Gözyaşı Fışkırır, Yağ Yerine Zeytin İçinden

Zeytin ağacının gövdesindeki ayrıntılar her zaman ilgimi çekmiştir. İki üç bin yıl yaşayabilen bu ağacın gövdesi, çok yaşlı insanların yüzü gibi, kıvrımlar ve şekillerle doludur. Dikkatli bakılırsa bu kıvrımlarda kimi zaman bir kadının çizgileri, kimi zaman düşsel yaratıkların şekilleri görülür…

Böylesine zengin bir görüntü koleksiyonu olan zeytin ağacının gövdesinin, yıllardır fotoğraflarını çekerim. Bu fotoğraflarla yaklaşık on fotoğraf sergisi açtım bu güne dek.

Ve (bir ay kadar sonra çıkacak olan dışında) iki kitap çıkardım.

Tariş’in desteğiyle çıkan ilk kitapta, zeytin ağacının gövdesindeki ayrıntıların fotoğraflarını, mitolojinin kahramanları ile eşleştirmiş ve bunları mitolojik öykülerle sunmuştum. Adını da, «Ben Zeytin Ağacı: Mitolojinin Görgü Tanığı” koymuştum.

AKG Grubunun (Öner Akgerman) sponsorluğunda çıkan «Ne Bilgesin Sen, Zeytin Ağacı” adındaki kitapta ise, zeytin ağacı fotoğraflarını, zeytin ağacı için bir şeyler söyleyen veya yazan ünlülerin sözleriyle eşleştirmiştim.

Bu iki kitap beğeni kazanınca bu kez, «Şiirlerde Şarkılarda Zeytin Ağacı” adıyla üçüncüsünü çıkarmayı amaçladım.

Yani, içinden zeytin ağacı geçen şarkı sözleri ile şiirleri bir araya getirip, onları fotoğraflarla süslemek istedim.

****

Şiir ve şarkı için yola çıkınca bizi bekleyen güzelliğin elbette farkındaydım. Çünkü kutsallığıyla, görkemiyle ve verdiği mesajlarla yüce bir ağaç olan zeytin ağacını, şiirin ve şarkının duygu dünyasına harç yapmanın nasıl bir coşku oluşturacağını kestiriyordum.

Öyle de oldu. Zeytin ağacına bakan, onu gören ve onun hakkında düşünen her ozanın ya da şarkı sözü yazarının, farklı bir duygu seli içine girebildiğini gördüm.

Kimi onun yüceliğini dile getiriyordu şiirlerinde…

Kimi ise, tüm kutsal kitaplarda adı geçtiğinden söz edip, zeytin ağacı üzerine mistik yüklemelerde bulunuyordu lirik bir dille…

Ama bunlar arasında beni en etkileyen, hüzünlü toprakların ozanları oldu…

Filistinli ozanlar; Mahmud Derviş’ler, Taha Muhammed’ler…

Onlar, göçe zorlanarak uzaklaştıkları ülkelerinden; yitirdikleri yurtlarını, çil yavrusu gibi dağıtılan ailelerini ve traktörlerle sökülen zeytin ağaçlarını düşündükçe, yaktıkları ağıtlarla gözyaşlarına boğuluyorlardı şiirlerinde…

Örneğin, şöyle diyordu Mahmud Derviş bir şiirinde;

«…Eğer zeytin ağacı, kimlerin kendini toprağa diktiğini bilseydi

Yağ yerine gözyaşı akardı zeytinlerinden…

Ve Taha Muhammed, yitirdiği babasının ve ülkesinin acısını dile getirdiği dizelerini şöyle sonlandırıyordu;

«…Ve senin yüce gölgen

Babamı anımsatır bana

Ah, babamı…”

****

Zeytin ağacı ve şiir deyince akla ilk Nazım Hikmet gelir, ülkemizde.

Onun, «Yaşamaya Dair” adlı şiirindeki şu sözleri bilmeyen var mı?

«Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin…”

Bu dizelerde, zamana kafa tutan bu bilge ağacın simgelediği umut vardır, yaşam mücadelesi vardır…

Ve şiirimizin iki değerli ozanı da, çıkmışlar zeytin ağacının üzerine ve oradan seslenmişler insanlığa.

Hüseyin Yurttaş; «Ey insanlar,” diye başladığı dizelerinin bir yerinde şöyle uyarıyor insanları;

«…Kırmayın dallarımı

Birbirinize uzatmayacaksanız”

Ama İnsan bu! Dinler mi Hüseyin Yurttaş’ın söylediklerini! Bir gecede altı bin zeytin ağacını kökünden söküyor, küçük çıkarları uğruna…

Ve Hidayet Karakuş, Soma’da yapılanlardan sonra, sanki insanoğlunun bir gün tüm zeytin ağaçlarını yok edebileceğinden korkarak yazmış şu dizeleri;

«…tarih bile onunla başlayacak

her mevsim ona çalışırken

zeytinden önce zeytinden sonra yazarak…”

Bir gün Teos antik kentinde rastladım Hidayet Karakuş Öğretmen’e…

Oradaki görkemli ağaçların fotoğraflarını çekmeye gittiğimde. Sordum;

«Zeytin ağacından söz ettiniz mi hiç, şiirlerinizde”

Onun yerine değerli eşi verdi yanıtı, biraz da hayıflanarak;

«Yazmadı,” dedi. «Üstelik biz zeytinci bir aileden gelmemize karşın!”

Bundan yüreklenerek yüklendim Hidayet Öğretmen’e;

«Ne zaman bir şiir alabilirim sizden?”

«Keşke o kadar kolay olsa!” diye umudumu kırdı biraz.

Aylar sonra aradım, «Iıh, esin gelmedi!” dedi.

Bir iki ay sonra yeniden aradım. Bu kez yakalamıştı esini en duyarlı yerinden.

Çok güzel bir şiir yazmıştı, değerli dostum, üstelik onu zorladığımdan da söz ediyordu.;

«…akıllı dingin gövdesine

sarılıp ağlayasım gelir

yaz diyor çağlayan

belki de anakreon’dan beri

ilk kez sen olursun sevgisiyle

ezilen zeytin gibi ağlayan…”

****

Dedim ya, zeytin ağacını şiire konu etmeye başlayınca, nerede duracağını bilemiyor insan…

Mutluluğun ne zaman kedere döneceği ve zeytinin içinden ne zaman gözyaşının fışkıracağı belli olmuyor…

****

İlk kez siyasetin acımasız dişlileri arasından kurtulup, bir güzelliği paylaşmak istedim sizlerle.

Ancak bu kez de, kesilen zeytin ağaçları ile…

Filistin’de, ana yurtlarından sürülenlerin geride bıraktığı bin yıllık zeytin ağaçlarının köklerine sinmiş olan acılar karşıladı beni…

Nerede insan varsa orada hüzün var…

Zeytin ağacı bile insanı yola getirmeye yeterli olmuyor…

Bunları da sevebilirsiniz