Hümanizm Yazıma Eleştiri ve Yanıtlar…

Dağarcık Türkiye’de Temmuz sayısında yayınlanan ve Karaburun Ütopyalar Toplantısı’nda yaptığım konuşma metni üzerine eleştiri ve yanıtlar aldım. Önce eleştiri şuydu: «Hümanizm’in genel tarihini neden sunmadınız?…”

Yüzde yüz haklı bir eleştiri…

Bu açığımı kapatıyorum.

Aşağıda kısaca Hümanizm’in genel ilkelerini veriyorum.

Gelen bir yanıt ise çok önemliydi. Türkiye Felsefe Kurumu Onursal Üyesi ve Sivas Barosu’ndan Avukat Rafet Öztürk, yazımı okumuş ve önemli katkılarda bulunan bir yanıt vermişti. Onu da aşağıda sunacağım.

Önce Hümanizm’i bir daha gözden geçirelim.

HÜMANİZM VE ERASMUS

Hümanizm, Batı Dünyası’nda Antik Çağ’ı yeniden yorumlayarak Rönesans Dönemi’ni yaratan insancıl harekettir… Erasmus, Montaigne, Valla, Petrarca, Poggio, Bude, Rebalais gibi temsilcileriyle yükselen bu hareketin önemli paradigmaları şunlardır.

– Dünyevi hoşgörü temel esastır…

– Kişisel düşüncenin önünde hiçbir engel olamaz

– Dinsel bağnazlık tümüyle ret edilir.

– Birey, Devlet için değil… Devlet birey içindir…

– Ahlak şarttır, ancak insani olan her şey ahlaktır…

– EN ÖNEMLİSİ: İnsanın insani doğası vardır (yani bilim, sanat,ahlak, kültür, gelenek gibi). Bir de hayvani doğası vardır (yani içgüdüler, genetik miraslar, temel gövdesel arzular, ihtiras, seks arzusu, öldürme bilinci, kıskançlık, kin, vesaire gibi). Hümanizm bu iki doğasal özellik arasındaki KARŞITLIĞI ortaya çıkarır ve insanı hayvani doğasının özellikleri ile değil, insani doğasının özellikleri ile tarif eder, insanın bu yüksek değerdeki özellikleri ile tanımlanmasını şart koşar.

– Böylece Hümanizm, Antik Çağ filozofu Protogoras’ın «İnsan her şeyin ölçüsüdür” özdeyişi ile buluşur. Bu buluşma bizi İNSANLIK DİNİ’ne götürür…

İnsanlık Dini, dinler arası hoşgörü, buluşma ve paylaşım ve ortak yaşamı savunur.

Yani, dünyada KUDÜS zaptı için topyekun bir savaş olmamalı, peki ne olmalıdır?.. Üç dinin çıkış noktası olan Kudüs, üç din arasında kardeşçe paylaşılmalıdır. Kudüs, İnsanlığın barışçı kurtuluşunun sembolü olmalıdır. Oysa günümüzde Kudüs, tam tersine Büyük 3.Dünya Savaşı’nın temel ateşleyicisi konumundadır.

ÖNEMLİ NOT: Tüm ideolojik doktrinler önce hümanist olduklarını savunurlar. Komünizm, Dinci Diktalar, Faşizm, Liberal Kapitalizm, Etnik Diktalar gibi… Bunların hepsi, kurnazca kurgulanmış büyük birer kandırmacadır. Hiçbiri hümanist değildir. Çünkü hepsinin elinde atom bombaları ve korkunç silahlar vardır.. Ve namluları birbirlerine çevirmişlerdir… Hepsi emperyalisttir…

HÜMANİZMİN YARATICISI = ERASMUS

(1469 – 1536) yılları arasında yaşayan Hollandalı hümanist ve filozof Desiderius, daha sonra kendisine «Sevimli” anlamına gelen Erasmus ismini almıştır. Paris’te okudu, İngiltere’ye geçerek orada 1511 yılında ünlü eseri «Deliliğe Övgü”yü kaleme aldı. Sonra Basel’e yerleşti. Luther ile Papa’lar ile yazıştı. Protestanlığın Hümanizme evrilmesi için çok çalıştı. Batı’da bugün hoşgörünün önderi olarak anılır.

YAŞAR AKSOY’A YANIT VE KATKI

AV. RAFET ÖZTÜRK (21 Temmuz 2015 – Facebook aracılığı ile)

Sevgili eski dostumun makalesinde çok önemli bir konu ele alınıp eğrisiyle doğrusuyla enine boyuna tartışılmıştır.

Ancak bu tartışma yalnızca Türk Hümanizmasına yapılan saldırılar başlığı altında verilmekle bence biraz noksanlık arzetmektedir.

Bizce mesele: Cumhuriyetin kuruluşunda Atatürk´ün Anadoluya bakışındaki çok ince bir medeniyet projesinden kaynaklanmaktadır. Atatürk, güç aldığı noktayı bizlere açık ve net bir şekilde açıklamıştır. “HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİD İLİMDİR” diyerek yegane doğru yolun bu olduğunu söylemiştir. İlmin sosyal ve siyasal olaylarda en bariz özelliklerinden birisi SOSYAL GERÇEKÇİLİĞİDİR.

Atatürk Cumhuriyeti ilan edip halkı kulluktan bireye geçişi sağlamak için gerekli yan tedbirleri de almıştır. Bunlardan birisi üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarındaki geçmiş medeniyetlerin incelenip ortaya çıkartılması ve onlardan Türk insanın aldığı, alacağı feyizleri, halkının bilmesini istemiştir. Bu istek ve arzuyu iyi anlayıp Anadolu İyon uygarlıklarının, Hititlerin, Friglerin, Sümerlerin değerinin iyi kavranıp ortaya çıkartılmasına çalışan birtakım sosyal ve siyasal bilim insanlarımıza şu sıralar saldırılar başlatılmıştır.

Bunların isimlerini sevgili Yaşar dostumuz zaten makalesinde ayrı ayrı yazmıştır. Cevat Şakir Kabaağaçlı, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhad, Macit Gökberk, Ekrem Akurgal, Enver Ziya Karal, Vedat Günyol, Melih Cevdet Anday gibi. Bunlara tabi, Mina Urgan Hanımefendi’yi ve halen yüz yaşının da üzerinde olmasına rağmen Dünya çapında Sümeroğlumuzu da biz ilave edelim ki halen Tanrıya şükr olsun ki; yüz yaşının üzerinde taptaze bir zihin ve bilgi ile dimdik ayaktadır.

Benim Felsefe Kurumu’ndan yakinen tanıyıp Anadolu Türk insanı için dünya çapında «Etik, ve Sanata Felsefeyle Bakmak” gibi bir yığın eseri kazandıran Prof.Dr.İoanna Kuçuradi Hocamız da, İyon Kültür temelleri ile Türk İnsanının tanışmasına hizmet etmiş bu toplumun aklı başında birçok aydınına felsefeyi sevdirmiştir. Felsefede Sokratik Kültürün eşiği aşarak Anadolu insanına tanıtılması çabasını göstermiştir ve halen de göstermektedir. Aynı gurupta yer verilmesi gereken bir insanımızdır.

Sevgili dostumuz, bunlara saldıran kendini bilmez sağcılar ile yine çakma solcular olduğunu dile getirmiştir. Ne gariptir ki, kendini bilmez sağcılar bunlara milliyetçiliğe düşmandırlar diye saldırmışlardır, çakma solcular da tamamen tersi bir görüşle bunların ırkçı ve faşist oldukları savlarıyla saldırmışlardır. Takdir edileceği üzere bir insanın hümanist olması kesinlikle milliyetçi olmasını engellemez.

Tabi burada milliyetçilik tarifi önem arz etmektedir. Milliyetçiliği; milletini sevmek şeklinde alırsak elbetteki milletini sevenler diğer milletlerin varlığına da saygılı olmayı peşinen bilmek zorundadırlar. Biz buna her türlü rasist ve ırkçı düşünceden arınmış çağdaş milliyetçilik demekteyiz. Temelinde insan sevgisi olan bir görüş ve duygudur Hümanizma. Hal böyle olunca bu anlamda bir insan kesinlikle faşist olamayacağı gibi evrensel değerlere saygılı, onları araştırıp kendi halkları ile irtibatlandırmaya çalışmışsa bunun kötülüğünü anlamak mümkün olamaz sanıyoruz. Diğer yandan böyle bir düşünceye sahip kişilerin milliyetçiliğinin reddini düşünmek te keza aynı hatalı sonuçlara ulaştıracaktır bizleri.

Yazarımızın «Mavi yolcular” adında guruplandırdığı bu insanların öncelikle Atatürk´ü çok çok iyi hazmettiklerini görmekteyiz.

Neden dersek? Atatürk Çanakkale zaferi hakkında bir yerde açık açık şunu söylemiştir. «Biz Türkler bir yerde Çanakkale zaferi ile Troya’nın da öcünü aldık” demiştir. Anadolu eski medeniyetlerini inceleyen Alman Arkeoloğu Kaufman’ın gelip Troya kazılarını yaptıktan sonra Yunanistandaki Yunan medeniyeti ile Anadoludaki İyon medeniyet farklarını ortaya koyarak İyonya’nın bir Anadolu ışığı olduğu savını ortaya atmıştır. Haksız da değildir. Bugün bu tezi Türk Tarih araştırmaları ile ünlü İngilizceyi, Almancayı, Rusçayı ve Fransızcayı bildiği gibi tüm Türk lehçelerine de vakıf Türkistanlı Prof.Dr.Kazım Mirşan Bey de savunmaktadır.

Alman geliyor, Eski Klasik Yunan kültüründen nemalanıyor, Fransızı nemalanıyor, Avrupa’nın hemen hemen tamamının temelinde bu kültür edinilip hazmediliyor da biz neden üzerinde bin yıl yaşadığımız toprakların geçmişini elimizin tersi ile itip Anadolu Eski Klasik İyon kültüründen nemalanmayalım? Biz Türkler neden korkuyoruz. Yoksa Türk olduğumuzu mu yitireceğiz? Dinimizi mi yitireceğiz?

Atatürk işte bu kültürler arası köprünün kurulup bu noktadan Anadoluda bir medeniyet projesi oluşturma çabasına düşmüştür. Mavi Yolcular denilen ekip Atatürk’ün bu düşüncesini iyi kavrayıp bunun bilimsel temellerine inerek Türk Halkı ile irtibatlandırma çabasında olan, Yaşar dostumuzun çok yerinde anlatımıyla «Karacoğlan ile İzmirli Homeros’u, Yunus Emre ile Efesli Herakletiosu özgün bir sentezde buluşturma” ışığını yakaladılar. Biz müsbet ilmin temel teorisini ortaya koyan Urlalı Anaksoras’ı öğrenirsek kime zararımız olacaktır?..Türklüğümüzü mü kaybedeceğiz, yoksa dinimiz mi elden gidecek? Bu ne saçma bir düşünce şeklidir. Homeros’u Türk Anadolu insanına öğretmek suç mudur? Bu bir suç ise işte Mavi Yolcular bu suçu işlemişlerdir. İyi de etmişlerdir.

Bunlara saldıran gerek kendini bilmez sağcılar (milliyetciler diyemeyeceğim) ve gerekse solcu geçinen evrensel değerlerden bihaber solculara buradan sormamız gerekmektedir. Neden korku sizleri böylesine sardı?…

Türk İnsanı bin yıldır üzerinde yaşadığı toprakların geçmişinden nemalanırsa sizlerin dini, milliyeti, solculuğunuz mu elinizden gidecektir? Bunlara öncelikle cevap vermelidirler. İhanetin asıl püf noktasının burası olduğunu vurgulamak istiyorum. İhanet içerisinde olan bu guruplar istiyorlar ki: Anadolu Türk İnsanı bir lokma bir hırka felsefesinin esaretinden kurtulmasın, kendisini solcuyum diye tanıtıp soldaki evrensel değerlerden bihaber heriflere kul köle olsun ve sürüler halinde onların peşine takılsın.

Atatürkün oluşturmaya çalıştığı Medeniyet projesinin gereği; Türk İnsanına sorgulama yeteneğini mutlaka kazandıracaktır. Bu da felsefeye gerekli değeri vermekle olacaktır.

Bu yolda en büyük hizmeti veren rahmetli Hasan Ali Yüceli de burada anmamız gerekmektedir. Şu anda bu projeye 13 yıllık iktidardaki bir bağnaz düşünceli siyasi gurup darbeler indirmeye kalkışmıştır. Bunlar sadece kendileri de değildir. Asıl isteklileri partiyi kurarken icazet aldıkları Waşhington’da oturmaktadır. Onların ajan olarak sokuşturduğu şahıs ordumuza darbeyi vurup Pensilvanya’ya sığınmıştır. Emperyaller ona eski ajan mübadele geleneğine uygun çiftlik ve korumalar tahsis etmiştir. Ama mutlaka bu adamlar ve gizli destekçileri kaybedeceklerdir. Zaten çakma solcular ve kendini bilmez milliyetçilerin, yalakaların destekleriyle ayakta durmaya çalıştığı halde inişe geçtiklerini de ibretle seyretmekteyiz.

Sevgili Yaşar Dostumu bu çalışmasından dolayı kutluyor onun dostluğu ile müftehir olduğumu da burada açıklıyorum. 27 Mayıs sonrası eski üniversite arkadaşım ile, yaklaşık 45 yıllık ayrılığa rağmen kendisiyle kendimi halen eski sıcaklığında bir fikir beraberliği içerisinde görmekle de çok mutluyum. Selam ve sevgilerimi buradan gönderiyor, başarılarının devamını diliyorum.

YAZIYA FACEBOOK EKİ:

Rafet Öztürk : Yaşarcığım senden izinsiz senin zaman tünelinde yazdım. Zira son yıllarda okuduğum en doğru ve güzel bir makaleydi makalen. Umarım eski dostunu bağışlarsın. Tekrar sevgilerimle

Yaşar Aksoy : Değerli dostum Rafet çok sağolasın. Çok anlamlı katkılarda bulundun her zamanki gibi… Bu makaleyi 15 gün kadar önce, Karaburun´da Ütopyalar Toplantısı´nda sundum. Genelde çok çok iyi karşılandı. En sonunda lütfen bana siyasi soru sormayın, kim kiminle koalisyon (!) yapacak diye sorular gelmesin dedim. Saygı gösterdiler. Beni de akışmayın; Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu gibi Mavi Yolcuları, Türk Hümanistlerini alkışlayın dedim. O zaman alkış patladı. Sonra ekledim. Burada her konuşmamdan sonra savcılığa birileri şikayet eder, mahkeme kapılarında sürünürüm dedim. Beni mahkeme kapılarına kadar gelip her defasında savunan şahidim Savaş Emek öldü, avukatım Hakan Bintepe ise avukatlığı bıraktı, tiyatrocu oldu. Bu kez beni savunacak kimse yok, beni yormayın zorlamayın artık dedim. Çünkü her konuşmam sonrasında gizlice Savcılığa ihbarda bulananlardan bazıları da oradaydı, ama hiç renk vermiyorlardı. Yerime geçtim oturdum. Kalabalığın arasından genç bir avukat bayan kalktı geldi, yanıma “Yaşar Bey, hiç korkmayın, bundan böyle ben gönüllü avukatınızım” dedi. Hiç sevinç belirtisi göstermeden teşekkür ettim, ama gözlerim ıslanmıştı. İşte Hümanizm bu olsa gerek… Eyyy eski vefakâr üniversite arkadaşım Rafet dostum… Sağlıcakla kal…

Rafet Öztürk : Sevgili Yaşar, bu kadar doğruya ve gerçekçiliğine katkıda bulunmamam mümkün olamadı. Az bile söylediğim kanısındayım. Ama bilirsin böylesi yazıların okunmazlığı kendi kaderi içerisinde saklıdır:)))))))))

Bunları da sevebilirsiniz