SOMA’da Ölen İşçilerin Çoğu Tarımdan Ayrılmak Zorunda Bırakılan Çiftçilerdir

Maden ocaklarında iş güvenliği ve işçi sağlığı standartları yaşamsal öneme sahip.Buna ek olarak işçilerinin eğitimi de çok önemli. Dört-beş günlük göstermelik eğitimle insanların maden ocağına indirildiği biliniyor.

Bunlar gerçekleştirilmeden maden ocaklarında işçi çalıştırmak onları bile bile ölüme götürmekle eşdeğer.

Soma’da yaşanan trajedinin nedenlerinin temelinde bunlar var.

Sistem, ölümlerin işin fıtratında olduğunu söylüyor. Ancak kimilerinin geç, kimilerinin de vahşi kapitalizmin sonucu olduğunu söyleyemiyor,saklıyor. Maden ocaklarındaki ölümleri,150 yıl öncesi meydan gelen olaylarla karşılaştırıyor.

Konuya bir de çiftçilik ve tarım açısından bakmakta yarar var. Soma’da ölen işçilerin çoğunun tarımdan ayrılmak zorunda bırakılan,madene göstermelik eğitimle indirilen çiftçiler olduğu biliniyor.

Bu konuda bir açıklama yapan Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar Bayraktar, «Soma’da ölen işçilerin çoğu tarımdan ayrılan çiftçilerdir.Küçük ve verimsiz işletmeler yüzünden tarımda geçimini sağlayamayan çiftçiler, ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için maden ocaklarında, inşaatlarda düz işçi olarak çalışıyor. Kırsalda yoksulluk şehirlerden çok daha fazla. Kırsal, ülke milli gelir ortalamasının üçte biriyle yaşıyor. İstihdamda yüzde 23.6 pay alan tarım, cari fiyatlarla ülke gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 7.4′ünü karşılıyor. Maden işletmeleri de tarımdan gelen ucuz işgücünü tercih ediyor. Yıllar itibarıyla baktığımızda tarım sektörünün istihdamdaki payının da azaldığını görüyoruz…1996′da tarımda 9 milyon 259 bin kişi çalışırken, bu sayı 2013′te 6 milyon 15 bine inmiştir” dedi.

Bayraktar, «Tarım sektöründen diğer sektörlere istihdam kayması ve göç, Türkiye için kaçınılmaz bir süreçtir. Önümüzdeki süreçte milyonlar tarımdan ayrılacak. Tarımdan ayrılanlar, mesleki eğitimleri olmadığı için kalifiye işçi değildirler. Madenlerde, inşaatlarda düz işçi olarak, düşük ücretlerle çalışıyorlar. Bu işyerlerinde iş güvenliği ve işçi sağlığı standartları iyileştirilemezse büyük ölümler kaçınılmaz olacaktır.”şeklinde açıklamasını sürdürdü.

Ancak,Bayraktar’ın «Soma’da ölen işçilerin çoğu tarımdan ayrılan çiftçilerdir” açıklamasını,yukarıda da yazdığım üzere «Soma’da Ölen İşçilerin Çoğu Tarımdan Ayrılmak Zorunda Bırakılan Çiftçilerdir.”şeklinde değiştirmek daha doğru gibi geliyor.

Diğer yandan «Tarım sektöründen diğer sektörlere istihdam kayması ve göç, Türkiye için kaçınılmaz bir süreçtir.”tespitinin kabul edilmesini de tartışmak gerekiyor.

Göçün açıklamasını şöyle yapabilir miyiz? Kırsal bölgelerde, ailelerin sahibi olduğu çiftlikler zarar eder duruma getirildi. Aile çiftçiliği için kullanılan kaynaklar ve küçük işletmeleri pazara taşıyan kooperatifler yararsız olarak görüldü.Aile çiftçiliği, (sözde)serbest piyasa ekonomisinin dengesini bozan etmenler olarak değerlendirildi. Aile çiftçiliği yapan küçük işletmeler ve kooperatifleri desteklemek ve birleştirmek için gerekli çalışmalar yapılmadı. Köylülük hor görüldü ve küçümsendi.

Sonuçta tarım üretimi yapan Aile Çiftçiliği sahipsiz kaldı,bu işletmeler kendi varlıklarını sürdüremeyecek duruma getirildiler ve kırsal bölgelerde yaşayan insanlar kentlere göç etmeye zorlandı.

Kentlere gelen bu insanlar, sanayi ve hizmetler sektöründe iş bulamadıkları gibi yeterli sağlık,eğitim ve barınma olanakları da edinemediler.

İş bulabilenler ise,maden ocaklarında korumasız çalışmak zorunda bırakıldılar.

Bu şekilde köylerin boşaltılmasıyla kentlere gelen,ancak iş ve aş bulamayan, ya da boğaz tokluğuna iş bulabilen yoksul köylülerin denetimi daha kolay bir duruma getirildi.

Gelinen noktada, acımızı hiç unutmayarak tarım politikaları açısından yeni yaklaşımlar yapma gereği ortaya çıkmış bulunuyor.

Ancak,öncelikle tarım politikalarıyla ilgili iki tespit yapalım.

Birincisi şu; Kimilerinin bilinçli,kimilerinin de konuya yabancı olduğu için ileri sürdüğü üzere Türkiye ve dünyada tarımının en büyük zaafı, aile çiftçiliğinden değil,tarım ve gıda şirketlerin denetimdeki dev tarımsal işletmeler lehine uygulanan politikalardan kaynaklanıyor.

İkinci ise, tarım kesiminin gerçek anlamda güçsüz olmasıdır. Çok sayıda çiftçi örgütü olmasına karşılık bunlar tabanın sesini yansıtmaktan uzaktırlar. Aile çiftçiliği karşıtı uygulanmakta olan tarım politikalarına karşı çıkamaz bir şekilde siyasal iktidarların denetimi altındadırlar.

Tarım politikaları değiştirilmez ise bu süreç devam edecek. Ancak ,küçük ve orta ölçekli aile çiftçiliğini koruyan tarım politikaları izlenebilirse bu göçü durdurmak,en azından makul bir düzeye indirmek olasılığı vardır.

Bu bağlamda aile çiftçiliği desteklenmelidir. Bilindiği üzere Birleşmiş Milletler’in 2014 yılını Aile Çiftçiliği ilan etmesi rastlantısal değildir. Aile çiftçiliğinin ölçek sorunu, kamu yatırım ve hizmetlerinin ve kooperatifleşme ile sağlanmalıdır.

Diğer yandan küçük işletmelerin ölçek sorunu, kamu yatırım ve hizmetlerinin sağlanması ve kooperatifleşme ile aşılabilmektedir. Örneğin, devlet sulama tesisleri, girdilerin tamamında desteklemeler, yine girdi ve çıktıların değerlendirilmesinde kooperatifleşme, ortak makine parkları gibi.

Sonuç olarak Bayraktar’ın «İş güvenliği ve işçi sağlığı standartları iyileştirilemezse büyük ölümler kaçınılmaz olacaktır.” şeklinde olumsuz bir beklentide bulunmak yerine seçenek sunma sorumluluğu vardır.

Aile Çiftçileri, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve diğer çiftçi örgütlerinden çaresizliğin kabulünü değil, küçük ve orta ölçekli aile çiftçiliğini koruyan tarım politikalarını ortaya koymalarını bekliyor.

Bunları da sevebilirsiniz