Atatürk ve Tarih

Devrimlerin önderleri tarihle iç içedirler. Çünkü devrimle tarih arasında kopmaz bir bağ vardır. Devrimler tarihe dayanır. Tarihteki birikimlerin sonucudur. Tarihi olmayan bir toplumun devrimi olamayacağı gibi, tarihlerini bilmeyen devrimcilerin de toplumlarını ilerleten devrimleri olamaz. Ayrıca, tarihe yaslanmayan ve kendi tarihlerini değerlendiremeyen devrimci hareketler başarıya da ulaşamaz.

Toplumsal ve siyasal devrimlerin önderleri arasında tarihle bağı en somut, en güçlü ve en fazla olan devrim önderi Atatürk’tür. Bunda şüphesiz en büyük rolü oynayan etken, Türk Devriminin bir «Doğu Devrimi” olmasıdır. Bir Doğu Devriminin, tarihi, hem genel tarihi, hem de kendi tarihini Batı tarihyazımının (historiografisinin) hakimiyetinden, belirleyiciliğinden ve boyunduruğundan kurtarması gerekiyordu. Batı tarihyazımına dayanan bir Doğu devrimi, kendi toplumunun tarihini ve kendi devriminin tarihini de yazamazdı. Öncelikle bunu görmüştür Atatürk. Ve bu sayede, bir «devrim yapan adam” olarak Avrupamerkezci tarihyazımına dünyadaki ilk alternatif devrimci tarihyazımı örneğinin yaratıcısı ve sahibi olmuştur.

Atatürk’ün bu özelliği Cumhuriyetimizin bir ihtiyacını da karşılamış, Türk Devriminin nesnel ve bilimsel bir temele oturmasını da sağlamıştı. Türk devriminin bu emperyalist Batı karşıtı tarih anlayışı ve tarihyazımı, Doğu toplumlarında yansımasını bulmuş, antiemperyalist mücadeleler, tarihlerini Batı tarihyazımından, Türk Devriminin yazınından yararlanarak ve onu örnek alarak kurtarmışlardır.

Diğer taraftan, Atatürk’le tarih arasında özel bir ilişki ve bağ da vardır. 20. yüzyılın başında devrime soyunan bir genç olarak Mustafa Kemal, hem toplumumuzun, hem de dünyanın tarihini öğrenmeye çalışmıştı. Daha yeniyetme yıllarında okuma alışkanlığı kazanmış olduğu gibi, o dönemde okudukları arasında en fazla ilgisini çeken şey de tarihti. Öğrenim gördüğü askeri okullar (hem Askeri Rüşdiye, hem de Harp Okulu) Osmanlı toplumuna en yüksek düzeyde aydınlar yetiştiren bir ortamı ifade ediyordu.[1] Devrimci düşünceler oralarda ediniliyor, Büyük Fransız Devriminin heyecanı oralarda kazanılıyordu.

Bunların altında ise, Osmanlı tarihinin eleştirel bir bakışla ele alınması, dönemin en önemli kültürel-siyasal dili olan Fransızcanın bu okullarda yaygın bir şekilde öğrenimi ve muhalif meşrutiyetçi-anayasacı akımların saltanatın baskılarına rağmen yaygınlaşması yatıyordu.Batıya ve istibdata karşı olan devrimci şair Tevfik Fikret’in de hayranıdır.

Teğmen Mustafa Kemal, Avrupa’daki tarihyazımının Osmanlıdaki ilk karşıçıkışcısı, Avrupamerkezci tarihçiliğin reddinin ilk öncüsü olan Namık Kemal’in devamı olacaktır. Batıya ve istibdata karşı olan devrimci şair Tevfik Fikret’in de hayranıdır

Bir Osmanlı subayı olan 1910’ların Mustafa Kemal’i bir tarih bilincine sahip olarak yönünü çizmiştir. Neyi hedeflemek gerektiğini bilmektedir. Büyük Savaş yıllarında yalnızca «Osmanlıyı kurtarmak isteyen” arkadaşlarından da farklı düşünmektedir. Ona göre Türk milleti yaratılmalıdır. Ama milli devlet ortaya çıkmadan millet olunamayacağını kavramıştır. Daha da önemlisi, milli devlet olmadan bağımsızlığın, bağımsızlık olmadan cumhuriyetin, cumhuriyet olmadan yenileşmenin ve gelişmenin imkanı yoktur. Tarihe ilgisi ona, Orta Çağ sistem ve yöntemlerinin, feodal dönemin uygulama ve alışkanlıklarının 20. yüzyılda geçerli olamayacağını göstermiştir.

Tarih bilgisi ve tarih bilinci, bütün bunların sırayla ele alınmasını ve en iyi çözümlerle ve başarıyla uygulanmasını sağlayacaktır.

İktidar olarak yeni bir güç ortaya çıktığında yasalar zayıflar. Bu tarih yasası, cumhuriyette bir anlam taşımamıştır, meşruiyet gözetilmiştir, hedeflenmiştir ve amaçlanmıştır. Bunun için de tarihe başvurulmuştur. Tarih, hanedanların iktidarlarının sona erdiğini göstermekte, hukuk devletinin kaçınılmazlığını ve halk iradesinin gerekliliğini bütün toplumların önüne koymuş bulunmaktadır.

Devrim, yaşanılan zamanı zorla tarih yapmaktır. Devrim olmayınca da zaman tarih olmaktadır ama o zaman tarih ya anlamsızdır, yararsızdır ve boştur, ya da sömürücü sınıfların tarihidir. Devrimin yazmadığı tarih, kitlelerin çıkarlarının ve beklediğinin yazılmadığı bir tarihtir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN TARİH EĞİTİMİ PROGRAMI

Savaşla kazanılan bağımsızlığın kültürel bağımsızlıkla birleştirilmesi gerekir. Burada en önemli alan gene tarihir. Daha doğrusu, her şey tarihin öncelikli kılınmasıyla başlayacaktır. Ortaöğrenim eğitim seferberliğinde tarih birinci plandadır. Lise dört yıldır, lise tarih kitaplarının hazırlanmasıyla Atatürk bizzat ilgilenmektedir. Dört cilt olarak hazırlanan lise tarih kitaplarının kağıt, baskı ve cilt kalitesi, Atatürk’ün eğitime ve tarihe verdiği önemi bir başka açıdan göstermektedir.[2] Tarih eğitimi devrim içindir.

Tarih çalışmaları 1929’da başlar. 1930’da Türk Tarih Heyeti oluşturulur. Devrimler kendilerini tarih üzerinden açıklarlar. Çünkü devrimler tarihin ürünüdürler. Ve devrimler tarih yaparlar. Devrimler tarih de yazarlar, Türk Devriminin tarih yazıcısı ise Mustafa Kemal Atatürk’tür. Nutuk, tarih kitabı olarak yazılmıştır ve Atatürk’ün ve devrimci cumhuriyetin en önemli tarih eseridir. Cumhuriyetin ilk tarih kitabıdır, Devrimin belgesidir. Nutuk, Cumhuriyetin ve Türk Devriminin temel tarih kitabıdır.

Arkasından Türk Tarih Kurumu’nun çok yönlü çalışmaları gelecektir. Atatürk, gerek ulusal, gerekse uluslararası zeminlerde yürütülen bütün faaliyetlere hiç aksatmadan katılan, gerekirse bütün her şeyi bu faaliyetlere tabi kılan bir tarihçi, bir «tarih mücahidi”dir. Kongreler ve tarih dergileriyle kitapları birbirini kovalar. Hepsini bizzat kendisi planlamakta ve düzenlemektedir. Engin bilgisi, Avrupamerkezci tarih anlayışlarına karşı çıkışı, Batı tarihçiliğinden bilgilenmeye seçenek oluşturma çabaları, tarihi bilimsel bir düzeyde ele almanın gerekli olduğuna dikkat göstermesi, bütün bunlar, Cumhuriyetin kültürel hammaddesi olduğu kadar, Türk tarihçiliğinin de oluşma ve gelişme kanallarını açmıştır. Bunlar aynı zamanda geniş katılımlı ortak arayışlar ve bilgilenmelerle yürütülmüştür. Bilim olarak tarihin kolektif bir çabanın ürünü, tarih çalışmalarının sürekli olmasını sağlamanın vazgeçilmez bir şart olduğunu bilmektedir. Bu yüzden, dünyadaki önemli tarihçilerle temasa geçilmiş, kurumsal ve kalıcı çalışmalar yürütülmüştür.

Bir Jön Türk olarak Atatürk, Jön Türklerin tarihe olan meraklarının, ilgilerinin, çalışmalarının takipçisidir. Jön Türk geleneğini sürdürmüş, ilerletmiş ve geliştirmiştir.

Atatürk, Cumhuriyetin üniversitelerinde tarih bölümlerinin kurulmasıyla bizzat ilgilenmiş ve bunların programlarının her şeyiyle meşgul olmuştur. En ince ayrıntısına kadar üzerinde durduğu ders konuları, tarihçi ve aydınlarla yaptığı toplantılarda konuşulmuş ve belirlenmiştir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHÇİLİĞİ VE ATATÜRK

1.Atatürk, tarihe önem vermeyen eğitim anlayışından tarihe önem veren eğitime değişmenin uygulayıcısıdır.

2.Atatürk, tarihi, kendini kutsayan ve gerçekleri tahrif ederek nesnellikten uzak anlayışlardan kurtarmanın öncüsüdür.

3.Atatürk, tarihi, savaş, silah, cengaverlik anlatımından toplumsal tarih düzeyine yükseltmenin bilimcisidir.

4.Atatürk, Orta çağın geri ideolojisinden, ümmetçi tarih anlayışından kurtulmanın tarihyazıcısıdır. İslam tarihi kapanından kurtulmayı, İslam öncesi tarihin doğru ele alınmasını sağlamıştır.

5.Atatürk, tarihi sığ tarih yazımından, vakayinamelerin basitliğinden, vakanüvistlerin «tarihçiliği”nden bilimsel tarihyazımı düzeyine yükseltmenin öncüsüdür.

6.Atatürk, Avrupamerkezci tarih anlayışına karşı milli ve devrimci bir tarih anlayışının yaratıcısıdır. Batının Türk tarihine ilişkin olarak Türk düşmanı anlayışlarından kurtulmasının yolunu açmıştır.

7.Atatürk, bilim olarak tarihi Türkiye’ye getirmiştir.

8.Bütün bunların sonucu olarak bütün dünyada Türk tarihçileri ve tarihçiliği önem kazanmış ve itibar görmüştür. Cumhuriyet tarihçiliğinin bugünkü yüksek düzeyi ve önemi, Devrimin önderine çok şey borçludur.



[1] Bu okullar yanında Askeri Tıbbiye’nin de çok önemli bir yeri vardı. Hem Jön Türklerin mücadelelerinde, hem de Meşrutiyet ve Cumhuriyet Devrimlerinde askeri öğrenciler ve asker doktorlar belirleyici roller üstlenmişlerdir.

[2] Bkz. tıpkıbasım olarak Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri (1931-1941), Kaynak Yayınları, İstanbul.

Bunları da sevebilirsiniz