Deve Güreşleri ve Burhaniye

Deve güreşlerini seyretmek için sabah İzmir’den ayrılıyoruz: serin bir esinti var, hava yağmurlu. Kuzeye, Bergama’ya doğru yağış şiddetini arttırıyor. Öyle böyle değil sağanak, yolu görmemizi hatta arabanın bile yolda ilerlemesini engelliyor. Ama bizi kimse durduramaz Burhaniye’de deve güreşleri için bir kere yola çıkmışız.

Arena ve Deve Güreşleri

Ege bölgesinde özellikle Selçuk’ta deve güreşlerini duymuştum ama hiç katılmamıştım. Bu daveti alınca «neden olmasın” dedim. Bütün Ege’de, kısmen Marmara ve Akdeniz Bölgesi’nde her yıl yapılan bu güreşlere bu sene biz de katılalım dedik. Bir yandan yağmur bir yandan rüzgar nasıl deve güreşi seyredeceğiz diye düşünmedim değil ne yalan söyleyeyim. Burhaniye’ye de hiç gitmemiştim. Bu vesile ile oraları da görürüm demiştim. Sevimli bir yermiş Burhaniye. Edremit Körfezi’nin kıyısında, Kaz Dağları ve Madra Dağları arasındaki düz ve verimli topraklarda kurulmuş, ne hikmetse 70’li yıllardaki hali ile duruyor sanki. Eski zamanlarda, Antik cağlarda ise «bin bir rüzgarlar vadisi” olarak anılan Burhaniye.. Bu duygular ile sokaklardan geçerken, nispeten kuytu bir yere kondurulmuş olan deve güreşlerinin yapıldığı arenaya varmıştık. İnsanların koşuşturması, deve sucuklarının dumanı, klarnet sesleri ve arenaya çıkmaya hazırlanan develerin ihtişamlı bekleyişleri ile karşılaştık. Develerin şıklığını görmeliydiniz! Üzerlerine takılan zillerin ve çanların çıkardığı seslere zeybek havaları eklenince ortalık pek bir şenlikli olmuştu. Develerin üzerindeki sarı, yeşil, kıl keçeler, havutçular, kırmızı ponponlar, semerler, … yanlarında develerin sahipleri. Bazıları geleneksel zeybek kıyafetinde. Hala arenayı görememiştim. Ben develerin şıklığına dalmışım vesselam. Güreşten bir gün önce, süslenen develer Burhaniye sokaklarında geçit yapmışlar. Ben buna yetişememiştim. Anlayacağınız tam bir seremoni.. Deve güreşleri «tülü” adı verilen erkek develerin kızmaya başladığı Aralık ve Mart ayları arasında yapılıyor. Bu kültürün Yörük kültüründen kaynaklandığını düşünülüyor.

Bodrum’dan «Palavra”, Edremit’ten «Faytoncu 1«, Ayvalıktan «Zorba” ,

Arkadaşlarım locada bize yer ayırtmış, traktörün römorku locaya dönüştürülmüş. Koca bir masa, masanın bitişiğinde mangal, rakılar ve klarnet sesleri arasından arenayı şimdi daha rahat görebiliyordum. Bergama’dan gelen klarnetler, zurnalar ve davulcular masaların etrafında durup Ege, Roman parçalarını döktürüyorlardı. Yani anlayacağınız, rakısız, zurnasız ve mangalsız deve güreşi olmuyor!

«Cazgır” olarak hitap edilen bir zat arenaya çıkan develeri isimleriyle tanıtıyor. Bodrum’dan «Palavra”, Edremit’ten «Faytoncu 1«, Ayvalıktan «Zorba”, Yeniceden «Karasümbül” diye cazgır arenaya çıkan develeri takdim ediyor. Develerin isimlerini çığıran Cazgır bir yandan maniler okuyor. Bir tanesi şöyle idi;

«Avcı ava gitti elde lastik bir sapan develer olacak çatal kapan

Gel sevgilim seninle el ele tutuşalım, annen baban göremeden

Ege sahilinde buluşalım”

Deve güreşlerinin kuralı var. Arenaya her seferinde ağızları kapanmış iki deve çıkıyor. Bu develerin birbirine denk olması gerekiyor. Bu işlere deve güreşleri federasyonu bakıyor. Sınıflama da şöyle oluyor; 1) Ayak 2) Başaltı 3) Baş 4) Başüstü. İki devenin de eşit güçte olmasına dikkat ediliyor. Arenanın ortasında 2 orta hakem, 1 gözlemci. 10 ar kişi her bir deveyi urganla tutuyorlardı. En ufak bir arbedede, develerin birbirine fazla girmesi halinde 10 kişi urganla develeri birbirinden ayırıyorlar. Hiç şiddet yok. Hemen develer birbirinden ayrılıyor. Genellikle bir deve yere yıkılıyor o zaman öteki deve kazanıyor. Bazen develerden biri kaçıyor o zaman da kaçan deve kaybetmiş oluyor.

Taşımacılığın develerle yapıldığı dönemler çok gerilerde kalsa da «Deve Güreşleri” geleneği sürüyor. Aileden biri olan bu sevimli hayvan, bahsin, şiddetin olmadığı en önemlisi de kazananın olmadığı bir geleneği sürdürüyor. İçkilerin, klarnetlerin, davulların süslediği bu güreşler, Ege’de bir renk olmaya daha uzun zaman devam edecek gibi….

Bunları da sevebilirsiniz