Analiz 57

Emperyalist güçler tarafından kurgulanan, AKP hükümetine uygulatılan açılım politikasını anlayabilmek için makro bazda ele almak ABD ve AB’deki eko-politik gelişmeleri iyi okumak gerekmektedir.

Kamu borç yükü milli gelirin yüzde doksanına ulaşan Avro alanındaki daralan ekonomilerde işsizlik hızla tırmanmaktadır. Genç yani 25 yaş altı işsizlerin oranı AB genelinde %25’e ulaşmışken sayıları da 6 milyonu aşmış durumdadır.

2015 yılı AB için çok daha sıkıntılı gelişmelere açıktır. Avrupa Merkez Bankası tarafından uygulanacak genişleme politikaları AB için bir çözüm olmayacaktır. Kurtarma paketleri yalnız ve yalnızca çok uluslu bankaların alacaklarına gitmektedir. Bu kurtarma paketlerinden aktarılan paralar ülkelerin sanayisini, üretimi ve istihdamı arttırıcı önlemlere gitmemektedir.

Avrupa Birliği için önümüzdeki süreç çok sıkıntılı olacaktır. Bu eko-politik sıkıntıları aşabilmek için ABD tarafından sonlandırılan Büyük Ortadoğu Projesinden sonra yürürlüğe konulan yeni dünya düzeninde yer alabilmek tek çıkış noktalarıdır. Aynı durum ABD için de geçerlidir. Kendi sınırları içinde ekonomisini büyütemeyen Amerika’nın Ortadoğu’ya kanlı projelerle gelmesi, varlığını ve hegemonyasını sürdürebilmesi için kaçınılmazdı. Hedeflediği coğrafyada karşısında güç ve hedef olabilecek tek ülke Türkiye idi. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin genişletilmiş Ortadoğu Projesine uygun olarak dönüştürülmesi gerekmekteydi. AKP bunun için kurdurulmuş, iktidar yapılmış, başta TSK olmak üzere bir takım düzmece operasyonlarla zemin hazırlanmıştır.

Arap Baharı ile birlikte Büyük Ortadoğu Projesi sonuçlandırılmış ve Yeni Dünya Düzeni uygulamaya sokulmuştur.

ABD’de halk teknokratik düzeyde ve yoğun bir baskı altında tutulmaktadır. Giderek daha ciddi bir hal alan ekonomi ve hükümet politikaları, halkın elinden refah, güç ve hakları sistematik biçimde almaktadır. Yoğun propaganda ve dezenformasyon sonucu ABD halkının dikkati etkin biçimde dağıtılmakta ve tecrit edilmektedir. Bu zamana değin gösterilen çabaların başarısına karşın, süre giden ve sürekli artan ekonomik yoksunluk karşısında sivil ayaklanmalar kaçınılmaz bir hal almaktadır.

68.3 milyon Amerikalı karnını doyurmak için gıdaya erişme mücadelesi verirken, nüfusun %90’nın geliri düşmüştür. Toplamda bu refahın büyük bölümü nüfusun %1’nin onda birlik bölümünün elinde bulunmaktadır. Bu bağlamda genel itibarıyla bakıldığında Amerika’da en zengin 400 kişinin geliri , 154 milyon Amerikalının toplam geliriyle eşdeğerdir. Bu da ülkenin yarısına karşılık gelmektedir. ABD nüfusunun en zengin %1’lik kesimi ülkedeki tüm refahın %40’na sahiptir.

Dünya ekonomilerinde gerilemeler yaşanırken silah ve savunma sistemleri üreten firmaların hem hisselerinde hem de satışlarında çok ciddi artışlar kaydedilmektedir. Hisseleri en fazla yükselen şirket ABD’li Raytheon, piyasa değerini en fazla arttıran şirket ise United Technologies olmuştur. Bu şirketleri Lockhead Martin Corporation, Boeing, General Dynamics, Hollanda merkezli EADS ve İtalyan Finmeccanica izlemiştir. Bu noktada akla gelen ilk ve tek soru ; dünyanın bir çok bölgesindeki örtülü savaşların kime yaradığıdır ?

1947 yılında Dünya Ticaret Örgütü kurulmuştur. 1948’de de ABD ve İngiltere taşeron görevler için İsrail Devletini kurmuştur. Günümüze kadar olan süreçte de İsrail verilen görevleri gerçekleştirmiş, bölgede sürekli savaşlar çıkartmış, bölgeyi istikrarsızlaştırmış sonuçta da tüm Ortadoğu petrollerinin yönetimi ABD ve İngiltere’ye geçmiştir.

Lozan’da Musul meselesi görüşülürken İngilizler Şeyh Said’i kullanmışlar, Fransızlarla Hatay için görüşmeler devam ederken ise Dersim isyanı patlamıştır. Türk ordusunun Kıbrıs’ta kıyıma dur dediği tarihlerde ise Asala örgütü katliamları başlamıştır. GAP’la Türkiye suyun kontrolünü sağlayacak ve bölgesel güç olabilecekken ise PKK ortaya çıkmıştır.

Yeni Dünya Düzeni ile yeni bir ekonomik düzen oluşturulmaya çalışılmaktadır. Açılım politikalarını da bu düzen içinde düşünmek ve değerlendirmek gerekmektedir. Bu düzende ana rol ve merkez Türkiye olacaktır. Dünya’daki devletler üstü şirketler Türkiye üzerinden Türkiye’nin liderliğinde 2 milyar Müslüman’a mal satacak, hem de Asya’daki 3,5 milyarı aşan pazarı Türkiye üzerinden yönlendirecektir.

Yeni teknolojilerin, gün ve gün artan üretimi pazarlayabilmek için dünyadaki insan kitlelerinin az da olsa tüketebilmeleri için bir nebze zenginleştirilmesi gerekmektedir. Küresel sermaye için, gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerdeki oligarşik egemenlerin silah alımları artık karlı değildir. Halk kitlelerinin zenginleştirilip durmadan artan üretimi emmesi çok daha karlıdır.

Yapılmak istenen yoksul insan yığınlarının çağdaş bir tüketim modeli içine alınmasıdır. Bu değişim ve gelişimi engelleyen eski model yapılar ve sloganlar yerini «ileri demokrasi”, «sosyal ve ekolojik projeler” gibi yeni yapı ve sloganlara bırakmaktadır.

Yeni dünya düzenindeki hedef coğrafya aynı zamanda dünya üzerinde belli bir güce sahip olmak veya var olan gücünü korumak için üç önemli doğal kaynağı da kapsamaktadır; su, petrol ve doğal gaz. Yaşanan tüm gelişmeleri Gürcistan, Ukrayna, Rusya, Gazze, Suriye, Irak, Işid ve açılım politikalarını bu açıdan değerlendirmekte yarar vardır. Türkiye’de uygulanmaya çalışılan yeni oyunu, arka planını, senaryosunu, sahnelenmesini ve aktörlerini ülke olarak görmek durumundayız. En çok da Kürt vatandaşlarımızın görmesi gerekmektedir. Çünkü bu sürecin sonunda en zararlı onlar çıkabilir.

İktidarlarının kirli paylaşım kavgalarıyla ancak bir bölümü ile suyun üstüne çıkan, insan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasimizin katledilişinin, geleceğimizi de tehdit eden buzdağının su yüzeyine çıkmış boyutlarının derdinde, hastalığı ölümcül kılabilecek gelişmelerden nasıl kurtulabileceğimiz, nasıl iyileşebileceğimizin arayışlarında çırpınıp duruyoruz.

Suriye-Ukrayna krizleri arasında sıkışıp kalmak sanki ikincil yaşamsallıkta dertler, hastalıklar gibi geliyor. Başımızı hangi yana çevirsek, ekonomik-sosyal-siyasi sonuçları ile yaşamsal dertler olarak karşımıza çıkan Suriye-Ukrayna iç savaşlarının kaos sonuçlarını görmezsek, ek darbeler yemeyecekmişiz gibi…

Görmezlikten, aymazlıktan geliyor, tek kutuplu dünyanın insan eksenli olmaktan giderek uzaklaşan, insanı, doğayı gözetmeyi unutan, insan için olma amacını bile yitirmiş, sanal, piyasalar üzerinden işleyişinin yıkıcı sonuçlarına karşı çözüm arayışları için bedel ödemekten korkuyoruz.

Günü kurtarma adına işin kolayına kaçtıkça da bir tek dini imanı olmayan paranın sınırsız, evrensel hareketlerinin, çıkarlarının özgürleşmesi, insan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi, insanlık, örgütlülük üzerinden yaşadığımız kayıplara gözlerimizi kapatıyoruz.

Milyarlarca dünyalı, hele de bizim gibi ülkelerde milyonların yaşamı biz yokmuş gibi davransak da hızla, uçurum boyutlarda yaşamsal tehditler altına girmiş oluyor.

En ürkütücü olanı, kirli piyasalar düzeninin sınırsız, kuralsız özgürleşmesinin karşılığında, insanı, doğayı ayakta tutacak uygarlaşma düzeni, koşulları, yaşanan gelişmelere, çarkların işleyişine seyirci kalışımız.

Emperyal ideolojinin beynimizi medyatik satın alıp güdülemesi ile işleyen çarpık algılamaya bakarsak, küreselleşme mucizesi ile zengin kuzey dünyasındaki paylaşım savaşları bitti. Savaşlar sadece yoksul güney dünyasında, günün virüsleri ırkçılık, dincilik, alt kimlikler ayrımcılığında en altta kalmama savaşı olarak yaşanıyor.

Türkiye-Suriye-Ukrayna üzerinden bir diğerimize olumsuz etkilerimizle, olumsuzluklara olumsuzlukların katılması ile söylenenlerin, tek tek öncelikli sayılanların hepsi gerçek..

Akıl tutulması, küreselleşmenin gerçekten evrensel ölçeklerde insan haklarını geliştirmesi, dünya nimetlerinin eşitlikçi hakça paylaştırılması, sadece insanlık için değil, dünya üzerindeki tüm canlıların sağlıklı yaşatılabilmesi, çevrenin toplumsal yarar ölçeğinden korunabilmesi üzerinden gerçekleşmediğinin sorgulanmamasındadır.

Sermayenin insana aykırı çıkarlarının kollanması uğruna geleceğimiz katlediliyor. Emperyal dünyanın zenginlerinin paylaşım kavgasında, aslında yoksulların aralarında çatıştırılarak, birbirlerine kırdırılarak nefes alındığı gerçeğini artık görmeliyiz.

Bugün var ya da yok olma boyutunda iç çatışmalarında, iktidarı paylaşmadaki kirlilik boyutlarına, ortalığa saçılan kasetlerle, insan haklarının katledildiği hukuksuzluk belgeleri ile tanıklık ederken, iktidar ittifaklarının odağında bir kirli emperyal işgal projesine ‘’ evet’’ demek yattığını unutuyoruz.

Irak işgalinin önünün açılmasında buluşan iktidar ittifakları, Suriye’de ki emperyal çıkar ayrışmasında başka yanlarda duruşlarla anlamlı ölçeklerde bozulmadı mı?

Ukrayna gelişmeleri, ABD-AB ile Rusya eksenli yeni paylaşım çıkar savaşlarında sadece Ukrayna’da yaşayanlar mı ABD-AB ya da Rusya çıkarları ekseninde birbirlerini ölümüne yok etme savaşı veriyorlar? Türkiye uzantıları hiç mi yok?

Ergenekon- Balyoz davalarında yargılanan, görevlerinden alınıp cezaevlerine tıkılan, kimi denizci komutanların, birebir ABD’nin bir önceki Karadeniz’e çıkma operasyonunda karşı duranlar olduğunun dava dosyalarında geçtiğini artık bilmeliyiz.

Irak işgaliyle ilgili geri dönen tezkereyi nereye koyacağız?

Savaş ganimetlerinden Türkiye’ye düşen paylar piyasalarda yelkenleri şişiriyordu da, şimdi iki arada sıkışılmış kaosun bedelleri ne olacak?

Boğazlar’dan ABD uçak gemisine geçiş izniyle günlük petrol-doğalgaz ihtiyacımız arasında sıkışıp kalmak mı?…

Aymazlık içinde olan aydınlarımız korkmayınız. Atlantik Yüzyılı ve Avrasya Yüzyılı mücadelesine dair ortaya koyulan bu projeler önümüzdeki on yıldan itibaren farklı bir dünyanın şekilleneceğini göstermektedir. O dünyada Atlantik zayıflamış ve ABD ile İngiltere yalnızlaşmış olacaktır. Ve o dünyada Avrasya, Afrika ve Güney Amerika güçlenmiş, merkezinde Çin, Rusya, Hindistan, Türkiye, İran, Almanya, Brezilya, Meksika gibi ülkelerin bulunduğu yeni işbirliği modelleri egemen olacaktır.

Bugünkü iktidarlar ve müttefik ilişkileri genel eğilimi etkilemeyecektir.

Aydınlık bir ay dileklerimle.

Bunları da sevebilirsiniz