Yabancı Dil Bilen Okullar

Başlıkta hata yok, dil sürçmesi de.

«Bir dili insan bilir, kurumlar değil.” diyenleri anlayışla karşılıyoruz. Ancak artık kurumlar da yabancı dil bildiklerini ispat etme çabası içindeler.

Metotların, yapılanların, hatta eğitim anlayışının İngilizce kelimelerle ortaya konması ile «Eğitimde izledikleri yöntemler bile yabancı; kim bilir o yabancı dili nasıl öğretiyorlardır?” güvenini vermek hedeflenmiyorsa…

Geriye ne(ler) kalıyor?

Birinci ve en gerçekçi bulduğumuz senaryo bizi karamsar yapıyor. Komplekslerin geldiği noktayı ve oryantalizmin kişileri de, kurumları da ne kadar tahrip ettiğini göstermesi bakımından. Dayatmacı gücün «Sen az biliyorsun; bildiğin de işe yaramaz. En iyisi bana ait olandan alıntı yap. Kaldı ki anlaşılması şart değil.” kibiri, kurumlarını inşa edemeyen ve var olanları çağın ihtiyaçlarına uyumlu hâle getiremeyen ülkelerin 19., bilemediniz 20. yüzyılda karşı karşıya kaldıkları bir olgu idi.

Bugüne, 2014’e geldiğimizde hâlâ anlaşılabilir bir yanı var mı?

İkinci ve yine makul bulduğumuz senaryo, sınır tanımaz pazarlama yöntemlerinin eğitim kurumlarını ne kadar gülünç hâllere düşürdüğünü gösteriyor. Sıradan olanı «farklı” gibi sunmak adına.

Ürün farklılaştırma mı dediniz? Eğitim hizmeti, kot pantolon, saat veya çikolata satmaya benzer yalın, basit, her zaman ve her durumda geçerli olan bir ticari hizmet midir? Evet diyenlerin bundan sonrasını okuması gerekmiyor.

Üçüncüsü, ithal ifadeler üst seviyede kompleks taşıyan kişilere ve kurumlara iyi geliyor. Sıradanlığın gizlenmesi, olduğundan fazla olduğunun zannedilmesi ve özel olduğunun hissettirilmesi için işe yarıyor.


* * * * * * *


Yeni moda Oxford Quality School. Yakın bir zamanda Millî Eğitim müfettişlerinin -yaz tatiline rağmen- özel okullara giderek bu konuyu ele alması sıradan bir durum gibi gözükmüyor. Demek ki kolay kolay harekete geçmeyen Millî Eğitim bürokrasisinin bile sabrı taşmış olmalı.

Bir de bu «kaliteyi Oxford’tan getiren” okullar, bu sloganı neyin karşılığında kullanabildiklerini açıklasalar. Örneğin, otomatik olarak «kaliteli” olduklarını duyurmak için Oxford yayın grubundan 40.000 TL’lik kitap almaları gerekiyor olabilir mi?

Amaç basit bir ticari işlemle itibarlı bir dünya üniversitesinin isminden yararlanmak değilse nedir? Daha «sabah Oxford’a, akşam eve” gülünçlüğünü saymıyoruz bile.


* * * * * * *


Ya bunlara ne dersiniz?

Elite Plus Test (English Level Identification Test).

Young Digital Planet Skills Programme.

[…..] School Placement Test.

[…..] School Bilingual Education (Here We Go).

Çift dilli eğitim (bilingual education) hangi durumlarda söz konusu olabilir, bilmesek tamam diyeceğiz. Bırakın çift dilli olanı, bu ülkenin öğrencilerinin yüzde kaçı tek dilli (monolingual) eğitimin hakkını veriyor? Çocuklarımıza Türkçe’yi iyi öğrettiğimizden emin miyiz? Dört temel becerinin (okuma, yazma, konuşma, dinleme) hakkını vererek küçük yurttaşlarımıza Türkçe’yi öğrettiğimizi düşünüyorsak sorun yok. Belki PISA’da matematik ve fen branşlarına ek olarak okuma-anlama kısmında da dünya ülkelerinin gerisinde olduğumuzu hatırlamak yararlı olabilir.


* * * * * * *

Devam edelim.

Half Day English Anaokulu Programı. Evet, duyurusu aynen böyle. Sanırız son iki kelime yanlışlıkla Türkçe yazılmış.

Great Explorations in Math and Science (GEMS).

Total Physical Response (TPR).

Task-Based Learning.

Communicative Learning.

Daha renklileri de var: Critical Thinking and Reading Metodu gibi. «Analitik Düşünme ve Okuma Metodu” artık ne demekse? Bu, «Öğrencilerin Parmak Kaldırarak Söz İstemesi Metodu” gibi bir şey. Kim bilir, belki de İngilizcesini yazarak bu bile bir pazarlama harikasına dönüştürülebilir.


* * * * * * *


Yukarıda sıralananların kimileri öğrenmeye değer olabilir. Hatta yönettiğimiz kurumdaki öğretmenlerin bunların bazılarını araştırması için ön ayak olduğumuz girişimler de var. Ne var ki karşımıza çoğu zaman ciddiye alınmaya değmeyen eğitim uğraşları çıktı. Son derece sıradan, merakla üretilmiş bilgi kırıntılarının yaldızlı kelimelerle yeni metotlar olarak sunulduğunu gördük.


* * * * * * *


Tüm bunların eğitim yöntemlerindeki dışa açılımı gösterdiğini düşünen iyimserler varsa onlarla hemfikir değiliz. Kimi okulların bu sloganlardan sorumlu, kimileri tamamen ofis işi yapan idari görevlilerinin bile ne olduğunu bilmedikleri bu liste ne yazık ki yabancı fonlara satılan Türk okullarında daha fazla gözükmekte, bu da eğitimin yerelliğinin / yerliliğinin kaybolduğunu göstermektedir. Yanı sıra yabancı dilden aktarılan kavramlara bayılan azımsanmayacak sayıdaki aile için işe yarayan bir pazarlama yöntemi olarak uygulanmaktadır. Son olarak, bu kavramları sık aralıklarla kullanan okulların yabancı dilde öne çıkan kurumlar olduğunun zannedilmesi hedeflenmektedir.

İşe yaramakta mıdır? Ne yazık ki aksi yönde bir görüşe sahip olduğumuzu iddia edemiyoruz.

Bunları da sevebilirsiniz