Bozkurt-Lotus’dan Perinçek-İsviçre’ye….

Bozkurt -Lotus davası Türkiye’nin La Haye Adaleti Divanı’nda kazandığı davanın adıdır. Perinçek- İsviçre davası ise İP başkanı Perinçek’in kendisini «ırk ayrımcılığı” suçlaması ile cezalandıran İsviçre yerel mahkemelerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden mahkum ettirdiği davanın adıdır.
Her iki dava da Türk adalet tarihinin en parlak sayfalarıdır.
Bozkurt-Lotus davası şöyle ortaya çıktı: Bozkurt adlı Türk şilebiyle Lotus adlı Fransız gemisi 2 Ağustos 1926´da Midilli açıklarında çarpıştılar. Kazada ağır yara alan Türk şilebi battı, 8 gemici boğularak öldü. Kazadan sağ kurtulan mürettebattan 10 denizciyi gemiye alan Lotus gemisinin Fransız uyruklu kaptanı İstanbul’a gelerek demirledi. Türk Mahkemesi kaptanın tutuklanmasına karar verdi. Buna Fransız makamları itiraz etti, Türk makamlarının kaptanı tutuklayamayacağını öne sürdü. Kaza yeri açık deniz olduğu için, anlaşmazlık çetin görünüyordu.
Anlaşmazlığın Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesi kamuoyunda tartı- şıldı. Musul meselesinde La Haye Adalet Divanı’nın kararından çok zarar gören Türkiye’de birçok kişi, La Haye’e olumsuz bakıyordu. Kamuoyunda hakim eğilim davanın La Haye’e götürülmemesi yönündeydi.
Dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esad Bozkurt Lahey’e gitmeyi savundu.
Mahmut Esad Bey, tezi Atatürk’e şöyle savundu:
«Paşam, La Hay Adalet Divanına gidelim. Kimin haklı olduğu orada meydana çıksın. Ben hakkımızdan eminim. Müsaade ederseniz davamızı ben müdafaa ede- yim. Kaybedersem memlekete bir daha dönmem. Fakat kazanacağız. Hem Ada- let Divanı önüne gitmeden Fransızların dediğini yapacak olursak Fransız devle- ti nin tehditleri karşısında boyun eğmiş olacağız. Bu da onlara diğer meseleler- de aynı tehditleri öne sürmek cesaretini verecektir. Halbuki La Haye Divanı’na gidersek davayı kaybetsek dahi şeref ve haysiyetimiz zedelenmez.”
Atatürk Mahmud Esad Bey’e şu yanıtı verir : «Güle güle git. Kazanacaksın. Kazanmasan da memleket seni bağrına basacaktır.”
Mahmut Esad davayı kazanır. Genç Cumhuriyetin hukuk alanında kazandığı bu başarı, Türkiye’nin Avrupa’nın «hasta adamı” olmaktan çoktan çıktığını, uluslararası toplumun onurlu, eşit bir bir üyesi haline geldiğinin kanıtıdır.
Perinçek’in AHİM’ e gidişi
Perinçek’in İsviçre’de verdiği hukuk mücadelesinin uzun bir geçmişi var.
Başlangıcı, 2005’de İsviçre’nin Lozan kentinde yapılan eylem kabul edilebilir. Perinçek basın toplantısında «Ermeni soykırımı uluslararası bir yalandır” ifa- desiyle İsviçre Ceza Yasası’nın maddelerinin arasına sokulan hükmü , kamu önünde çiğner. Hakkında soruşturma açılır ve mahkum edilir. Temyiz Mahke- mesi kararı onar Perinçek, İsviçre’de iç hukuk yollarının tüketilmesi üzerine AHİM’e başvurmaya karar verir. Ancak AHİM Avrupa sisteminin bir parça- sıdır ve Avrupa kurumlarının özelllikle Ermeni meselesindeki tutumu bellidir.
Perinçek başvurudan önce Talat Paşa Komitesi’nin başkanı Denktaş’a danışır. Denktaş uyarır. (Bkz D.Perinçek, Aydınlık, 14 Ocak 2014)
« Kaybedersek bizi hain ilan edecekler” der. Perinçek, tıpkı Mahmut Esat Bey gibi, karardan emindir. Denktaş’ı bilgilendirir.
Perinçek’in 10 Haziran 2008’de yaptığı başvuru ile başlayan dava 17 Aralık 2013’de karara bağlanır. İsviçre mahkum olur, AHİM Perinçek’in ifade özgürlüğü temelinde Türkiye’yi aklar.
Sonuç:
AHİM’in 17 Aralık günü dünyaya ilan ettiği karar, bir Türk yurttaşının, Avrupa’nın en köklü demokrasilerinden biri olduğuna inanan bir ülkeye dersi niteliğindedir. Bu, öyle bir karardır ki, Perinçek’in avukatı İsviçre’li hukukçu Moreillon’un ifadesiyle « İsviçre benzer ikinci bir darbenin altında kalır.”
Bozkurt-Lotus Davası genç Cumhuriyet’in hukuk alanında rüştünü ispat etmesidir.
Perinçek-İsviçre kararı ise Cumhuriyet’in Avrupa’nın kalbinde dünyaya hukukunu dayatmasıdır. Artık kimse Türkiye’yi rastgele «soykırım” ile suçlayamayacaktır. Bundan büyük zarar olur mu?
Kanımca, Perinçek’in İsviçre’ye karşı kazandığı başarı, Bozkurt-Lotus davasından da önemlidir.

Bozkurt -Lotus davası Türkiye’nin La Haye Adaleti Divanı’nda kazandığı davanın adıdır. Perinçek- İsviçre davası ise İP başkanı Perinçek’in kendisini «ırk ayrımcılığı” suçlaması ile cezalandıran İsviçre yerel mahkemelerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden mahkum ettirdiği davanın adıdır.

Her iki dava da Türk adalet tarihinin en parlak sayfalarıdır.

Bozkurt-Lotus davası şöyle ortaya çıktı: Bozkurt adlı Türk şilebiyle Lotus adlı Fransız gemisi 2 Ağustos 1926´da Midilli açıklarında çarpıştılar. Kazada ağır yara alan Türk şilebi battı, 8 gemici boğularak öldü. Kazadan sağ kurtulan mürettebattan 10 denizciyi gemiye alan Lotus gemisinin Fransız uyruklu kaptanı İstanbul’a gelerek demirledi. Türk Mahkemesi kaptanın tutuklanmasına karar verdi. Buna Fransız makamları itiraz etti, Türk makamlarının kaptanı tutuklayamayacağını öne sürdü. Kaza yeri açık deniz olduğu için, anlaşmazlık çetin görünüyordu.

Anlaşmazlığın Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesi kamuoyunda tartı- şıldı. Musul meselesinde La Haye Adalet Divanı’nın kararından çok zarar gören Türkiye’de birçok kişi, La Haye’e olumsuz bakıyordu. Kamuoyunda hakim eğilim davanın La Haye’e götürülmemesi yönündeydi.

Dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esad Bozkurt Lahey’e gitmeyi savundu.

Mahmut Esad Bey, tezi Atatürk’e şöyle savundu:

«Paşam, La Hay Adalet Divanına gidelim. Kimin haklı olduğu orada meydana çıksın. Ben hakkımızdan eminim. Müsaade ederseniz davamızı ben müdafaa ede- yim. Kaybedersem memlekete bir daha dönmem. Fakat kazanacağız. Hem Ada- let Divanı önüne gitmeden Fransızların dediğini yapacak olursak Fransız devle- ti nin tehditleri karşısında boyun eğmiş olacağız. Bu da onlara diğer meseleler- de aynı tehditleri öne sürmek cesaretini verecektir. Halbuki La Haye Divanı’na gidersek davayı kaybetsek dahi şeref ve haysiyetimiz zedelenmez.”

Atatürk Mahmud Esad Bey’e şu yanıtı verir : «Güle güle git. Kazanacaksın. Kazanmasan da memleket seni bağrına basacaktır.”

Mahmut Esad davayı kazanır. Genç Cumhuriyetin hukuk alanında kazandığı bu başarı, Türkiye’nin Avrupa’nın «hasta adamı” olmaktan çoktan çıktığını, uluslararası toplumun onurlu, eşit bir bir üyesi haline geldiğinin kanıtıdır.

Perinçek’in AHİM’ e gidişi

Perinçek’in İsviçre’de verdiği hukuk mücadelesinin uzun bir geçmişi var.

Başlangıcı, 2005’de İsviçre’nin Lozan kentinde yapılan eylem kabul edilebilir. Perinçek basın toplantısında «Ermeni soykırımı uluslararası bir yalandır” ifa- desiyle İsviçre Ceza Yasası’nın maddelerinin arasına sokulan hükmü , kamu önünde çiğner. Hakkında soruşturma açılır ve mahkum edilir. Temyiz Mahke- mesi kararı onar Perinçek, İsviçre’de iç hukuk yollarının tüketilmesi üzerine AHİM’e başvurmaya karar verir. Ancak AHİM Avrupa sisteminin bir parça- sıdır ve Avrupa kurumlarının özelllikle Ermeni meselesindeki tutumu bellidir.

Perinçek başvurudan önce Talat Paşa Komitesi’nin başkanı Denktaş’a danışır. Denktaş uyarır. (Bkz D.Perinçek, Aydınlık, 14 Ocak 2014)

« Kaybedersek bizi hain ilan edecekler” der. Perinçek, tıpkı Mahmut Esat Bey gibi, karardan emindir. Denktaş’ı bilgilendirir.

Perinçek’in 10 Haziran 2008’de yaptığı başvuru ile başlayan dava 17 Aralık 2013’de karara bağlanır. İsviçre mahkum olur, AHİM Perinçek’in ifade özgürlüğü temelinde Türkiye’yi aklar.

Sonuç:

AHİM’in 17 Aralık günü dünyaya ilan ettiği karar, bir Türk yurttaşının, Avrupa’nın en köklü demokrasilerinden biri olduğuna inanan bir ülkeye dersi niteliğindedir. Bu, öyle bir karardır ki, Perinçek’in avukatı İsviçre’li hukukçu Moreillon’un ifadesiyle « İsviçre benzer ikinci bir darbenin altında kalır.”

Bozkurt-Lotus Davası genç Cumhuriyet’in hukuk alanında rüştünü ispat etmesidir.

Perinçek-İsviçre kararı ise Cumhuriyet’in Avrupa’nın kalbinde dünyaya hukukunu dayatmasıdır. Artık kimse Türkiye’yi rastgele «soykırım” ile suçlayamayacaktır. Bundan büyük zarar olur mu?

Kanımca, Perinçek’in İsviçre’ye karşı kazandığı başarı, Bozkurt-Lotus davasından da önemlidir.

Bunları da sevebilirsiniz