Sancaktar Dergisi 10 Kasım 2013 günü Vakit Gazetesine bir gazete ilanı verdi. İlanda «Olmasaydı da olurduk 1881-1938” diyordu. O halde ilanda birisi gizli birisi ise açık bir biçimde belirtilmiş olmak üzere iki önerme var. Açık olan «Olmasaydı da olurduk” önermesi. Bu önermenin yan cümlesi üçüncü tekil kişi üzerine kurulmuş olduğundan, önermenin birisi hakkında olduğu açıktır. Cümlenin yükleminde ise birinci çoğul kişiyle ifade edilmiş bir «biz” var. O halde iki farklı özne söz konusu. Birisi «O” diğeri ise metni kaleme alan «biz”. İlanı verenlerin kim olduğu belli olduğuna göre «biz” zamirinin ilanı verenlere işaret ettiği ortadadır. «O” zamirinin kimi ifade ettiğini de «1881-1938” biçiminde ifade edilen cümlesinden anlayabiliyoruz. 1881´de doğan ve 1938´de ölen kişinin Mustafa Kemal Atatürk olduğu sanırız açıktır (kaldı ki bunun böyle olduğunu CNN Türk ekranlarında ilanı verenler bizzat söylediler). Dolayısıyla, gizli olan önerme de açık hale gelmiş bulunuyor.
1- (O, yani Mustafa Kemal Atatürk) Olmasaydı da olurduk.
2- «1881-1938” (yani Mustafa Kemal Atatürk 1881´de doğmuş ve 1938´de ölmüştür).
İlanı verenlerin söylediğine göre kendileri söz konusu ilanı bir şirketin başka bir gazeteye verdiği «1881-193∞” ilanına karşılık vermişler. Demek istiyorlar ki «Hayır, 1881´de doğan Mustafa Kemal Atatürk sonsuza kadar yaşamayacaktır, 1938´de ölmüştür”. Ve yine diyorlar ki «Mustafa Kemal Atatürk´ün sonsuza kadar yaşayacağını söylemek onu kutsallaştırmaktır”. Evet, söz konusu ilanda ve bir zamanlar hakim olan düşünceye göre bile Atatürk´ün sonsuza kadar yaşayacağı iddiası bir abartıdır. Zira, sonsuz derken zamanını aşacağı iddia edilen zamanın belirli bir evresinde dünyadaki hayat son bulacaktır. Böyle bir durumda Atatürk´ün düşünce ve hedeflerini benimseyen kişiler bile yok olacağından söz konusu iddia abartıdır.
İki Atatürk
Ancak bu iddianın söylemeye çalıştığına bakılırsa kastedilen Atatürk´ün bir kişi olarak ölmediği değildir. Atatürk´e atfedilen kutsallık ve/veya önem onun göğe çekildiği yahut bir şekilde aramıza tekrar döneceği iddialarını kapsamaz. Kastedilen açıkça şudur: «Onun düşünce ve hedeflerini benimseyenler olduğu sürece Atatürk bu topraklarda ölmeyecektir”. Dolayısıyla iki Atatürk vardır. Birincisi Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım´ın çocuğu olan, Selanik´te 1881´de doğan ve 1938´de ölen tarihsel bir kişiliktir. Diğeri ise siyasal ve manevi bir simgedir.
Dolayısıyla, «Olmasaydı da olurduk” önermesi eğer «ölseydi de olurduk” anlamında kullanılıyorsa iki ayrı anlama sahip olabilir:
1- Tarihsel kişilik olan Atatürk ölseydi de olurduk.
2- Simgesel olan Atatürk ölseydi de olurduk.
1. önermede ifade edilenin bir bölümü (Tarihsel kişilik olan Atatürk´ün ölmesi) gerçekleşmiştir. Dolayısıyla «ölse de” demenin bir anlamı yoktur. Dilek şart kipinde kurulan cümle anlamsızdır. Zira, gerçeğe aykırı bir durum yoktur.
2. önerme ise anlamdır. Ancak söz konusu kişilerin varlığının simgesel olan Atatürk´ün yaşamasına bağlı olduğunu iddia edecek bir kişi zaten olmadığından gereksizdir. Hatta denebilir ki simgesel olan Atatürk gücünü yitirdiğinden ya da daha doğrusu bu simgesel varlığı sahiplenenlerin gücü azaldığından söz konusu kişilerin olması daha olası hale gelmiştir. Esasında, simgesel olan Atatürk ölse bu kişiler daha çok olurlardı. Varolan kişilerin bu varoluş biçimi simgesel Atatürk´ü benimseyenlerin gücünün azalması sonucu günümüzdeki halini almıştır. Sanırız, bu saptamaya kendileri de katılacaktır.
Safsatayla başbaşayız
«Olmasaydı da olurduk” önermesi yukarıdaki gibi değil de «o varolmasaydı ya da onun yaptıkları olmasaydı da biz yine biz olurduk” biçiminde yorumlanacak olursa olgusal açıdan mantıkla desteklenemeyecek bir saçmalık söz konusu olur. Tarihte olan bitenin aksi gerçekleşmesi ya da daha farklı olması durumunda mevcut durumun bundan etkilenmeyeceği bir safsatadır. Önermede işaret edilen «biz olmak” salt hayatta olmayı değil ama şu an bulunduğumuz şekilde olmak anlamına gelmektedir. Burada Atatürk´ün yaptıklarına olumlu veya olumsuz anlam yüklemek önemsizdir. Herhangi bir tarihsel olay sonraki olayları şu veya bu ölçüde belirlediğinden ortadan kalkması ya da değişmesi durumunda sonraki olaylar değişecektir (ki bu gerçeği İlber Ortaylı, Enver Aysever´in CNNTürk´te yayımlanan «Aykırı Sorular” adlı programında açık ve seçik bir biçimde dillendirmişti). Dolayısıyla, ortada bir safsata vardır.
Hayatta olurduk demek için bu ilan fazla
Eğer kastedilen «olmasaydı da olurduk” yerine «o olmasaydı da ya da yaptıklarını yapmasaydı da biz yine hayatta olurduk” ise, bu durumda Mustafa Kemal Atatürk´ün önderlik ettiği cephelerde kimlerin yer aldığı ya da kimlerin yer almadığına göre önermenin doğruluğu değişecektir. Söz konusu kişilerin bu değişiklikten etkilenmediğini varsaydığımızda söz konusu önerme doğru olabilir. Ama bu ilan salt bunu söylemek için verilmişse herhangi bir siyasi mesaj taşımadığı söylenebilir.
Dolayısıyla kastedilenin yukarıda safsata addettiğimiz yoruma karşılık düştüğünü söylemek ilanı verenlere haksızlık etmek anlamına gelmeyecektir. «Biz yine böyle olurduk” derken söylenmek istenen Atatürk´ün yaptıklarının gereksizliğinden öte yanlış olduğuna işaret etmek olduğuna göre ortada salt bir «o olmasaydı” yoktur. Dahası, «ortada öyle değil de böyle olsaydı” düşüncesi vardır. Bu türden bir dilek şart kipi kullanımı olduğuna göre tarihte değiştirilmek istenenin seçenekler arasından bir başkasının seçilmesi dileği olduğunu görmek olasıdır. Dolayısıyla, varolması dilenen bir başka seçenekten söz ediliyor. Bu seçime aday seçenekleri anımsarsak bunlar «İngiliz Emperyalizmi”, «İngiliz Emperyalizminin olur verdiği bir saltanat sistemi ve hilafet”tir. Her iki seçenekte de ilanı verenlerin hayatta olmaları teorik anlamda bile olsa olasıyken bugün varoldukları gibi varolmaları olası değildir. Dolayısıyla, safsata yeniden ortaya çıkmıştır. Elbette bu safsata daha büyük bir safsata türünden de okunabilir. Zira, ilanı verenler sık sık «Türk Milleti”, «Türkiye´deki Müslümanlar” türünden kimliklerle kendilerini özdeşleştirmektedirler. Dolasıyla, yukarıda «biz” kavramına getirdiğimiz yorum ilanı verenler için tatmin edici değildir. Onların kastı «Türk Milleti yine olurdu”dur. Tartışmanın buradan sonrası mantıksal-felsefi bir çözümlemeden fazlasına başvurularak bu önermenin yanlışlığını ortaya koymaya geçebilir.
Kendi kendini baltalayan düşünce
Kurtuluş Savaşı´nı ve öncesindeki 100 yılı Kemalist Devrimle birlikte ümmetten millete (ulusa) geçiş olarak gören bir tarih okumasını destekleyen sayısız olguyu anımsarsak Kemalist Devrimsiz ya da Baltalimanı Antlaşması´na tepki olarak başlayan çağdaşlaşma mücadelesi olmaksızın bugün adından söz ettiğimiz Türk Milleti´nin var olması olası değildir. Bunun aksini iddia edenin yaşanan çağdaşlaşma sürecine bir alternatif sunması gerekmektedir. Oysa, ilanı verenlerin böyle bir derdi yok. Dolayısıyla, argümanları her şekilde yanlıştır. Eğer dedikleri «O olmasaydı Padişah-saltanat-hilafet olabilirdi” biçiminde olsaydı dediklerinin doğru olma şansı vardı. Yalnız bu kez bütün bir milletin kurtuluşunu ve çağdaşlaşmasını Mustafa Kemal Atatürk´ün varlığına koşullayarak milleti küçültüp Atatürk´ü yüceltmiş olurlardı. Her şekilde amaçladıklarının tersi bir yere varmış olurlardı.