Şimdi Anlaşıldı mı?

Yedi haziran seçimleri pek çok kişide sevinç ve umut yarattı! Doğrusunu isterseniz hiç bu havaya giremedim. Duygulara değil de gerçeklere bakarak irdelediğimde önümüzdeki kumaşlar belliydi! Bir başka partinin barajı aşmasını dileyen bir ana muhalefet partisi düşünsel, söylemsel ve eylemsel tutarsızlıklarını eklemekteydi o sıralarda bu anlaşılmaz dileğine. Tunceli’de başka, İzmir’de başka, Anadolu’da başka konuşan, bu şekilde oylarını artıracağını sanan bir yapı vardı karşımda. Diğer yandan, “Seni Başkan Yaptırmayacağız!” düzenbazlığını sazla, sözle bezeyip sayısız gönül ve oy çalan etnikçi partinin sicili belliydi biraz geriye gidilip de olanlar anımsandığında! Gezi sürecinde RTE ve AKP’ye can simidi olanların RTE ve AKP karşıtlığına kanmak için fazlaca saf olmak gerekiyordu. Çinli diye Uygur’u pataklayan, kınama yapacağı Rus konsolosluğunun yerini bilemeyen şaşkın MHP’lilerin seçimde oy kullanırken mührü yanlış yerlere basmasına da şaşırmamak gerekiyordu! Karşısında böyle bir muhalefet varken RTE’nin seçimi yineletmekle en azından bir şey yitirmeyeceği ortadaydı! “Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz!” deyişi gerçek oldu! AKP ve RTE tek başına iktidar isterken, anayasa değişikliğini raftan indirmeye izin verecek sandalye sayısına erişiverdi. Birkaç ayda ne oldu da böyle bir tablo oluştu? Bu, ayrı bir yazıya konu olabilir elbette! Biz şu anki tablo üzerinden irdelemeyi sürdürelim! Yedi Haziran’dan ve 1 Kasım’dan önce söylediğimiz bir şey vardı! HDP’nin başarısı üzerinden AKP’nin ve dolayısı ile RTE’nin önü kesilemez, geriletilemez demiştik! Bunun anlaşılması için ikinci bir seçim yapmak gerekmemeliydi! Haziran seçimini izleyerek tek başına iktidar olmaktan uzak düşen AKP, topu başarıyla dolaştırarak işi! Kasım’a bırakma başarısı gösterdi. Şimdi sormak gerekir! Haziran seçimi sonrası halkın verdiği ileti neden yerine gelmedi? AKP dışındaki üçlü bir araya gelip AKP’yi ve RTE’yi saf dışı bırakma konusunda neden uzlaşmadı! Hatta, uzlaşmayı denemedi? Eşyanın doğasına aykırı bu uzlaşıyı beklemek bile anlamsız ve gereksizdi! Ne söylediği, yaptığı belirsiz MHP tek sorumlu muydu? Dilindeki RTE ve AKP karşıtlığıyla oyları ve gönülleri çalan HDP’den hedefine giden yolda AKP’den vazgeçmesini beklemek ne denli gerçekçiydi? Kasım seçiminden sonra taşların yerine oturmasıyla HDP’nin “Başkanlığı da tartışabiliriz” sözlerinin işitilmesi mi gerekiyordu ayakların suya ermesi için? Denilebilir ki, HDP baraj altı kalsaydı daha mı iyi olurdu? Onu da somutlaştıralım! HDP barajı aşamasaydı şu anda sahip olduğu sandalyelerin 51’i AKP’ye gidecekti. Onlar da eklendiğinde HDP’siz bir TBMM’de AKP’nin sandalye sayısı 368 olacaktı. Başka deyişle tek başına anayasal çoğunluğa erişmiş olacaktı. Şu anda ise AKP+HDP = 376’dır! Çok daha güçlü bir anayasal çoğunluk vardır karşımızda. Bu ikili blok doğal olarak “Başkanlık + Özerklik” pazarlığı yapacaktır. Sonuç olarak ülkenin “Tek adam yönetimi +Bölünme” senaryosuyla karşı karşıya kalacağı son derece açıktır! Türkiye’nin uçurumun kıyısında olduğu kuşkusuzdur! Bu durumla mücadele edilemez mi? En umutsuz durumda bile mücadele olasılıkları tükenmez! Parlamenter düzlemde çıkış yolu kalmadığına göre bir halk hareketinin örgütlenmesi nitelikli azınlığın, nicelikli çoğunluğa karşı tek seçeneğidir! Özetlemek gerekirse, böylesi bir mücadele için niyeti olanların gücü, gücü olanların ise niyeti yoktur. Şimdi önümüzde duran sorun budur!

Bunları da sevebilirsiniz