Analiz 69

Ülkemizde ulaştığımız karmaşa ortamının yaratılmasında en büyük pay kuşkusuz AKP iktidarındadır.

AKP bu başarısını!!! Çeşitli dönemlerde kendisini kandıranların katkılarıyla sağladığını itiraf etmek zorunda kalmıştır.

AKP’yi ilk kandıran Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad olmuştur. Babasının yöntemlerini de devr alan Esad’ın ailece ortak Türkiye tatilleri, canciğer kuzu sarması ilişkilerin epey sonrasonda diktatör olduğu keşfedilmiştir.

Erdoğan’ın Emeviye Camisi’nde Cuma namazı kılma hayali ise İŞİD ve PYD’nin Türkiye’nin başına bela olmasıyla sonuçlanmıştır.

Fethullah Gülen Cemaaati ile ilişkiler ve paylaşımlar da 17-25 Aralık yolsuzluk, rüşvet iddiaları nedeniyle sonlandırılmıştır. “Ne istediler de vermedik” açıklamaları “kandırıldık!” itirafı ile sonuçlanmıştır. Ama kandırılma sürecinde rütbeli askerler, öğretim üyeleri, gazeteci ve yazarlar hapislere atılıp yıllar boyu özgürlükleri ile geleceklerini yitirmişlerdir.

Kandırılmanın ayırdına varılmasının ardından işler tersine dönmüş, Cemaat siyasal nedenlerle Kırmızı Kitap’a sokulmanın hukuk dışı yorumuyla yeniden terörist ilan edilmiştir.

Ama olan yine Türkiye’ye olmuştur.

Açıkça itiraflardan bilinen üçüncü kandırmanın kandırıcısı da AKP olmuştur. Çatışmasızlık sürecinde terör örgütü PKK dağlardan kentlere inmiş ve en tepedekilerin tanımıyla silah stoku yapmıştır.

Haberalma sistemi çökmüş, yollar dinamit ve mayınlarla donatılmış, binlerce kilo patlayıcı oradan oraya taşınmıştır.

Yine itiraflara göre farkında olunan bu uygulama, görmezden ve bilmezden gelinmiştir.

Bütün olup bitenlere karşın AKP kendisini sütten çıkmış ak kaşık olarak sunmakta, suçu muhalefet partileri ile basına yüklemeye çalışmaktadır. Sağduyu çağrısı bir yana düşmanlık yaratma ve sürdürme yöntemi bırakılmamıştır.

Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadarki süreçte bir siyasi iktidara bakıldığında, kandırılma rekorunun AKP iktidarında olduğunu görüyoruz.

Başka kandırmalar da varsa onları da kandıranlarla aralarından kara kedi geçtiğinde göreceğiz.

Coğrafyamızda neler oluyor diye baktığımızda ise, Ortadoğu santranç tahtasında Rusya’nın son hamlesinin zamanlaması strateji açısından mükemmel. Dört yıldır süren savaş Suriye halkını perişan etti. Esad rejimi zayıflama, ordusu yorulma işaretleri veriyor. Rejim Lübnan, Irak, Afganistan’dan gelen İran destekli Şii milislere dayanmak zorunda kalıyor.

Rusya, büyük güçler rekabeti açısından büyük öneme sahip Ortadoğu’da etkisini artırmak, sıcak denizlerdeki tek askeri üssü Tartus Limanı’nı, Latakya’daki varlığını korumak istiyor. Öyle ise Rusya açısından Suriye rejiminin ayakta kalması, eğer kalamayacaksa, rejim yıkılırken, Rusya’nın kendi çıkarlarını koruyacak bir konuma gelmesi gerekiyor.

ABD ve müttefiklerinin eğit donat projesi tamamiyle çöktü. Suriye rejimi karşıtı koalisyon içinde bir uyum kurulamadığı, Sünni Arap ülkeleriyle Obama rejimi arasında, İran’la yapılan nükleer anlaşmaya bağlı olarak bir güvensizliğin oluştuğu görülüyor.

El Nusra ve İslam Devleti gibi terörist yapılara karşı havadan müdahale etme olasılığının dışında, devreye girmeye niyeti olmayan Avrupa ülkelerinin “Suriye’de çözüm için önce Esad gitmeli” fikrinden uzaklaştığı gözlemlenmektedir.

Tam bu noktada da Rusya’nın Suriye’deki varlığını artırmaya yönelik haberler gelmeye başladı.

Bu noktadan sonra, sahada CİA, Pentagon ile çalışan, Türkiye ile ilişkileri olduğu bilinen muhalif gruplar üzerinden ya Rusya ile Batı arasında doğrudan sıcak temas tehlikesi ya da işbirliği ikilemi şekillenmektedir.

Rusya’nın sıcak teması göze aldığı görülüyor. Diğer taraftan Rusya Ortadoğu’da kendine yeni manevra alanı açmaya, eğer bir gün Esad rejimi çökerse, yaratmış olacağı fiili durum üzerinden çok daha kapsamlı bir pazarlık yürütebilecek konuma yerleşmeye başladığı da görülmektedir. Böylece Rusya’nın bu hamlesi bölgede karmaşıklığı daha da artırmaktadır.

Avrupa’ya baktığımızda ise, büyük ve acil bir göçmen sığınmacı krizinin tüm Avrupa’nın üzerine çöktüğünü, iç çelişkilerin de daha da ağırlaştığı bir tablo görmekteyiz.

Bu saptama genel olarak doğru ama herkes için değil.

Almanya’nın göçmenlere kucak açması Kosova savaşında gelenlere dürenci düşünülünce ilk anda şaşırtıcı gibi görünebilir. Ancak tarihe dikkatlice bakınca, Almanya’nın oluşumunda 17. yüzyılda Fransa’dan kaçarak Brandenburg’a sığınan diğer bölgelere yayılarak sonunda nüfusun yüzde birine ulaşan Protestan Hugonot göçmenlerin, sanat, teknoloji, bilim alanındaki katkılarının büyük rol oynadığı görülebilir.

2012 yılından zamanımıza ABD’den sonra ikinci büyük göç ve sığınmacı dalgasının adresi olan Almanya aslında bir göçmenler ülkesidir.

Alman egemen sınıfların, muhafazakar politikacıların bir iki istisna dışında, göçmenlik konusunda dikkatli bir dil kullanmış olmasını, son haftalarda Bild gibi genelde en düşük kültüre hitap eden bir gazetenin Arapça yardım formları yayımlamasını Alman kapitalizminin yapısında ve gereksinimlerinde ele almalıyız.

Alman kapitalizmi ezilen orta düzeyde vasıflı, genç işçi stoklarını, hem kısa hem uzun dönem için yenilemek istiyor. Almanya nüfusu hızla yaşlananan bir ülke. Bu yaşlılara bakacak emeklilik fonlarının sağlığı açısından sosyal sigorta fonuna ödeme yapmaya devam edecek yeni kuşak genç işçiler gerekiyor. Bunun için de Almanca öğrenmeleri yeterli. Bu nüfus amele pazarına girince, hem ortalama ücret düzeyini aşağıya çekecek hem de tüketim gereksinimleriyle toplumsal talebi, ücretleri artırmadan destekleyebilecektir.

Kısacası, Almanya’nın göçmen sığınmacı gelişinden bu kadar memnun olması, bunların entegre edilmesine ilişkin kuralların hızla basitleştirmesi konusunda adeta kampanya yürütmesi, sanayi şirketlerine göçmenler arasından vasıflı işçi arama gibi yeni bir iş alanının oluşması da tesadüf değildir.

Ülkemizde 1 Kasım’da yapılacak olan seçimler üzerine bir cümleyle görüşlerimi belirterek bu ayki yazımı sonlandırayım..

Seçim sonrası temsili demokrasinin yetersizliği daha da belirginleşecek, sınırın çizildiğini, istikrarın sağlandığını, meşruiyetin yalnızca kendileriyle tanımlandığını düşünenler ortada  sınır mınır kalmadığını, meşruiyetin anlamının değiştiğini, kartların yeniden dağılacağını hayretler içinde görecek, şaşırıp kalacaklardır.

Aydınlık bir VATAN dileklerimle…

Bunları da sevebilirsiniz