Muhalefet İktidar Olmaktan Korkar mı?

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bundan 2,5 ay önce Cumhuriyet Gazetesi Ankara temsilcisi Utku Çakırözer’e verdiği demeçte, yerel seçimlerde çıtasının yüzde 23 olduğunu söyledi.

Ya kimsenin dikkatini çekmedi bu sözler ya da gerçekten insanlar CHP’nin taş çatlasa yüzde 23’lerde kalacağını düşünerek önemsemedi.

Bir muhalefet partisi liderinin, yani iktidara alternatif olan, iktidar için kendini hazırlayan bir partinin liderinin iktidar olmaya çok uzak yüzde yirmili hanelerde bir oy potansiyeli beklemesi anlaşılır gibi değil.

Bir parti lideri, kendi partisinin iktidara yürümekten çok uzak olduğunu dillendirmesi halinde, kim neden bu partiye oy versin ki?

Burada dikkati çeken en önemli konu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2009 yerel seçimlerindeki yüzde 23.1 oranındaki oyla, 2011 yılındaki genel seçimlerde alınan yüzde 25.9 oranlarını kendisi için «kırmızı çizgi” olarak belirlemesi.

Her iki oran da bir tek şeyi anlatıyor bize: Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve dolayısıyla da partisi CHP’nin muhalefet kalma isteğinin devam ettiğini. İktidar olmak için ise hiçbir çaba göstermeyeceklerini.

Hal böyle olunca, kim çıkar da Kemal Bey yerinde kalsın, oval ofisinde dünyayı tepeden seyretsin, makam otosuyla sıkıntı çekmeden Ankara sokaklarında dolaşsın, davetlerde boy göstersin, siyasi olarak önemli bir muhatap olarak görülsün, ama sorumluluğu hiç almasın diye CHP’ye oy vermek ister?

Siyaset alanında son iki aydır kan gövdeyi götürüyor. Ardı ardına AKP’nin yaptığı «ben yaptım oldu” politikası tüm Türkiye sathına yayılıyor ve Türkiye’deki Atatürkçü, cumhuriyete sahip çıkmak isteyen kitlelerin tek umudu CHP, Mustafa Sarıgül ile uğraşıyor ve tek gündemini bunun çevresine yerleştirmiş, yolunda yürüyor.

Üniversitelere yurtdışında öğrenimini tamamlayanların sınavsız, harçsız ve aidatsız gireceği Resmi Gazete’de yayımlanıyor, çıt yok.

Aynı hak Suriyeli mültecilere veriliyor, yine ses yok.

60 maddelik Anayasa değişikliği sıkıyönetim getiriyor, suskunluğa devam. Artık gösteri ve yürüyüşler valiliğin yetkisinde. Burada olmaz, şurada… Şu zaman olmaz bu zaman… şeklinde yetkilerle donanmış durumdalar. Haksız yere tutuklanan veya talan edilen kişi veya yerler için protesto etme olanağı tamamen Anayasa hükümlerine bağlanarak sonsuza kadar yok ediliyor. CHP’nin tek çift lafı bile yok mu bu konuda? Bari komisyonlarda yaptığı gibi, «uygun görüyorum, Türkiye için böylesi daha yararlı” desin, biz de umutlandığımız CHP’yi kendi sularına bırakalım, yüzedursun.

Milletvekilliği dokunulmazlığı dünya tarihinin hiçbir ülkesinde olmayan boyutlara çekiliyor. Bir milletvekilinin yargılanması meclisteki parmak sayısına bırakılıyor, yine ses yok.

Valiliklere verilen yetkiyle toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı tamamen kısıtlanıyor veya ortadan kaldırılıyor, suskunluğa devam.

ODTÜ ormanları talan ediliyor, birkaç nöbetçi CHP milletvekili, onlar da kendi insiyatifleriyle olayı protesto etmeye kalkıyorlar, nafile. CHP yine yok.

Türk olmanın bir etnik grup haline dönüştürülmesiyle ilgili Anayasa çalışmalarında CHP yine «muhalefet şerhi” koymuyor. Anı şekilde türbanla meclise girme konusunda CHP’nin iki milletvekili komisyonda hiçbir «şerh” koymuyorlar.

Ama Sarıgül’ün adaylığı önemli. Artık Kemal Kılıçdaroğlu neredeyse yalvarıyor Mustafa Sarıgül’e, gel artık, diye.

Niye Sarıgül bu kadar önemli, en baştaki olaya bağlayalım. Mustafa Sarıgül İstanbul belediye başkanlığını alamaz, ama daha önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi, CHP’nin oy oranlarını yükseltecektir. Bu da, Kemal Kılıçdaoğlu’nun 15 Ağustos 2013’te kendisine çizdiği oy çıtasını yakalamasına, hatta geçmesine neden olacaktır.

Hesap bu.

Muhalefetin tüm dünya siyaset yelpazesindeki var oluş nedeni iktidar olmaktır. Muhalefeti de bu yüzden yapar zaten. Uygun görmediği, yanlış bulduğu noktaları iktidarın önüne koyar, yapılmaması halinde de bunu halka şikayet eder.

Var mı böyle bir muhalefeti CHP’nin?

Olmadığı gibi, tam tersi «Stockholm Sendromu” çerçevesinde AKP hayranlığı sürüyor partinin. Başbakan Erdoğan’ı kızdıracak korkusuyla, doğru olanları bile söyleyemez oldular. Bir dönem daha milletvekili olmanın hesapları yapılıyor.

Ama size söyleyeyim, bu son demokratik meclistir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihe «son meclis” diye geçeceği kalabalığın içindeler.

Bir sonraki seçim hesapları ve lacivert takım elbiseler hayal olmak üzere, farkında değiller.

Emeklilik maaşları yetecektir onlara. Yakışır.

Bunları da sevebilirsiniz