Bir rüya… Ya da: Bunun adı faşizmdir

“Ey Sen! Kendine gel! Bu yol, yol değildir; bu yöntem, yöntem değildir… Yeter artık! Bu mantıksızlık, bu akıl dışılık, bu korkunç gidişat, bu şiddet şu an durmalıdır! Durdurulmalıdır! Bunun sonu yok!” Sesin sahibini görmeye çalışıyorum. İmkânsız. Balkon çok uzakta göremiyorum. Ama hitabet “yeteneğinden” kim olduğunu tahmin edebiliyorum… “Benim yandaşım, yani benim vatandaşım, insan müsveddesi değildir! Öfkeye yenik düşmemelidir! (ses tonu değişiyor!) Savaş böyledir. Öfke galip gelir. Feryat ediyorum: Türkiye’ye yazık, hepimize yazık! Karlar erimeden savaşı durdurmalıyız. Bir an önce diyalog masasına geri dönmeliyiz…” (Bir yanlışlık var. Sesler karıştı. Bunlar birkaç gün önce okuduğum Selin Ongun’un röportajındaki Hatip Dicle’nin sözleri…) Kan ter içinde uyanıyorum. Balkon, sesler, hepsi yok oluyor… Dicle’nin “O top sesleri gelirken uyumaya utanıyorum” sözü öyle bir işlemiş ki içime artık yeniden uyuyamam… O röportajın her satırında çok değerli tespitler var… Söylenenin gerisinde söylenmeyeni de düşünüyorum… Savaştan utanmayanlar Yaşanan bu savaş, bu şiddet karşısında uyumaya hepimiz utanmalıydık şu sıralar! Vazgeçtim milletin uyumaya utanmasından, savaştan da utanmayanlar ülkesi oldu burası! Savaşı durdurun demek yasak! Çocuklar ölmesin demek artık şimdi yasak! Barış çağrısı, diyalog çağrısı yapmak yasak! Bunları söyleyenlere, bunları yapanlara destek vermek yasak! Kime göre yasak? Anayasaya göre değil, evrensel ya da ulusal yasalara göre hiç değil… Sadece ve sadece birilerinin kışkırttığı piyonlara, emir kullarına, yalakalara, yandaşlara göre yasak! Kutuplaşmadan, ayrımdan yana olanlar için; savaştan, ölümlerden rant sağlayanlar için yasak! Nasıl açıklamalı? Bu savaşın durdurulması gerekliliğini haykıranların neden tehdit edildiklerini, neden gözaltına alındıklarını, neden evlerine baskın yapıldığını, neden her an saldırıya uğradıklarını, neden korkutulduklarını, inanın yabancı PEN dünya merkezlerine anlatabilmekte çok güçlük çekiyoruz. Bu tehditlerin, bu korkutmaların, her gün artan ölümlerin, savaşın yıkıntıları karşısında milleti suskunluğa zorlamanın, susmayanı cezalandırmanın, hem de yasalara göre değil keyfe göre cezalandırmanın adı, faşizmdir. Ama görüyorsunuz işte çığ gibi destek geliyor ülkenin ve dünyanın her yerinden ve her kesimden bu şiddet sarmalına karşı… Akademisyenlerin çıkışına dünyanın neredeyse tüm üniversitelerinden destek geldi. Yazarlar, yayıncılar, gazeteciler, sanatçılar, barolar, tabipler odası, mimarlar odası, nice meslek odası, kadın kuruluşları, Ka.Der, “Yaşamdan yanayız” hareketi ve daha nice sivil toplum kuruluşu, çağrıya katıldı. Bu insanlar deli mi ki korkmadan ısrarla barış çağrısı yapıyor, diyalog istiyor, çözüm yolları için seferber oluyor… Nedeni sır değil: İki seçenek var: Ya faşizmden, dikta rejiminden yana olabilirsiniz ya da çoğulcu parlamenter sistemden… İkisinin arası olmuyor. İkisi arasında her birey seçimini yapmak zorunda. Herkes silahı bıraktığı gün uyumaktan utanmayabilir ve belki ancak o zaman güzel rüyalar görebiliriz…

Bunları da sevebilirsiniz