Ters Giden Şeyler

Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Müslüman, Gayrimüslim, Ermeni, Rum, Yahudi, sağcı, solcu, laik, muhafazakar, liberal…. Bu kavramları çoğaltmak mümkündür. Hele de bizim gibi birçok kültürü içinde barındıran bir ülkede yaşıyorsanız eğer bu kavramlara yenilerini çok rahat ekleyebilirsiniz. Ülkemizde bu kavramlar ve bu kavramların dışındaki birçok kavramın her birinin bir karşılığı bulunmaktadır. Zaten hangi ülkeye gidersek gidelim saf bir ırkın yaşadığı, tek tip insan tipinin bulunduğu bir coğrafyaya rastlayamayız. Böyle bir coğrafya yaratma fikri mümkün olmadığı gibi böyle bir fikri hayata geçirme amacı da ancak Nazi Almanya’sındaki gibi hastalıklı beyinlerin amacı olabilir.

Her ülke kendi içinde barındırdığı farklılıklarla ve bu farklılıklara verdiği değer ve refahla ancak demokratik bir ülke olabilir. Türkiye’de ilkokuldan beri öğretildiği gibi Asya ve Avrupa ülkelerini birbirine bağlayan bir köprü görevini görmektedir. Bu da ister istemez ülkedeki farklı kültür sayısını arttırmaktadır. Her bir coğrafyasıyla farklı bir rengi yansıtan bu kozmopolit yapı dışardan bakıldığında bir ebruyu anımsatmakta ve adeta her bir renk insanı kendine çekmektedir. Fakat bu ebruyu oluşturan her bir renk gereken değeri görmediğinde bu renklilik kaybolmakta ve bu renkliliğin yerini siyaha bıraktığını görmekteyiz. Yukarıdaki bütün kavramlar bu ebrunun her bir rengini oluşturmaktadır. Bu renklerin canlılığını koruyabilmesi için de hak ettiği önemin verilmesi gerekir. Fakat ülkemizde yaşananlara bakıldığında bir ötekileştirme ortamının mevcut olduğu ve tek bir toplum tipi yaratılmaya çalışıldığı görülmektedir. Benzer ve tamamlayıcı kurallarla kendi toplumunu yaratma çabası içinde olunduğu anlaşılmaktadır. Özellikle Alper Görmüş’ün 1994’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı röportaj’daki sorusuna verilen karşılığa bakıldığında amaçlanan şey daha iyi anlaşılmaktadır.(1)

Eğer bir ülkede bir şeyler birileri için ters gidiyorsa senin için doğru olsa da yapılan haksızlığa dur demeliyiz. Belli bir yaşa gelmiş, ailesinden ayrı yaşamayı tercih etmiş yetişkin insanların özel hayatlarına müdahale ediliyorsa, kimin ne yapacağına nerede ne kadar içeceğine, kiminle nerede kalacağına karışılıyorsa, bu ülke de hala vatandaş yararlanmadığı ibadetler için vergi ödüyorsa ve kendi inancı yok sayılıyorsa, insanlar delilleri doğru dürüst kanıtlanmamış davalardan yargılanıyorsa ve aylarca sebebi belli olmayan, olsa bile yeterli şekilde kanıtlanmamış deliller sebebiyle ceza alıyorsa bir şeyler ters gidiyor demektir.

Hepimiz dünyaya geliyoruz kimi zaman uzun kimi zaman kısa yaşıyoruz ve sonrasında hayata veda ediyoruz. Dünyaya gelip gelmemek isteğimiz bize sorulmadığı gibi kimi kimlik yapılarımızı da kendimiz belirlemiyoruz. Aileden gelen bazı kalıplar, tabir-i caizse bir tasma gibi boynumuza geçiriliyor. Bu tasmayı çıkarma serbestliği de kimilerine tanınmıyor ve bireyin ömür boyu o kalıplarla yaşaması bekleniyor. Kimileri ise şanslı bir coğrafya ve ailede doğduysa kendine biçilen kalıpları kırabiliyor ve kendine yeni bir kimlik oluşturabiliyor. Fakat yine de bazen sana yapışan kimliğinden istesen de kurtulamıyorsun, topluma aslında olduğundan farklı olduğunu kabullendiremiyorsundur. Bazen küçücük bir şey bile karşıdakinin seni kafasında bir kalıba sokması için yeterli oluyor. Çünkü bazı insanların beyinleri spor yapmayan bir vücudun taşıdığı kasılmalara benzer özellikler göstermektedir. Esnek olmayan bu beyinler spor yapmayan bir vücudun rutinin dışındaki hareketlere gösterdiği reaksiyonlar gibi zihinlerindeki tabulara aksi fikir sunulduğunda benzer reaksiyonlar göstermektedir. Toplumunda kimi şeyleri olağan kabul etmesi için beynin jimnastik yapmaya ihtiyacı vardır. Bunu da ancak okumakla ve farklı olanı kabullenmekle sağlanabilir. Senin gibi olmayana saygı göstermek ve ona yapılan haksızlığa karşı koyarak onun hakkını savunarak yapılabilir. Çünkü gün gelir, zamanında sana hak görülen şey, elinden alınır ve karşı tarafa verilerek ona hak olarak görülebilir.

İnsanlar karşıdakine yapılan haksızlığı görmezden geldikçe ve kafasını kuma gömmeye devam ettikçe, bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetini taşıdığı müddetçe ters giden şeyler devam edecektir. Bir de bakacaktır ki o dokunmadığı yılan dönüp dolaşıp kendisini sokmuştur. Neyse ki artık birçok kişi tarafından yapılanların asıl amacı anlaşılmıştır ve gereken tepkiler gösterilmeye başlanmıştır (2). Bizde öncelikle karşımızdaki insanı kimliğinden ve kafamızdaki kalıplardan soyutlamalı ve ona sadece insan olduğu için değer vermeliyiz. Ona yapılan haksızlığı üzerimize almalı ve karşı durmalıyız. Ülkemizde var olan bütün renklere sahip çıkmalı ve bu renklerin solmasına izin vermemeliyiz….


(1) http://www.taraf.com.tr/alper-gormus/makale-1994-ten-2012-ye-erdogan-1-1994-ben-bu.htm

(2) Radikal İki(17.11.2013)-Mazlumdan zalime AKP-Baskın Oran

Bunları da sevebilirsiniz