Analiz 46

Son bir aydır ABD’deki bütçe krizi ve borç tavanı tartışmaları dünya ekonomilerini etkiledi. Borç tavanına yönelik krizin geçtiğimiz ay sonuna doğru aşılmasıyla ABD’de sorunlar çözülmüş olmadı. Görünen bunun ekonomik değil siyasi bir kriz olduğudur. 17 Ekim tarihinde borç tavanının 7 Şubat 2014 tarihine kadar askıya alınması ve 16 gün süren hükümetin kısmi kapanmasının sonlandırılmasını öngören taslak yasalaşsa da, 2014’ün başlarında benzer durumun tekrarının yaşanabileceği sürpriz olmayacaktır.

ABD ekonomik ve siyasi bir kriz yaşarken, gelişmekte olan piyasalar içinde maalesef Türkiye, dış kaynağa en çok ihtiyaç duyan ülke olması sebebiyle en riskli ülkeler içinde açık ara birinci sırada yer almaktadır. Dış borç ödemelerinin MB rezervlerine oranında Türkiye yüzde 150 ile en olumsuz ülke sıralamasında üçüncü sırada bulunmaktadır. Bu bağlamda, ciddi bir dış kaynak gerektirecek yapısal dönüşüm projemizin her ne kadar sadece insan hayatı odaklı olduğu söylense de yine insan hayatını etkileyecek başka bazı riskleri taşıdığının göz önüne alınması gerekmektedir.

Dış dünya Türkiye’ye kısa vadeli borç vermeyi tercih etmekte ve vade kısaldıkça oluşan yük artmaktadır. Buna göre Haziran 2013 sonu itibariyle ödemesi gelen dış borcumuz 165 milyar dolar, yine aynı dönem için bulmamız gereken cari açık finansmanı ise yaklaşık 65 milyar dolardır. Yani şu an toplam 225 milyar dolar civarında bir dış finansman ihtiyacımız oluşmuş durumdadır. Ekonomimizde en büyük tehlike son 10 yıl içinde en büyük oranlarda artış göstermiş olan hane halkı borcu, özel sektör dış borcu ve yapısal bir hastalık haline gelen cari açıktır. Veriler kriz öncesi İspanya’nın verileri ile paralellik göstermektedir. Ülkemizin tamamen dış kaynak girişine bağımlı kılındığı ve bunun kaçınılmaz olarak büyük bir kriz yaratacağı maalesef aşikardır.

Türkiye dışarıdan borçlanarak her şeyi ithal etmek zorunda kalan bir ülke durumuna gelmiştir. Bırakın tarım, sanayi ürünlerini, belediyelerin çevre düzenlemesi için aldığı süs bitkileri bile ithal edilmektedir. Elbette size bu borcu veren ve üstüne malını satan dış dünya AKP’den memnun olacaktır. AKP politikaları dış dünyayı böyle memnun ederken, yurtiçi pazarda yapılacak bütün işler için kendi düşüncelerine yakın olmak ama bundan daha fazla olarak da kendine kar payı verilmesi şartını koşmaktadır. Artık her ekonomik girişimden pay almayı, kendilerine çıkar sağlamayı adet edinmişlerdir.

Ülkemizde iç pazardan beslenmeyen girişimciler için yurtdışından iş almak artık çok zorlaşmıştır. Çünkü hükümetin dış politikası bizi potansiyel pazarlarımız olan bütün komşularımız ile sıkıntılı duruma getirmiştir. Komşularımız ile ilişkilerimiz bozulup, bütün ekonomik işbirlikleri biterken hem ülkemiz hem ülkemizin gerçek yatırımcıları büyük sıkıntı içine girmektedirler. Ancak bu düzenin böyle devam etmeyeceği de açıktır.

Türkiye’nin yeni paradigmalarla hareket eden, kontrollü piyasanın önemini bilen, saydamlığa önem veren, sosyal dengelerin korunmasının ne anlama geldiğinin farkında olan, istikrarın önemini ancak onun kadar hızlı büyümenin de ne denli önemli olduğunu bilen, verimliliği, rekabet gücünü artıracak tedbirleri alabilecek, üretmeden refah yaratmanın mümkün olamayacağının farkında olan bir düşünceye, bir iktidara ihtiyacı vardır.

Aydınlık bir ay dileklerimle,

Bunları da sevebilirsiniz