016 tarihli odatv yazısında ne demişti?: “Nazım ölürken karısı yan odada başkasıyla birlikteydi” diye yazmıştı. Ulan, sen o esnada Nazım’ın ölüm döşeğinin yanında mıydın? O zaman yan odaya neden müdahale etmedin?. Yok, sen de yan odada isen, Vera dahil hepiniz toplu seks mi yapıyordunuz?… Ulan hıyar, Nazım’a boynuzlu, eşi Vera’ya fahişe dedirten iç dünyandaki mağma halindeki pislik nerden kaynaklanıyor?… Bu söyleminle güya taraftar olduğun sosyalizme ihanet ettiğinin, bu ideolojinin baş aktörlerinin dahi ailevi, cinsel, ahlaki hiçbir duyarlık ve ilkelerinin olmadığının gizli propagandasını yapmıyor musun?. Tüh sana… (Sevgili okuyucular, bu iftira bana bir zamanlar (1985’ler) Abdullah Öcalan’ın, rahmetli Yılmaz Güney’in eşi Fatoş hanıma yaptığı iftirayı hatırlattı. Bekaa Vadisi’ndeki ofisinden bir demeç veren Apo, rahmete kavuşmuş Yılmaz Güney’in eşi Fatoş’un, Fransa’da Paris Kürt Enstitüsü ( L’Institut Kurde de Paris, IKP) Başkanı Kendal Nezan’ın metresi olduğunu ileri sürmüştü. Yılmaz Güney’in aynı adı taşıyan oğlu Yılmaz Güney, üvey annesi Fatoş Hanım ile Paris’te bir basın toplantısı yaparak bu iddiayı şiddetle ret ettiler. Ben de Türkiye basınında tek başıma bu konuda bir yazı yazıp, Apo’yu cesurca protesto ve telin etmiştim. Fatoş hanım, ülkeye dönüşünde Yılmaz Güney’in hala Kadifekale’de yaşayan çok yaşlı annesini görmek için İzmir’e geldiğinde Nebil Özgentürk aracılığı ile beni Alsancak’ın arka sokaklarında bir apartmanın üst katına çağırıp Kürt korumalarının yanında bizzat bana teşekkür etmişti (Nebil, o günleri iyi hatırlar). Ben de o söyleşimizi Yeni Asır gazetesinde yayınlamıştım.

Önce Ertuğrul Özkök’ ten başlayalım… Bulgar göçmeni bir ailenin evladı olarak, İzmir’de ismi “Gazi” olan bir ilkokulda okuyup, sonra bu ülkenin ona bahşettiği tüm çağdaş eğitim haklarını kullandıktan sonra, akademik alemde, yayıncılık aleminde, medya aleminde, sosyete aleminde zirvelere ulaşıp, yine bu ülkenin sunduğu olanaklardan azamisiyle faydalanıp Beyaz Türkler’in bir simge adamı olan kişi…

Kendince bir göçmen olarak geldiği ülkeye kim bilir ne hizmetleri olmuştur, kendisine sorarsanız bu ülkeye olan borcunu mislisiyle ödediğini çok parlak bir retorik ile size anlatacaktır?

Tam bu noktada soru şudur. Peki, bu ülkenin bin bir bela içinde iken fakir fukara guraba halkının, ordusunun, Mehmetçikleri’nin, şehitlerinin kanlarını sulayarak vatan yaptıkları bu topraklarda bu İstiklal Mücadelesi’nden fışkıran İstiklal Marşı’nı küçüksemeye, kötülemeye, inkar etmeye, onun yerine Berkant’ın Samanyolu şarkısını önermeye hakkın olabilir mi?… Bu densizlik, sana pek mi yakıştı acaba?

Ertuğrul Özkök, 9 Ağustos 2012 tarihli yazısında İstiklal Marşı’mızın bir gün değiştirileceğinin ve cümle alemin şıkır şıkır barış içinde danslar icra edeceği bir yeni marş yaratacağının kehanetini yazmıştır.

Şimdi Ankara’daki 13 Mart patlaması sonucu şehit olan 27 yurttaşımıza bin rahmet okurken o yazıyı arşivimden çıkarıyorum ve yeniden okuyorum. Yazımın ileriki sayfalarında o yazıyı belge olarak size sundum.

Bakalım yüreğiniz sızlamadan o yazıyı içinize sindirebilecek misiniz?

Bu arada Berkant ölüm döşeğinden Özkök’ün bu önerisini ret etmiş, ardından çok az bir süre sonra vefat etmişti. Rahmet diliyorum.

Özkök Beyefendinin o yazısını neden şimdi gündeme getiriyorum. Çünkü her gün tam sayfaya yakın züppe yazılar yazdığı gazetesi Hürriyet , 11 ve 12 Mart 2016 tarihlerinde iki gün üst üste, Muhafazakar Sağ cenahın saygın kalemlerinden Beşir Ayvazoğlu’nun imzasıyla “İstiklal Marşı’nın Doğuşu” başlıklı iki nefis yazı yayınladı. Üstelik birinci sayfadan anons yaparak… Yine birinci sayfadan anons yaparak 12 Mart günü, yarım sayfa ölçüsünde İstiklal Marşı’nı şık biçimde kartona basılmış haliyle okuyucularına armağan etti. Üstelik gazetesinin 12 Mart tarihli nüshasında Taha Akyol’un “İstiklal Marşı” başlıklı yazısı da yer almaktaydı.

Koca Hürriyet, yaşadığımız inanılmaz hain terör ortamında İstiklal Marşı’na takdir edilecek şekilde böyle önem veriyor ama gizli başyazar hüviyetindeki ön plandaki Beyaz Türk (!) yazarı, İstiklal Marşı’nın gün gelecek bu toplum tarafından silinip atılacağını yazıyordu bir süre önce.

Peki, acaba Ertuğrul Efendi, gazetesinin böyle önem verdiği İstiklal Marşı’nı gündeme getirdiği gün, köşesinde ne yazmıştı?… Yalnızca yazdığı konunun başlığını verelim, siz gerisini tahmin edin: “İhanet etmeyen erkek yoktur, ihanet edilemeyen kadın vardır!…”

Ben bu yazı başlığına karşılık, şunu önerebilir miyim: “İhanet etmeyen aydın yoktur, ihanet edilemeyen ülke vardır!”…

Yani ne yaparsanız yapın öyle muhteşem ülkeler vardır ki, ona ihanet edemezsiniz, ona kıyamazsınız… Peki, benim ülkem acaba bu kadar ucuz mu, bu kadar rezili rüsva bir ülke mi ki, önüne gelen ihanet içinde… Ne derseniz?

Ertuğrul Özkök konusu bu kadar.



Gelelim Yalçın Küçük ’e…

Yalçın Küçük ise, yine 12 Mart günü Ulusal Kanal ’da Hulki Cevizoğlu’nun programında Doğu Perinçek ile karşı karşıya geldi. İbret verici tartışmanın tam metnini yazımın en sonuna ekledim.

Ama, daha öncesinden, Küçük Profesörün İstiklal Marşı şairi Büyük Mehmet Akif için söylediği itibar kırıcı, mesnetsiz, belgesiz, yalan yanlış, haince iddiaları ana söyleşinin içinden alıp parantez içinde okuyuculara sundum.

Bakalım iğrenmeden içinize sindirebilecek misiniz?…

Söz konusu tartışma programında PKK için bir türlü “terör örgütü” diyemeyen malum Yalçın Küçük için söylenecek çok şey var.

Ama ben Fenerbahçe tribünlerinde İstiklal Marşı söyleyen onbinlerin arasına karıştım ve onlarla birlikte haykırıyorum.

İnanıyorum ki, bu halk bir gün Emperyalizmi yeniden denize dökecektir. Ve bazı aydınlarımız (!), 9 Eylül’de İzmir’den kaçan düşman ordusunun peşine takılanlar gibi, yine Emperyalizmin uçaklarıyla defolup gideceklerdir.

Milli marşımız, yine İstiklal Marşı olarak okunacaktır ilelebet.

Şimdi sırasıyla:

  1. Ulusal Kanal’da Yalçın Küçük’ün Mehmet Akif için ileri sürdüğü hezeyanları içeren bölümü,

  2. Sonra Ertuğrul Özkök’ün, İstiklal Marşı’mızı itibarsızlaştırma çabasını sergilediği malum yazısını,

  3. Sonra Tarihçi yazar Muhittin Nalbantoğlu’nun Ertuğrul Özkök’e verdiği isabetli yanıtı,

  4. Sonra Mehmet Barlas’ın matrak geçerek, Özkök’ün “Samanyolu şarkısını milli marş yapalım” önerisine verdiği yanıtı,

  5. Sonra Ulusal Kanal’ın Yalçın Küçük-Doğu Perinçek tartışmasının (kapışmasının) tam metnini,

  6. Daha sonra seviyesiz sosyal medyada bu tartışmanın yankılarını okuyalım.

İyi okumalar. Neden bu kadar uzun yazdın diye bana kızmayın. Tam bağımsızlık için pençe pençe savaşırken yazılan Milli Marşı’mıza ve şairine gıcık olan bu zerzevata kızın lütfen. Sağlıcakla.

Ulusal Kanal’da Yalçın Küçük hezeyanları, yalanları…

12 Mart 2016 akşamı Hulki Cevizoğlu’nun yönettiği ve Doğu Perinçek’in de katıldığı Ulusal Kanal Proğramı’nda Yalçın Küçük’ün İstiklal Marşımız ve şairi Mehmet Akif’i itibarsızlaştırmak için ileri sürdüğü mesnetsiz, garip, haince ve ulusal ruha tamamen aykırı, Emperyalizmin yüzde yüz işine yarayan iddialarını içeren bölüm aşağıda sunulmuştur. (Programın tüm söz dökümü yazımızın sonunda ayrı bir bölüm olacak verilmiştir). Şimdi Yalçın Küçük denilen art niyetli Zırvalar Profesörünü dinleyelim.

Yalçın Küçük: Teşkilatı Mahsusa’nın MİT ile şunla bunla ilgisi yoktur. Teşkilatı Mahsusa bir ihtilal örgütüdür.

İstiklal Marşı ile Mehmet Akif’in hiçbir ilgisi yoktur. Mehmet Akif benim eserim diye kitaplarının hiçbirine bunu almamıştır. Meclis’te okunurken katılmamıştır. Bunu yazan iki kişidir. Münir Ertegün ve Yusuf Hikmet Bayur. Tacettin Dergahı’nda…

(Hürriyet’teki bir yazıyı göstererek) burada 1922 yılında Mehmet Akif’in Kayseri’ye gittiği yazılıdır. Hiç bir ilgisi yoktur. Hiçbir şekilde gitmemiştir.

Mehmet Akif söylemiş güya ”Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın.” Mehmet Akif hem yazmamıştır hem de yazdırmasın demiştir.

Cevizoğlu: Ben yazmadım diyor mu?

Küçük: Hiçbir kitabında yoktur. Bak güzel kardeşim. Türklerin İstiklal Marşı’nda Türk sözcüğü geçmez. Mabet sözcüğü vardır. Türklerde yoktur.

12 Mart 1921’de yazılmıştır. Ne ardır. Kürtlerin Koçgiri isyanında kayıplar oldu. Siz Türklerin Kürtlere bir federasyon vaat ettiğini biliyor musunuz?

Korkma diyor başlıyor. Bir yerde sancak geçiyor. Sonra bayrak diyor. Marş çeviridir. Bu yazan iki kişidir.

Cevizoğlu: Nereden çevirmişler?

Küçük: Tevrat’tandır bu. İşaya diyorum, İbrani diyorum. Korkma 7 defa geçer.

Teşkilatı Mahsusa’nın korucuları. Enver şunlar bunlar hepsi vardır.

Ertegün Tacettin Dergahı’ndandı. Ahmet Ertegün’ün babasıdır ve İbrani asıllıdır. İbraniyle evlidir.

(Perinçek’in itirazı üzerine…)

Küçük: Kardeşim orada yoktur. Atatürk zamanında da hiç söylemediler.

Perinçek: Bence baştan sona Türk. Ben Tevrat’ı da okudum. Mezmurlar bizim şairlerimizi çok etkilemiştir ama İstiklal Marşı’mızda benzer bir şey yok. İngilizler, Fransızlar işgal etmiştir. Kork m a diye başlaması gayet normal.

Küçük: Korkaklık üzerinedir.

Perinçek: Bu sizin görünüşüzdür.

Küçük: İşaya korkak bir adamdır.

Perinçek: İşte korkma sözcüğü bizim marşımızda geçiyor. Demek bir marşta geçiyor. İki kez bestelendi.

Küçük: 4 kez. İstiklal Marşı varken başta marşlar da okunuyordu.

Perinçek: Ben bu iddiayı hiç ciddi bulmuyorum. Üslup Akif’tir.

Küçük: Hayır. Hiç değil.

Perinçek: Çanakkale Destanıyla karşılaştıralım aynı o ideolojik ruh.

Küçük: Nereden biliyorsun onun Türk Milleti için yapıldığını onu sen söylüyorsun.

Perinçek: (gülüyor)

Bir tek Yalçın Küçük bu marş Mehmet Akif’in değil diyor ama insanlar duyunca ayağa kalkıyor.

Mustafa Kemal’in devletin başında olduğu bir dönemde kanunla yasayla geçti bu marş.

Türk Milleti 1921’den bu yana bunu benimsemiş kanunla geçmiş kimse Me h met Akif’in değildir dememiş. Atatürk devlet hükümet başkanı, böyle bir tartışma olmamış, bugüne kadar böyle bir iddia yok. Yalçın arkadaşımız hiçbir kanıt yok.

Küçük: (araya girerek)

Hiçbir yerde ben yazdım dememiştir.

Perinçek: Ben de hiçbir zaman bu kitabı ben yazdım dememiş. Mehmet Akif faziletli biri ‘ben, ben, ben’ dememiştir.

Cevizoğlu: Bayur ve Ertegün ben yazdım diyor mu?

Küçük: Bayur’un ben yazılmasına yardım ettim sözü var.

Perinçek: Nerede var?

Küçük: Burada kitaplarımda var. Burayı fazla uzattık…

Perinçek: Hikmet Bayur’un kitaplarında böyle bir iddia yok. Kanun geçmiş…

Küçük: Türkiye’de o kadar çok kanun var ki. Eeee… Devam et.

Bayılıyorsunuz Memet Akif’e.. Meclis’te duygulandı gitti, parasını almadı…

Perinçek: Kitaplarda kanunlarda var. Tüm Türkiye Mehmet Akif diye biliyor. Uslüp tavır onun.

Küçük: Ben yazmadı diyorum.

Perinçek: Bunun tartışılması bile yanlış. Değerleri var. Buna sürekli savaş açmak… Yalnız kalırsınız. Sizin gibi belki 100 kişi çıkabilir. Sizin dediğinizin değeri olmuyor. İstiklal Marşı bizim değerimizdir. Mehmet Akif de halkın yanındadır, Abdülhamid ile mücadele etmiştir. Ona kafa tutan yoksuldan, halktan yana olan. İstiklal Savaşı’na katılmış…

Cevizoğlu: Biz bu programı 22 yıldır yapıyoruz. Her şeyi diyebilirsiniz ama kanıtınız olması lazım. Bayur’un yardım ettim demesi onun yazdığı anlamına gelmez. Siz Prof.sunuz, kitaplar yazıyorsunuz asistanlarınız yardım ediyor. Asistanlarınız mı yazmış oluyor.

Küçük: Siz Ekmeleddin’i bilir misiniz? Soyadı İhsanoğlu’dur. Mısır’da.. Siz bunu biliyorsunuz da bir ara cumhurbaşkanı adayı oldu. Aa… Mezarları geziyordu… Mehmet Akif beyin cenk marşı bu dedi. Tayyip Bey de aaaa İstiklal Marşı’nı bilmiyor dedi. Mehmet Akif’in arkadaşının oğlu bilmiyor cenk marşı diyor.

(Küçük, bir gazete küpüründen o dönemki Meclis duruşmalarını tut a na k larından İstiklal Marşı’na yapılan itirazları okudu. Dönemin milli eğitim bakanının Akif’in yazmadığını söylediğini belirtti.)

Cevizoğlu: Hocamız Hürriyet’ten Beşir Ayvazoğlu’nun yazısını kaynak gösteriyor. Hocamız sağını okuyor, solunu okumuyor. Şunlar var: Mehmet Akif’in sözleri var. Ölmeden önce verdiği röportajlarda. Diyor ki Akif: Ben de bir daha İstiklal Marşı yazamam diyor. Mahcubiyetinden gitmedi Meclis’e diyor.

………………………………………………………………………… ..

BİR MEDYA HABERİ:

Özkök’ten Milli Marş açılımı

Ertuğrul Özkök, İstiklal Marşı’nın değiştirilmesi gerektiğini savundu. Ertuğrul Özkök, Başbakan Erdoğan’ın “ucube cemevi” söylemi sonrası milli konulardaki görüşlerin de tartışılması gerektiğini söyledi. Özkök, Hürriyet’teki yazısında, İstiklal Marşı’nın toplu olarak söylenemediğini savunarak, şarkıcı Berkant’ın Samanyolu şarkısını örnek gösterdi. Aşağıda Özkök’ün söz konusu yazısı:


Milli Marşımız Samanyolu olsaydı


Ertuğul Özkök, Hürriyet, 9.8.2012

Başbakan’ın “Ucube cemevi” sözleri, dilimdeki birçok prangayı çözdü.

İbadethanelerle ilgili görüşlerimizi böylesine rahat sıfatlarla ifade edebiliyorsak, bazı milli konulardaki görüşlerimizi de aynı rahatlıkla söyleyebiliriz demektir. Dün birinci tabuyu yıktım. Bugün sıra, Milli Marşımızda. Hooop, hemen başlamayın saydırmaya. Milli Marşımıza “ucube” falan demeyeceğim. Çünkü ucube değil.

KABUL EDELİM BU MARŞI BİRLİKTE SÖYLEYEMİYORUZ

Anlatmaya neresinden başlasam bilmiyorum. Sözleri, Mehmet Âkif gibi büyük bir şairin yazdığı en güzel dizeler değil. Sözleri, müziğe uymuyor. Heceler, yanlış yerlerde kesiliyor. En önemlisi de millet olarak bu marşı birlikte bir türlü söyleyemiyoruz. Liberaller kızacak ama bir “Onuncu Yıl Marşı” nı nasıl söylüyoruz ona bakın, bir de Milli Marşımıza. Benim için ortaokul ve lisede bayrak töreninde Milli Marşı söylemek ciddi bir sorundu. Bugün hâlâ sorun. Kalabalık yerlerde kameralar bizi çekerken, ağız hareketlerim uymayacak ve rezil olacağım diye korkudan ölüyorum. Bu defa sözleri unutuyorum. Bence yeni anayasa yaparken yeni bir milli marşı da düşünsek çok iyi olur. Milli marşlar kutsal semboller değildir. Birçok ülke sadece milli marşını değil, bayrağını bile değiştirdi. Biz de en azından Onuncu Yıl Marşı kadar kolay söyleyebileceğimiz, Türkiye’ye daha yakışan bir milli marşı düşünebilmeliyiz. İbadethanelerinin çirkinliğini konuşabilen bir ülke, halkının yüzde 90’ının söyleyemediği bir milli marşı da konuşabilmeli.

BERKANT’IN HASTALIĞINI OKUYUNCA..

İşte bu belagatten aldığım güçle, size marjinal gibi görünebilecek ama, asla marjinal olmayan bir öneri yapacağım. Şu an ağır bir hastalıkla mücadele eden, harika şarkıcımız Berkant’ın söylediği “Samanyolu” şarkısı, modern ve barışçı bir Türkiye’nin pekâlâ en güzel milli marşı olabilirdi. Durun, hemen kızmayın… Ne diyor Berkant hasta yatağından bile: “Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek…” Yani Atatürk’ün hepimizin yüreğine yerleştirdiği “İlelebet payidar kalacak” dediğimiz Cumhuriyet için daha harika hangi nakaratı tahayyül edebilirdik ki?
“Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek…”
BERKANT’A MESAJ “Sevgili Berkant dualarımız seninle,
Bize öyle bir şarkı bıraktın ki, Emin ol ömür değil, asırlar boyu sürecek.”

OLİMPİYATLAR’DA EN ÇOK KAZAKİSTAN MARŞINI SEVDİM

Kazak halterci Maiya Maneza birincilik kürsüsünde duruyor. Kazakistan bayrağı göndere çekilirken, Kazakistan milli marşı başlıyor. Hayatımda ilk defa uzun bir tatil yapıyorum. Olimpiyatları dakika dakika seyrediyorum. Madalya törenlerini hiç kaçırmıyorum. Çünkü orada, milletlerin sosyolojisini, psikolojisini yakalamaya çalışıyorum. Bugüne kadar dinlediğim en güzel milli marş, hiç şüphesiz Kazakistan milli marşıydı.

FRANSIZLAR’IN MARSEİLLAİSE’İNDEN DAHA GÜZEL

Bir kere müzikal… Biraz eski Sovyet geleneğini hatırlatsa da bir ülkenin gururunu çok iyi hissettiriyor. Söylemesi bizimkine göre çok daha kolay. Milli marşlara gerçek anlamını veren, koral, yani birlikte söyleme özelliği çok yüksek. İtiraf edeyim, bu marşı ilk defa Borat filmlerinin bir millete yapılabilecek en hoyrat ve banal esprisizliğinde dinlemiştim. Geçen gün ilk defa olimpiyat ortamında dinledim. Gerçekten bildiğim bütün öteki milli marşlardan daha güzel, daha müzikal, daha kolektif bir ruh taşıyor. Evet, Fransızlar’ın Marseillaise’inden de güzel.

Oturup biraz araştırdım. Müziği Şemsi Kaldayakov’a, sözleri ise Cuneken Nacimedov’a aitmiş. Bu arada ilginç bir de bilgi: Düzenlemeyi Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev yapmış. Milli marşın nakarat kısmı çok hoşuma gitti. Aynen şöyle:

“Benim ülkem; benim ülkem,
Çiçek olup büyürüm,
Şarkı olup söylerim ülkemi,
Benim anavatanım,
Kazakistan’ım…”

MİLLİ MARŞI NİYE KONUŞAMAYALIM Kİ

Biraz önce yaptığım “Samanyolu” önerisine bir de bu gözle bakın… Milli marşlarda ille de cengâverlik hikâyeleri, askeri zaferler gerekmiyor… Cengâverliklerle ortak bir sembol oluşturmayı denedik; durum meydanda.
Belki daha barışçı bir milli marşla işimiz daha kolay olur… Madem “ucube” ifadesiyle ibadethane tabusunu kırdık… Milli Marşı niye konuşamayalım ki…
Belki daha birleştirici, bugünün Türkiye’sine daha uygun gerçekten güzel bir milli marş bulabiliriz… Bu sözler bugün çoğunuza fantezi gibi gelse de, ben eminim ki… Bir gün bu ülkenin yeni nesilleri, dünün cengâverliklerini değil, bugünün barış içinde yaşama duygularını anlatan bir milli marşı kabul edecek…Ve okullarımızda, statlarımızda bu milli marşı hep bir ağızdan, kolayca, en önemlisi de göğüslerini gere gere okuyacaklar.

……………………………………………………………………… .


İstiklal Marşı ve Ertuğrul Özkök’e cevabımdır


Muhittin Nalbantoğlu , 11.8.2012


12 Eylül darbesi öncesi idi. Miting alanlarında İstiklâl Marşımıza da büyük saygısızlıklar yapılıyordu. Hele Konya’daki mitingde İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkılmaması olayı vardır ki bu saygısızlıklara tüy dikmişti. İşte o günlerde İstiklal Marşı geleneğine yapılan bu saygısızlık en fazla onun yüreğini sızlatmış olmalı ki, Ertuğrul Özkök dokunaklı makalelerini bu konuya tahsis ediyordu, İstiklal Marşına yapılan saygısızlığı kaleminin bütün gücüyle protesto ediyordu. Onu Günaydın gazetesinin köşe yazarı Can Pulak takip ediyordu. İşte bu olaylar ve yazılardır ki 12 Eylül anayasasına İstiklal Marşının da bulunduğu ünlü “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddesini yerleştirmiştir.

Aradan geçen zaman içinde ne olmuştu da Özkök, İstiklal Marşı metninin “Samanyolu” şarkısı ile değiştirilmesini ortaya atıyor. Sanki bütün meseleler halledilmiş, iş sadece ona kalmıştı. Oysa Özkök bilir ki millî ve dinî inançlarla fantezi yapılamaz. Bu duygular uluorta ortaya atılamaz. Bilir bilmez tartışma konusu yapılamaz çünkü örfler kanunlardan kuvvetlidirler.

Marş niçin değiştirilemez

Şimdi biz burada 1960’lı yıllarda, yazıp yayınladığımız 208 sahifelik “İstiklâl Marşımızın Tarihi” adlı eserimizden de faydalanarak Özkök’e İstiklâl Marşımızın ne olduğunu, ne için değiştirilemeyeceğini Atatürk’ün İstiklal Marşını nasıl algılayıp anlattığını, Mehmed Âkif Ersoy’un bu marşın ne için değiştirilemeyeceğini ifade eden hatıra notlarını ve yine devrin büyük şair ve ediplerinin bu konudaki “değiştirilemez” ifadelerini nakledeceğiz.

Çünkü Ertuğrul Özkök Beyefendinin bu girişimi ilk değildir. Son da olmayacaktır. Öyle günlerde yaşıyoruz ki millet olarak inandığımız örflerimizi, milletimizi millet yapan bütün milli mefhumlarımızı dosta düşmana karşı her gün savunmak zorunda kalıyoruz. Hele zaman zaman basiretsiz ve cahil yöneticilerin ortaya attıkları girişimler var ki “Allah Türk milletini korusun” diyesi geliyor insanın, neyse biz konumuza gelelim: İlk olarak bu marş nasıl yazıldı ve nasıl Milli Marş oldu, onu anlatalım.

Marşın yazıldığı günler

1920 yılı sonları… Sevr antlaşması imza edilmiş. Trakya’da Tekirdağ ve Edirne’yi işgal etmiş olan Yunan kuvvetleri, Batı Anadolu’da Uşak’ı da ele geçirmişler. Türk ordusu Doğu’da Ermenistan’a karşı savaşıyor. Yer yer patlayan isyanlarla halkın maneviyatı son derece bozuk. Şairler gazetelerde dergilerde bu yıkıntıyı önleyici, milli duyguları besleyici şiirler yazıyorlar, halk ve asker arasında dolaşarak bunları okuyorlar. Bu şairlerden biri de Mehmet Âkif idi.

O günlerde Kars kurtarılmış, Gümrü Antlaşması imzalanmış, Kurtuluş Savaşı’nın ilk askeri ve siyasi zaferi kazanılmıştı. 1920 Aralık ayı başında bir gün Milli Eğitim Bakanlığı Orta Tedrisat Müdürü Kâzım Nami Bey’in odasına bir kurmay Albay girdi. Selam vererek kendini tanıttı;
“Ben Batı Cephesi Kurmay Başkanı İsmet”.
Kazım Nami Bey ayağa kalkarak misafire yer gösterdi. Oturdular. İsmet Bey:
“-Beni size Milli Eğitim Bakanı Doktor Rıza Nur gönderdi” dedi. “Orduca karar verdik, bir İstiklâl Marşı istiyoruz. Bunun güftesini, bestesini ayrı ayrı yarışmaya koyarsınız. Herbirini kazanana beşer yüz lira vereceğiz.”

Marş yazılıyor

Kâzım Nami Bey bu isteğin hemen yerine getirileceğini söyledi. Genelge şeklinde durum bütün okullara duyurulduğu gibi şairlere de bildirildi. Çok geçmeden Orta Tedrisat Müdürlüğüne şiirler gelmeye başladı. Bu arada Birinci İnönü Savaşı kazanılmış, Kurtuluş mücadelesinin ikinci zaferi de elde edilmişti. Eli kalem tutanlar daha büyük bir imanla ordunun isteği üzerine eğildiler. 17 Şubat 1337 (Miladi tarih ile 2 Mart 1921) günkü Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nin birinci sahifesinde “İstiklal Marşı” başlığı altında Mehmet Akif’in bir şiiri çıktı. Koca şair şöyle haykırıyordu:

“Korkma sönmez bu
şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun
üstünde tüten en son ocak
O benim milletimin
yıldızıdır parlayacak,
O benimdir o benim
milletimindir ancak.”

Bu şiir bir kükreme gibi bütün yurda yayıldı.

Doktor Rıza Nur’un yerine 14 Aralık 1337 (1921) tarihinde Milli Eğitim Bakanı olan Antalya Milletvekili Hamdullah Suphi Bey, İstiklal Marşının sözlerine özel bir ilgi gösteriyor, İstiklal Marşı olacak şiiri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirerek Meclisin kabul etmesini istiyordu. Yarışma için gelen 724 şiirden çoğu düzen ve duygu bakımından istenileni verecek durumda değildi. Görevi ağır olan meclise bu kadar şiiri götürüp bir seçme yaptırmak çok zaman alacaktı. Bu yüzden Bakanlıkça bir komisyon kuruldu. Bu komisyon 724 şiirden içlerinde Mehmet Akif’in şiirinin de bulunduğu yedisini seçti. Bu şiirleri bastırılıp meclis üyelerine dağıtıldı.

Milletvekilleri ağlıyordu

Türkiye Büyük Millet Meclisi mali yılın başlaması dolayısı ile 1 Mart 1337 (1921) günü toplanmıştı. Oturuma Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa başkanlık ediyordu. Paşa iç ve dış siyasete dair çok önemli bir nutuk söyledi. Sonra Balıkesir Milletvekili Hasan Basri Bey, kendilerine dağıtılan yedi şiirden biri olan Mehmet Akif Bey’in İstiklal Marşı şiirinin okunmasını teklif etti. Teklif kabul edildi. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, bizzat kürsüye gelerek gür ve heyecanlı bir sesle şiiri okumaya başladı. Koca mecliste çıt çıkmıyor, bütün milletvekilleri büyük bir heyecan içinde, bu ulvi haykırışı dinliyorlardı:

“Çatma kurban olayım
çehreni ey nazlı hilal,
Kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet bu celal?
Sana olmaz dökülen
kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır Hakka tapan
milletimin istiklal.”

Şiirin okunması bittiği zaman salon alkıştan inliyor, milletvekilleri göz yaşlarını tutamamışlar ağlıyorlardı. Bu son derece heyecanlı hava içinde bir ses yükseldi. Bu ses İsmail Fazıl Paşa’nın sesi idi.
Şiirin bir daha okunmasını teklif ediyordu. Teklif alkışlarla kabul edildi. Hamdullah Suphi Bey’in gür sesi tekrar mecliste yankılanmağa başladı:

Heyecan dinmemişti:

“Ben ezelden beridir
hür yaşadım hür yaşarım
Hangi çılgın bana zincir
vuracakmış şaşarım
Kükremiş sel gibiyim
bendimi çiğner aşarım
Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım.”

Heyecan yine dinmemişti.
Yeni bir teklif üzerine İstiklal Marşı Hamdullah Suphi Bey’in sesiyle bir defa daha inledi:

“Garbın afakını sarmışsa
çelik zıhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm
gibi serhaddim var
Ulusun, korkma, nasıl
böyle bir imanı boğar
“Medeniyet” dediğin tek
dişi kalmış canavar.”

Şiiri mecliste üst üste üç defa okunması müthiş bir heyecan yaratmış, fakat yarışmanın sonucu alınmamıştı. Meclisin 12 Mart 1337 (25 Mart 1921) günkü oturumunda birçok kanunların görüşülmesinden sonra Hamdullah Suphi Bey, söz alarak şunları söyledi:

“İstiklal Marşlarını bastırdık, tarafı alinizden tetkikle hangisi uygunsa kabul edilsin. Anadolu mücadelesini terennüm eden bu şiirlerden biri ne kadar önce seçilirse o kadar iyi olacak. Bestesini de yaptırabilelim.”

Bu konudaki görüşmelerden sonra milletvekilleri tarafından başkanlığa birçok önergeler verildi. Bunlardan Mehmet Akif Bey’in yazdığı İstiklal Marşı’nın kabul edilmesi isteniyordu. O gün oturuma başkanlık eden Doktor Adnan Bey önergeleri oya koydu. Akif’in İstiklal Marşı, Meclisin ezici çoğunluğuyla kabul edildi. Milletvekilleri Hamdullah Suphi Bey tarafından bir defa daha okunmasını istediler.

Marş ayakta dinleniyor
Başkan:
“Madem ki marş kabul edilmiştir, ayakta dinleyeceğiz” dedi.
Hamdullah Suphi Bey kürsüye geldi. Bütün meclisin ayakta ve derin bir huşu içinde dinledikleri şiir bir defa daha tarihi binanın havasında yankılandı:

“Arkadaş yurduma
alçakları uğratma sakın
Siper et gövdeni dursun
bu hayasızca akın
Doğacaktır sana vaadettiği günler Hakkın
Kimbilir belki yarın belki yarından da yakın.”

Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nin 13 Mart 1337 (1921) tarihli sayısında marşın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildiği bildirildi. 14 Mart 1337 (1921) tarihli sayısında da şiir bir defa neşredildi.

“Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme tanı
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı
Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı”
Bütün millet bir ağız olmuş haykırıyordu:
“Kim bu cennet vatanın
uğruna olmaz ki feda,
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda,
Canı cananı bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan
beni dünyada cüda.”


Mehmet Akif ordunun yarışma için ayırdığı beş yüz lirayı fakir islam kadın ve çocuklarına iş öğretererk yoksulluklarına son vermek için kurulmuş olan Dar-ül Mesaiye armağan etti. Halbuki kendisinin o sıralarda sırtına giyecek bir paltosu yoktu. O yalnız bir şey istiyordu:

“Ruhumun senden ilahi
şudur ancak emeli
Değmesin mâbedimin
göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar ki şehadetleri
dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.”

Yine o günlerde Mehmet Akif’ten kilometrelerce uzakta birisi, İstanbul’daki Müzikai Humayun şefi Osman Zeki Bey, işgal altındaki şehrin minarelerinde okunun hüzünlü akşam ezanını dinleyerek Akif gibi o da aynı şeyleri duyuyordu.

“O zaman vecd ile bin
secde eder varsa taşım
Her cerihamdan, ilahi
boşanıp kanlı yaşım
Fışkırır ruh-u mücerret
gibi yerden naşım
O zaman yükselerek
arşa değer belki başım.”

Bir gün bu dilek oldu. Beşiktaş’ta işinin başında iken, Türk atlılarının İzmir’e girdikleri haberini aldı. İşini bırakarak üst katında oturduğu, Osmanbey’deki Uğurlu Apartmanı’na koştu. Kulaklarında artık bir hakikat olmuş dileğin son satırları uğulduyordu:

“Dalgalan sen de
şafaklar gibi ey şanlı hilâl
Olsun artık dökülen
kanlarımın hepsi helâl
Ebediyyen sana yok
ırkıma yok izmihlâl
Hakkıdır hür yaşamış
bayrağımın hürriyet
Hakkıdır Hakk’a tapan
milletimin İstiklâl.”


Osman Zeki Bey, apartmandaki dairesine girince koca bir Türk bayrağını bina boyunca sallandırdı. Sonra piyanosunun başına geçerek İstiklal Marşı’nı nota olarak sahifelere dökmeye başladı. Bestesi 22 yarışmacı arasında birinci seçildi. Mehmet Akif 6 Aralık 1936 Pazartesi günü öldü. Edirnekapı Şehitliği’ne gömüldü. Ölümlerde Milli Marş çalınması geleneği olmadığı halde bu marşın yaratıcısı olduğu için mezarı başında İstiklâl Marşı çalındı.
İstiklâl Marşı Akif’in ölümünden 22 yıl sonra 1 Mart 1958 günü Karacaahmet’te bir mezar başında daha çalındı. Mezar o gün toprağa verilen bestekâr Osman Zeki (Üngör) Bey’in mezarı idi…

Muhittin Nalbantoğlu – Yeniçağ

………………………………………………………………… ..

İstiklal Marşı sorunsalına karşı bazı çözümler

Mehmet Barlas , Başyazı, Sabah, 12.8.21012

12 Ağustos 2012, Pazar

Bazı önemsiz konularla uğraşırken önemli olanları kaçırıyoruz hafta içinde.
Kendimizi “PKK terörü nasıl biter” veya “Esad sonrası Suriye nasıl olacak” benzeri önemsiz konulara kaptırıyoruz.
Bereket bu yanlış yaklaşımı aşabilen meslektaşlarımız var.

Örneğin Ertuğrul Özkök geçen hafta Olimpiyat Oyunlarından yapılan naklen yayını dinlerken Kazak milli marşına takılmış ve ertesi gün de “Keşke bizim İstiklal Marşı yerine Samanyolu şarkısı Milli Marşımız olsaydı” diyerek, bu gerçekten önemli konuya değinmişti.
Şükür ki Olimpiyat Londra’da yapılıyor.
Belki hatırlarsınız.
Bu yılın başında mart ayında Kuveyt’te yapılan atletizm yarışmalarında Kazak milli marşı yerine yanlışlıkla “Borat” filmindeki Kazakistan’la alay edilen marş çalınmıştı.

Ertuğrul Özkök demek o gün İstiklal Marşı sorunsalımıza henüz takılmamıştı ki, Borat’ın marşını dinledikten sonra “Bizimkini değiştirelim” diye yazmadı ertesi gün.
Aslında “İstiklal Marşı’nı değiştirmek ” projesi yeni değil.
Necip Fazıl Kısakürek’ın otobiyografisi “Babıali “yi (Büyük Doğu Yayınları) okuyanlar hatırlar.
1936’ta tek parti CHP’nin yönetimi İstiklal Marşı’nı değiştirmek için Ulus gazetesinde yarıda kesilen bir yarışma açmıştı ve Necip Fazıl da bu yarışmaya bir şiirle katılmıştı…

Aslında Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’na takılan başkaları da var.
Örneğin Nazım Hikmet’in “Kurtuluş Savaşı Destanı” nda ihtiyat zabiti (yedek subay) Nurettin Eşfak şöyle der:
“Bizim İstiklâl Marşı’nda aksayan bir taraf var,/ bilmem ki, nasıl anlatsam,/ Âkif büyük şair, inanmış adam./ fakat onun, ben,/ inandıklarının hepsine inanmıyorum./ Meselâ, bakın :/ ‘Gelecektir sana vaadettiği günler Hakkın.’ /Hayır,/ gelecek günler için/ gökten âyet inmedi bize./ Onu biz, kendimiz/ vaadettik kendimize”

Ertuğrul Özkök’ün “Samanyolu” nu milli marş yapma projesine Habertürk’teki yazısında Murat Bardakçı “Ritm” açısından takıldı geçen hafta.
Bardakçı şöyle yazdı: “Bir musiki eserine marş denebilmesi için 4/4’lük ritim ile bestelenmeleri şarttır… Samanyolu’nun ritmi ise 3/4’lüktür yani o meşhur aşk şarkısı valstir.”

Vals yaparak…
Bu açıdan bakıldığında İstiklal Marşı’nı hazır-ol’da söylemek yerine vals yaparak terennüm etmek, belki daha coşkulu olabilir.
Yani bu önemli meseleye getirdiği yaklaşım açısından Ertuğrul Özkök’ü kutlamamız gerekiyor.
Acaba ileride ritmi “Civciv çıkacak kuş çıkacak” olan bir şarkıyı da İstiklal Marşı’na alternatif olarak düşünemez mi? Böylece bu yeni şarkıyı hazır- ol’da söylerken içimizden de “Düm düm teke tek, düm teke tek” diye tempo tutarız.

Sevgili Ertuğrul Özkök İstiklal Marşı yerine bir aşk şarkısını Milli Marş yapma projesini keşke “28 Şubat” döneminde gündeme getirseydi.
Hatta belki o dönemde Ahmet Kaya’nın “Giderim” ini de önerebilirdi İstiklal Marşı’na alternatif olarak :
“Artik seninle duramam./ Bu akşam çıkar giderim./
Hesabım kalsın mahşere,/ Elimi yıkar giderim.”

………………………………………………………………………… .

ODATV HABERİ

Yılın düellosunda neler oldu?

Son dönemde aralarında sert tartışmalar yaşayan Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek ile Prof. Dr. Yalçın Küçük Ulusal Kanal’da Hulki Cezioğlu’nun sunduğu Ceviz Kabuğu programında karşı karşıya geldi.

12.03.2016 23:37

Son dönemde aralarında sert tartışmalar yaşayan Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek ile Prof. Dr. Yalçın Küçük Ulusal Kanal’da Hulki Cezvizoğlu’nun sunduğu Ceviz Kabuğu programında karşı karşıya geldi.

Zaman zaman tansiyonun yükseldiği programa, Yalçın Küçük’ün PKK çıkışı damga vurdu. Programın moderatörü Hulki Cevizoğlu’nun ısrarla sorduğu “PKK terör örgütü müdür” sorusuna Yalçın Küçük “PKK silahlı bir örgüttür” yanıtını verdi.

Programın başında Perinçek, Küçük ile 1960’lardan bugüne arkadaşlıklarının olduğunu, bugünkü gibi buluşmalardan lezzet aldığını, sevinç duyduğunu belirtti. İlerleyen dakikalarda ise ikili arasında oldukça sert tartışmalar yaşandı.

“Yayına bir sürprizle geldim” diyen Yalçın Küçük, 1991 yılından bir 2000’e Doğru dergisinin kapağındaki “Sovyetler Birliği sosyalist mi-Tartışma Bitti” yazısını okudu ve Doğu Perinçek’e dönerek “Biz de bugün AKP gitti mi, Tayyip bitti mi, bugün bunları tartışacağız” dedi.

Programın ilk bölümünde “İstiklal Marşı’nı kim yazdı” konusu tartışıldı. Yalçın Küçük, İstiklal Marşı’nı Mehmet Akif Ersoy’un yazmadığını iddia etti. Doğu Perinçek ise “İstiklal Marşı’nı Mehmet Akif’in yazmadığına dair hiçbir ciddi belge yok! Bir tek Yalçın Küçük bu marş Mehmet Akif’in değil diyor. 80 milyon bu marş okunurken ayağa kalkıyor” dedi.

“PKK TERÖR ÖRGÜTÜ MÜDÜR?”

Doğu ve Güneydoğu’daki operasyonları sert bir dille eleştiren Yalçın Küçük, programın moderatörü Hulki Cevizoğlu’nun “PKK terör örgütü müdür” sorusuna “PKK silahlı bir örgüttür” cevabını verdi. Cevizoğlu’nun aynı soruyu ısrarla sorması üzerine ise bu soruya cevap vermeyeceğini belirtti.

“Sizin her sorduğunuz soruya asla cevap vermeyeceğim” diyen Küçük’e Cevizoğlu, “öyleyse buraya niye geldiniz” cevabını verdi.

Daha sonra ise tansiyon iyice yükseldi.

ÖNE ÇIKAN TARTIŞMALAR

İkili arasındaki konuşma şöyle devam etti:

Yalçın Küçük: “Ben buraya düşüncelerimi söylemeye geldim”

Cevizoğlu: “Yok öyle tek taraflı konuşmak. Burası bir tartışma programı.

Yalçın Küçük: “Hayır hiç de öyle değil. İstersen kes. Kes şu anda.

Cevizoğlu: “Bana şov yapma. Buraya şov yapıp mağduru oynamaya gelmeyin”

Yalçın Küçük: “Ben hiç mağdur olmadım”

Cevizoğlu: “Tekrar soruyorum PKK terör örgütü müdür”

Yalçın Küçük: “Silahlı bir örgüttür.

Cevizoğlu: “Gördüğünüz gibi PKK’ya toz kondurmuyor”

Yalçın Küçük: “Ne diyorsunuz. Ben Bekaa’ya gittim. Daha ne cevap vereyim. Sizin sorduğunuz o s o ruya cevap vermeyeceğim.”

BİZİ FETHULLAH GÜLEN ÇIKARDI

Programda tansiyonun yükseldiği anlardan biri de Ergenekon davasının konuşulduğu anlar oldu.

Doğu Perinçek, “Biz Ergenekon’dan mücadele ede ede çıktık” derken, Yalçın Küçük “Bizi Fethullah Gülen çıkardı. Bizi Amerika çıkardı” görüşünü savundu.

Doğu ve Güneydoğu’daki operasyonları eleştiren Yalçın Küçük, Perinçek’e ” Sen Davutoğlu gibi, Sen Tayyip gibi konuşuyorsun, sen kimsin?” dedi. Perinçek ise “Saçmalamayın” yanıtını verdi.

“HENDEKTEN KONUŞUYORSUN”

TSK’nın olağanüstü hal ilan ederek PKK ile mücadele etmesinin gerektiğini belirten Yalçın Küçük, “Eğer bir savaş verilecekse bu sıkıyönetim yasaları ile verilir” dedi.

Perinçek de cevap olarak “Sen hendekten konuşuyorsun. PKK hendeklere gömüldüğü için rahatsız oluyorsun. Bu mücadele sadece PKK’ya değil, ABD ve İsrail’e karşı verilen bir savaş” ifadelerini kullandı.

İkili arasındaki bir diğer ayrılık HDP’li milletvekilleri için Meclis’e giden fezlekeler konusunda yaşandı. Doğu Perinçek: “Bize göre HDP kapatılmalı. Suç işleyen milletvekilleri tutuklanmalı. PKK’ya destek veren belediye başkanları derhal görevden alınmalı. Terörle mücadele demokrasi içinde verilmez. Terör örgütünün Meclis’e girmesine izin verilemez” derken, Yalçın Küçük ise “Ben milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasını savunamam. Daha önce de bu yöntem denendi. Bugün HDP’yi kapatırsınız, yarın başka bir parti kurulur. Bu bir işe yaramayacak” açıklamasında bulundu.

İŞTE O TARTIŞMADAN ÖNE ÇIKAN AÇIKLAMALAR

Yalçın Küçük: Teşkilatı Mahsusa’nın MİT ile şunla bunla ilgisi yoktur. Teşkilatı Mahsusa bir ihtilal örgütüdür.

İstiklal Marşı ile Mehmet Akif’in hiçbir ilgisi yoktur. Mehmet Akif benim eserim diye kitaplarının hiçbirine bunu almamıştır. Meclis’te okunurken katılmamıştır. Bunu yazan iki kişidir. Münir Ertegün veYusuf Hikmet Bayur. Tacettin Dergahı’nda…

(Hürriyet’teki bir yazıyı göstererek) burada 1922 yılında Mehmet Akif’in Kayseri’ye gittiği yazılıdır. Hiç bir ilgisi yoktur. Hiçbir şekilde gitmemiştir.

Mehmet Akif söylemiş güya ”Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın.” Mehmet Akif hem yazmamıştır hem de yazdırmasın demiştir.

Cevizoğlu: Ben yazmadım diyor mu?

Küçük: Hiçbir kitabında yoktur. Bak güzel kardeşim. Türklerin İstiklal Marşı’nda Türk sözcüğü geçmez. Mabet sözcüğü vardır. Türklerde yoktur.

12 Mart 1921’de yazılmıştır. Ne ardır. Kürtlerin Koçgiri isyanında kayıplar oldu. Siz Türklerin Kürtlere bir federasyon vaat ettiğini biliyor musunuz?

Korkma diyor başlıyor. Bir yerde sancak geçiyor. Sonra bayrak diyor. Marş çeviridir. Bu yazan iki kişidir.

Cevizoğlu: Nereden çevirmişler?

Küçük: Tevrat’tandır bu. İşaya diyorum, İbrani diyorum. Korkma 7 defa geçer.

Teşkilatı Mahsusa’nın korucuları. Enver şunlar bunlar hepsi vardır.

Ertegün Tacettin Dergahı’ndandı. Ahmet Ertegün’ün babasıdır ve İbrani asıllıdır. İbraniyle evlidir.

(Perinçek’in itirazı üzerine…)

Küçük: Kardeşim orada yoktur. Atatürk zamanında da hiç söylemediler.

Perinçek: Bence baştan sona Türk. Ben Tevrat’ı da okudum. Mezmurlar bizim şairlerimizi çok etkilemiştir ama İstiklal Marşı’mızda benzer bir şey yok. İngilizler, Fransızlar işgal etmiştir. Korka diye başlaması gayet normal.

Küçük: Korkaklık üzerinedir.

Perinçek: Bu sizin görünüşüzdür.

Küçük: İşaya korkak bir adamdır.

Perinçek: İşte korkma sözcüğü bizim marşımızda geçiyor. Demek bir marşta geçiyor. İki kez bestelendi.

Küçük: 4 kez. İstiklal Marşı varken başta marşlar da okunuyordu.

Perinçek: Ben bu iddiayı hiç ciddi bulmuyorum. Üslup Akif’tir.

Küçük: Hayır. Hiç değil.

Perinçek: Çanakkale Destanıyla karşılaştıralım aynı o ideolojik ruh.

Küçük: Nereden biliyorsun onun Türk Milleti için yapıldığını onu sen söylüyorsun.

Perinçek: (gülüyor)

Bir tek Yalçın Küçük bu marş Mehmet Akif’in değil diyor ama insanlar duyunca ayağa kalkıyor.

Mustafa Kemal’in devletin başında olduğu bir dönemde kanunla yasayla geçti bu marş.

Türk Milleti 1921’den bu yana bunu benimsemiş kanunla geçmiş kimse Mehmet Akif’in değildir dememiş. Atatürk devlet hükümet başkanı, böyle bir tartışma olmamış, bugüne kadar böyle bir iddia yok. Yalçın arkadaşımız hiçbir kanıt yok.

Küçük: (araya girerek)

Hiçbir yerde ben yazdım dememiştir.

Perinçek: Ben de hiçbir zaman bu kitabı ben yazdım dememiş. Mehmet Akif faziletli biri ‘ben, ben, ben’ dememiştir.

Cevizoğlu: Bayur ve Ertegün ben yazdım diyor mu?

Küçük: Bayur’un ben yazılmasına yardım ettim sözü var.

Perinçek: Nerede var?

Küçük: Burada kitaplarımda var. Burayı fazla uzattık…

Perinçek: Hikmet Bayur’un kitaplarında böyle bir iddia yok. Kanun geçmiş…

Küçük: Türkiye’de o kadar çok kanun var ki. Eeee… Devam et.

Bayılıyorsunuz Memet Akif’e.. Meclis’te duygulandı gitti, parasını almadı…

Perinçek: Kitaplarda kanunlarda var. Tüm Türkiye Mehmet Akif diye biliyor. Uslüp tavır onun.

Küçük: Ben yazmadı diyorum.

Perinçek: Bunun tartışılması bile yanlış. Değerleri var. Buna sürekli savaş açmak… Yalnız kalırsınız. Sizin gibi belki 100 kişi çıkabilir. Sizin dediğinizin değeri olmuyor. İstiklal Marşı bizim değerimizdir. Mehmet Akif de halkın yanındadır, Abdülhamid ile micadele etmiştir. Ona kafa tutan yoksuldan, halktan yana olan. İstiklal Savaşı’na katılmış…

Cevizoğlu: Biz bu programı 22 yıldır yapıyoruz. Her şeyi diyebilirsiniz ama kanıtınız olması lazım. Bayur’un yardım ettim demesi onun yazdığı anlamına gelmez. Siz Prof.sunuz, kitaplar yazıyorsunuz asistanlarınız yardım ediyor. Asistanlarınız mı yazmış oluyor.

Küçük: Siz Ekmeleddin’i bilir misiniz? Soyadı İhsanoğlu’dur. Mısır’da.. Siz bunu biliyorsunuz da bir ara cumhurbaşkanı adayı oldu. Aa… Mezarları geziyordu… Mehmet Akif beyin cenk marşı bu dedi. Tayyip Bey de aaaa İstiklal Marşı’nı bilmiyor dedi. Mehmet Akif’in arkadaşının oğlu bilmiyor cenk marşı diyor.

(Küçük, bir gazete küpüründen o dönemki Meclis duruşmalarını tutunanlarından İstiklal Marşı’na yapılan itirazları okudu. Dönemin milli eğitim bakanının Akif’in yazmadığını söylediğini belirtti.)

Cevizoğlu: Hocamız Hürriyet’ten Beşir Ayvazoğlu’nun yazısını kaynak gösteriyor. Hocamız sağını okuyor, solunu okumuyor. Şunlar var: Mehmet Akif’in sözleri var. Ölmeden önce verdiği röportajlarda. Diyor ki Akif: Ben de bir daha İstiklal Marşı yazamam diyor. Mahcubiyetinden gitmedi Meclis’e diyor.

“SİZ TÜRKÇÜ MÜSÜNÜZ”

Cevizoğlu: İkinci bölümdeyiz. Sizlerden gelen yoğun yorumlar var. Ama çoğunluğun hangi görüşte olduğu ortada ama etkilememesi açısından söylemiyorum. Belki sonunda söylerim.

Küçük: İçinde Türk sözcüğü olmayanı kabul etmiyorum.

Cevizoğlu: Siz Türkçü müsünüz?

Küçük: Çöküş kitabından okuyarak. Kazım Karabir’in yazdığı bir şiiri okuyarak. Ben bunu istiyorum. Ben şu tarifi yapayım. Türkler ölürken ağlamayan Türkçü değildir.

PERİNÇEK: ABD’NİN ERDOĞAN İLE İLGİLİ SÖZLERİ KÜSTAHÇA

Cevizoğlu: ABD’de Erdoğan’ın istifa etmesini istedi ABD’li eski büyükelçiler.

Perinçek: Bu çok küstahçadır. Kabul etmiyoruz. Türkiye’de tahtından indirme şansları yoktur. ABD bugün Suriye’de kaybetti. Hendeklere gömülüyorlar. Tayyip Erdoğan’ı Türk Milleti tahtından indirecektir.

ABD Cumhuriyetin üzerine Fethullah Gülen’i, Vatan’ın üzerine de PKK’yı sürdü. Kaybettiler.

Kaybeden ABD’nin sinirlerinin bozulmasıdır bu. Türkiye’de hükümetleri ABD belirleyemeyecek.

ABD’nin piyonları kaybetti. Şu bakımdan önemli. Önümüzde çok ciddi ekonomik sarsıntı görülüyor.

Küçük: Ben biraz daha yumuşak bir dil kullanayım. Bu hendek savaşının Kürtlerin belini kırdığına inanmıyorum. Moralini bozduğuna da inanmıyorum. Savaş karşı tarafın moralini ortadan kaldırma, teslim alma. Böyle bir durum yok. Bir de Osman Pamukoğlu’nun söylediği gibi düşmanın da belini kırmamıştır. Benim görebildiğim. Dünkü çıkan şeylerde, Kürtlerle Suriye’de işbirliği yapmak için ABD kesin kararlı görünüyor aynı şekilde Rusya’da…

Yakın bir zamanda Ortadoğu çok değişmiştir. Edelman, Abramowitz… Doğu kardeşim hakaret ediyorlar diyor. Bu iki insanın 2013 raporundan sonra ‘biz çıkacağız’ dedim. Çıktık.

Perinçek: Bizi Obama çıkarmadı. Tarihte görülmemiş. Biz girdiğimiz zaman çıkacağız dedik.

Küçük: Bizi Gülen çıkardı.

Cevizoğlu: Neden? Hem attı, çıkardı o zaman?

Küçük: Bizim o zaman ABD’de girmemizi istiyordu. 11 Eylül 2014’te birçok şey değişiyor. 1947’de Truman Doktrini’nde ne oldu. Askerlerimizi yetiştirdi, Kore’ye gittik. Bizi batıya tanıttık.

Obama ne yaptı, ne oldu? Tolga Tanış’ın yazısında da var. Biz şu anda 2014’ten sonra Obama Doktrini dediğimiz doktrinde birinci planda Kürtlerdir, Türkler ikinci planda…

Biz Suriye’ye, Irak’a çok zayıf ikinci bir kavim haline geldik bu topraklarda…

Bütün bunlardan sonra Tayyip bey düşmüştür, sesi kısılmıştır diyorum. İnsanları hapsediyor, Anayasa Mahkemesi çıkartıyor. Tayyip Bey’e üzüldüm diyor.

Cevizoğlu: Siz hangi taraftasınız?

Küçük: Ben devrimciyim. Kail bir Cumhuriyet kurulmasından yanayım..

Cevizoğlu: Bir devrimci ABD devirsin der mi?

Küçük: Hala IŞİD’e yardım eden Erdoğan’ı kim devirirse devirsin.

Perinçek: Bu fikirler ABD, İsrail darbesini destekler.

Küçük: Ben senin gibi Tayyip Beye bir şey söylendiğinde üzülmüyorum.

Perinçek: Onu biz devireceğiz.

Küçük: Sen destekliyorsun. Üzülüyorsun.

Perinçek: Desteklemiyorum. Bir dediğin bir dediğini tutmuyor. ABD yandaşı bir kamp oluştu. Fethullah Gülen, Abdullah Güller, CHP yönetimi, PKK-HDP… HDP ABD’nin piyonu. Bir Erdoğanlar var. Bir de bağımsızlık isteyen Türk milleti var. Üretim ekonomisi isteyen, vatanın bütünleşmesini isteyen.

Küçük:

IŞİD 2023’te halifeliği getireceklerdi.

Perinçek: Yapamayacaklar. Türk ordusu var. Hendeklere gömüyor.

Küçük: Nerede var. Genelkurmay Başkanı ne diyor. Hendek savaşını kazandık diyor mahalle savaşı..

Perinçek: ABD var İsrail var. Siz hendeklerde gömüldüğünüz için öyle konuşuyorsunuz.

Küçük: Türk ordusunun kaymakamların arkasından gelip de onların emrinde, polisin arkasında ordu olmaz, savaş olmaz. Türklükten ordudan bahsediyorsun bunları kabul etme.

Ben sıkıyönetim orada olur diyorum. Sıkıyönetim olursa bu kadar insan ölmezdi.

Perinçek: Yalçın bak beni dinle. Sen benim ağzıma kilit mi vuracaksın. Buradan Türk polisine selam yolluyorum hepsi çok değerli mücadele yürütüyorlar. Yalçın burada Türk ordusuna karşı emniyet yetkililerine karşı bozgunculuk yapıyor.

Küçük: Hayır. Türk ordusu çıkar subaylarıyla savaşır. Kaymakamların arkasında olmaz.

Perinçek: Bu savaşta taraf olacağız. Türkiye bölücü teröre karşı ABD’nin İsrail’in arkasında olduğu bölücü teröre karşı mücadele yürütülüyor.

Küçük: Akit’e başsağlığı diledin. Biz senle de ayrıldık.

Perinçek: Ben milletime sesleniyorum. Parti başkanıyım.

Küçük: Benim kardeşlerimi öldüren adamlar mı senin milletin?

Cevizoğlu: Diyecekler ki Yalçın Hoca PKK’nın yanında mı?

Küçük: Hiçbir zaman savaşı kabul etmedi. İnsanları geceleri hapse atamazsın.

savaş olursa asker yapar 57 gün insanlar.. Sıkıyönetimde öyle şeyler yok.

Perinçek: PKK’nın beli kırıldı buna tahammül edemeyenler var.

Küçük: Bu sözlere alınamam

Perinçek: Hiç alınmam de oradasın

Küçük: Kürt benim yurttaşım. Ben sıkıyönetimde asker yapar diyorum..

Perinçek: PKK ve hendekler ancak böyle savunulur. PKK’ya karşı kararlı Vatan Partisi olarak devletin yaptırım gücünü kullanan bir mücadele var. Daha dün Yüksekova’dan ziyarete geldiler. Oradaki halk da TSK’nın halkı incitmeyen tavır içinde olduğunu söylüyor. Ama adam gitmiş evlere girmiş, duvar örmüş. Nasıl mücadele edeceksiniz bunlarla.

Küçük: Türk ordusu gider yakalar.

Perinçek: Yakalıyor.

Küçük: Yaptığın tehcir… Davutoğlu gibi konuşuyorsun. Tayyip bey gibi konuşuyorsun.

Perinçek: Bırak bunları saçmalama…

Küçük: Sen kimsin?

Perinçek: Bozgunculuk böyle yapılır.

Küçük: Bırak, bana bozguncu deme. Ben savaş yaptım savaş. (Gazi kimliğini göstererek)

Perinçek: Öyle İstiklal Savaşı yapanlar var ki Yunan tarafına geçti.

Sen karşı taraftasın.

Küçük: Demek ki sen 40 sene sonra hükümet olacaksın!

Perinçek: Türkiye buraya gidiyor. Vatan Partisi merkezde olacak

Küçük: Çok sevinirim… Ekranlarda Cumhuriyet hükümeti dedim, ağzını almadın Doğu!

Perinçek: Milli hükümet dedik.

Küçük: Tayyip beyden bizim tarafa geldin… Şiir okuyacaktım şiiri bulamıyorum.

Cevizoğlu: Siz diyorsunuz ki? Perinçek’e o taraftasınız. O zaman PKK tarafında olursunuz!

Küçük: Hiç alakası yok. Ben PKK’ya eleştirler yaptım, Kürtlerin yeteri kadar laik olmadığını, AKP ile işbirliği yaptığını…

Cevizoğlu:

Ben Kürt kardeşlerimizi değil PKK’yı kastediyorum. Ben de sizi dinlemek zorunda değilim. Moderatörüm. Sorumu sorarım takibini yaparım. Bana şov yapmayın. Ben PKK diyorum siz Kürt diye cevap veriyorsunuz.

Küçük: PKKlılar Kürt değil mi!

Cevizoğlu: Çok açık soruyorum PKK terör örgütü mü, değil mi?

Küçük: Silahlı örgüt.

Cevizoğlu: Bana cevap verin lütfen?

Küçük: Ben programa mı geldim, imtihana mı?

Cevizoğlu: PKK’nın arkasına sığınarak….

Küçük: Böyle soru olmaz. Ben arkasında değilim

Cevizoğlu: Size göre PKK ordu mudur, terör örgütü müdür? Kusura bakmayın sesim yükseliyor. Ama burası mahkeme değil.

Küçük: Sizin sorduğunuz sorulara asla cevap vermeyeceğim. Siz beni imtihan mı ediyorsunuz. Hadi kes. Senin sorduğun soruya cevap vermeyeceğim. Ben buraya düşüncelerimi söylemeye geldim.

Cevizoğlu: Burada mağduru oynamayın.

Küçük: Ben mağduru oynamıyorum. Ben Beka’ya gittim (Perinçek) arkamdan geldi.

Öcalan bana dedi ki: Perinçek de gelmek istiyor. Ben de karar verdi gelecek dedim. Ben Beka’ya gittim.

Cevizoğlu: PKK terör örgütü müdür?

Küçük: Siz benim Beka’ya gittiğimi bilmiyorsunuz sizin o sorduğunuz soruya cevap vermeyeceğim..

Cevizoğlu: Böyle suçlamalarına izin veremem. Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmenliği görevinden ayrılmış durumdayım. Şimdi açıklıyorum. İkiniz bir oldunuz dediniz kabul etmiyorum. Soru sordum yanıt alamadım.

PERİNÇEK: HDP’LİLERİN DOKUNULMAZLIĞI KALDIRILMALIDIR

Perinçek: Türkiye arkasında ABD ve İsrail’in olduğu bölücü teröre karşı mücadele ediyor. Hiç küçümsemeyelim. Bir de bunlar meclisin içinde. HDP kesinlikle siyasi partiler kanununa göre kapatılması gereken bir örgüttür. Bölücü teröre yasallık tanıyarak bu terörden kurtulamaz Türkiye. 7 Haziran’dan önce HDP’nin kapatılması gerektiğini Vatna Partisi söyledi.

Bölücü terör örgütü unsurlarıyla. HDP’lilerin suç işlediği gördük. Suçu övüyorlar. Ankara’da canlı bomba patlatıldı. 29 sivil ve askerin öldürülmesinden sorumlu olanın cenazesini taşıyor.

Bölücü terörün uzantısı Meclis’te olmaz, meclis teröristin sığınacağı kapı değildir. Meclis’e bomba konmaz.

Bölücü terör örgütüne destekleyen belediye başkanları görevden alınmalıdır. Yargıtay başsavcılığı gereğini yapmalıdır.

Kapatma davası açılması için hukuki gerekçeler oluşmuştur. Türkiye ABD ve İsrail’le cephe cepheye geldi.

Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin İsrail’in piyonu kuvvetlerle. Devletin tüm imkanları seferber edilerek hukuki imkanlar kullanılarak ABD’nin TC’yi bölme planına karşı… tüm HDP milletvekillerinin dokunulmazlığı kalksın değil. Bölücü örgütle işbirliği olanların kaldırılmalıdır. Ben hepsi demiyorum. Örgütlü suçu da birey işler.

Cevizoğlu: Çok partili sistemde demokrasi ile bir partinin kapatılmasını nasıl açıklıyorsunuz? AKP’liler HDP yasal bir siyasi partidir diyorlardı.

Perinçek: Açılım yaptılar. Bu hale getirdiler. HDP, PKK ile ilişkisini inkar etmiyor ki. İsimlerini de fazla bilmiyorum. Selo’lar hepsi açıklıyorlar. Terör faaliyetlerini övüyorlar. PKK’ya militan topluyorlar, malzeme götürüyorlar. Artık Kürt gençleri de gitmiyor. Bu adam öldürme gibi hırsızlık gibi fert suçları değil. Vatana karşı büyük suçlar var. Bunlara demokrasi olur mu? Mayınlar döşenecek, bombalar patlayacak, nasıl demokrasi olacak? Demokrasi bağımsız bir Türkiye’de olur. Biz Atatürk ile yaşadık demokrasiyi. Türkiye şeyhler, dervişler, mensuplar, tarikatlarla demokrasi olmaz. Bölücü örgütle de olmaz. Bunların tepelenmesi gerekli, tepelenmediği zaman demokrasi olmaz.

Küçük: (Cemal Süreya’dan 555K şiirini okudu.)

Ben bunu anladım bunu söyledim. Hiçbir savaşa karşı değilim. Bunu ordu yapar.

Perinçek: Ordu yapıyor.

Küçük: Ordu yapmıyor. Bir tek generalin ismini bilmiyorum. Genelkurmay Başkanı, Sur Mahallesi açıldı dedi. Orası küçük bir mahalledir. Her şeye rağmen 12 Mart’ı konuşacağız.

Öbür noktalara gelince. TİP’liler tutuklandılar. Bunlarla bir yere gidemezsin. Bunlar daha önce de milletvekilleriydiler. Tayyip Bey ile beraberdiler. Bırakın. Bunları tutuklayacaksınız. Kürtlerin de bizi tutuklayacaklar diye üzüldüklerini sanmıyorum. O hanım başkan ‘gücün yetiyorsa tutukla’ dedi. Tutukluyorsun sonra geliyorlar. Ben ne isterim. Milletvekilinin, milletvekili olduğu zaman dokunulmazlığı milletvekili olduğu zaman devam edecek. Bittiği zaman tutuklarsın.. Bunlar hapsedildiği zaman ne bunlar üzülür, ne düzelir. Oradan bir çözüm olmaz. Doğu kardeşim bunları söylüyor. Ben cezacı bir adam değilim. Benim saygı duyduğum bir arkadaşım bana ceza verdi. Turgut bey. Hiçbir milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasını ve tutuklanmasının çözüm olduğunu sanmıyorum.

Perinçek:

Mayın döşüyor. Besliyor. Bunun kürsü dokunulmazlığıyla ne alakası var. Yasal olanaklarla adam topluyor, sendikalara sızıyor. Asker, polis bu işi çözsün. Hayır, Topyekun, Tüm milletin imkanlarıyla mücadele edilmeli. ABD, İsrail var arkasında. Ben de TİP’in üyesiydim. Biz de hapse atıldık. Partilerimiz kapatıldı. Onlar ABD’nin milletin örgütlenmesini engellemek içindi. Bununla bir alakası yok ki. Subayların, Genelkurmay’ın aleyhine konuşmak doğru bulmuyorum. Türk ordusu ABD ile savaşıyor. Beşar Esadların bize verdiği bilgi PYD bölgesinde ABD’nin 3 üssü var.

Böyle bir örgüt yasal imkanlarla kendini besleyebilir. HDP kapatılmalıdır. Suç işleyen milletvekilleri hakkınca dokunulmazlık kalkmalıdır. Kürt halkı onları desteklemiyor. Bular hendeklere gömülünce.. Önümüzdeki seçimde bunlar meclise giremeyecek.

DURSUN ÇİÇEK AKP’LİDİR

Küçük: Fethullah Gülen’i önemsemedim. Yanlış anlaşılmasın, teknik olarak.. Bir camisi yok… Önemli ayakları devlet içerisindedir. Savcılar tarafından aranıyordu. Özal tarafından saklandı. Ortaasya’da örgütlenecekti Demirel referans oldu. Bir gün Rahşan hanım dedi ki; kapı çaldı Gülen geldi. Ordu ve yüksek mahkemeleri elde etmeye çalıştılar. Elde ettiler. Orduyu ne kadar? Bir adam var Dursun Çiçek… Hapishanede bir kere konuştu, Tayyip Bey’i çok övdü. Bir paşa arkadaşım vardı; Dursun’u tanıyor musun o AKP’li dedim. Paşa arkadaşım AKP’li dedin, CHP’ye girdi dedi. AKP onu almaz ki dedim.

Dursun Çiçek son olarak ‘Türk ordusunun yüzde 10’u Fethullahçıdır’ dedi. Sen kimsin, tartıyor musun? Çok önemsemem, Türk paşaları da önemsemezler.

Paralel, devlette paralel olmaz. Bu çok kötü bir dildir, ordu bunları söylemez, kumpasa da inanmam Doğu kardeşim; hepsini AKP yapmıştır, hem Tayyip bey de hem Abdullah bey de…

Cevizoğlu:

AKP-Gülen kavgasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Küçük: 2023 hedefleri var, halife olacaktı. Perinçek kardeşim bunlara inanıyor…

Perinçek: Siz Perinçek’i tanımıyor musunuz kardeşim. Ben o mahkemede ‘Gladyo mu arıyorsunuz: Bir numara Erdoğan, iki numara Gülen’ demedim mi?

Küçük: Politika güçtür siz 3 gün öncesine kadar Milliyet gazetesinde olan, Taraf’ta olanları alıyorsunuz buraya sonra…

Hapisten çıkmalarına sevindim; Can’ın…

BİZİM ÇIKTIĞIMIZ YERE O POLİSLERİN GİRMESİNİ DOĞRU BULMUYORUM

Küçük: Bugün polislerin şunların bunların bizim hapse alındığımız gibi alınmasını doğru bulmam, onlar da yargılanasın ama bizi çıktığımız yerlere devletin polislerini koymayı doğru bulmuyorum. Suç varsa girer ama yargılanır.

Daha iyi bir döneme doğru giriyoruz buna inanıyorum.

Anasaya Mahkemesi başkanı, Ergun Özbudun’un AKP’nin Anayasa Komisyonu’nda onun yardımcısıydı. O hangi düşüncedeyse, Özbudun da o düşüncede. İyi mi yaptılar? İyi yaptılar!

Bizim hapse atılmamız nasıl hukuki değilse, çıkmamız da öyleydi.

CEMAAT’İN MALLARINA EL KONULMASINI DOĞRU BULMAM

Küçük: Ben onların da terör örgütü olduğuna, bu insanların mallarına mülklerine el koymayı doğru bulmam inanmam da, Koza İpek’e de inanmam, bu bir servet transferidir, kayyum atıyorsunuz dünyanın paralarını veriyorsunuz.

Odatv.com

…………………………………………………

Sosyal medyada neler konuşuldu?

Son dönemde aralarında sert tartışmalar yaşayan Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek ile Prof. Dr. Yalçın Küçük Ulusal Kanal’da Hulki Cezioğlu’nun sunduğu Ceviz Kabuğu programında karşı karşıya geldi.

13.03.2016 09:14 – odatv

Son dönemde aralarında sert tartışmalar yaşayan Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek ile Prof. Dr. Yalçın Küçük Ulusal Kanal’da Hulki Cezioğlu’nun sunduğu Ceviz Kabuğu programında karşı karşıya geldi.

Zaman zaman tansiyonun iyice yükseldiği programda Doğu Perinçek, Doğu ve Güneydoğu’daki operasyonları eleştiren Yalçın Küçük’e “Sen hendekten konuşuyorsun. PKK hendeklere gömüldüğü için rahatsız oluyorsun” derken, Yalçın Küçük Perinçek’e “Davutoğlu gibi konuşuyorsun, Erdoğan gibi konuşuyorsun” diye çıkıştı.

İkili arasındaki tartışma sosyal medyanın da gündemindeydi. Twitter’da Türkiye gündemine giren tartışma ile ilgili yapılan bazı yorumlar şöyle:

Fatihyaşlı: Yalçın Küçük’ün en derin hali, Perinçek’in ek akıllı halinden bin kere daha akıl yüklüdür.

Murat Güneş: Doğu Perinçek’ten Yalçın Küçük’e: Senin kalbin, yüreğin hendeğe gömülmüş.

Mihrac Ural: Yalçın Küçük, ikinci doğru cümlesini kurdu: Polisi kimse korumamalıdır. AKP kuklası polis teşkilatı ölüm kusuyor hepsi bu. Yargılanmalıdır.

Twit-ül Havadis: Biri Yalçın Küçük’ün şu şiir kitabını bulsun Allahaşkına. Adam canlı yayında aramaktan helak oldu.

Roger: Yalın Küçük, Sovyetler Birliği’nde Sosyalizmin Kuruluşu ve Çözülüşü külliyatını yazmış adamdır.

Nusret Güner: Prof.Yalçın Küçük’ün, terörü fiilen destekleyen HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kalkmasına gerek olmadığı görüşüne katılmıyorum.

Doğaç Dandik: Yalçın Küçük bir daha Ulusal Kanal’a çıkmamalı, hele bir de Hulki ile Perinçek varsa. Neredeyse hiçbir konu düzgün konuşulmadı.

Halil İbrahim Gürel: Bu akşam sıkça Yalçın Küçük’e katıldım, bu aralar hep Nazan Öncel dinliyor ve Latife Tekin’e hayranlık duyuyorum. Yoksa ben?

Angaralı: Mala mülke el konulması servert transferidir, doğru bulmuyorum.

Leyla: Yalçın Küçük morartı mı onu bari onu söyleyin?

Münazaa Bey: Yalçın Küçük her şeyi fazla bilmekten kayışı koparmış bi adam. Sağlıklı bi tartışma yapmak imkansız.

Muhafazakar ülkücü: Yalın Küçük sosyalistim demiş, bat dünya bat

Nazım: Ulan uyuyum diyorum ama rüyamda Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek’i görürüm diye uyuyamıyorum.

Suna K. : Şaşırdım valla şekerim. Neymiş o Yalçın Küçük öyle.




Bunları da sevebilirsiniz