Aydınlığa Kavuşması Gereken Karanlık

Toplum olarak bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın modundayız. 1 Kasım seçim sonuçlarına baktığımızda toplumdaki bu tutukluluğu ve pasifliği görebiliyoruz. Aslında geçmişe baktığımızda bu duruma çokta şaşırmamak gerektiğini anlayabiliriz. Ülkede bir şeylerin değişeceğine, her karanlığın sonunda aydınlığa kavuşacağına inanılan süreç, gezi süreci ile başlamıştı. Gezi ile ekilen bu umutlar yedi haziran sonrasında filizlenmişti çoğu kimsenin yüreğinde. Fakat bir kasım seçim sonuçları toplum olarak ne kadar pasif ve korkak olduğumuzu gösterdi bize. Halk kısaca demokratik haklar, yapılan hukuksuzluklar ve yolsuzluklar benim umurumda değil; benim için önemli olan huzur ve istikrar demek istedi. Yalnız bu huzursuzluk ve istikrarsızlığın asıl müsebbibini görmezlikten geldi ve denize düşen yılana sarılır misali çıkış yolunu çok yanlış yönlerde aradı. Çok da yabancı değildi bu sahne oysaki. Geçmiş dönemde de tanık olduğumuz bir manzaraydı yansıyan. 1982 anayasasının oluşum süreci de günümüzde ki manzaraya benzer görüntüler taşımaktaydı.1 Bilinçli veya bilinçsiz yaratılan o kargaşada toplumun kurtulabilmesi için bir anayasaya oluşturuldu ve bu anayasa o dönemde %92 gibi ciddi bir oranda kabul oyu aldı. Bu da toplumdaki çaresizliğin ne gibi sonuçlara neden olduğunun açık kanıtıydı. Halk oyunu kullanmak için sandık başına gittiğinde kafasında tek bir isteği vardı. Ölümlerin durması ve ne kadar yolsuzluk yaparsa yapsın AKP(Adalet ve Kalkınma Partisi) nin tekrar hukuksuzluklar içinde ülkeyi istikrara kavuşturması. Tüm yaşananlara baktığımızda insanların o çok istediği huzur ve istikrarın ufukta görülmediği gibi daha karanlık günlere doğru hızla yol alıyoruz. Ülkede seçim öncesi yaşanan son iki katliamdan sonra halkın beklentisi düzenin ve huzurun sağlanmasıydı. Fakat güneydoğu da yaşanan terör olayları ve bunun akabinde ki sokağa çıkma yasakları, Suriye’den akın akın gelmeye devam eden mülteciler, İŞİD(Irak ve Şam İslam Devleti)’in eylemlerini artık Ortadoğu ve Türkiye’de değil de Türkiye üzerinden Avrupa’ya yaymış olması ülkenin ve dünyanın durumunun vahametini çok net ortaya koymaktadır. Güneydoğu sınırı zaten delik deşik durumda ve tabiri caizse giren çıkan belli olmamaktadır. Halihazırda Avrupa devletleri ile ilgili bir mülteci sorunu devam etmekte. Rusya ile yaşanan kriz ise zaten çok renkli olan dış politikamıza ayrı bir renk ve canlılık katmış oldu. Düşünmeden ve hesap edilmeden atılan adımlar ülkeyi hem ekonomik hem de siyasi olarak en olmaması gereken bir dönemde yeni bir karmaşanın içine atıyor. Rusya ile yaşanan kriz bir anda birçok konuda riskleri de beraberinde getirdi. Yaşanan bu krizin ılımlı bir şekilde sonlandırılmaması durumu daha da çıkmaza sokacak ve bu da bize pahalıya mal olacak gibi duruyor.2 Dış politika bu kadar yara almışken iç politikada yaşananlarda dış politika da yaşananları aratmamaktadır. Fetullah Gülen cemaatine yönelik yapılan müdahalelerden sonra cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni ve Ankara temsilcisini tutuklama talebi, verilen oyların bizi nasıl bir ülke konumuna getirdiğini ve gelecekte karşılaşacağımız manzaraların ipuçlarını bize göstermektedir. Yaşanan hukuksuzluklar ve yolsuzluklar sokaktaki vatandaşı birebir ilgilendirmiyordu belki. Doğrudan ona dokunmuyordu, yani en azından o öyle hissediyordu. Can Dündar ve Erdem Gül’ün sadece gerçekleri topluma yansıttıkları için tutuklanmaları aslında yaşanan hukuksuzluğun tam da sokaktaki vatandaşı ilgilendirdiğini ve ona direkt temas edebileceğini göstermektedir. Cumhuriyet gazetesi MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) aracılığıyla Ortadoğu’ya gönderilen tırların içinde yardım malzemesi yerine silah ve mühimmat olduğunu ortaya çıkarmıştı. Yani bu demek oluyor ki zaten sınırdan istediği gibi geçen İŞİD militanları bir de silah ve mühimmat olarak destekleniyordu 3. Sonra da aldıkları bu destekle Ankara’da Suruç’ta veya en son Paris’te masum insanların tepesine biniyorlardı. Bilinçsizce verilen kararların bedelini günahsız insanlar ödüyordu. Asıl suçlu olanları ortaya çıkaranlar ise günah keçisi ilan edilip vatan haini damgası yiyorlardı. Ülke durumunun vahameti bu kadar aşikarken bir şeylere sessiz kalmamalı ve mücadele etmeliyiz. Bu ülkenin korkak ve sindirilmiş insanlara değil bedeli ne olursa olsun başına ne gelecekse gelsin bunu göğüsleyebilecek yürekli insanlara ihtiyacı var. Bize dayatılandan kaçmak için kendi huzurumuzu kendimiz sağlamalı ve yapılan haksızlıkların bir gün gelip bizim kapımızı çalacağını unutmamalıyız. Aydınlığın kıymetini bilmek için karanlığı yaşamak gerekir; yoksa nasıl ayrımına varabiliriz ki iyinin ve kötünün… Karanlıkların aydınlığa kavuşması dileğiyle.. 1http://bianet.org/bianet/siyaset/168951-hdp-dogru-strateji-izledi-ama-pkk-ye-laf-geciremedi 2http://www.diken.com.tr/rusyanin-misilleme-listesi-genisliyor-20-maddede-turkiyeye-yonelik-yaptirimlar/ 3http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/422287/Kilis_teki_iki_cami_Kaide_ve_ISiD_icin.html

Bunları da sevebilirsiniz