Seçimler ve Karar Alma Süreçleri 1

Seçimlerin faillerinin seçtiği kişiler, kurumlar, ürünler ve bu seçimlerin sonuçları üzerine çokça düşünülmekte. Ancak seçimi yapanların yaptıkları seçimlerin sonrasında ya da seçim öncesi karar aşamalarında hissettikleri, seçme ölçütlerinin hangilerinin farkında oldukları ve hangilerini kendi ölçütleri sandıkları genelde dikkatlerden kaçmaktadır. Bu konuya odaklanabilmek için seçim-seçenek-karar alma süreçleri üzerine yazılmış eserleri ve bilimin vardığı sonuçları ele almaya çalışalım.

Kolay bir başlangıç olsun! Barry Schwartz, Paradox of Choice (Seçim Paradoksu) adlı eserinde daha fazla seçimin «seçenek” çokluğu ve daha büyük bir tatmin imkanı anlamına geldiği biçimindeki genel kanının tam aksini savunmaktadır. Toplumsal bilimlerin çeşitli alanlarında yapılan araştırma sonuçları (Albert Hirschman´ın ekonomi alanında vardığı sonuçlar, fırsat maliyeti kavramını içselleştirmiş kitlelerin alternatifler üzerine düşüncelerinin yarattığı bunalımlar, seçenek çokluğuyla beraber yükselen beklentilerin karşılanamamasıyla sonuçlanan depresyon ve kaçış tepkileri) belirli bir bağlamda birleştirildiğinde, Schwartz´a göre, seçimlerin azaltılması ruhsal durumumuz ve duygusal tatminimiz için önemli bir adımdır.

Seçimlere ilişkin düşüncelerinde, Schwartz, yalnız değil. Farklı disiplinlerden David Myers ve Robert Lane (psikoloji) ve Renata Salecl (psikanaliz-felsefe) seçim sıklığının depresyona ve yalnızlık hissine yönelttiği iddiasını temellendirmişlerdir. Bunun yanı sıra Renata Salecl, seçimlerin söz konusu işlevinin kapitalizmin bir yan ürünü olduğunu ama etkisinin bir yan etkinin ötesinde sistemin sürmesinde belirleyici bir etkisi olduğunu iddia etmektedir.

«Bilinçli seçim” ve Rasyonalleştirme

Seçimlerin söz konusu etkilerinin ve işlevlerinin neler olduğu bir yana, seçimleri yapanlar açısından kendi yaptıkları seçimleri rasyonalleştirmeleriyle seçimlerinin gerçek gerekçeleri arasında genel olarak bir uyuşmazlık söz konusudur. Bu uyuşmazlık arttıkça seçimlerin bilinçsizce, azaldıkça bilinçli bir şekilde yapıldığı söylenebilir. Artan bilinçlilik durumu bize seçimlerin doğru, bilgece, erdemli bir şekilde yapıldığını düşündürmemeli. Burada bilinçlilikten kasıt seçimi yapanın kendi seçim gerekçelerinin seçimi yaparken farkında olduğu ve bu farkındalığını seçimlerin sonuçları ne olursa olsun yitirmemesidir. Yoksa, pekala bilinçli bir şekilde yapılmış seçimler yanlış olabilir.

Seçim yapanları zorlayan onlarca etken ve seçim sürecinin belirli bir zaman alması hayatın akışı içerisinde söz konusu uyuşmazlığı arttırıcı bir etkide bulunmaktadır. Söz gelimi, belirli bir siyasi partinin belirli bir dönemde basına verdiği demeçler belirli bir ortamın ürünüyken seçmen bunlardan hareketle geleceğe ilişkin bir karar verdiğinden aradaki uyuşmazlığı arttıran nesnel etmenlerin de bulunduğu söylenebilir. Benzer bir şekilde, anlık kararların etkilerini birikerek ve uzun zaman dilimlerinde gösterdikleri durumlar örnek verilebilir. Söz gelimi, kilo almak çoğu zaman bilerek ve isteyerek gerçekleşmez. Anlık kararlar (düşünmeden alınmış, «ortama” uyulmuş, dürtülere yenilinmiş) ve/veya «geçici” dönemlerin zorlamaları sonucunda kişi belirli bir sürenin sonunda kilo aldığını fark eder. Söz konusu sürecin herhangi bir anında farklı kararlar kilo alma sürecini tersine çevirilebilir. Ancak buna aykırı örnekler de mevcuttur. Bazı bağımlılık vakalarında ilk birkaç kullanımdan sonra bağımlılık çoktan oluşmuştur.

Tüm bu «gafil” avlanma ve uyuşmazlık süreçlerinde kişi çoğu zaman durumun yalınlığıyla (vardığı sonucun sorumlusu olduğu düşüncesiyle) başa çıkamaz ya da eylemlerinin bir yan ürünü olduğu halde kişiye esas amacıymış gibi görünen sonuçların başarısını üstlenme kibriyle seçimlerini rasyonalleştirmeye yönelir. Alınan kararlar sebepsiz değildir ve bilerek/isteyerek alınmıştır ancak kimi zaman olumsuz sonuçlanmıştır (kaza sonucu ya da başkaları yüzünden) kimi zamansa olumlu sonuçlanmıştır (bilinçli bir tercihte bulunup kararlılığını koruyan dostumuz sayesinde).

Bu rasyonalleştirme ve karar alma süreçlerinin kişinin, mevcut eğilimlerini destekleyici bir biçimde varolanları çarpıtma eğilimi biçiminde anlaşılabilecek bilişsel yanlılıkları (cognitive biases) karşısında çaresiz kaldığını da anımsamak gerekir. Bir dahaki yazıda daha ayrıntılı bir çözümleme için aşağıdaki önbilgileri sıralayalım:

Karar alma süreçlerini bozan yanlılık (cognitive bias) örnekleri:

-Seçicilik: Bilimsel ve/veya olgusal sonuçlara belirli bir yargıyı ya da eğilimi destekleyen örnekleri bulmaya eğilimli olma durumu. Sonuçları arama ölçütü, kişinin kötümser veya iyimser olmasına göre değişebileceği gibi kişiliğiyle özdeşleştirdiği belirli bir düşünceyi destekleme kaygısına da bağlı olabilir.

-Bilişsel eylemsizlik: Yeni durumlarla karşılaşıldığında mevcut düşünce kalıplarını değiştirmeye karşı isteksizlik.

– Arzulara bağlılık: Arzu ve isteklerine koşulsuz (ya da yüksek) bir bağlılık sonucunda kişinin algısının ve düşünce akışının bozulması.

– Seçimlerine destek arama: Halihazırda yapılmış seçimleri destekleyecek şekilde algının ve düşüncenin yapılanması.

– Tekrarlama: Kişinin sıklıkla ve farklı kaynaklardan dile getirilenlere inanma eğilimi.

– Mahalle baskısı veya çoğunluğa güvenme: Çoğunluğun yargılarına aşırı güven ve aidiyet gereği çoğunluğun kanaatini paylaşma

Bunları da sevebilirsiniz