Gediz Tuz Tavalarından Endülüs’te Raks’a

Bu sefer ki seferim İspanya’nın Endülüs bölgesineydi. Özellikle Akdeniz’e o kadar çok gidip geliyorum ki ben de seyyah sayılırım. Neden mi? Seyahat etmek belli bir zamanda bir yerden diğer bir yere hareket etmek olarak tanımlanmakta. «Seyahat” kelimesini İngilizcede «Travel” kelimesi karşılamakta. Etimolojik açıdan bakıldığında, bu kelimenin asıl kökünün «travail”, yani «sancı veya eziyet çekmek” anlamına geldiği görülür.

Endülüs, İspanya’nın güneyinde bir bölge. Arapların uzun süre kaldığı, hala yerleşim isimlerinin Arapça olarak kullanıldığı bir yer; Malaga, Almira, Granada gibi… Mimarisinden, yemeğine, İspanyolcasında rastlanan kelimelerinde, Arap kültürünün etkisi hala sürüyor. Bu karışım Akdeniz kültürünün zenginliği. Birçok konuda Akdeniz ülkelerinin ortak değerleri, zenginlikleri var. Bunlardan biri de tuz. Evet, İspanya’nın Atlantik kıyısında bulunan Cadiz Körfezi’ndeki tuz üretimi 3000 yıllık bir tarihe dayanıyor. Tuzlalara gidip biraz İspanya veya Akdeniz tarihine bakabiliriz gibime geliyor.

«Tuz” deyip geçmeyin

Akdeniz’de tuz üretimi ve ticareti çok eskilere dayanmakta… Türkiye kıyılarında olduğu gibi Malta, Yunanistan, Fas ve daha birçok Akdeniz’e kıyısı olan ülkede kayalarda toplanan tuz üretiminden lagünlere, tuz tavalarına uzayan bir üretim. Besinlerin muhafazasında buz, buzdolabı olmadığı devirlerde tuz önemli bir ürün. Günümüzde petrol ne kadar önemli ise o zamanlarda tuz. Gel, git ile kayalardan toplanan tuz, daha sonra lagünlerde oluşturan tuz tavalarında buharlaşma sayesinde yapılan tuz üretimi. Tuz üretiminin 3000 bin yıllık bir geçmişi var demiştik. Bununla beraber İspanya’da 13. yüzyılda tuz üretimi dönüm noktası yaşar. Neden mi? Artan ton balığındaki avcılık ile tonların saklanması için tuz üretimi ihtiyacı artar. Bu arada Cadiz körfezi ton balığının önemli bir geçiş yolunda bulunur. 18 yüzyılda ise Amerika da dahil olmak üzere kuzey ülkelerine tuz ihracatı çok önemli bir yer alır. İspanya‘nın önemli bir gelir kaynağı olan tuz üretimi 20. yüzyılın ilk çeyreğinde krize girer. Çünkü teknolojinin gelişmesi ile gıda saklamasında soğuk hava devreye girmiştir. İspanya’nın %80 üretimi elinde kalır. Şimdi ise endüstriyel üretimin yanı sıra artizanal üretim devam etmekte. İzmir ile bağlantı kurarsak. Evet, bizim de Gediz deltasında tuz tavalarımız var. Roma dönemine dayanan bir üretim. Bizde de flamingolar var. Çünkü tuz üretimi için çok özel bir ekosisteme ihtiyaç var. Tuzlu ortam buraya uyum sağlayan canlıların yaşamına izin vermekte. Bunlardan biri de Artemia salina. Kabuklulardan (Crustaceae) olan, artemia flamingoların severek yedikleri bir canlı. Tüm bunlar İzmir’deki tuzlalarımızda olan manzaranın benzeridir. İşte Akdeniz’i özel yapan da bu benzerliktir.

Elhamra Sarayı,

Biraz kıyılardan uzaklaşarak, içerlere doğru uzandığınızda tuz tavalarından farklı bir doğa ile karşılaşırsınız. İspanya’nın Granada’sına geçtiğinizde daha farklı bir mimari ve doğaya ulaşırsınız. Hele Elhamra Sarayı bambaşka bir dünyaya götürür sizi. Girift bir yapıya sahip olan Elhamra Sarayı, birbiriyle bağlantılı sayısız odalar ve salonlar, bu mekânların arasında yer alan avlular, ferahlatıcı yeşil alanlar, fıskiyeli havuzlar, akar çeşmeler ve bahçelerden oluştuğunu fark ederseniz. Yahya Kemal Beyatlı’nın «Endülüs’te Raks” şiirinin yazıldığı bu coğrafyada kimler yetişmemiş ki Picasso, Lorca…

Granada’daki Lorca meydanından geçerken çok heyecanlandım. Can Yücel’in Lorca’yı ne kadar sevdiğini ve «Eskicinin Tazesi” adlı oyununu nasıl keyifle çevirdiğini hatırladım.

Hem Can, hem Lorca ve bütün şairler için şarap kadehimi kaldırdım…

Bunları da sevebilirsiniz