Soğuk mühürlü kağıt parçası ve şeffaf bir sandık. Ülkemizdeki birçok insanın umudu ve umutsuzlukları bu kağıt parçasına ve şeffaf sandığa kilitlenmiş durumda. Partiler ve bağımsız milletvekili adayları caddelerde, billboardlarda, yazılı ve sözlü olarak seçmene ulaşabildikleri her yerde kimi, gerçekten kimi de umut tacirliği yaparak iktidar koltuğuna oturma hevesi peşinde. İktidar sonrası ise verilen vaatlerin ne kadarı gerçekleştirilecek o kısım ise meçhuliyetini korumaktadır.
Demokrasi, aslında tek başına iktidar olup toplumun iktidarı desteklemeyen geri kalanını yok sayarak işlemiyor. Önemli olan iktidar olduktan sonra en az seni destekleyenler kadar desteklemeyenlerin hakkını da gözetmektir; demokrasi çarkı asıl o zaman işlemeye başlıyor. Fakat geçmişte ve günümüzde iktidara gelen her hükümet zafer sarhoşluğu ile hareket etmekte, zamanla kendini destekleyenleri bile görmemezlikten gelebilmektedir.
Her iktidarın bir sonu vardır. Tarihte göstermiştir ki hiçbir iktidar sonsuza kadar hükmünü sürmemiştir ve sürmeyecektir. Kimi meşru yollardan kimi de darbe yoluyla iktidardan düşürülmüştür. Ülke tarihimizdeki iktidarlara baktığımızda, genellikle uzun soluklu iktidarların başta olduğunu görmekteyiz. Çünkü millet olarak bıçak kemiğe dayanmadığı sürece yenilikçi ve değişim yanlısı değiliz. Yapılan haksızlıkları, yolsuzlukları, adaletsizlikleri görmezden gelip sineye çekebiliyoruz. Bir verilip beş alındığında yalnızca verileni görüp bizden alınanları görmezlikten geliyoruz.
Toplum olarak artık daha bilinçli olmamız ve gözlerimizi açmamız gerekiyor. Bunun içinde o soğuk mühürlü kağıt parçasına ve şeffaf sandığa ihtiyacımız var. Tabi ki iş sadece oyu kullanıp kenara çekilmekle olmuyor. Hem daha bilinçli olmalı hem de bu konuda çevremizi de bilinçlendirmeliyiz. Yapılan haksızlıklara toplum olarak nasıl karşı koyduğumuzu ve gerektiğinde tek vücut olunduğunu gezi direnişiyle bütün dünyaya ispatladık. Gezi ruhu adaletli ve vicdan sahibi yüreklerin hepsinde var aslında. Önemli olan gerektiğinde ve zamanında bu ruh ile hareket edebilmektir.
Bu ülke gerek etnik olarak gerek din ve mezhep olarak birçok unsuru içinde barındırmaktadır. Tıpkı mevsimleri ve doğasıyla çok çeşitliliğe sahip olduğu gibi insanlarıyla da çok renkli bir yapıya sahiptir. Fakat yıllarca iç ve dış mihrakların çomak sokmalarıyla bu renkli yapı birbirlerine düşman edilmeye çalışılmış ve birbirlerini kabullenmek yerine birbirlerini yok etmeye kadar gitmiştir.
Huzurlu ve adaletli bir ülkede yaşamak istiyorsak öncelikle birbirimizi renk, ırk, cinsiyet, din, dil veya başka ayrıştırıcı bir unsur ile ayrıştırmamalı ve karşımızdakini sadece insan olarak görmeliyiz. Kimseyi inandığı değerler veya benimsediği ideolojiler yüzünden yargılamamalı ve onların görüşlerine de saygı duymalıyız.
Seçim listelerine baktığımızda ise her parti ve adayın zihinlerde soru işaretleri bıraktığını, birçok seçmenin sandığa bu soru işaretleriyle gideceklerini tahmin etmek zor olmasa gerek. Partilerin amacı ise bu kararsız seçmeni kendi saflarına çekmeye çalışmak oluyor. Bunun için birçok vaatler sıralanıyor ve iktisadi ve toplumsal anlamda birçok söz veriliyor.
8 Haziran sabahı, güneş herkes için aynı parlaklıkta doğmayacak belki de. Kimi aldığı hezimetin karanlığında kalacak. İki yıl önce haziran ayında bu ülke için çokta umutsuzluğa kapılmamamız gerektiğini, aslında gerektiğinde haksızlığa karşı koyma potansiyelimiz olduğunu kanıtladık. Umarım bu haziranda da gösterilen bu tepkinin sonucunu alır ve güneşli bir sabaha hep birlikte merhaba deriz…
Güzel günler göreceğiz çocuklar,
güneşli günler göreceğiz…
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar, ışıklı maviliklere
süreceğiz…