Bu Topraklarda Kadın Olmak Nedir Bilir misiniz?*

Diktatörler kötüdür, lanetlenmelidir. Adı Hitler, Esad, Recep ya da Beşir olsa ne fark eder. Ancak her nedense, ülkesinde nefes alınamayan Suudi Kralına diktatör diyeni henüz duymadık. Bahreyn´de insanlar katledilirken sesini çıkartan duymadık. Hem soykırımcı ve hem darbeci Beşir’e bırakın diktatör demek, kol kola fotoğraf çektirenleri gördük. Hani tecavüze uğrayan binlerce kadının mülteci kampındaki ilk işleri kendilerini güvende hissetmek için tuğladan bir barınak örmek olan Sudan’ı hatırladınız mı? Ve bugün diktatör ilan ettikleriyle ailece tatillere çıkanları gördük.

Bıraksak ülkedeki her ağacı söküp, her sokağa bir RECEP camii, bir TAYYİP AVM, bir ERDOĞAN rezidansı konduracak bir adam tarafından yönetiliyoruz biz kolay değil. Aslında hepimizin güvenliğinden sorumlu olan, ama kendisine oy verenleri evinde zor tuttuğunu, bir işaret verse diğerlerine saldıracaklarını ima eden ve halkının yarısını tehdit eden bir adam yönetiyor bizi kolay mı?

Pekala, konuya gelelim, tamam Suriye’de iç savaşın başından beri binlerce insan öldü, ama onların kanı savaşı kışkırtanların eline hiç mi sıçramadı. Suriye’de iç savaşın bu kadar uzun sürmesinin nedeni kendini batı tarzı bir demokrasiye layık görüp, Esad karşıtı eylemlere katılan, ancak yönetime talip olanların uyguladığı vahşeti görüp vazgeçenler olamaz mı? Küçük oğlanları kafa kesmeye, küçük kızları ise cariyeliğe layık görenler olamaz mı?

Siz kadınların hava karardıktan sonra, tecavüz korkusu ile sokağa çıkmaya korktuğu bir coğrafyada savaş ne demek bilir misiniz? Kadına zulmederek, kadını ezerek karakter sahibi olabilen erkeklerle, ölü kadınla cinsel ilişkiyi dahi kurala bağlamayı ve kadınlara muzu ve hatta domatesi cinsellik çağrıştırdığı için yasaklamayı düşünenlerle dolu bir coğrafyada savaş ne demektir sizce?

Biz ne olduğunu biliyoruz. Bu coğrafyada bir ilk olan sekülerizmin eseri eşit yurttaşlık fikrini özümsemiş, eğitimi almış, bu sayede yoksulluktan gelip bir kadın yargıç olabilmiş birisi olarak ben biliyorum. Gezi protestolarında ortamı bir savaş alanına çevirdiklerinde gördüm ve gördük. Kadına bakışı domatesi yasaklayanlara yakın bir zihniyet, masum kırmızılı kadını gaza boğarken, genç kızları yerlerde sürükleyip tekmelerken, taciz ederken gösterdi bize neler yapabileceklerini. Palalı bir milisi bir genç kızın üzerine salar ve gözdağı verirken gösterdi bize gerçek bir savaşta olabilecekleri. O günler bir savaş provası gibiydi sanki ve Türk basını bunları görmedi, göstermedi. Gösteren Batı basını da o yüzden Başbakanın hedefindeydi. Erdoğan, yandaşlarını belediye otobüsleri ile topladığı Kazlıçeşme mitinginde “hadi bunu da yaz Reuters, bunu da yaz CNN…” diye niye bağırıp durdu dersiniz?

AKP ile El Kaide ittifak kuvvetlerinin başını çektiği bir savaşta bu bölgedeki kadınlara ne olacak hiç düşündünüz mü?

Bir sabah vakti, İkiz Kulelerinizdeki masum insanları kül edenlerle mücadele için başlatmıştınız her şeyi. Bugün kafa kesen, insanların iç organlarını çıkartıp dehşet salanlar o gün de gözlerini kırpmadan yakıp yıkmışlardı. Peki ne değişti de aynı El Kaide müttefikiniz oldu ? Erdoğan bir gecede Esad’ı Esed’e çevirdiği gibi siz de El Kaideyi El Nusra yapınca yaşananlar unutulur mu sandınız? Bunları söylemek zorundayım, eminim saf gerçeği işitmek size de iyi gelecektir.

Çocuklarımız ve biz burada olacağız hep biliyorum. Siz uzaklara gideceksiniz, Onlarsa bizim sınırlarımızda olacak. Sizin eski can düşmanınız, bugünkü can dostunuz bizimle aynı sokaklarda olacak. Zannediyor musunuz ki, kanayan kalpler siz gittikten sonra iyileşecek. Farz edin ki, bunları bir siyasetçi ya da Dünya Yargıçlar Birliği üyesi bir meslek örgütünün başkanlığını yapmış bir yargıç olarak değil, sadece askerlik çağına gelmiş bir oğlu olan milyonlarca Anadolu kadınından birisi olarak yazıyorum, üstüne üstlük bir de kızı olan.

Ve ben bugün dünya lideri olayım derken şamar oğlanı olma kapasitesi gösteren bir adamı eleştirdiğim, bunları yazdığım ve söylediğim için bedel ödeyeceğimi de biliyorum. Gezi protestocularına polisin şiddet kullanmaması için onları ikna ettiğimden hakkımda soruşturmalar açtıklarını, fişlediklerini, izlediklerini tüm Türkiye biliyor. Ve «İleri demokrasi” dedikleri şeyin fazlaca ileri gidip hatta gözden kaybolduğunu da. Ama kaybolduysa da bulmalı, onu geri getirmeliyiz.

Sistemden beslenenler zaten onu değiştirmek istemezler ki. Sadece bizim gibi adamlar ya da kadınlar kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar bazen çıkar ve bu düzeni değiştirmek için bedel ödemeyi göze alırlar. Değiştirilmesi gereken bir şey daha var ki, o da «Yeni Dünya Düzeni” dediğiniz şey. BOP projesi dediğiniz şey. Biz, «yurtta barış, dünyada barış” diyerek, ikinci dünya savaşına girmemeyi başarmış, yüzünü batıya dönüp, bu coğrafyanın İsviçre’si olmayı düşlerken bizi bir Ortadoğu cengaverine dönüştürülmeye çalışanlara da karşı çıkarız. Biz, Anadolu’nun kadınları çocuklarımızın başkalarının güç ve servet savaşına kurban edilmelerine karşı çıkarız.

Erdoğan her fırsatta kavgayı ve savaşı kutsayarak prompterinden «kefen giydiğini” okuyup haykırıyor olabilir, ama bu ileri derecede faşist yapıda, masum çocukları döverek öldüren eli sopalı adamlarla dolu sokaklarda, istihbaratın olanca gücüyle üzerimize salındığı bu sisli günlerde asıl kefeni giyip yola çıkan biziz. Onun kefeni olsa olsa zırhlı, kurşungeçirmezdir ama bizimki üç-beş metre bez, Anadolu’da bildik türden.

* Yazı The New York Times´a da eş zamanlı gönderilmiştir.

Bunları da sevebilirsiniz