Atatürk’ün Tarım Politikasından Günümüze Dersler

Kasım 2015 tarihli yazılarımda Cumhuriyet ile birlikte Atatürk’ün Toprak Devrimi, Kooperatifçilik, Tarımsal Eğitim/Araştırma-Geliştirme gibi konularda bakış açısını ve uygulamalarını özetlemeye çalışmıştım. Bu yazımda ise “Atatürk Tarım Politikalarının Üretime Yansımaları” ve “Atatürk’ün Tarım Politikasından Günümüze Dersler” üzerinde duracağım. Atatürk Tarım Politikalarının Üretime Yansımaları Atatürk döneminde 1923–1929 yılları arasında tarımsal üretimin yıllık büyüme hızının yüzde 8.9’u bularak milli gelir büyüme hızını (yüzde 8.6) geçtiği bilinmektedir. 1930-1939 yılları arasında ise küresel kapitalizmin yaşadığı büyük buhranın olumsuzluğuna karşın, tarım kesimi büyümesini sürdürmüştür. Bu dönemde tarımda yıllık büyüme hızı yüzde 5.1 olarak gerçekleşmiştir. Gözlemlenen büyüme hızlarının buğday üretiminde ve hayvan sayısında yansıması ise şöyledir; 1923’de 1 milyon tonu bulmayan olan buğday üretimi 1939’da 3.6 milyon tonu geçmiştir.1923’de 15 milyon olan koyun sayısı 23 milyona, 4 milyon olan sığır sayısı ise 9 milyona ulaşmıştır. Tarımda ortaya çıkan bu olumlu gelişmelerde, tarıma yönelik olumlu politikaların fiyat ve vergi değişkenleri yoluyla çiftçiler lehine kaynak yaratılması, oluşturulan deneme ve araştırma istasyonları ile Anadolu’nun erkek nüfusunun yeniden toprağa dönmesine olanak veren barış ortamı gibi etmenler sıralanabilir. Atatürk’ün Tarım Politikasından Günümüze Dersler Günümüzde, Atatürk ideolojisinin egemen unsurları olan “ Ulus Devlet ve Tam Bağımsız Ulusçuluk ya da Milliyetçilik, Devletçilik ve Halkçılık Temelinde Planlı Karma ekonomi, Tarım-Sanayi Dengesinin Kurulduğu Sanayileşme, Türkiye Çıkarlarına Yönelik Dış Politika ve Tarımın Korunması” gibi konular dış güçler ve bunlarla işbirliği yapan iç güçler tarafından zaafa uğratılmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda, tarım en önemli sektörlerden birisidir. Tarımda meydana gelen gerilemeler ve çiftçilerin fakirleşmesi, en başta bir ülkenin gıda egemenliğini ortadan kaldıracaktır. Bunu en iyi gören devlet adamlarından birisi, beklide en önde geleni Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Bu amaçla söylem ve eylemlerinde tarım en önemli konumda olmuştur. Ancak, Atatürk’ün düşüncelerini tam olarak hayata geçiremedik. Çiftçilerimiz ve köylülerimiz ulusal gelirden en az payı alıyor. Bunun sonucu kırsaldan kentlere yoğun göçler oluyor. Çiftçi örgütlerimiz güçsüz. Tarımsal ürünleri işlemede kooperatiflerin payı yüzde 3-4’ü geçmiyor. Gıda perakendeciliği yabancıların tekeline geçmiş durumda. Kentlerde oturanlar bu nedenden dolayı ucuz ve nitelikli ürün bulamıyor. Son yıllarda, tarımsal üretimimiz nüfus başına önemli ölçüde geriledi. Türkiye, tarım ürünleri dış alımcısı oldu. Gıda egemenliği kayboldu. Özetle, tarım dahil Türkiye ekonomisi dışa bağımlı bir ülke durumuna geldi. Ortaya çıkan olumsuzluğun içsel ve dışsal birçok nedeni var. İçsel nedeni; çıkarları batıyla bütünleşmiş işbirlikçilerin topluma egemen olmasından kaynaklanıyor. Bunların, İslamcı ya da Laik görünümlü olmaları önemli değil. Ölçü, büyük çoğunluğun çıkarlarına yönelik ekonomi – politika yaklaşımlarıyla ilgili. Ölçü, toplumsal sınıf ve katmanların emperyalizme karşı duruşlarıyla doğrudan bağlantılı. İşbirlikçiler “Türkiye Ankara’dan yönetilemez” diyorlar. Kimileri açık kimileri örtük, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye’ye biçtiği gömleği giymeyi savunuyorlar. Çözüm ekonomik ve siyasal tam bağımsızlıktan geçiyor. Çözüm; emeğiyle geçinen ve üreten ulusalcı güçlerin iktidara yürümesinden geçiyor. Çözüm, Atatürkçülük’ten geçiyor. mustafa.kaymakci68@gmail.com

Bunları da sevebilirsiniz