Magna Karta ya da daha açık adıyla Magna Karta Libertadum Latince. Türkçe’ye Büyük Ferman ya da Büyük Özgürlük Fermanı olarak çevrilebilir. Özgün belge Latince yazılmıştır ve 3500 sözcükten oluşmuşur. Karşılıklılık içerdiği için sözleşme olarak da nitelemek olasıdır Magna Karta’yı. 2015 Magna Karta’nın insanlık tarihinin sayfalarına geçişinin 800. yıldönümü olma özelliğini taşıyor
Yazılı bir antlaşma olarak da nitelenebilecek olan Magna Karta zamanın İngiliz Kralı I. John, Canterbury Başpiskopos’u ve bir grup isyankâr baron arasındaki çelişkinin ürünüdür.
Bu sözleşmeyle kilise hakları güvence altına alınırken, feodal baronların krala verdikleri verginin sınırlandırılması, bireylerin nedensiz ve yargısız olarak özgürlüklerinden yoksun kalmalarının önüne geçilmesi amaçlanmış. Farklı deyişle, hukuksallık monarşinin üzerine çıkartılmak istenmiş belki de tarihte ilk kez! Hükümdar da hukukla sınırlanmış, onun da uyması gereken kurallar olduğu vurgusu yapılmış.
Magna Karta’ya İngiltere’nin antik Anayasası gözüyle de bakanlar vardır hem hukukçular hem de tarihçiler arasında. Bu sözleşme pek çok kaynak tarafından insanlığın demokrasi yolundaki ilk adım olarak da görülür.
Her ne kadar taraflar Magna Karta’da verilen sözlerin arkasında durmamışlar ve buna bağlı olarak savaşlar yaşanmışsa da insan aklının tümüyle tutsak olduğu Ortaçağ’da insanların aklına böylesi devrimci bir girişimi getirmiş olmaları bile başlı başına önemli bir olgu sayılmalıdır.
Magna Karta’nın aradan geçen yüzyıllara karşın önemini koruduğu esin kaynağı olduğu önemli belgelere bakarak da doğrulanabilir.
Örneğin, Magna Karta ABD’nin kuruluşunun ilk adımı sayılan Özgürlük Bildirgesi’ne ve ilk Amerikan Anayasası’na rehberlik etmiştir.
Çok önemli ve bugün için de anlamını koruyan bir maddesini anmakta yarar var!
«Hiçbir insan, yürürlükteki yasalara dayanmaksızın yaşam hakkından, özgürlükten ve mülkiyet hakkından yoksun bırakılamaz!”
Her ne kadar soyluların ve kilisenin kralla olan çelişkilerinden yola çıkılarak oluşturulmuşsa da; Magna Karta’yı eskimez ve evrensel kılan özellikle bu maddesidir.
Aradan geçen 800 yıla karşın bu maddede özetlenen kişi hak ve özgürlükleri gereksinimi varlığını sürdürmekte olduğuna göre Magna Karta’ya önem yüklemek kaçınılmazlaşıyor. Günümüzde İngilizler, tarihte kalmış olduğu sanılan Magna Karta’ya göndermede bulunarak bugün yazılı anayasaları olmayışıyla övünç duyarlar. Bir bakıma biz anayasayı 800 yıl önce yazdık, bizim için hâlâ geçerli demek isterler.
Magna Karta’nın bizim ülkemize gelişi 700 yıl gecikmelidir. Atatürk ve kurduğu Cumhuriyet geç de olsa Magna Karta’nın temel ilkesini Anadolu topraklarında gerçekleştirdiği Rönesans’la egemen kılabilmiştir.
Can sıkıcı olacak ama bugüne ilişkin birkaç saptama yapmak da zorunludur!
Gecikmeli de olsa uygarlığa adım atan Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Atatürk sayesinde adeta koşarak ilerlemiş ve önündekilerle farkı kapatmıştır.
Zaman içinde tembelleşen ve miskinleşen Türkiye bırakınız ilerlemeyi elde ettiği kazanımları korumayı başaramaz olmuştur.
İşte bu ortamda hükümdarlık hortlamıştır!
Yazılı anayasası bulunmamasıyla övünç duyanlara nispet yapan Türkiye yazılı anayasasının gereklerini yerine getirme konusunda sıkıntıya düşmüştür.
Magna Karta’nın 800. yılında hükümdar sorunuyla yüz yüze gelmiş olmak yazgının Türkiye’ye bir garip cilvesi midir?