Fazıl Say

“O, SADECE DAHİ BİR PİYANİST DEĞİL; ŞÜPHESİZ Kİ 21. YÜZYILIN EN BÜYÜK SANATÇILARINDAN BİRİ OLACAKTIR.”

LE FIGARO

İlk önce, Fransa’da günlük yayınlanan uluslar arası etkinliğe sahip bir gazete olan Le Figaro gazetesinin dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say için söylemiş olduğu bu sözler klasik müzik aşığı bir Türk genci olarak beni son derece gururlandırdığını söylemek isterim. Bugüne kadar bir çok konserinde izleme fırsatı bulduğum Fazıl Say’ın şüphesiz bu başarısını bende takdir ve hayranlık izlemekteyim. Besteci ve piyanistFazıl Say’ın sanatsal rotasına yön veren bu düşünce yirmi beş yılı aşkın bir süredir ünlü piyanistin farklı sesleri mükemmel bir ahenk ile dinleyicisine aktarmasına destek olmaktadır. Müzisyen yazar ve müzikolog bir babanın ( Ahmet Say) oğlu olması bu yeteneğin genetik olarak geçtiğinin düşüncesini dışında çok küçük yaşta fark edilebilmesine imkân sağladığını düşündürdü bana sadece. 1987 yılında konservatuarı bitiren piyanist, Almanya’nın DAAD bursuyla bu ülkeye gitmiş, Düsseldorf Müzik Yüksek Okulu’nda ABD´li piyanist David Levine´in öğrencisi olmuştur. Dünyanın önde gelen Schubert yorumcularından olan Levine, “Yaratıcı Yorumculuk” açısından örnek bir piyanisttir. Fazıl Say, piyanist kimliğiyle onu örnek almıştır. Oratoryolar, piyano konçertoları, çeşitli formlarda orkestra, oda müziği, şan ve piyano eserleri vererek besteci kimliğiyle de ön plana çıkan Say, bestelerinde modern Avrupa enstrümanlarının yanı sıra kudüm, darbuka ve ney gibi Anadolu enstrümanlarını da sıklıkla ve özenle kullanan bir isim olması beni ayrıca çok etkileyen bir yönüdür Fazıl Say’ın. Bach’tan, Mozart, Beethoven ve Çaykovski’ye ne çalarsa çalsın, her şeyi olağanüstü iyi çalabilen bir müzisyen. Başarılı bir piyanist olmasının yanı sıra yetenekli bir dünya bestecisi olması ile de gururlandırıcı başka bir özelliği. Konserlerinde piyano ve keman konçertoları ile sizi o andan alıp bambaşka bir dünyanın şiirsel kıyılarına götürebilir. Dünya çapındaki sanat kariyeri ve müzisyenliğiyle gurur ve mutluluk duyan bir dinleyici olarak, bir çok konserinde yerimi almışımdır.2011 yılında bestelediği ve birbirine bağlı on bölümden oluşan ‘Mezopotamya Senfonisi’ ve adını verdiği konseri ile geçtiğimiz yıllarda İzmir Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezinde eşsiz bir konserde izleme fırsatı bulmuştum ve konserin her anında, her bir bölümde farklı konu ve tınılarla anlatıldığı o toprakların tarihini kültürünü, geçmişte ve şuan yaşananları, insanlığın dramını, farklı din, dil, ırk ayrımının anlamsızlığını ‘ sadece insani duygular içerisinde müzikle anlatan’ değerli müzisyen Fazıl Say’a hayran olmuştum ve kendisine olan hayranlığım her geçen gün artmakta. Konserin bitişinde yaşadığım hayranlık ve aldığım haz ile birlikte söylemek isterim ki; Orkestra, şef , dinleyiciler, besteci, ölen insanlar, geride kalan acılı yakınları, savaşı kazanan ya da kaybedenler hepsi müziğin ilahi sesleri ile o akşam buluşmuşlardı.

Sanatın ruhumuza verdiği haz ile birlikte insanca mesajları birleştiren ve bu zengin ifadeyi bizim kültürümüz ile işleyen besteci, müzisyen ve daha doğrusu sanata nefes katan tüm eşsiz insanlara minnet borcumuzun olduğunun altını çizmek isterim.

Eylül ayı içerisinde Zorlu PSM’de beş kıtada sürdürdüğü konserleriyle birlikte resital bir performansa imza atmaya hazırlanan ünlü besteciyi, izlemek için sabırsızlanıyorum.

Sanatın ve sanatçının daha nice güzel anlarında buluşmamız ve bir resital ahengiyle uyumlanmış hayatlar yaşamamız dileği ile…

Sevgilerimle

Bunları da sevebilirsiniz